Organize Sanayi Bölgeleri Mesleki Eğitim Merkezleri Açılış Programı’nda Yaptıkları Konuşma

10.01.2022

Saygıdeğer Öğretmenlerimiz,

Sevgili Öğrenciler,

Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Organize sanayi bölgelerinde Mesleki Eğitim Merkezleri Açılış Programı münasebetiyle sizleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Açılış törenimize iştirakiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Bugün Türk ekonomisi, sanayisi ve eğitim sistemi adına çığır açan bir projeyi daha gerçeğe dönüştürmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımız ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın iş birliğinde gerçekleştirilen organize sanayi bölgelerinde Mesleki Eğitim Merkezleri Projesi, ülkemizin temel ihtiyaçlarından birini daha gideriyor. Ülkemizde üretimin ve istihdamın lokomotifleri haline gelen organize sanayi bölgelerimiz, bu proje ile eğitim alanında sorumluluk üstleniyor. Teori ile pratiği başarıyla buluşturan, eğitim-öğretimde kamu-özel dayanışmasını güçlendiren bu güzel projenin ülkemiz, milletimiz, öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve iş dünyamız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Milli Eğitim Bakanlığımız ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızı, projeye destek veren resmi-özel tüm kuruluşlarımızı gönülden tebrik ediyorum.

Değerli misafirler;

Millet olarak uzun yıllardır kabuğumuzu kırmanın mücadelesini veriyoruz. Kültür ve medeniyet değerlerimizden kopmadan özümüze, benliğimize yabancılaşmadan dünyada hak ettiğimiz konuma gelmenin gayretindeyiz. Her ne kadar 2002’den itibaren tarihimizin en büyük ivmesini yakalamış olsak da, Türkiye’nin kalkınma, sanayileşme ve üretim kabiliyetini artırma mücadelesi çok daha eskilere dayanır. Osmanlı’nın ilk önce askeri sahada hayata geçirdiği, daha sonra topluma, siyasete, eğitime, ekonomiye teşmil ettiği ıslahat ve reform çalışmalarının temelinde eski ihtişamını yeniden kazanma arayışları vardır. Bu süreçte yaşanan kesintisiz savaşlar sebebiyle çabalarımız sekteye uğrasa da modernleşme, sanayileşme ve kalkınma hamlelerimizi bir şekilde sürdürmeyi başardık.

Muasır medeniyetler seviyesi Cumhuriyet’in kurucu kadroları için askeri, beşeri ve üretim boyutu da olan bir ekonomik hedefi ifade ediyordu. Gazi Mustafa Kemal’in teşvikiyle toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara baktığımızda bu hedefleri çok net biçimde görebiliyoruz. Ancak kongrede alınan kararlar, tam manasıyla hayata geçirilemediği gibi, genç Cumhuriyet’imizin başlattığı kalkınma atılımları da henüz emekleme safhasındayken belli çevrelerin sabotajıyla engellendi. Avrupa ve Asya ülkeleri başta olmak üzere dünyada sanayileşmenin hız kazandığı bir dönemde biz kendi iç meselelerimizle uğraşmaktan önümüze gelen fırsatları değerlendiremedik. Daha sonra neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan darbeler sebebiyle Türkiye demokrasi ve ekonomide çok ağır yaralar aldı, bedeller ödedi. Merhum Özal’ın başlattığı açılım seferberliği ise tam ritmini bulacakken koalisyonların sembolü olduğu siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle maalesef o da yarım kaldı.

Türkiye, ekonomide, üretim ve sanayileşme alanında içine hapsedildiği cendereyi onca gayretine rağmen kırmayı bir türlü başaramadı. 28 Şubat müdahalesi ve ardından gelen 2001 krizinin toplum hayatımızda ve ekonomide yol açtığı faturaları ise çok uzun yıllar ödemeye devam ettik. Aslına bakılırsa, ülkemizin her alanda olduğu gibi sanayileşme konusunda da geri bırakılması, kötü niyetli bir senaryonun eseridir. Sanayimizi geliştirmek için adım atan müteşebbislerimizin önlerinin bürokratik ayak oyunlarıyla kesilmesi, aynı uğurda ömrünü harcayan idealist siyasetçilerimizin alay konusu yapılması gayet bilinçli eylemlerdi. Anadolu’nun dört bir yanında kendisi ürün geliştirmek, üretmek, pazarlamak isteyenlere yönelik sergilenen nobranlığa karşı, ülkemizi ithal ürün cenneti haline dönüştürenlere verilen sınırsız destek asıl niyeti ortaya koymaya yeterlidir. Üstelik bu kirli oyun bizim insanlarımızın yeni bir şey ortaya koyma konusunda kabiliyetsiz olduğu bühtanıyla örtülmeye çalışıldı. Maalesef tüm bu hercümerç içinde ülkemiz 1950’lerdeki, 1970’lerdeki, 1990’lardaki büyük dönüşümleri hep kaçırdı. Aşağı yukarı aynı şartlarda kalkınma yarışına girdiğimiz ülkeler hızla gelişirken, biz siyasi, sosyal, ekonomik geri kalmışlığa mahkûm edildik.

Değerli Dostlar,

Genel hatlarıyla izah ettiğim bu sürecin bir tarafında eğitim-öğretim de vardı. Eğitim-öğretim meselesinde ayağı bu topraklara basan, medeniyet birikimimizle barışık, özgürlükçü bir sistem yerine maalesef formatlayan, dayatmacı, evlatlarımızı belli kalıplara hapseden modeller tercih edildi. Köy Enstitüleri gibi denemeler, asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline getirildiği için hüsranla sonuçlandı. Milletimizin kültürünü ve inancını yaşatma vasıtası olarak gördüğü, bunun için de ilk günden itibaren sıkı sıkıya sarıldığı imam hatip okulları da tehdit olarak değerlendirildi. Kendi mecrasında önemli mesafe kateden endüstri meslek ve teknik liseleri ise, bu okulların ülkenin kalkınması ve gelişmesindeki rollerini umursamayanlar tarafından ağır darbelere maruz bırakıldı. Özellikle darbe ve vesayet dönemlerinde eğitim sistemimize yapılan antidemokratik müdahalelerle eğitim sistemimiz iyice çıkmaza sürüklendi.

Evlatlarımıza kendilerini korkusuzca ifade edebilecekleri, ideallerinin peşinden gidebilecekleri, hayallerini özgürce geliştirebilecekleri imkânlar sunulmadı. 28 Şubat zihniyetinin adeta bir hançer gibi eğitim sistemimize sapladığı katsayı uygulamasının olumsuz etkilerini bugün bile hissediyoruz. Göreve geldiğimizde her alanda olduğu gibi eğitimde de sorunlarla boğuşan işte böyle bir Türkiye manzarasıyla karşılaştık. Ülkemizin tepesinde kara bulutlar dolaşıyor, insanlarımızın geleceğe dair umutları giderek zayıflıyordu. Sanayicimizden öğretmenlerimize, emeklilerimizden gençlerimize kadar toplumumuzun tüm kesimleri adeta kan ağlıyordu. Hemen kolları sıvadık ve milletimize Türkiye’yi dört ana sütun üzerinde yükseltme sözü verdik. Bunların da eğitim, sağlık, adalet, emniyet olduğunu ifade ettik. Milletimize olan diğer taahhütlerimiz gibi hamdolsun bu sözümüze de hep sadık kaldık. Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, eğitim meselesinin ikinci plana itilmesine müsaade etmedik. Hazırladığımız tüm bütçelerde aslan payını daima eğitim-öğretime ayırdık. Mesela, 2002 yılında eğitime bütçeden 7,5 milyar lira ayrılmışken, 2022 yılında bu rakam yükseköğretim dâhil 274 milyar 384 milyon liraya çıktı.

Derslik sayımızı 343 binden 606 bin seviyesine taşıyarak ülkemizin dört bir yanını modern eğitim kurumlarıyla donattık. Bugüne kadar yaptığımız 714 bin 429 atamayla okullarımızın öğretmen eksiğini giderdik. İnşallah bu ay sonunda 15 bin öğretmen ataması daha yapıyoruz. Okullarımızı laboratuvardan kütüphaneye ve spor salonuna kadar evlatlarımızın ihtiyaç duyacağı her türlü tesisle donattık. Bu yatırımlar sayesinde hem eğitime erişimin önündeki engelleri kaldırdık, hem de eğitimin ülkenin dört bir köşesine yaygınlaşmasını sağladık. Kız öğrencilerimize özellikle yönelik ötekileştirici, baskıcı uygulamaları ortadan kaldırarak her seviyede eğitime katılımlarını artırdık. Hâlihazırda temel eğitimde kız ve erkek çocuklarımız eşit oranda eğitime erişmiş durumdadır. Ancak, ülkemizde halen bazı çevrelerin kız çocuklarımızın eğitim-öğretim haklarını özgürce kullanmasından rahatsızlık duyduğunu da biliyoruz. İkna odaları ve katsayı utancını bu ülkeye yaşatan zihniyetin son günlerde tehdit diline yeniden sarıldığını görüyoruz.

Buradan dikta hevesleri yeniden depreşenlere şu ikazı yapmak istiyorum: 15 Temmuz’da şahit olduklarımız milletimizin hak ve özgürlüklerini koruma konusundaki kararlılığını açıkça göstermiştir. O gece bir kez daha gördük ki, Türkiye’yi 28 Şubat karanlığına geri döndürmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Tek parti faşizminin geride bıraktığı o acı hatıraları aziz milletimize bir daha kimse yaşatamaz. İdeolojik saplantılar veya başka sebepler dolayısıyla kız çocuklarımızla okulları arasına yeni duvarların örülmesine kesinlikle izin vermeyiz. Aynı şeklide hangi yaşta olursa olsun bu ülkenin evlatlarının dinini, diyanetini, kültürünü öğrenmesinin engellenmesine rıza göstermeyiz.

Gerek devleti yönetenler, gerekse ebeveynler olarak şu gerçeği hepimiz gayet iyi biliyoruz: Eğitim-öğretim, özellikle de kaliteli eğitim aydınlık yarınlarımızın teminatıdır. Bu ülkenin gençleri her alanda en iyisine, en güzeline layıktır. Milletimizin küresel ölçekte iddia ve imkân sahibi bir konuma gelmesinin yolu eğitim-öğretimden geçiyor. Bu anlayışla ülkemiz ekonomisinin güçlenmesi ve istihdamın artırılması için mesleki eğitime özel önem veriyoruz. Ancak, eğitim gibi yıkmanın ve bozmanın kolay, yapmanın ve ihya etmenin zor olduğu bir meselede geçmişin hatalarını telafi etmek, unutmayın, zaman alıyor.

Buna rağmen attığımız adımlarla -bunlar çok önemli- OECD ülkeleri ortalamasının altına düşen mesleki eğitimin ortaöğretim içindeki payını biz yeniden yükselttik. OECD’nin raporlarına göre, ortaöğretimden yeni mezun olanlar içerisinde mesleki eğitim mezunlarımızın oranı yüzde 43’e yükseldi. Aynı oranın OECD ülkeleri ortalaması yüzde 38’dir, bakın biz yüzde 43’teyiz, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 43. Hayata geçireceğimiz projelerle önümüzdeki dönemde bu oranların daha da iyileşeceğine inanıyorum, çünkü bizim buna herkesten çok ihtiyacımız var. Bu anlayışla mesleki ve teknik eğitim alanındaki tecrübemizi uluslararası alana taşımak amacıyla yeni bir projeyi daha devreye alıyoruz. Açacağımız uluslararası mesleki ve teknik Anadolu liseleriyle hem kendi evlatlarımıza yeni ufuklar kazandıracak, hem de gönül coğrafyamızdan gelecek gençlere mesleki eğitim imkânı sağlayacağız. Uluslararası mesleki ve teknik Anadolu liseleri projemizin şimdiden hayırlı olmasını diliyor, projede emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Kıymetli Misafirler,

Mesleki ve teknik eğitimi destekleyici politikalarımızın müspet neticelerini bugün birçok alanda görebiliyoruz. Bu gelişmeyi destekleyecek yeni adımları da atıyoruz. Mesela döner sermaye gelirlerinden alınan yüzde 15’lik hazine kesintisini yüzde 1’e düşürdük, böylece meslek liselerimizin üretim kapasitelerini artırarak daha fazla öğrencimizin gerçek iş ortamında eğitim almalarının önünü açtık. 2020 yılında yapılan üretimden elde edilen gelir 503 milyondu, geçtiğimiz yıl hedeflenen 1 milyarlık üretim kapasitesinin de üzerine çıkılarak meslek liseleri açısından tarihi bir rekor kırdık.

Döner sermaye kapsamında yapılan üretimden öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz de önemli miktarda pay aldılar. Bugün itibariyle 2020 yılına göre gelirlerimiz salgın sürecine rağmen yüzde 131 artarak 1 milyar 162 milyon lira seviyesine ulaştı, bu yıl için 1,5 milyar liralık bir gelir rakamı hedefliyoruz. Mesleki eğitim gören tüm öğrencilerimizin okurken en az asgari ücret kadar gelir elde edebilmelerini sağlamayı da amaçlıyoruz. Hem bizim destek ve teşviklerimizle, hem de öğretmen ve öğrencilerimizin gayretleriyle bu hedefi de muhakkak yakalayacağımızı düşünüyorum.

Nitekim geçtiğimiz aylarda yine bu salonda açılışını gerçekleştirdiğimiz 50 araştırma-geliştirme merkezli mesleki eğitim liselerimizde yenilikçi çalışmalar sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığımız fikri mülkiyet hakları çalışmaları kapsamında önemli çalışmalara imza atıyor. 2021 yılında hedeflenen patent, faydalı model, tasarım ve marka tescil çalışmaları 2 kat fazlayla 1532’ye çıkmıştır. Önümüzdeki dönemde hem ürün sayısını artırmaya, hem de tescil edilen ürünlerin ticarileştirilmesine yönelik çabalarımızı yoğunlaştıracağız.

Eğitim kapasitemizin güçlendirilmesi ile genç işsizliğin azaltılmasına katkı yapan bir diğer çalışmamız da mesleki eğitim merkezlerimizdir. Çırak, kalfa ve usta yetiştiren mesleki eğitim merkezlerimiz ecdadımızın ahilik kültürünün bir mirasıdır. Hükümet olarak, özgün, modern ve yenilikçi projelerle bu güzel mirasımızı korumaya ve zenginleştirmeye gayret ediyoruz.

Bu amaçla, öncelikle mesleki eğitim merkezlerini, yani çıraklık sistemini örgün ve zorunlu eğitim kapsamına aldık, daha sonra buralarda eğitim gören çırak, kalfa ve ustaların lise mezunu sayılmalarının önündeki engelleri ortadan kaldırdık. Lise ve üniversite mezunu gençlerimize istedikleri bir alandaki mesleki eğitim merkezi programını 6-8 ay gibi kısa sürede tamamlama ve işgücü piyasasına süratle geçme imkânı getirdik.

Üç ay önce yine bu salonda mesleki eğitim merkezlerimizin güçlendirilmesine yönelik bazı düzenlemeler yapacağımızın müjdesini vermiştim. Mesleki eğitim merkezlerindeki çırak öğrencilere asgari ücretin yüzde 30’u kadar, yani 1276 lira ücret ödenmesini sağlayan kanun değişikliği tamamlandı. Aynı şekilde kalfalık yeterliliğini kazanan 12’nci sınıf öğrencilerine ise asgari ücretin yarısı kadar, yani 2126 lira ödeme yapılacak. İşletmecilerle üstlenilecek olan bu ücretlerin tamamı devlet katkısı olarak karşılanacak. Ayrıca, öğrencilerimizin iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı sigortasını da yapacağız. Kanun değişikliğinin üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen mesleki eğitim merkezlerine olan talepte ciddi bir artış yaşandığını burada büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim. Kanun değişikliği öncesinde mesleki eğitim merkezinde yer alan öğrenci sayısı 159 bin iken şimdi bu sayı 250 bine ulaştı. Yılsonuna kadar 1 milyon gencimizi mesleki eğitim merkezlerimize dâhil ederek istihdamlarını sağlamayı hedefliyoruz.

Değerli Misafirler,

Ülkemiz gelirken, ekonomimiz büyürken, sanayide üretim çarkları aralıksız dönerken kalifiye eleman ihtiyacı da artmaktadır. Bu talebin teknolojik ihtiyaçlara göre karşılanmasında mesleki ve teknik eğitimin büyük bir katkısı var. Mesleki eğitim merkezlerinden mezun olan öğrencilerin kendi alanlarında istihdam oranının yüzde 88 olması bu durumun bir göstergesidir. Mesleki ve teknik eğitimde nitelik artışını sadece devletin kendi imkânlarıyla, kendi gayretleriyle başarması mümkün değildir. Özel sektörün destek vermediği, olması gereken düzeyde sahiplenmediği bir mesleki eğitim projesi hedeflerine ulaşamaz. Bu durumda sanayici kalifiye personel sıkıntısı çekerken, mezunlar da eğitimlerine uygun işler bulmakta zorlanır. Cumhurbaşkanı olarak sanayicilerimiz ve yatırımcılarımızla bir araya geldiğimiz her zeminde kamu-özel iş birliğinin önemine dikkat çekiyorum. Devletimizin mesleki eğitim alanında yürüttüğü, hatta maddi bakımdan yük aldığı projelerde özel sektörümüzün de elini taşın altına koyması şarttır. Diğer türlüsü hazırcılık olacaktır ki bu ne doğru, bu ne de sürdürülebilir değildir.

Sanayicilerimizin bu modele sahip çıktığını memnuniyetle görüyorum. 1,5 ay gibi kısa bir sürede ülkemizdeki 255 sanayi bölgesinin tamamında mesleki eğitim merkezleri faaliyete geçti. Organize sanayi bölgelerimizde yer alan tüm sektörlerimiz eğitim süreçlerine dâhil olmuşlardır. Bu merkezler sayesinde sektörlerimizin ihtiyaç duyduğu ve aradığı nitelikli insan kaynağının yetişmesini hep birlikte sağlıyoruz. Hem gençlerimizi sektörlerin gerektirdiği becerilerle donatacak, hem de mezun olduklarında istihdama geçişlerini kolaylaştıracak bu modeli geliştirmekte kararlıyız. Attığımız bu adımlar bir yandan mesleki eğitim merkezlerimizin cazibesini artırırken, diğer taraftan da ülkemizde genç işsizlik oranının düşürülmesinde önemli rol oynayacaktır. Mesleki eğitim ile özel sektör arasında kurulan bu güçlü bağ sayesinde artık aradığım elemanı bulamıyorum yakınması tarihe karışacaktır. Türkiye’nin istihdamına ve üretimine katkı sağlayacak bu önemli projenin ülkemize, milletimize ve ekonomimize hayırlı olmasını diliyorum. Milli Eğitim Bakanlığımıza, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza, organize sanayi bölgeleri yönetimleri başta olmak üzere tüm sanayicilerimize bu önemli projeye verdikleri destek için teşekkür ediyorum.

Artık şu gerçeği göreceğiz: Organize sanayi bölgelerinin içinde okullar, dolayısıyla stajlarını her yönüyle okulundan hemen organize sanayi bölgesindeki işine giderek gerçekleştiren siz gençler. Bunu Çin başarıyor, Japonya başarıyor, biz niye başarmayalım, aynısını biz de yapacağız.

Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla.