İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 16. Konferansı Açılış Oturumu’nda Yaptıkları Konuşma

10.12.2021

Saygıdeğer Meclis Başkanları,

Sayın Genel Sekreter,

Aziz Kardeşlerim,

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi Ülkeler Parlamento Birliği 16. Konferansı münasebetiyle sizleri ülkemizde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Medeniyet, tarih ve kültür şehri güzel İstanbul’umuza hepiniz hoş geldiniz. Peygamberimizin Aleyhissalatü Vesselam taltif ettiği ve fethini müjdelediği bu aziz şehirden sizlerin vasıtasıyla İslam coğrafyasının dört bir yanındaki kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Konferansın ülkelerimiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Bu yılki konferansın ana temasının “paylaşım, vicdan ve İslam, Filistin, göç ve Afganistan” olarak belirlenmesini isabetli buluyorum. Konferansın icrasında görev alan herkese şahsım, ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

Kıymetli Kardeşlerim,

Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenlere müjdele” bu şekilde buyurmaktadır. İnsanlık olarak son iki yıldır şimdiye kadar 5 milyonu aşkın kişinin hayatına mal olan büyük bir salgınla mücadele ediyoruz. Bu zorlu süreçte aralarında yakınlarımızın, sevdiklerimizin, milletvekili ve eski milletvekillerimizin de olduğu pek çok vatandaşımızı kaybettik. Meclisimizin çatısı altında ülkemize hizmet etmiş parlamenterlerimiz başta olmak üzere ebediyete uğurladığımız tüm kardeşlerimize bu vesileyle Allah’tan rahmet, hastalarımıza acil şifalar diliyorum. Üye ülkelerde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize buradan başsağlığı dileklerimizi iletiyorum. Mevla’dan bizi, İslam dünyasını ve tüm insanlığı bu virüs musibetinden bir an evvel kurtarmasını niyaz ediyorum.

Salgın döneminde insanı, insan hayatını ve insani değerleri merkeze alan bir yaklaşım sergiledik. İlk günden itibaren üyesi bulunduğumuz tüm uluslararası platformlarda salgınla mücadelede iş birliği ve dayanışmanın önemine dikkat çektik. Bu çağrılarımızı sadece lafta bırakmadık, aynı zamanda çalışmalarımızla, desteklerimizle ve çeşitli yardım faaliyetlerimizle gerçeğe dönüştürdük. Her fırsatta insanlığa demokrasi, hak, hukuk ve adalet dersi verenler kendi sınırları dışındaki dramlara kulaklarını tıkarken, biz elimizdeki tüm imkânları dost ve kardeş ülkelerle paylaşmaya hassasiyet gösterdik. İhtiyaç halindeki 160 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa yardım ulaştırdık. Bunun yanında 11 ülkeye aşı tedarikinde bulunduk. Yerli aşımız Türkovac için acil kullanım onayına kısa süre önce başvurduk. Yerli aşımızla ilgili süreçleri yakından takip ediyor, inşallah bir an önce neticelendirmeyi arzu ediyoruz.

Kardeşlerim,

Kudüs, Hazreti Nebi’nin, “Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız, bari oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin” diyerek ümmetine emanet ettiği mübarek bir şehirdir. Filistin meselesi, hepimizi bir araya getiren, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da kurulmasına vesile olan yapı taşlarından birisidir. Kudüs davası, yalnızca Filistin’deki bir avuç cesur Müslümanın davası değil, İslam âleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs’ü savunmak insanlığı savunmak, Kudüs’e sahip çıkmak, hakka, hukuka, barışa, adalete, medeniyete sahip çıkmaktır. Teşkilatın varoluş gayesi de olan Filistin davası, gündemimizin en üst sıralarında yer almayı sürdürüyor.

Batı Şeria ve Kudüs’te uluslararası hukuka aykırı politikalar ve tek taraflı uygulamalar günden güne artıyor. Filistinli kardeşlerimizin sokak ortasında acımasızca infaz edildiğini, masum Filistinli çocuklara eli kanlı terörist muamelesi yapıldığını, ibadethanelerimize yönelik tacizlerin sıklaştığını görüyoruz. Aynı şekilde Gazze’ye yönelik haksız, hukuksuz ve vicdansız abluka da devam ediyor. Filistin’i nefessiz bırakarak haklı davasından vazgeçirmeyi amaçlayan bu politikalar Filistinli kardeşlerimizin şanlı direnişi sayesinde şimdiye kadar hamdolsun hedefine ulaşamamıştır. Dahası, bu politikaların bir avuç fanatik dışında ne İsraillilere, ne de bölge halklarına hiçbir faydası olmamıştır. Bilakis bu politikalar sebebiyle bölgede normalleşme çabaları hep akim kalmış, antisemitizm artmıştır.

Gelinen aşamada herkesin bu gerçeklerin farkına vardığına inanıyorum. İşgal, şiddet ve apartheid politikalarında ısrar etmenin artık kimseye bir faydası yoktur. İkinci Dünya Savaşında Avrupa’daki Yahudilere yönelik soykırımın bedelini bugün Filistinlilere ödetmek haksızlıktır, vicdansızlıktır. Daha önce de söyledim, ancak bugün burada altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum; biz asla acılar ve ölümler arasında ayrım yapmadık, yapmıyoruz. Babasının sırtını siper almış bir şekilde şehit edilen Muhammed Durra’nın görüntüsü nasıl yüreğimizi dağlıyorsa, Anne Frank’ın hikayesi de aynı şekilde içimizi kanatıyor. Ne surette olursa olsun bir halkın ya da aynı inanca mensup insanların ötekileştirilmesini, düşmanlaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Zulüm kimden gelirse gelsin karşı durmak, mazlum kim olursa olsun elinden tutmak bizim inancımızın ve insanlığımızın bir gereğidir.

Kudüs’ü 400 yıl boyunca adaletle yöneten bir ecdadın torunları olarak Filistin’de kan, gözyaşı ve zulüm görmek istemiyoruz. İspanya’dan kaçan Musevilere 5 asır önce kapılarını açmış bir millet olarak en büyük gayemiz, Filistin’de kalıcı barış ve istikrarın tesisidir. Bunun yolu da, her fırsatta ifade ettiğimiz gibi 1967 sınırlarında başkenti Kudüs-i Şerif olan bağımsız ve egemen, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin Devletinin kurulmasıdır. Bu anlayışla Doğu Kudüs’ün statüsü ve Mescid-i Aksa’nın kutsiyetine ilişkin hassasiyetimizi kararlıkla sürdürüyoruz. 2016-2019 yıllarında deruhte ettiğimiz İslam İşbirliği Teşkilatı zirve dönem başkanlığımız sırasında Filistin konusunda iki olağanüstü zirve toplantısına ev sahipliği yaptık. Bu sayede Birleşmiş Milletleri, teşkilatımızı ve diğer uluslararası platformları harekete geçirdik. Önümüzdeki dönem de bölgemizde barış ikliminin güçlenmesini yine bizlerin atacağı ortak adımlar belirleyecektir. Teşkilat üyesi ülkeler olarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeli, Filistin davasını zaafa uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız. Uluslararası sistemdeki tüm engellere ve eksiklere rağmen Filistin davasının dünya gündeminde hak ettiği yere getirilmesi ve meseleye adil bir çözüm bulunması için gayretlerimizi sürdürmeliyiz.

Öte yandan Filistinlilerin de kendi aralarındaki tefrikayı sonlandırmaları, yürütülen çalışmaların başarısı açısından son derece önemlidir. Filistinli kardeşlerimiz arasında yaşanan gerilimler, küskünlükler ve anlaşmazlıklar en fazla muarızlarını sevindirmektedir. Beklentimiz, Filistinli kardeşlerimizin birlik, beraberlik ve dayanışmalarını güçlendirerek bu sürece destek vermeleridir.

Değerli Kardeşlerim,

Afganistan’ın kalıcı barış ve istikrara kavuşması ortak temennimizdir. Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Özellikle şu an ki zor kış şartlarında Afgan kardeşlerimize yönelik insani yardımların sürdürülmesi öncelik taşıyor. Kendi payımıza köklü ilişkilere sahip olduğumuz Afganistan’a ve Afgan kardeşlerimize elimizden gelen desteği ve yardımı sağlıyoruz.

Devam eden siyasi süreçte içimize sinmeyen, tasvip etmediğimiz özellikle kapsayıcılık noktasında eksik bulduğumuz hususlar elbette vardır. Bu konudaki tavsiye fikir ve eleştirilerimizi çok net biçimde kurumlarımız aracılığıyla muhataplarına iletiyoruz. Afganistan'ın tekrar kaosa, kargaşaya ve çatışmaya sürüklenmemesi için gayretlerimizi devam ettiriyoruz. Ne yapıyorsak Afganistan'la beraber bölgedeki tüm kardeş ülkelerin huzuru, istikrarı ve esenliği için yapıyoruz.

İslam dünyasının da insani yardımların ulaştırılması başta olmak üzere bu konuda daha aktif bir dayanışma içinde olması gerekiyor. Afganistan'daki gelişmelerin göç akını riskini artırdığı malumunuzdur. Halihazırda 3,6 milyon Suriye'den gelenler olmak üzere, yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan ülkemiz yeni bir göç yükünü taşıyamaz. Benzer zorlukların teşkilat üyesi diğer ülkeler için de geçerli olduğunu biliyoruz. Esasen göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan Batılı ülkelerden ziyade, kriz bölgelerine komşu bizim gibi ülkeler çekiyor.

Birleşmiş Milletler rakamlarına göre yüksek gelirli ülkeler 1000 kişi başına ortalama 2,7 mülteci, buna karşılık orta ve düşük gelirli ülkeler ise 5,8 mülteci barındırıyor. En yoksul ülkeler dünyadaki tüm mültecilerin 3’te 1’ne ev sahipliği yapıyor. Suriye krizi Batılı ülkelerin mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı, gayri insani tutumlarını göstermesi açısından gerçekten ibretliktir. Bu sene 10. yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ümran ve Aylan bebeğin hepimizin yüreğini dağlayan dramları karşısında kıllarını bile kıpırdatmayanlar bunlardı. Suriye’nin kuzeyindeki milyonlarca insanın yükünü hafifletecek hiçbir adım atmadılar. Hatta DEAŞ’la mücadele kılıfı altında PKK-YPG gibi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler. Şayet Suriye’de 1 milyona yakın kişi hayatını kaybetmiş, 12 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kalmışsa, bunda rejimin ve terör örgütlerinin saldırıları kadar Batı dünyasının riyakarlığının da payı vardır. Bugün 73. Yıldönümüne ulaştığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kayıtlı hayatlar 10 yıldır Suriyelilere çok görülmüştür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Suriye krizinde sorumluluklarını yerine getirmeyerek büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Hem Batılı ülkelerin vicdansızlığının, hem de uluslararası sistemin başarısızlığının faturasını ise masum Suriyeli kardeşlerimiz ödemiştir.

Kıymetli Milletvekilleri,

Müslümanlar olarak sadece koronavirüsle veya insani krizlerle değil, aynı zamanda giderek yükselen İslam düşmanlığıyla da mücadele ediyoruz. Müslümanlar, özellikle Müslüman kadınlar başta olmak ve dünya genelinde birçok ülkede ırkçı, ayrımcı politikaların mağduru oluyor. Günümüzde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan birçok Batı ülkesinde nefret söylemleri siyasetle birlikte günlük hayatı da esir alıyor. Hemen her gün sokakta, iş yerinde, okulda, otobüste, pazarda, çarşıda, markette ırkçıların saldırısına uğrayan bir vatandaşımızın, Müslüman bir hanım kardeşimizin haberini alıyoruz. Avrupalı siyasetçiler toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlarla mücadele yerine adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslümanın yaşadığı Avrupa’nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız.

Bu süreçte, dindaşlarımızın yanı sıra daha önce benzer zulümler yaşamış Musevileri, yabancı nefretine maruz kalan göçmenleri, meselelere akıl ve vicdan penceresinden bakan Hıristiyanları da yanımıza almalıyız. Farklılıklarımız olabilir, görüş ayrılıklarımız olabilir, ancak mesele tüm insanlığın barış ve huzuru ise, bize düşen safları büyütmektir. Sizlerin gayreti, sizlerin samimi çaba ve dualarıyla ümmetin yarınlarının bugünlerinden çok daha iyi, çok daha müreffeh olacağına doğrusu ben inanıyorum. Rabbim hepimizin yardımcısı olsun diyorum.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken sizleri kadim şehrimiz İstanbul’umuzda misafir etmekten duyduğumuz bahtiyarlığı tekraren ifade etmek istiyorum. Konferans vesilesiyle yapacağınız istişarelerin tüm İslam âlemi açısından hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.