Vefatının 6. Yıl Dönümünde Hasan Karakaya’yı Anma Programı’nda Yaptıkları Konuşma

31.12.2021

Akit Medya Grubu’nun Kıymetli Mensupları,

Basın Camiamızın Değerli Üyeleri,

Kıymetli Misafirler,

Aziz Kardeşlerim,

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyor, sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Akit Medya Grubu’nun değerli yöneticilerine, Hasan Karakaya kardeşimin hatırasına sahip çıkan bu anlamlı program dolayısıyla teşekkür ediyorum.

Bugün basın dünyamızın mümtaz bir ismini, bir yiğit gazeteciyi anmak üzere buradayız. Hasan Karakaya kardeşimizi ebedi âleme uğurlayalı tam 6 yıl oldu. Suudi Arabistan ziyaretimiz sırasında geçirdiği kalp krizi sebebiyle maalesef Hasan Karakaya kardeşimizi 30 Aralık 2015 tarihinde kaybettik. Beraberdik, Ashab-ı Suffa’da sohbetimizi yaptık, sohbetten sonra otele geçtik, bir müddet sonra da Hasan Karakaya kardeşimizin kalp krizi geçirdiği haberi bize geldi. Şüphesiz ki bizler ölüme inanmış insanlarız, hele hele Medine-i Münevvere’de Ashab-ı Suffa’da sohbeti yap, ondan sonra böyle bir kalp krizi neticesinde Hakk’a yürü.

Gerçekten Hasan Karakaya kardeşimiz kaleminin ciddi manada silahşoruydu. Üstadın ifadesiyle, ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın dediği gibi, Hasan Karakaya kardeşim de aynen bu ifadelerin kalemiydi. Vefatının 6’ncı sene-i devriyesinde basınımızın bu cesur kalemi Hasan Karakaya’yı burada bir kez daha rahmetle yâd ediyorum. Hasan Karakaya’nın değerli ailesine, dostlarına, okurlarına, Akit Medya Grubu’ndaki mesai arkadaşlarına başsağlığı diliyorum. Rabbim Hasan kardeşimizden razı olsun, mekânı cennet eylesin.

Az önce kendisiyle ilgili hazırlanan kısa videoyu beraberce izledik. Basınımızın bu yürekli kaleminin engin ruh ve gönül dünyasına hep birlikte şahitlik ettik. Ben hep şunu söylerim: Dünyamda iki kalem var ki beni çok etkilemiştir; bir, Üstat Necip Fazıl Kısakürek ve daha sonra da Hasan Karakaya. Bunlar kalemleriyle malum cephelere her zaman korku salmışlardır, ama korkmamışlardır, bu çok önemliydi ve Hasan Karakaya kardeşimiz köşesinde işte bunu başarılı bir şekilde yürüttü. Ve bir soru üzerine rahmetli Hasan Karakaya, en büyük hayalinin -izledik- Peygamber Efendimizin zamanına giderek ve onun mübarek dizinin dibinde ders dinlemek olduğunu söylemesi çok çok anlamlıdır. Yine aynı röportajda merhum Karakaya, vefat ettikten sonra hayırla anılmayı murat ettiğini dile getiriyor. Evet, belki Hasan kardeşimiz Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamı dünya gözüyle göremedi, Asrı Saadet’te yaşama, onun dizinin dibinde söylediklerini dinleme şerefine nail olmadı, ama o son nefesini, şimdi altını çiziyorum, Resulü Ekrem Aleyhissalatu Vesselam Efendimizin şehrinde, onun manevi huzurunda vermekle müşerref oldu.

Dünya yolculuğunu tıpkı gönlünden geçirdiği gibi Medine-i Münevvere’de, Mescid-i Nebevi’de Resulullah’ı Aleyhissalatu Vesselam ziyaret ettikten hemen sonra hitama erdirdi. Rabbim, Hasan kardeşimizin o samimi duasını, o samimi niyazını, emanetini Peygamber Efendimizin şehrinde alarak adeta kabul buyurdu.

Fahri Kâinat Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam bir hadisi şeriflerinde, hayat ve ölüm arasındaki irtibatı şöyle tarif ediyor: İnsan, nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir, nasıl dirilirse öyle haşrolur. Evet, insan hangi istikamet üzere yaşarsa son nefesini de öyle verir, emaneti nasıl teslim etmişse öyle dirilir ve Ruz-i Mahşerde de öyle hesaba çekilir. Yine insan bu âlemde ne biriktirmişse yarın hesap gününde de karşısında onu bulur. Biz Hasan Karakaya’nın ömrünü İslam’ı anlamaya ve anlatmaya adadığına, emaneti Resulullah’ın şehrinde inşallah bir Müslüman olarak teslim ettiğine tüm kalbimizle, benliğimizle inanıyoruz. Burada bir kez daha kendisine Mevla’dan rahmet ve mağfiret diliyoruz.

Kıymetli Kardeşlerim,

Ben sizleri Allah için seviyorum. Rabbim bizleri burada olduğu gibi inşallah Sevgili Habibinin sancağı altında da haşr-u cem eylesin. Şüphesiz hepimiz bir gün bu fani âlemdeki imtihanımızı tamamlayacak, inşallah bir Müslüman olarak ebediyete göç eyleyeceğiz. O gün gelinceye kadar da ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için samimiyetle çalışmaya devam edeceğiz. Dünyayı ahiretin tarlası görerek, hayatın albenisine kendimizi kaptırmadan her türlü gayreti göstereceğiz. Kur'an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin rehberliğinde ukbamızı kurtarma gayesiyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Hasan kardeşimizin de dediği gibi, esas mesela, şan, şöhret, makam sahibi olmak değildir, mesele milletimizin Allah razı olsun duasına layık olmak, geride hayırla yâd edilecek güzel bir miras bırakmaktır. Mesele, bu fani dünyada adam gibi yaşamak, sıratı müstakim üzere bulunmak, son nefesimizi de bir Müslüman olarak vermektir.

Gençler; Hasan abinizi çok iyi tanıyın ve TÜGVA olarak bunun hakkını da dört dörtlük verin.  Hasan kardeşimizin 1957 yılında Manisa’da başlayan ve 2015 yılında Medine’de hitama eren hayat yolculuğunda işte bunun birçok örneği var. Hasan Karakaya, 58 yıllık ömrünü kalemiyle bu milletin hakkını, hukukunu, onurunu savunmaya adamış gerçek bir cengaverdi. Genç yaşlarda başladığı gazetecilik mesleğini bir maişet kaynağı olmanın ötesinde hakikat avcılığı olarak gören dirayetli bir insandı. Hasan Karakaya’nın özellikle 28 Şubat döneminde verdiği mücadele, onun yiğitlik beratı olarak hepimizin hafızasına kazınmıştır. Siyasetin ve toplumun gazete manşetleriyle hizaya çekildiği o meşum günlerde Hasan Karakaya, halkın ve hakkın sesi olmuştur. Darbeciler tehditle susturamadıkları Hasan Karakaya’nın kalemini bu kez uyduruk davalarla kırmaya çalışmış, ancak onun iradesini rehin, kalemini esir alamamışlardır. Dönemin vesayetçi basınına ve darbecileri ayakta alkışlayan yargısına rağmen Hasan Karakaya, linç edilme pahasına özgürlükleri, milli iradeyi ve milletin değerlerini savunmayı sürdürmüştür.

İkbal peşinde koşanlardan, köşesini kiraya verenlerden, üç kuruşluk dünya menfaati için zulmü alkışlayanlardan, zulmü mazur gösterenlerden, zulme boğun eğenlerden asla olmamıştır, darbecilere şirin görünmek uğruna gazete manşetlerinden bıraktık git çağrısı yapan korkaklara pirim vermemiş, duruşunu, vakarını, gazetecilik mesleğinin haysiyetini son nefesine kadar korumuştur. Ne söylemişse, ne söyleyecekse hesapsız söylemiş, ucu nereye varırsa varsın perdesiz konuşmuş, hakkın hatırını daima yüksekte tutmuştur. Korkmamış, ürkmemiş, sinmemiş, adam gibi adam olmuştur.  

Hasan Karakaya’yı en güzel, hep söylerim ya, Mehmet Akif’in şu dizeleri anlatır:

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem,

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım,

Boğamasam da hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam,

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam,

Doğduğumdan beridir aşığım istiklale,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım, amma severim mazlumu...”

Evet Hasan Karakaya, işte bu şiirin vücut bulmuş, ete kemiğe bürünmüş halidir.

Gençler, bu şiir Akif merhumun “Asım’ın Nesli” diye tanımladığı şiirdir, bunu bu şekilde bilmenizi istiyorum. Hasan Karakaya, Türkiye’nin son yarım asrının en karanlık dönemlerini bizzat müşahede etmiş bir insandı, bir gazeteci olarak 12 Eylül darbesine zemin hazırlayan kaos ortamını yaşamıştı. Merhum Özal’la beraber ülkenin girdiği demokrasi ve kalkınma hamlesini görmüştü. 1990’larda ülkenin tekrar istikrarsızlık ve terör girdabına sürüklenişine şahit olmuştu. 28 Şubat’ta oluşturulan korku iklimini iliklerine kadar hissetmişti. 2001 krizinde bu ülkenin elitler tarafından nasıl soyulduğunu görmüştü.

Türkiye’nin son 40 yılındaki iniş ve çıkışlara tanıklık eden Hasan Karakaya, AK Parti’yle başlayan yeni dönemin anlamını da gayet iyi biliyordu. Millet ve memleket sevdalısı olarak bunu da yazılarında açıkça dile getiriyordu. Zaman zaman hükümet politikalarını kendi üslubunca eleştirdiği, karar alıcıları zorladığı dönemler de oldu. Gözünü budaktan, sözünü muhatabından esirgemeyen mert bir gazeteci olarak tüm bunları yaparken dahi hep Anadolu insanının hissiyatına, halkımızın beklentilerine tercüman olmaya çalıştı. Cumhuriyet mitinglerinden meşhur gezi olaylarına, 17-25 Aralık girişiminden çukur terörüne kadar Türk demokrasisine yönelik tüm saldırılarda cesur duruşu ve güçlü kalemiyle milletin mücadelesine koşulsuz destek verdi. Aynı şekilde Türkiye’nin önünü açacak, milli iradeyi güçlendirip vesayeti geriletecek, ekonomik bakımdan ülkemizi hak ettiği seviyelere taşıyacak her türlü adıma sahip çıktı. Her türlü hamleyi teşvik ve takdir etti. Özellikle –az önce izledik- başkanlık sistemiyle ilgili söyledikleri, Hasan Karakaya’nın siyasi ufkunu ve vizyonunu göstermesi açısından son derece mühimdir. Hani şu anda muhalefet var ya, Ana Muhalefet, onların hepsi Hasan kardeşimin arkasından nal toplar nal, nal toplar.

Hasan Karakaya, dobra bir kalem olmanın yanı sıra, gazeteci kılıklı terör sevicilerine ve tetikçilere de eyvallah etmeyen bir polemik ustasıydı. Fikir, sanat ve yayın hayatımıza musallat olan, yıllarca bu alanı kendi tapulu malı gibi gören zorbaların maskesini düşüren gerçek bir muharrirdi. 23 yıl boyunca yazdığı Akit Gazetesi’ndeki yazılarına baktığınızda, orada milli iradeyi savunan, milletinin yanında saf tutan, vesayete karşı sesini yükselten, Anadolu insanına göğsünü siper eden bu aziz milletin inancına, kültürüne, tarihine sahip çıkan, Hakk’ın hatırını her şeyin üstünde tutan, millet ve memleket düşmanlarına hadlerini bildiren, inandığı yolda yürümekten asla çekinmeyen, dirayetli bir gazeteci, dürüst bir köşe yazarı, hepsinden öte samimi bir dava adamı görürsünüz. Yine onun hayatına baktığınızda katsayı engelinin kaldırılmasından başörtüsüne serbestlik getirilmesine, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasına kadar son 20 yılda diktiğimiz zafer anıtlarının birçoğunda Hasan Karakaya’nın emeğini, katkısını, gayretini görürsünüz. Hani Üstat diyor ya: “Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, bir gün Ayasofya açılacak.” Elhamdülillah açıldı. Üstat bunu Beyazıt Meydanı’nda da söylemişti, Sultanahmet Meydanı’nda da söylemişti ve hamdolsun bizlere nasip oldu.

Değerli Dostlarım,

Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam, “Ademoğlu ölünce amel defteri kapanır, ancak üç kişinin amel defteri kapanmaz” buyuruyor. Efendimiz bunların da; geride sadaka-i cariye bırakan, hayırlı bir evlat bırakan ve arkasında faydalanılacak bir ilim bırakan kimseler olduğunu müjdeliyor. Son nefesine kadar kalemiyle verdiği mücadele hasebiyle Hasan kardeşimizin amel defterinin de inşallah kapanmayacağına inanıyorum. Biz de, milletimiz de 6 yıl önce Medine-i Münevvere’de dar-ül bekaya irtihal eden Hasan kardeşimizi bugün hayırla yâd ediyor, özlemle anıyoruz.

Elbette gazetesi ve meslektaşları Hasan kardeşimizin hatırasına ve geride bıraktığı mirasa sahip çıkmayı sürdürüyor. Yetenekli genç kalemler merhum Hasan Ağabeylerinden devraldıkları mücadele sancağını daha da yüceltmek için gayret gösteriyor. Tüm bu çabaların neticesinde Türkiye daha önce hiç olmadığı kadar zengin, dinamik ve özgür bir kültürel iklime de kavuşuyor. Ancak gazetecilik ve köşe yazarlığı gibi bilgi, birikim, tecrübe yanında mangal gibi yürek de gerektiren mesleklerde Hasan kardeşimizin eksikliği gün geçtikçe daha fazla hissediliyor.

Bakınız burada sizlerle acı da olsa bir hakikati paylaşmak istiyorum. 2002’den itibaren Türkiye’de gerçekten tarihi bir dönüşüme imza attık. Tek parti zihniyetinin her 10 yılda bir tekrarlanan darbeler vasıtasıyla milletin iradesine vurduğu prangaları tek-tek parçaladık. 28 Şubat müdahalesinin ürünü olan antidemokratik düzenlemelere ve uygulamalara, muhalefete rağmen hamdolsun son verdik. On yıllardır Demokles’in kılıcı misali milletin tepesinde duran ne varsa milletimizle birlikte hepsini tarihin çöp sepetine attık. Bunların yanı sıra siyaset müessesesinin eski Türkiye bakiyesi vesayet kurumlarıyla ve darbeci gelenekle hesaplaşmasını da sağladık. Millete parmak sallayanlar vardı ya, millete parmak sallayanlar, milli iradeyi yok sayanlar, milletin vermediği yetkiyi kullanmaya heveslenenler bizim dönemimizde önce milletimizin vicdanında, sonra da bağımsız Türk mahkemelerinde mahkûm oldular.

Demokrasiye karşı darbecilerin yanında saf tutanlar, yine bizim gayretlerimiz ve milletimizin desteği sayesinde siyasetten tasfiye edildiler. Her ne kadar zaman zaman CHP içinde 27 Mayıs’ı övenler, 28 Şubat’ı savunanlar, darbecilere alkış tutanlar, iktidarı sandık yerine yabancı güç odaklarına şirinlik yapmakta arayanlar, milletin inancıyla ve değerleriyle kavga edenler çıksa da artık bunların hiçbir hükmü kalmamıştır.

Kardeşlerim,

Milletimiz bu kifayetsiz muhterislere gücün, yetkinin ve egemenliğin bilakaydüşart kendi uhdesinde olduğunu, son 20 yıldaki 15 seçimin her birinde açıkça göstermiştir. 15 Temmuz ise milletimizin iradesini gasp etmeye kalkanlara karşı neleri göze alabileceğini göstermesi açısından tarihi bir dönüm noktasıdır.

Öte yandan siyaset ve toplum tarafından tüm bu gelişmeler yaşanırken, üzülerek ifade etmek isterim ki, basın yayın camiamızda darbeci zihniyetle samimi bir hesaplaşma yapılamadı. O günlerde gazete manşetlerinden darbeciler adına siyasete ihtar çekenler korundu-kollandı, hiçbir şey olmamış gibi pişkince köşe başlarını işgal etmeyi sürdürdü. Dahası, bu kalemşörler Cumhuriyet mitinglerinden Gezi olaylarına, 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar demokrasimize yönelik tüm girişimlerde tetikçilik yapmaktan geri durmadı. Gün oldu çapulcuları savundular, gün oldu teröristlere sözcülük ettiler. Gün oldu Türkiye’yi karaladılar, gün oldu yabancı güçlere ülkemize müdahale çağrısı yaptılar. Ama her seferinde gizlemeye çalıştıkları faşist karakterlerini ellerine geçirdikleri ilk fırsatta ortaya dökmekten çekinmediler.

2023’e giden süreçte medyamızın bu iç hesaplaşmayı da yapacağına, bu habis zihniyetten kendisini bir an önce kurtaracağına inanıyorum. Ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz adına bunu içten bir temenni olarak burada özellikle ifade ediyorum.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken bir kez daha Hasan Karakaya’yı rahmetle, özlemle, şükranla yâd ediyorum. Hasan kardeşimizin değerli ailesine, okuyucularına, Akit Medya Grubu’na tekrar başsağlığı diliyorum. Bu anlamlı buluşmanın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyor, sizleri bir kez daha muhabbetle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun, kalın sağlıcakla.