Eğitim Camiamızım Değerli Mensupları,
Saygıdeğer Şûra Üyeleri,
Çok Değerli Hocalarım,
Kıymetli Misafirler,
Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. 20. Milli Eğitim Şûrası münasebetiyle sizleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Şûramızın ülkemiz, milletimiz, öğretmen ve öğrencilerimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Şûranın icrasına öncülük eden Milli Eğitim Bakanlığımızı, Sayın Bakan ve ekibini, şûraya destek veren tüm kurumlarımızı tebrik ediyorum.
Değerli fikirleriyle, önerileri ve tenkitleriyle şûraya katkı yapacak tüm katılımcılara ülkem ve milletim adına şimdiden teşekkür ediyorum.
Şûranın en geniş katılımla eğitimin tüm paydaşlarını buluşturan kuşatıcı bir anlayışla gerçekleştirilmesine önem veriyoruz. Bakanlığımızın da şûra hazırlık çalışmalarını bu hassasiyetle yürüttüğünü memnuniyetle müşahede ediyoruz. Gerek çevrim içi toplantılar, gerekse çalıştaylar vasıtasıyla önerilerini paylaşan tüm uzmanlarımıza, eğitimcilerimize, sivil toplum kuruluşlarına ve meslek örgütlerine buradan şükranlarımı sunuyorum.
Bugüne kadar 19 kez düzenlenen şûra, milli eğitimimiz, eğitim camiamız, öğrenci, öğretmen ve velilerimiz açısından hassaten faydalı, verimli, önemli tavsiye kararlarının alındığı bir mecra olmuştur. Eğitimde fırsat eşitliği ana teması altında toplanan 20. Milli Eğitim Şûrası da inşallah önümüzdeki döneme dair yol haritası niteliğinde kararların alınacağı bir toplantı olacaktır. Şûra sonuçlarının güçlü eğitim, güçlü Türkiye mücadelemizde bizlere rehberlik edeceğine Yürekten İnanıyorum.
Değerli Misafirler,
Dünyamız yeni teknolojilerin devreye girmesi ve iletişim imkânlarının yaygınlaşmasıyla birlikte tarihi bir dönüşüm geçiriyor. İmkânlarla beraber risklerin, fırsatlarla beraber tehditlerin de küreselleştiği bir zaman diliminin içindeyiz, koronavirüs salgını sebebiyle sadece son iki yılda şahit olduklarımız bize bu gerçeği hem de çok acı bir şekilde tekrar hatırlatmıştır. Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede Afrika’dan Karayipler’e kadar dünyanın tamamına yayılan salgın, coğrafi konumu, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm insanlığın aynı gemide olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Yine bu süreçte sağlık, eğitim ve üretim başta olmak üzere her alanda güçlü altyapıya sahip olmanın önemine hep birlikte şahit olduk. Gelişmiş devletler dahil pek çok ülke temel sağlık hizmetlerinde bile ciddi sorunlar yaşarken, hamdolsun biz hiçbir insanımızı sahipsiz bırakmadık. Herkesin içine kapandığı bir dönemde dinamik bir süreç yönetimiyle ülkemizde ekonomik hayatın durmasına müsaade etmedik. Teknolojinin sağladığı imkânlardan istifade ederek yüz yüze ve uzaktan eğitim faaliyetlerimizin kesintiye uğramasına izin vermedik. Üretimden ticarete, turizmden kamu düzenine tüm alanlarda kendi önceliklerimiz, kendi politikalarımız çerçevesinde süreci başarıyla yönettik.
Salgınla mücadelede yakaladığımız başarıyı salgın sonrası dönemde daha da artırarak devam ettirmek istiyoruz. Bunun yolunun da eğitimden, eğitim-öğretimde kaliteyi artırmaktan geçtiğini biliyoruz. Burada elbette sadece altyapıyla ilgili atılacak adımlardan bahsetmiyorum, eğitim-öğretim meselemize çok daha geniş, çok daha vizyoner bir anlayışla yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum.
Dünyadaki değişimi de, Türkiye’deki dönüşümü de görmezden gelemeyiz. Gençlerimize sadece dünün dünyasından, dünün Türkiye’sinden, dünün meselelerinden yola çıkarak bir ufuk kazandıramayız. Hazreti Ali Efendimiz Radıyallahu Anh, çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin buyuruyor. Zira günümüzün öğrencilerini dünün öğrencileri gibi eğitmeye, yetiştirmeye kalkarsak istikbalimizin elimizden kayıp gitmesine mani olamayız. İletişimin, teknolojinin, farklı bilgi kaynaklarının hayatın merkezine bu kadar oturduğu günümüzde, tek sesli, tek boyutlu bir eğitimi sürdüremeyiz.
Merkezinde makbul vatandaş yetiştirmenin olduğu bir eğitim-öğretim sisteminin bizi geleceğe taşıması zaten mümkün değildir. Hayatın her alanında olduğu gibi, eğitim-öğretimde de başarının anahtarı düşünmek, analiz etmek, hazır cevaplarla yetinmeden sorgulamaktır. Analiz yapabilen, merak eden, motivasyonu yüksek, özgüven sahibi, bilgili, erdemli ve vicdanlı gençler aydınlık yarınlarımızın da teminatıdır. Gençlerimizi, çocuklarımızı bu hedeflere ne kadar yönlendirebilirsek, bu değerlerle ne kadar donatabilirsek, eğitimde de o derece başarılı olabiliriz.
Maarif davamızın öncülerinden merhum Nurettin Topçu bu hususu şöyle anlatmaktadır: Bir neslin kuruluşunu ancak maarifinin yükselmesinde aramak lazımdır. İlkokuldan üniversiteye kadar maarifin bütün basamaklarında bin yıllık millet iradesiyle 1400 yıllık millet karakteri yaşatılırsa bizim olacaktır. Evet, bir taraftan köklerimizle bağımızı güçlü tutarken, diğer taraftan da gözümüzü ufuktan ayırmadan bu süreci yönetmemiz ve yürütmemiz önemlidir. Bu bakımdan ne kimliğimizi, karakterimizi, aslımızı inkâr gibi bir yanlışa düşeceğiz, ne de şanlı mazimizin parıltılarıyla kendimizi avutacağız. Mevlana’nın bilgelikle bezenmiş hikayelerini Yunus’un ahlakı ve irfanı esas alan şiirleriyle harmanlayacağız. Hacı Bektaş-ı Veli’nin izinden yürüyecek, Yesevi’nin hikmet pınarından besleneceğiz. İşte bu anlayışla eğitim-öğretim başta olmak üzere her alanda maziden atiye sağlam, muhkem köprüler kurmanın gayretinde olacağız.
Kıymetli Dostlar,
Bundan 19 yıl önce ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde en çok ehemmiyet vereceğimiz 4 alandan birinin eğitim olduğunu ilan etmiştik. Aradan geçen süre zarfında milletimize verdiğimiz diğer tüm sözler gibi hamdolsun bunu da gerçeğe dönüştürmenin gururunu yaşadık. Hazırladığımız tüm bütçelerde en yüksek payı daima eğitime ayırdık. Bu sene merkezi yönetim bütçesinin yüzde 15,7’sini eğitime tahsis ederek toplam tutarı 274 milyar 385 milyon lira olarak belirledik.
Derslik sayımızı 343 binden 601 bin seviyesine çıkartarak ülkemizin dört bir yanını modern eğitim kurumlarıyla donattık. 2002 yılından bugüne kadar 713 bin 625 öğretmenimizin öğrencileriyle buluşmasını sağlayarak okullarımızın kadro ihtiyacını giderdik. Şu an ülkemizde faal olarak görev yapan öğretmenlerimizin yüzde 73’ü bizim iktidarımız döneminde atanmıştır. İnşa ettiğimiz derslikler ve yaptığımız atamalar sayesinde bugün öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalamasını yakalamıştır.
İnsanımızın hafızasında derin yaralar açan 8 yıllık kesintisiz eğitim yerine 4+4+4 olmak üzere zorunlu eğitimi 12 yıla çıkardık.
Evlatlarımıza çok geniş bir yelpazede kendi kabiliyetlerine ve isteklerine uygun dersleri seçme imkânı getirdik. Bugün artık isteyen her öğrencimiz ülkemizdeki tüm okullarda mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim’i ve Peygamberimizin hayatını öğrenebiliyor. Ders kitaplarını evlatlarımıza ücretsiz dağıtarak sene başında ailelerimizi büyük bir sıkıntıdan kurtardık. Artık ne öğrencilerimiz, ne de velilerimiz ders kitabı peşinde koşmuyor, okulun ilk gününde ders kitaplarını masalarında, sıralarında hazır buluyor. Şu anda bu salonu tıklım-tıklım dolduran kardeşlerim iyi bilirler, tabii 18 yaş altı veya 18-30 yaş grubu bunu bilmeyebilir, biz teksir notlarıyla okuduk, teksir kâğıtlarıyla okuduk. Ve teksir makinelerinden o mürekkebin dağıldığı, almak isteyip de abilerinizden alamadığınız o notlar bizim için bir felaketti. Paramızı verip almak isterdik, üst sınıflardaki abilerimiz bize o teksir notlarını vermezlerdi. Kırtasiyeci dükkanından kitap almak için sıraya girerdik, bir hafta sonra, 15 gün sonraya bize kitap veyahut da defter için gün verirlerdi. Biz bunları yaşadığımız için dedik ki, artık bu nesle bunu yaşatmayacağız. Sıraların üzerine okullar açılırken kuşe kâğıtlardan kitapları koyduk, aynı acıyı bu nesil yaşamasın istedik, hamdolsun şu anda bunu biz bu nesle yaşatmıyoruz. Hele hele özellikle alt gelir grubundaki vatandaşlarımıza yük olmaya başlayan yardımcı kaynak meselesini de çözüme kavuşturuyoruz. Yardımcı kaynaklar Bakanlığımız tarafından hazırlanıyor ve evlatlarımıza yine ücretsiz bir şekilde dağıtılıyor.
Okun öncesi eğitimi de süratle yaygınlaştırıyoruz. Mesleki eğitimde bir süredir yürüttüğümüz seferberliği şimdi okul öncesi eğitime teşmil ediyoruz. Bilhassa büyük şehirlerimizde eksikliği hissedilen okul öncesi eğitim kurumlarının sayısını daha da arttırmayı hedefliyoruz. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim öğretimin her kademesinde attığımız bir diğer önemli adım da kız çocuklarımızın önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Bu ülkede sözde ilerici ve özgürlükçü ama özde faşist ve jakoben kesimlerin en çok hışmına uğrayanlar kadınlarımız ve kızlarımız olmuştur.
Üniversite kapılarına kurulan ikna odaları bu zihniyetin gerçek yüzünü gösteren utanç vesikalarından biri olarak hafızalara kazınmıştır. Anne-babalar gerektiğinde ceketlerini satıp kız çocuklarını okutmak istediğinde maddiyattan önce bu zihniyetin yasakçı tavrıyla karşılaşmıştır. Bakınız burada sadece iki veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum 2007 yılında 18-22 yaş erkeklerin net yükseköğretim okullaşma oranı yüzde 22,4 ve 18-22 yaş kızların oranı ise yüzde 19,7’ydi. Bugün bu oran erkekler için yüzde 40,5’a, kızlar için yüzde 46,3 düzeyine yükselmiştir. Yani bizim iktidarımız döneminde kızlar erkeklerden daha fazla oranda eğitimden faydalanmaya başlamıştır. Rabbime hamt ediyorum Ya Rab bize bu günleri gösterdin diye.
Bizim iktidarımızdan evvel Türkiye'de kadın öğretmen oranı yüzde 50’nin altındayken bugün bu oran yüzde 60’ı bulmuştur. Artık öğretmenler odasından tıp fakültelerine, barolardan siyasete kadar her alanda kadınlar daha çok temsil edilmektedir. Kız çocuklarımızın eğitim oranının yükselmesiyle birlikte kadınların hayatın farklı kulvarlarında üstlendikleri roller de artacaktır.
Değerli misafirler, Türkiye sadece tarihiyle, medeniyet değerleriyle, kültür birikimiyle değil, potansiyeliyle, hedefleriyle, vizyonuyla da gerçekten büyük bir ülkedir. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için elimizdeki en kıymetli hazinemiz çocuklarımız ve gençlerimizdir. Kendisine emanet edilen mücevheri bir kuyumcu titizliği ile işleyerek taşı elmasa çevirenler ise öğretmenlerimizdir.
Öğretmenlik sadece eğitim-öğretim sürecinde edinilen bilgileri sınıfta öğrencilere aktarmak değildir. Öğretmenlik bilginin yanında tecrübe ve irfanla çocuklarımızı, gençlerimizi geleceğe hazırlama mesleğidir. Öğretmen evladı gibi gördüğü öğrencilerine sadece öğretmez, aynı zamanda değer kazandırır, ufuk çizer, iyiyi, doğruyu, güzeli gösterir. Öğretmen yalnızca akla hitap etmez, kalbe ve duygulara da hitap eder.
Öğretmenlerimizi eğitim sistemimizin temel yapı taşları, istikbalimizin de mimarları olarak görüyoruz. Ömrünü ilme ve öğrenci yetiştirmeye adayan merhum Haluk Dursun Hocamız tecrübelerinin ışığında bu hakikati şöyle ifade ediyor: En büyük amacım öğrenme ve bilgiye ulaşma zevkini gençlere aşılamak, onları ezberci ve sınava dayalı eğitim sistemine kurban ettirmemek. Bu konuda en büyük ümidim ise sıra dışı öğretmenlerdir. Evet, biz tüm öğretmenlerimize işte bu nazarla bakıyor, onlardan önemli görevler bekliyoruz. Tabii bunu yaparken de öğretmenlerimizin sesine kulak tıkamıyoruz. Öğretmenlerimizin özlük haklarını artırmayı, mali ve sosyal imkânlarını genişletmeyi, çalışma şartlarını iyileştirmeyi asla ihmal etmiyoruz. Bu doğrultuda son 19 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attık. Türkiye ekonomisi güçlendikçe ortaya çıkan katma değerden diğer meslek gruplarıyla birlikte öğretmenlerimizin de faydalanmasını sağladık. Başkaları öğretmenlerimiz tehditle meşgulken, biz son olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde bir müjdemizi daha eğitim camiamızla paylaştık.
Çalışmaları tamamlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu inşallah kısa sürede Meclisimizin takdirine sunacağız. Bu düzenleme sayesinde öğretmenlerimiz tarihte ilk kez kapsamlı ve bütüncül bir meslek kanununa kavuşacaklar. Bu çalışma öğretmenlerimizin mevcut haklarına ilaveten yeni mali, sosyal ve özlük hakları da sağlayacaktır. Öğretmenliği kariyer mesleği olarak tanımlayarak, adaylık öğretmenlik, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik alanlarında hakları, görevleri ve sorumlulukları da netleştiriyoruz.
Aynı şekilde öğretmenlikte adaylık kaldırma sınavını artık bir kenara bırakıyoruz. Bunun yerine öğretmenlerin mesleki gelişmeleri temelinde bir program uygulayarak adaylarımıza destek olacağız.
Öğretmenlikte 10 yılını doldurmuş öğretmenlerimize uzman öğretmenlik imkânını getiriyoruz. Eğitimlerini tamamlayan ve yapılan sınavdan başarıyla geçen uzman öğretmenlerimiz hem 1 derece alacaklar hem de maaşlarında bin lira artış olacaktır.
Yüksek lisans yapmış öğretmenlerimiz ise sınavdan muaf tutulacaktır. 10 yıllık uzman öğretmenler eğitimlerini tamamlayıp sınavda başarılı oldukları takdirde başöğretmen unvanıyla görev yapacaklardır. Yine bu öğretmenlerimize ilave 1 derece verecek, ayrıca maaşlarında da 2 bin lira artışa gideceğiz. Doktora yapmış öğretmenlerimiz ise bu sınavdan muaf tutulacaktır. Böylece öğretmenlerimize kariyer basamaklarında ilerleme imkânı sunarken, lisansüstü eğitim için de çok önemli teşvikler vereceğiz. Bunun yanı sıra birinci derecedeki öğretmenlerimizin ek göstergelerini daha önce söz verdiğimiz şekilde 3600'e çıkarıyoruz. Ayrıca, sözleşmeli öğretmen ile kadrolu öğretmen ayrımını da ortadan kaldırıyoruz. Mecburi hizmet hariç özlük hakları, atamalar, mazeret tayinleri başta olmak üzere sözleşmeli öğretmenlerimiz kadrolu öğretmenlerimizle aynı haklara sahip olacaklar. Tüm bu hususları içeren Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çok yakında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin takdirine sunulmasını planladık.
Bu tarihi reformun tüm öğretmenlerimize şimdiden hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Öğretmenlerimizin de mesleklerinin kutsiyetine ve hassasiyetine uygun biçimde görevlerini layıkıyla yapmayı sürdüreceklerine inanıyorum.
Çok Değerli Dostlar,
Hayatın dinamizmi içinde eğitimle ilgili taleplerin, önceliklerin ve beklentilerin de değişmesi gayet tabiidir. Bir muhasebe yapmak, uygulanan politikaların güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmek, ihtiyaçlar çerçevesinde yeni kararlar almak eğitimde gelişmenin olmazsa olmazıdır. Eğitimde mükemmele ulaşma çabası eleştirilecek, yerilecek değil takdir edilecek, alkışlanacak bir tavırdır. Eğitimle ilgili çalışmalarımızı yap-bozdan ziyade eskinin kazanımlarını da koruduğumuz yeni bir inşa ve tekamül süreci olarak görüyoruz. Biz başkaları gibi eğitime ideolojik gözlüklerle bakmıyoruz, biz başkaları gibi rövanşizm peşinde de değiliz. Biz sadece sorunları çözmenin, yanlışları düzeltmenin peşindeyiz. Biz tüm evlatlarımızı geleceğe daha nitelikli, daha kalifiye, daha donanımlı bir şekilde hazırlamanın çabasındayız. Her zaman söylediğim gibi ülkemizin meseleleriyle ilgili yapıcı eleştirilere sonuna kadar açığız. Kimden gelirse gelsin Türk eğitim öğretim sistemini çok daha ileriye taşıyacak her türlü makul öneriyi değerlendirmeye hazırız.
Katarlı öğrenciler hadisesinde olduğu gibi tamamen yalan-yanlış bilgilerle evlatlarımızın hayallerinin çalınması da elbette hoş karşılayamayacağımız bir konuydu. Doğrudan gençlerimizin geleceğini ilgilendiren hususlarda siyasetçilerin mesuliyet duygusuyla hareket etmesi, bin düşünüp bir söylemesi şarttır. Önümüzdeki dönemde medya mensupları ve siyasetçiler başta olmak üzere millete karşı sorumluluğu olanların daha hassas davranacaklarına inanıyorum.
Ve tabii burada özellikle bir konunun daha altını çizerek söylüyorum, o da şu: İstiyorum ki ortaöğretimde profesörlerimiz gelsinler okullarımıza müdür olsunlar. Ortaöğretime farklı bir zenginlik kazandıracaktır. Bu çağrımı daha önce de yaptım, bugün bu vesileyle yine yapıyorum. Çünkü ortaöğretimde de, yani profesörlerimizden okullara müdür olanlar birkaç tane var, onları da özellikle takdirlerimi, saygılarımı sunuyorum. Bunu yaygınlaştırmanın çok çok önemli olduğuna da inanıyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken “Eğitimde Fırsat Eşitliği” ana teması altında toplanan 20. Milli Eğitim Şûrası’nın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sayın Bakanımıza ve ekibine evlatlarımız ve geleceğimiz adına şahsım, milletim olarak üstlendikleri bu önemli görevde Rabbimden başarılar niyaz ediyorum.
Şûraya katkı sunacak tüm katılımcılara şimdiden teşekkür ediyor, sizleri bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun, kalın sağlıcakla.