Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
ASKON’un 12. Genel Kurulu’nun ülkemize, milletimize, iş dünyamıza ve sizlere hayırlı olmasını diliyorum. Milli kalkınmanın güçlü adı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ASKON’u kurulduğu günden beri yakından izliyorum. Türkiye çapındaki 8 bin üyesi, 10 milyar doların üzerinde ihracata sahip 20 bini aşkın işletmesi ve 1 milyondan fazla istihdamıyla ülkemizin önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri haline gelen ASKON mensuplarının her birini ayrı ayrı tebrik ediyorum. Orhan Aydın kardeşimizin Başkanlığında yeniden oluşan Yönetim Kurulu’na Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum.
ASKON, faaliyete geçtiği günden beri hep bu ülkenin, bu milletin, bu devletin yanında yer almıştır. Bu güzide derneğimiz Anadolu’nun bağrından çıkıp, önce bölgesinde, sonra Türkiye’de ve nihayet dünya çapında büyük başarılara imza atan iş insanlarımızı temsil etmektedir. Kazanırken hakkı ve hakkaniyeti gözetme anlayışıyla çalışan, üreten iş insanlarımız tarafından kurulup büyütülen ASKON, son dönemde de bu ilkeli tavrıyla farkını ortaya koymuştur.
Konumu, bereketi, potansiyeli, medeniyetler inşa eden siyasi, ekonomik ve sosyal iklimi ile her dönem insanlığın gözdesi olan Anadolu, ASKON gibi sivil yapılar vasıtasıyla bu vasıflarını geleceğe taşımaktadır. Bunun için Anadolu Aslanları kavramını önemli görüyorum. Kuruluşundan itibaren derneğimizin yönetiminde ve bünyesinde hizmet eden, yürütülen çalışmalara katkı sağlayan herkese ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Bugüne kadar olduğu gibi inşallah bundan sonra da her hayırlı faaliyetinizde, gayretinizde sizlerin yanında olmayı sürdüreceğim.
Değerli Kardeşlerim,
Bir süredir Türkiye ekonomisini yüksek faiz, yüksek enflasyon sarmalından kurtarıp yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla büyüme rotasına sokmanın mücadelesini veriyoruz. Bu mücadelede en büyük güç kaynağımız, her alanda ülkemize 19 yıldır kazandırdığımız altyapı ile müteşebbisinden çalışanına insanlarımızın dinamizmidir.
Dünyada uzunca bir süredir gelişmiş ülkeler tarafından kurulan kendilerine ayrı, gelişmekte olan ülkelere ayrı, az gelişmiş ülkelere ayrı uygulamalar içeren çifte standartlara dayalı bir ekonomik sistem vardı. Bu çarpık ve dengesiz sistem pek çok yerde yaşanan insani trajediler karşısında özellikle sergilenen haksız ve adaletsiz duruş yanında 2008 küresel finans ve 2020 koronavirüs salgını krizleriyle kökünden sarsılmıştır. Türkiye olarak bu sarsıntının acı sonuçlarından kendimizi korumakla ve dünya 5’ten büyüktür, diyerek çarpıklıklara itirazımızı dile getirmekle kalmadık, yeni küresel yönetim ve ekonomi sisteminde hak ettiğimiz yeri almak için de harekete geçtik. Artık tüm gücümüzü ve imkânlarımızı istihdam ve istikrar odaklı yeni ekonomimizi yerleştirmeye ve geliştirmeye teksif ediyoruz. Hamdolsun üretim, istihdam, ihracat tarafında işler yolunda gidiyor. Organize sanayi bölgelerimiz, fabrikalarımız, tesislerimiz harıl harıl çalışıyor, üretiyor.
Bu süreçte elbette önümüze sıkıntılar da çıkıyor. Son dönemde yaşadığımız önemli sorunlardan biri döviz kurundaki dengesiz dalgalanma, diğeri de fiyatlardaki fahiş artıştır. Aldığımız tedbirlerle bu iki sorundan döviz kurundaki anlamsız dalgalanmayı önemli ölçüde kontrol altına aldık. Kurun yılsonu hesap kapatmaları sebebiyle bugünlerde tekrar oynamaya başlaması geçici bir durumdur. Yılbaşından itibaren kurun bu hafta başındaki gibi makul bir seviyede istikrar kazanacağını değerlendiriyoruz. Bunu sağlamak için elimizdeki imkânları da kullanacağız. Amacımız, hem iş insanlarımızı, hem vatandaşlarımızı 1 ay, 6 ay, 1 yıl, 3 yıl sonrasını görebilecekleri, yatırım ve tasarruf kararlarını buna göre verecekleri bir güven ve istikrar iklimine kavuşturmaktır. Bir defa şu ikiliyi unutmayacağız: Güven ve istikrar. Kuruluşumuzdan itibaren ekonomik anlayışımızı bu iki kavramın üzerine yerleştirdik, güven ve istikrar. Bir süredir yaşanan gelişmeler kur üzerinden ülkenin ve milletin felaketi pahasına haksız kazanç sağlama niyetinde olanların bunun bedelini ağır bir şekilde ödemek mecburiyetinde kalabildiklerini göstermiştir. Yaşanan kayıplardan dolayı üzüntülüyüz, ama ülkemizin ve milletimizin selameti için doğru olanı yapmak da boynumuzun borcudur.
Faizlerin düşük, kurun istikrarlı, enflasyonun aşağı yönlü, yatırımın, üretimin ve ihracatın coşkulu bir şekilde artış gösterdiği, gençlerimiz başta olmak üzere herkesin çalışacak iş ve dolayısıyla hayatını sürdürecek gelir sahibi olduğu bir ekonomik işleyiş inşa ediyoruz. Yeni sistemde kazançlarını artırarak ülkemizi cari fazlaya geçirecek firmalarımız bunu sürekli yeni yatırıma, yeni istihdama dönüştürerek, bizi hedeflerimize daha da yaklaştıracaktır. Ülkemiz sanayi ve turizmin lokomotifi olduğu bu sürece girmiştir ve hızla yol almaktadır. Vatandaşlarımızdan açıkladığımız pakete uygun şekilde tasarruflarını kendi paramızda tutmalarını, tüm işlerini kendi paramızla yürütmelerini istiyorum ve tavsiye ediyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Sevgili Gönüldaşlarım, şunu unutmayalım: Biz kendi paramızı ölçü olarak almadığımız sürece her zaman batmaya mahkûmuz. Türk Lirası, bizim paramız, biz onunla hareket edeceğiz. Biz, yok şu dövizmiş, yok bu dövizmiş, bunlarla değil. Ha bir de hep söylüyorum, yine söyleyeceğim; faiz aşağı-faiz yukarı. Arkadaşlar, artık lütfen bu işi kitabımızdan bir defa çıkaralım. Faiz zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar; bunu bilecek, buna inanacağız, bununla yolumuza devam edeceğiz. Alışverişi döviz üzerinden olmayan firmalarımızdan da kendi paramız dışında bir finans aracı kullanmamalarını tavsiye ediyorum. Bu paketi açıkladığımız günden itibaren mevduatlarda dövizden kendi paramıza ciddi bir dönüş başlamıştır. Yılbaşından itibaren hem firmalarımızın, hem vatandaşlarımızın kendi paramıza dönüşü daha da hızlandıracaklarının işaretlerini görüyoruz.
Ülkemiz ekonomisine serbest piyasa mantığına aykırı şekilde kur üzerinden yöneltilen yurt dışı kaynaklı saldırıları etkisiz hale getirecek mekanizmaları zaten kurmuştuk. Şimdi de son dönemde yaşadığımız gibi döviz kurunda yurt içi talepten kaynaklanan ani, sert ve rasyonel temeli olmayan iniş-çıkışlar yaşanmasını engelleyecek tedbirleri aldık, alıyoruz. Elbette bütün bunları serbest piyasa ekonomisi kurallarından sapmadan, ülkemizin küresel ekonomik sistemle güçlü bağlarına zarar vermeden yapıyoruz.
Aynı şekilde tasarruf yöntemi olarak altını tercih eden vatandaşlarımızı ellerindeki bu değeri finans sistemimize dâhil etmeye çağırıyoruz. Yastık altında tutulan 5 bin ton altının ne kadarını ekonomimize kazandırabilirsek ülke ve millet olarak gücümüz o derece artacaktır. Döviz kurumu yatay seyre geçirme ve altını sisteme kazandırma sürecini ne kadar hızlı yürütürsek, enflasyonu ve çoğu defa onu da aşan fahiş artışlarını kontrol altına alma mücadelemizde elimizde o derece güçlü olur.
Enflasyon ve fahiş fiyat artışlarının en önemli bahanesi olan kurdaki dengesiz yükselişi ortadan kaldırdığımız için artık bu alanlarda da hızlı bir normalleşme bekliyoruz. Eğer enflasyon ve fiyatlardaki fahiş artış kurdaki yükselişten değil de bütçe açığından kaynaklanmış olsaydı işimiz çok daha zordu. Bak yine söylüyorum, faiz sebep, enflasyon neticedir, buna inandığımız gün başarılı olacağız. Birilerinin dediği gibi, enflasyon sebep, faiz neticedir, böyle bir yanlış olamaz. Batının bu kapitalist anlayışına maalesef kendini kaptıranlar hâlâ burada sürüp gidiyorlar. Arkadaşlar, bizim de bir değerler silsilemiz var değil mi? Bu değerler silsilemize eğer inanıyorsak, o zaman biz Batı’nın bu kapitalist mantığıyla, onların bu kapitalist anlayışıyla biz hareket edemeyiz.
İsrail’e bir bakın, İsrail’i bir değerlendirin, acaba İsrail kendi içinde faiz-enflasyon ilişkisini nasıl değerlendiriyor? Buyurun, şu anda Amerika’ya bakın, Amerika’da faiz nerede, enflasyon nerede? Gelin Batıya, Almanya, Fransa, buralarda faiz nerede, enflasyon nerede? Kendi ülkemize bakıyoruz, kendi ülkemizde en yakın çevremizde bile bazı dostlar, arkadaşlar hâlâ faizle hareket etmenin gerekli olduğunu savunacak duruma geliyorlar. Evet, bu can bu tende oldukça iddiayla söylüyorum, faiz sebeptir, enflasyon neticedir.
Arkadaşlar; hamdolsun, bütçe tarafında herhangi bir sıkıntımız yok, hatta öngörülenden daha iyi gerçekleşmelerle yılı kapatıyoruz. Bunun için enflasyon ve fiyat artışları hızla düşecek derken temennimizi değil, teknik bir hakikati, mutlaka olması gereken bir durumu ifade ediyoruz; inşallah çok yakında bunu da hep beraber göreceğiz. Kurdaki dalgalanmanın cazibesine kapılanlar nasıl bunun acı faturasıyla yüzleştiyse, aşırı fiyat artışına tevessül edenlerin durumu da farklı olmayacaktır.
Değerli Kardeşlerim,
Yaptığımız son düzenlemeyle kendi paramızın getirisini dövizdeki muhtemel kazançla eşleştirerek sıcak para hareketleri üzerinden yürütülen manipülasyonların da önüne geçmiş oluyoruz. Ülkemizi hedeflerine doğru kararlılıkla ilerlemekten, siyasi sabotajlarla, terör örgütleriyle, sosyal kaos denemeleriyle, gizli-açık ambargolarla, diplomasi çelmeleriyle vazgeçiremeyenler, döviz kuru üzerinden, evet, bize silah göstermeye kalktılar, ama başaramayacaklar. Bizim silahımız onlardan daha güçlü, bizim silahımız nas ve biz bu nas ile hareket ediyoruz, bununla hareket ettiğimiz sürece biz başaracağız. İnşallah hayata geçirdiğimiz yeni ekonomik programlarımızla bu silahı da devre dışı bıraktık, bırakıyoruz.
Türkiye yıllardır gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsine uygulanan oyunlara karşı kendini hem dışarıda, hem içeride güvence altına alacak, yeni ekonomik sistemiyle tüm vaktini ve enerjisini kendi hedeflerine yöneltme imkânına kavuşmuştur. Vatandaşlarımızdan ve iş dünyamızdan ülkemizin bu tarihi atılımına destek vermelerini beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu ülke hepimizin, bu devlet hepimizin, elde ettiğimiz kazanımlar hepimizin olduğu gibi, uğradığımız kayıpların bedelini de hep birlikte ödediğimiz unutulmamalıdır.
Dün vesayetle, terör örgütleriyle, darbecilerle, emperyalistlerle yaptığımız mücadelede mesele nasıl Tayyip Erdoğan veya şu parti, bu parti meselesi değil, tüm Türkiye’nin bekası meselesiyse, bugün de ekonomide aynı mücadeleyi veriyoruz. Demokraside, temel kalkınma ve hizmet altyapılarında, güvenlikte ülkemizi çıkardığımız seviyenin nimetlerinden 84 milyonuyla, 81 vilayetiyle hep birlikte istifade ettik, ediyoruz. Bugün de ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirme mücadelesini başarıyla sonuçlandıracağımızdan hiç endişeniz olmasın, bunun nimetlerinden yine hep birlikte yararlanacağız. İşte bu sebeple hiçbir ayrım yapmaksızın her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına diyoruz ki, kendimizin ve evlatlarımızın geleceği için gelin büyük ve Türkiye hedefimizin ekonomi ayağında yürüttüğümüz tarihi mücadeleye destek olun.
Kendi paramıza sahip çıkarak destek olun. Sinsi bir şekilde yayılan yanlış, yalan, art niyetli haberlere itibar etmeyerek, destek olun. İşinize, gücünüze, ekmeğinize, sıkı sıkıya sarılarak, destek olun. Girişimciyseniz yeni yatırımlar yaparak, destek olun. Çalışabilecek durumdaysanız en yakından, en kolayından başlayarak istihdama katılarak, destek olun. Sanayiciyseniz makinelerinizi daha çok çalıştırıp, üretiminizi artırarak, destek olun. İhracat yapıyorsanız mevcut pazarları genişleterek, yeni pazarlar bularak, destek olun. Turizmciyseniz önümüzdeki sezona daha güçlü şekilde hazırlanarak, destek olun. Çiftçiyseniz daha çok ekerek, daha çok hayvan besleyerek, daha çok mahsul elde ederek, destek olun. Küçük işletmeciyseniz, esnafsanız, ekmek teknenize daha sıkı sahip çıkarak, destek olun. Ticaret erbabıysanız, aldığınız sattığınız ürünlerin fiyat dengesini kısa vadeli yüksek kazanç hırsıyla değil, kendinizin ve ülkenin uzun vadeli çıkarlarını gözetip belirleyerek, destek olun. Emekliyseniz, ev kadınıysanız, geçiminizin ve evinizin bereketini artıracak yöntemlerle destek olun. Velhasıl her birimizin bu mücadeleye vereceği bir destek mutlaka bulunuyor. Biz milletçe bir olduğumuzda, iri olduğumuzda, diri olduğumuzda, kardeş olduğumuzda, hep birlikte Türkiye olduğumuzda Allah’ın izniyle üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mücadele, aşamayacağımız hiçbir engel, hiçbir tuzak yoktur. Bunu geçmişte yaşadığımız nice hadisede hep beraber gördük. Kendi paramıza sahip çıkarak, rahmetli Özal’ın döneminde bunu gördük, kendi paramıza sahip çıktık. Bütçe disiplinini koruyarak, daha çok üretmek ve ihracat yapmak suretiyle cari dengeyi fazlaya çevirerek, inşallah ekonomide de aynı neticeyi elde edeceğimize yürekten inanıyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Biz ülkemiz için böylesine büyük ve tarihi devrimleri hayata geçirmenin gayretiyle gece-gündüz koştururken, birileri de akla ziyan iddialarla, çocuksu davranışlarla kendi kalibrelerini sergiliyorlar. CHP’nin başındaki zat son günlerde terör örgütünün güdümündeki partiyle kurduğu sıkı-fıkı ilişkilerin de etkisiyle olsa gerek kamu görevlilerini tehdit etmeyi, kamu kurumlarını basmayı, bir çeşit siyasi eşkıyalık yapmayı iyice alışkanlık haline getirdi. Önce Merkez Bankası’na randevu istedi, Merkez Bankası kendisine randevuyu verdi, gitti, kendisi brife edildi. Fakat çıktı, çıktıktan sonra da yalan yanlış birçok şeyleri anlattı, dürüst değil, kalibresi bozuk, cins, cibilliyet bozuk; böyle bir durumda. Arkadan İstatistik Kurumu’ndan randevu istedi, tabii İstatistik Kurumu randevu vermedi. Ne dedi? Dedi ki; siz imtihanı kaybettiniz. Niye? Merkez Bankası’na gittiniz, orada içeride başka, dışarıda başka hareket ettiniz. Dolayısıyla İstatistik Kurumu sır bir kurumdur, siz burada da aynı yollara başvurursunuz. Talebiniz neyse bize bildirin, biz sizin talebinize gerekli cevabı veririz, dedi ve bunlar kalktılar İstatistik Kurumu’nun önüne geldiler, orada gösteri yaptılar, içeri giremediler.
Şimdi bir süredir helalleşme ve benzeri söylemlerle kendini ne kadar demokrat, özgürlükçü, kucaklayıcı göstermeye çalışırsa çalışsın, başında bulunduğu partinin genlerindeki faşistlik bir noktada işte böyle hortluyor. Sosyal medyadan yarın şuradayım, diyerek kapısına dayandığı kamu kurumlarına emrivakiyle gittiği için tabii olarak kapıda kalıyor. Bunun son örneğini Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşadık. Hâlbuki aynı partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Eğitim Komisyonu üyesi olan milletvekilleri davet edildikleri 20. Milli Eğitim Şûrası’na katılma tenezzülünde bile bulunmadılar. Aynı şekilde Meclis açıldıktan sonra da eğitim meselelerini görüşmek üzere Komisyon üyeleri Bakanlığımıza davet edilmişlerdir. Bu davete de sadece CHP’li milletvekilleri iştirak etmedi. Milli Eğitim Bakanımız çeşitli vesilelerle sık sık Meclis’e gidiyor, kendisine orada da her zaman ulaşmak ve konuşmak mümkündür. CHP’nin amacının Milli Eğitim Bakanlığı’na gidip orada Bakanla ve Bakanlık bürokrasisiyle eğitimimizin meselelerini konuşmak, görüşmek olmadığını göstermeye sadece bu örnekler bile yeterlidir.
Kendi evladının evine bile haber vermeden, karşı taraftan davet almadan gidemeyen CHP’nin başındaki zatın bu eşkıyavari baskınlarla derdi kamu kurumlarından bilgi almak değil, orada kaos ve kargaşa çıkartmaktır.
Bay Kemal, bak devletin kurumlarını yozlaştırmak, yıpratmak asla mümkün değildir ve bundan sonra devletin kurumlarına da böyle rastgele gidemeyeceksin, bitti artık. Her şeyden önce devletin kurumlarına gidebilmek dürüstlük gerektirir, sende bu dürüstlük yok. Sana bugüne kadar yeri geldi Savunma bakanlarımı gönderdim, yeri geldi Dışişleri Bakanımı gönderdim, gidin brife edin, bilgilendirin, diye, ama sen adam değilsin ya, değilsin. Dürüst değilsin, dürüst. Sana Dışişleri Bakanını gönderen, sana Savunma Bakanını gönderen bu Cumhurbaşkanı, her noktada Merkez Bankası bağımsız değil, diyordun, Merkez Bankası da seni kabul etti, buyur, demek ki bağımsız. Ama sen bağımsız değilsin. Ben senin ipinin kimlerin elinde olduğunu çok merak ediyorum, o da meydana çıkacak tabii. Bakanlarımız ve diğer kamu görevlilerimiz de bu kifayetsiz muhterise böyle bir fırsatı vermeyerek doğrusunu yapıyorlar. Hâlbuki Genel Başkanlık ve milletvekilliği sıfatını bir kenara bıraktım, herhangi bir vatandaş olarak istedikleri kuruma istedikleri zaman gidip, diledikleri bilgiyi alma hakkına sahip olduklarını çok iyi biliyorlar. Ama dert başka olunca, ortaya işte böyle can sıkıcı görüntüler çıkıyor.
Atalarımızın üzüm üzüme bakarak kararırmış, dediği gibi, bunlar da Kandil’in kuklası yoldaşlarıyla otura kalka, edebiyle siyaset yapmayı unutmuşa benziyorlar. Kandil’i bombalayacakmış iktidara geldiğinde. Ya sen iktidara mı geleceksin? Kandil’deki yoldaşlarınla kol-kola, dirsek-dirseğe dolaşan adam sen değil misin ya? Ankara’dan İstanbul’a onlarla beraber yürüyen sen değil misin ya? Senin neren onlardan kopuk? Onlar sana övgü yağdırdıkça zevkten dört köşe oluyorsun. Kandil’dekiler sana övgü yağdırdıkça zevkten dört köşe oluyorsun. Bu kadar yavrularımız bizim şehit edildi, hiç umurunda değil, zevkten dört köşe oluyorsun. Sana nasıl güvenecekler ya, mümkün mü? Şimdi de ittifakınızı kurdunuz, bakalım bu ittifakla nereye kadar gideceksin? Milletimiz kendi değerlerine düşmanlığı kamu görevlilerine ve kurumlarına saldırıyla bir adım öteye götüren bu zorbalara hak ettikleri dersi inşallah ilk fırsatta sandıkta verecektir.
Bu duygularla bir kez daha ASKON 12. Genel Kurulu’nun hayırlı olmasını temenni ediyor, yönetimde sorumluluk üstlenecek tüm kardeşlerime şimdiden başarılar diliyorum. Tabii Haziran 2023’e de bu demektir ki çok iyi hazırlanmamız gerekiyor.
Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.