Değerli Bakan Arkadaşlarım,
Değerli Genel Başkan Yardımcılarım,
Bizleri hüzne boğan, gerçekten gözleri yaşlı olarak bunu izleme imkânını bize sağladığınız için yayın yönetmeninden tutunuz oyuncu arkadaşlarıma kadar hepinizi şahsım, milletim, bu akşam aramızda bulunan tüm gençler adına kalbi duygularla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.
Troya Müzesi’nin açılışını yapmak bana nasip olmuştu. Açılışını yaptıktan sonra ilk defa böyle bir programda sizlerle bir aradayım ve bugün burada tabii ki heyecanı da bir arada yaşıyorum. İçinde bulunduğumuz bu Troya Müzesi kadim çağlardan beri bu toprakların sahip olduğu zenginlikleri barındıran ülkemize kazandırdığımız en güzel, en anlamlı kültür-sanat eserlerinden biridir.
Müzeyi gezen ziyaretçiler kendilerini 7 başlık altında sergilenen bir hikâyenin içinde bulmaktadır. Öncelikle belirtmek isterim, Troya Anadolu’dur. Troya, Anadolu’da yaşamış tüm halklar gibi bizi de temsil eden bir geçmişin sembolüdür. Homeros’un İlyada Destanında geçen Troya Savaşı ve Troya’nın yıkılışı hadisesi, esasen izleri günümüze kadar süren bir mücadeleyi anlatır.
Millet olarak yaşadığımız tüm coğrafyalar gibi Anadolu’da da iyi olan, güzel olan, insanımız için hayırlı olan ne bulduysak, ne gördüysek hepsine de sahip çıktık ve bunları da geliştirdik. Hamdolsun kendine güvenen bir millet olarak hiçbir komplekse kapılmadan bu topraklarda var olan her değeri korumak, yaşatmak, geleceğe aktarmak için çalıştık çalışıyoruz. Adeta bir açık hava müzesi olan Anadolu’nun bu vasfına verilen zararlar bilinçli bir politikanın değil, kimi zaman zorlukların, kimi zaman cehaletin, çoğunlukla da açgözlülüğün yol açtığı hoyratlıkların ürünüdür. Buna karşılık biz işte bu müzede olduğu gibi bilinen en eski çağlardan bugüne tüm tarihimizi korumak için her türlü adımı atıyor, her türlü yatırımı yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Yani müzeler fakiri bir ülke olmaktan çıkıyoruz, çıkacağız. Müzeler noktasında da dünyayla yarışıyoruz, yarışacağız. Ülkemizin dört bir yanındaki en modern müzeler bizim dönemimizde yapılmıştır ve yapmaya da devam ediyoruz.
Sadece tarihin maddi kalıntılarını değil, insani değerlerini de koruyor ve sahipleniyoruz. Bugün gala gösterimi vesilesiyle bir arada olduğumuz Ezineli Yahya Çavuş Belgeseli bunun örneklerinden biridir. Ve ben Muharrem’in babasını kutluyorum. Gerçekten Yahya Çavuş, yaşayarak bu rolünü oynadı ve ben doğrusu gözleri yaşlı olarak izledim, ağladım ve tüm tabii eserin bu noktada senaryosu konusunda da senarist kardeşime de özellikle teşekkür ediyorum, kendisini de kutluyorum.
Ezineli Yahya Çavuş, tıpkı Bigalı Mehmet Çavuş gibi mücadelesi, kahramanlığı, cesareti, mütevazılığı ile Çanakkale Savaşı’nı ölümsüz kılan sembollerimizden biridir. İşte 16 kişiyle 2 bin kişiye karşı büyük bir mücadele. Bu tabii Mehmet Akif’in ifade ettiği gibi, “İmandır o cevher ki İlâhi ne büyüktür... İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!” Burası çok çok farklı. Çok büyük bir düşman birliğinin topraklarımıza çıkarma yapmasını az sayıdaki askeriyle uzun süre engelleyen Yahya Çavuş, savaşın gidişatını değiştiren kahramanlarımızdan biri olarak adını tarihe yazdırmıştır. Bölük Komutanı Yüzbaşının ağır şekilde yaralanması üzerine başına geçtiği birliği ile giriştiği çatışmada yaralanan Ezineli Yahya Çavuş, tedavisinin ardından yeniden cepheye koşmuştur. Üçüncü Kirte Muharebesi’nde şehit olan Ezineli Yahya Çavuş’un hatırası Ertuğrul Koyu’ndaki diğer şehit arkadaşlarıyla birlikte adına yaptırılan anıtta yaşatılmaktadır.
Tüm kahramanlarımız gibi Yahya Çavuş da milletimizin kalbinde ilelebet yaşamaya devam edecektir. Millet olmanın gereklerinden biri de, tarihimizdeki bu tür sembol isimleri destanlarımızla, türkülerimizle, hikâyelerimizle, romanlarımızla, sinema filmlerimizle, televizyon dizilerimizle, belgesellerimizle nesilden nesile aktaracaktır. Verdiğimiz desteklerle, yaptığımız yönlendirmelerle son dönemde bu doğrultuda pek çok projenin hayata geçmesini sağladık. Selçuklu’dan Osmanlı’ya nice ismi ve hadiseyi günümüz teknikleriyle başta çocuklarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımıza, en etkili, en estetik, en güzel şekilde ulaştırmayı hedefliyoruz. Hamdolsun bu doğrultuda önemli bir mesafe de kat ettik. Hatta ortaya çıkan eserler, kendi sınırlarımızı da aşan bir ilgiye ve beğeniye mazhar oldu. Ezineli Yahya Çavuş Belgeseli’ni de bu kapsamda değerli bir çalışma olarak görüyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile Ezine Belediyemiz iş birliğiyle çekilen Yahyaçavuş Köyü’ndeki vatandaşlarımızın da katkıda bulunduğu bu belgeselin hayırlı olmasını diliyorum. TRT Belgesel Kanalı’nda tüm vatandaşlarımızın seyredebileceği bu belgeselin yapımında ve çekiminde emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu vesileyle kanser hastalığına yenik düşerek hayatını kaybeden, belgeselde rol alan sanatçılarımızdan Semra Dinçer’e tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
Gençlerimizin Ezineli Yahya Çavuş’un, Bigalı Mehmet Çavuş’un ve diğer kahramanlarımızın izinden giderek ülkelerinin ve milletlerinin istiklali için yeni destanlar yazacaklarına inanıyorum. Bu millet büyük bir millet, güçlü bir millet ve bu millet hep şehadete yürüyen bir millet. Bu millet şehadetle inanıyorum ki bedeller ödeyerek işte bu toprakları vatan yapmış bir millet.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.
HATİCE MIZRAK - Saygın Cumhurbaşkanım, öncelikle hoş geldiniz. Ben. Sizi burada gördüğüm için gerçekten çok mutluyum, Allah razı olsun diyeyim. Müsaadenizle ben bir şey sormak istiyorum. Asırlık hayal olan 1915 Çanakkale Köprüsü’nde sona geldik, köprünün tamamlanmasıyla birlikte Çanakkale’nin ve bölgenin nasıl bir değişime uğrayacağını düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öncelikle ben çok teşekkür ediyorum. Gerçekten 4-4,5 yıl önce temelini attığımız bu köprü adeta bölgede demeyeyim, biliyorsunuz bir Boğaz Köprüsü bir tarafı Asya, bir tarafı Avrupa, bir de burası, yani ortasından denizin geçtiği ve iki kıtayı böldüğü yerler. Şimdi burada da tabii düşünün deniz dalgalı olur seferler durur, insanlar bir yerden bir yere geçemez, bütün feribot seferleri durur. Mesele, bir yerde eğer işin kaderini değiştirecekseniz işte büyük oynamak budur. Ve bize önce adeta dalga geçmek suretiyle; bu hayal, bu yapılamaz, bunu demişlerdi. Ama bunların hayal dediklerini elhamdülillah biz gerçeğe dönüştürdük.
Sevgili Gençler,
Şu anda 18 Mart Köprüsü dünyada bir numara; bunu övünerek söylüyorum, bu bizim hakkımız. Niye? Birileri bunu yapmamışsa, biz yapmışsak bu hakkımızı, marifet iltifata tabidir, koruyacağız. Ve her şeyden öte burası Çanakkale, iki kıtayı bununla birbirine bağlıyorsunuz. Zaman geliyor, seferlerin durduğu bu yerde Çanakkale destanının yazıldığı gibi şimdi biz de 6 dakikada bir yakadan bir diğer yakaya geçmek suretiyle adeta zamanı durdurduk. Bunun adı zamanı durdurmaktır. Ve bu aynı zamanda moderniteyi-modernizmi yakalamaktır. Öyle lafla modernlik olmaz. Her zaman söylerim, yol medeniyettir. Medeni olmak işte bu eserlerle olur. Şimdi biz bunu, Ana Muhalefetin başındaki zat diyor ki; peki nereden neyi buldunuz da nasıl yaptınız? Ya zaten kabiliyet burada. Biz kaynak ürettik, yap-işlet-devret bir kaynaktır. Eğer siz kasanızdaki parayla bunu yapmaya kalksanız belki de yapamayacaksınız. Ama biz yap-işlet-devret usulüyle bu kaynağı ortaya koyduk ve arkadaş sen yapmak mı istiyorsun, buyur yap, kaynağı da bul. Kaynağı da buldular geldiler ve şimdi burası yapıldı ve belki de inşallah 18 Mart’a bile kalmadan daha önce buranın açılışını yapacağız.
Bugün vidaları sıktık, köprünün üzerine çıktık, vidaları sıkmak suretiyle son tabliyeyi hamdolsun bugün arkadaşlar yerleştiriyorlar, yerleştirdiler. Ve biz de tabii burada emeği olan bakanlarımıza, Binali Yıldırım Bey’den Adil Bey’e kadar bütün bu süreçte, bunun dışında yüklenici firmalar, gerek Limak, gerek Yapı Merkezi, gerek Kore, onların da bu işte emeği var. Ve bu ekipler birlikte bu işi yaptılar.
Hamdolsun biz şimdi açılıştan sonra burada bir başka süreci yaşayacağız. Nedir? Kınalı-Tekirdağ, bu otoyolu da, otobanı da inşallah bununla birlikte yapmayı planlıyoruz. Bugün bunun da görüşmelerini yaptık. Ve bunu da gerçekleştirmek suretiyle bir defa artık İstanbul Havalimanı’ndan tutun buralara gelişler, Tekirdağ büyük şehirlerimizden Trakya’daki bir tanesi değil mi, çok önemli bir şehir ve Tekirdağ’ımızın bağlantılarını da bu vesileyle inşallah İzmir’le bağlantısını kurmak, bunlar tabii bize çok çok önemli bir imkân sağlıyor. Gerek yolcu taşımacılığında, gerek yük taşımacılığında buralar bize büyük fırsatlar verecek. Onun için biz de diyoruz ki; bizim görevimiz bu millete efendi olmak değil bu millete hizmetkâr olmak, hizmetkâr olmamızın gereğini inşallah bununla da yapmış oluyoruz. Ve direkler dünyada bir numara, en uzun direk bunlar. Uzunluk aynı şekilde dünyada bir numara. Bunları bugün başarmış olduk ve bugünkü konuşmalarımda bütün hepsinin bütün metrajlarını orada açıklamış oldum. Ve inşallah bugünkü yüklenici firma bunu öne çekmemizde bir mani var mı dedi. Biz de dedik ki; gökten ne yağar ki, yer kabul etmez, yeter ki öne çekin. Onlar bu işi öne çektikleri takdirde, diyelim ki iki ay daha öne çekmeleri tüm vatandaşımızın-halkımızın iki ay önceden bu köprüden istifade etmesini sağlayacaktır. Biz de gelir o zaman toplu açılışını yaparız.
CEREN ERCAN - Öncelikle hoş geldiniz Sayın Cumhurbaşkanım, ismim Ceren Ercan. Size sorum şu olacaktı Cumhurbaşkanım: Her fırsatta gençlerle bir araya gelerek, onlarla ülke meseleleri hakkında konuşuyorsunuz, bunun için teşekkür ederiz. Seçilme yaşının 18’lere indirildiği dönemleri hatırlıyorum. Muhalefet gençlere ülke yönetimi mi teslim edilir, diyordu, ama şu an ne olduysa o gençlerden oy bekliyorlar. Bu ikilemci siyaseti nasıl yorumluyorsunuz? Teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ceren, öyle bir yere böyle vurdun ki, hani Müslüm Baba’nın biliyorsun damardan girmek gibi bir özelliği vardı. Ceren, sen de tam damardan girdin. Biliyorsunuz o zaman 30 yaş idi seçme-seçilme yaşı. Biz dedik ki; ya niçin 30 yaş, biz bunu çekelim. Önce 25 diye düşündük, daha sonra dedik ki 25 olmaz, 18 olsun. Bu millet Fatih’lerin torunları, bir çağı kapatıp bir çağı açan Fatih’in yaşı 18’di. Dolayısıyla biz de bunu 18’e çekelim. Önce dedik 25 yapalım, seçilme 25 olsun, seçme 18 olsun; böyle bir planlama yaptık. Ardından dedik ki dünyada bunun örnekleri de var, seçme de-seçilme de 18 olsun. Çünkü bu neyi getiriyor? Bu gençliğinize güvenmeyi getiriyor. Biz gençliğimize güveniyor muyuz? Güveniyoruz. O zaman tabi ki bunu 18’e indirelim.
Şimdi Ceren’in söylediği çok çok önemli, yani daha önce iktidarlarında bu gençliği kalkıp da muhatap almayan, onlara böyle bir imkânı vermeyen bu muhalefet şimdi biz seçme seçilme yaşını 18’e çekince şimdi gençlik üzerinde hesaplar yapmaya başladılar, biz gençliği şöyle seviyoruz, böyle seviyoruz hepsi yalan. Gençliği seven biziz.
Sevgili Gençler,
Göreve geldiğimizde bakın gençlerden üniversite için harç alınıyor muydu? Alınıyordu. Peki, burs neydi 45 liracık. Bu bursu 45 liradan bir anda 300’lere, 400’lere çıkartan kimdi? Biz olduk. Şu anda 600’lere burs olarak geldik ve bununla beraber lisansüstü öğrencilerin burs imkânlarını, kredi imkânlarını daha da artırdık, doktorayı adeta asgari ücrete çıkarttık, bunları yapan biziz. Ve bunları biz yaptığımız halde kalkıp hâlâ utanmadan, sıkılmadan gençleri sevmekten, gençlere muhabbetten bahsediyorlar yok ya. Gençliğin sevdalısı biziz, çünkü bu gençlik bu milletin geleceğidir. Bu gençlik bu milletin medarı iftarıdır. Bunları biz sağa, sola, af edersiniz ahlaksız bir yapıya kaptıramayız. Onun için yatırımlarımızı gençlik üzerinde yapıyoruz. Şimdi ne diyorlar? X kuşağı, Z kuşağı, Y kuşağı bütün bunlara karşı hepsi güzel de biz de şimdi ne diyoruz, biz de Teknofest kuşağı. Ve gerçekten akıl, zekâ bütün bunlarla beraber artık uzaya oynayan bir gençlik, uzaya yatırım yapan bir gençlik yetiştirmenin inşallah gayreti içerisindeyiz ve bu konuda Teknofest kuşağı Türkiye’de çok ciddi rağbet görmeye başladı ve onlarla da iftihar ediyoruz, yatırımlarımızı onun üzerine yapıyoruz.
SALİH GEDİKOĞLU - Merhaba Sayın Cumhurbaşkanım. Öncelikle kendimi takdim edeyim Salih Gedikoğlu ben aslen Trabzonluyum. Uzun zamandır bu vatana hizmet etmektesiniz, futbola, spora olan ilginizi de, sevginizi de biliyoruz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Milli maça yetişiriz diyorduk, ama programlar çok uzadı.
SALİH GEDİKOĞLU - Hayırlısı olsun inşallah, bir daha ki maça inşallah. Futbola ve spora olan sevginizi de biliyoruz, hatta bazı büyük kulüplerden teklifler aldığınızı da duymuştuk. Onun dışında siyasette de birbirinden güzel attığınız golleriniz var, takip ediyoruz. Soruma gelecek olursam, geçmişe dönme şansınız olsaydı tekrar bir tercih yapma şansınız olsaydı futbolu mu, yoksa zorlu siyaseti mi tercih ederdiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Artık siyasette malum ciddi bir mesafe aldık, çünkü hizmete âşık olduğumuza göre, hizmette aldığımız mesafe var. Tabii futbolun yanında şimdi baskette mesafe alıyorum. Mehmet kardeşimle beraber karşılıklı oynuyoruz, ama Mehmet kardeşlerimi şu ana kadar hep yendik daha henüz bizi yenemediler. Fena değilim yani orada da? Ve tabii ki şu anda ömrümüzü geri dönmek vesaire bu hesabı yapmadan millete hizmet yolunda millet bize ne kadar görev verirse bu görevde inşallah milletimin hizmetkârıyım ve bu hizmette de bütün tecrübemi, deneyimimi arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle beraber bu millet uğurunda yorulacağız, yorulmaya mecburuz. Dünyayı tanıdım, dünyayı tanıyorum, kim kimdir? Mesela şu anda ki liderler içerisinde en kıdemli lider benim. Tabii bunu ben diye söylemek istemiyorum, sadece dünyadaki diğer liderlere göre konumumuzu ifade edeyim ki, milletim kimin kim olduğunu bilmesi bakımından bu önemli. Ve milletim bu görevi bize verdiği için böyle bir kıdemi bize yakıştırdığı için şu ana kadar hamdolsun ta Belediye Başkanlığım yıllarımdan itibaren, gerek Başbakanlık yıllarım, gerek Cumhurbaşkanlığı yıllarım olmak üzere hamdolsun milletimize hizmette gerek ulusal, gerek uluslararası platformda milletim bize böyle bir görevi yükledi ve kıdem noktasında da iyi bir konuma taşıdı Ve bundan sonraki süreçte de milletim bu görevi bize görevi bize verirse yine milletimize hizmetkârlığa devam ederiz, yapacağımız çok iş var. İşte 18 Mart Köprüsü gibi abide eserleri inşallah yapmaya devam edeceğiz.
Kardeşlerim,
Biz yola çıkarken bir şey söyledik dört temel unsur üzerinde Türkiye’yi ayağa kaldıracağız dedik. Neydi bunlar? Eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Bunlar dört temel unsur. Bunun üzerinde ne var? Bunun üzerinde tarım var, bunun üzerinde ulaşım var, bunun üzerinde dış politika var, bunun üzerinde enerji var vesaire. Ve biz bunlarla birlikte yürüdük mü? Yürüdük. Bakın eğitimde siz tabi bilmezsiniz, ama benim emsalim olan arkadaşlarım veya bana yakın olan arkadaşlarım bilirler. Biz ders çalışacak kitap bulamazdık. Bay Kemal bunu iyi bilir aslında. Biz kitap değil, neyle çalışırdık biliyor musunuz? Teksir makineleri vardı okullarda o teksir makineleriyle hani saman kâğıdı diyoruz ya, o saman kâğıdına teksir makinelerinde böyle döner mürekkep iyice karışır ondan satın alırdık ve onunla derslerimizi çalışırdık. Üst sınıflardaki ağabeylerimiz o teksir noktalarını bile bize, öyle mi Binali Bey? Bize satmazlardı, öyle mi Fuat Bey? Satmazlardı bize. Ya paramızla alacağız satmazlardı. Ve bu teksir kâğıtlarının hepsini biz bir kenara koyduk, çünkü bizim derdimiz vardı, biz dertliydik ya. Dedik ki, biz teksir kâğıtlarıyla bir eğitim öğretim gördük, ama biz bu nesle teksir kâğıtlarıyla değil, kuşe kitaplarla eğitim öğretimi verdireceğiz dedik.
Hatırlayın ne dedik? Sıralarında üzerinde okullar başlarken kitaplarınızı bulacaksınız dedik ve kitaplarını ücretsiz olarak okullar açılırken sıraların üzerinde buldular. Ücret yok ve bu şekilde öyle bir dönem yaşadık ki, yani kırtasiyeci dükkânından kitabını almaya gideceksin sana 1 hafta sonraya gün verirlerdi, o günleri yaşadık. Şimdi böyle bir şey var mı? Yok. Şimdi artık öğrencilerimiz kitaplarını sıraların üzerinde buluyor ve kuşe kâğıtta bu şekilde istiyoruz artık yavrularımız derslerini çalışsınlar, böyle hazırlansınlar.
Ve bunun yanında tabii bir de akıllı tahtaları getirdik, bilişim teknolojisini sınıflara, tablet bilgisayarlar vesaire bunları öğrencilerimize dağıtır hale geldik. Bu nedir bu? Bu eğitim öğretimde bir devrimdir, böyle bir devrimi gerçekleştirdik ve istedik ki bu eğitimde bu attığımız adımlarla dönemimizde bizim 75 kişi veya üzeri sınıflar vardı. Mesela benim sınıfımda 75 öğrenciydik biz 75, ama şimdi hamdolsun sınıflarımız bizim artık yani 30’un altında, 20 daha da aşağıya öğrenciler var, bu duruma geldik. Bu neyi yükseltiyor aynı zamanda bu kaliteyi de yükseliyor, çünkü nitelik meselesi eskilerin tabiriyle keyfiyet meselesi çok önemli bunu başardık ve okullarımızın sayısı daha da artırıyoruz. Çok daha ilgincini söyleyeceğim, çünkü burada şimdi bir üniversite nesli var karşımda. Göreve geldiğimizde 76 üniversite vardı Türkiye genelinde her ilde yoktu, ama şimdi 207 üniversite var ve üniversite olmayan il yok. Ve şu anda muhalefet ne diyor? Bu kadar üniversiteye ne gerek var? Bunları duyuyorsunuz değil mi? Bu kadar üniversiteye ne gerek var? Kardeşim, bu kadar üniversiteye gerek olmazsa benim Hakkâri’deki kardeşim evladını nasıl üniversiteye gönderecek? Kaldı ki üniversiteye girme şansı evladının olacak mı? Ama şimdi mesela bizim dönemimizde 10’da 1’di, yani 10 kişiden 1 kişinin üniversiteye girme şansı vardı, ama şimdi artık hamdolsun neredeyse 10’da 10 üniversiteye girme şansını yakaladıkları gibi, birde Hakkâri’deki yavrumuz Hakkâri’de okuma şaşına sahip. Şırnak’taki Şırnak’ta okuma şansına sahip. İstiyor Ankara’ya gelecek gelebilir. İstanbul, İstanbul’a gelebilir, buralarda şansı var ve oralardan şimdi birinci çıkıyor birinci, takip ediyorsunuz değil mi? Bakıyorsunuz yılın birincisi Şırnak’tan çıkmış, Hakkâri’den çıkmış. Bu nedir? Bu artık niteliğin arttığını gösteriyor, bu da bizim gururumuz oluyor.
İkincisi, sağlık dedim, sizin yaşınızda ben diyelim ki evde hastamız var tabii babam Emekli Sandığı mensubuydu, dolayısıyla deniz yollarında kaptandı. Rahatsızlık var, onun sıra numarası için Kasımpaşa’dan Tophane’ye gider Deniz Hastanesi’nden numarasını alırdım. Ve ilginçtir bu devirleri biz artık geride bıraktık, şimdi böyle bir şey hamdolsun yok. Öyle git, kuyruklarda bekle, ondan sonra gel, babanı evden al, bunlar yok artık. Şimdi hastanelerimizde biliyorsunuz bir devasa hastanelerimiz var. Şehir hastaneleri yapıyoruz Ana Muhalefetin başındaki Bay Kemal diyor ki, bunlara ne gerek var? Şu anda hastanemizin olmadığı il yok, neredeyse hastanemizin olmadığı ilçeler yok. Artık evinden çık, ilçedeki hastaneye gidebiliyorsun. Orada eğer sıkıntı varsa hemen merkeze gidebiliyorsun, bu duruma geldik. Ve tek eksiğimiz şu anda doktorlardaki, hemşirelerdeki, sağlık memurlarındaki sayımızı daha da artırmak. Ama bu da yine o dönemlerle mukayese edilemeyecek kadar şu anda ilerideyiz onu da söyleyeyim, daha ilerideyiz.
Tabii bir diğer özellikle hassasiyet o da şu: Adalet. Adalet sarayları diye bir şey yoktu, merdiven altlarında yargı adalet dağıtırdı, bunların hepsini geride bıraktık. Şimdi adalet saraylarını sadece il merkezlerinde değil, ta ilçelere kadar yaygınlaştırdık ki, adalet çok daha rahat bir şekilde dağıtılabilsin. Ne diyor muhalefet? Böyle diyor, güzel diyor, saraylar yapmakla bu iş diyor olmaz, diyor. Ya hâkim, savcı hepsi aynı odanın içerisinde bu işleri yaparken mi daha sağlıklı adalet dağıtılabilirdi? Yoksa hepsinin rahatlıkla kendi odalarında sanık vesaire geldiği zaman onları dinleyerek mi bu daha rahat olabilirdi? İşte biz bunu da başardık. Şimdi Türkiye’nin her ilinde adalet saraylarımız var ve bu adalet saraylarında şu anda yargı çok farklı işliyor. Bakın biz göreve geldiğimizde hemen Başbakanlığımızın karşısında Yargıtay vardı, çok sıkıntılı çalışıyorlardı, Danıştay aynı şekilde çok sıkıntılı çalışıyordu. Sevgili gençler, Danıştay’ı sağlıklı çalışabileceği bir binaya biz kavuşturduk. Anayasa Mahkemesi’nin sağlıklı çalışabileceği bir binası yoktu, Anayasa Mahkemesi’ni sağlıklı çalışabileceği modern bir binaya biz kavuşturduk. Yargıtay’ın sağlıklı çalışabileceği bir binası yoktu. Şu anda Yargıtay’a ve Yargıtay Başsavcılığı’na öyle muhteşem bir külliye yaptık ki bu da bize nasip oldu. Fakat niye bunları yaptık, diye biz birde suçlanıyoruz? Ya büyük devlet olmanın, büyük ülke olmanın işte bunlar en önemli eserleridir. Bilmeniz için söylüyorum, ekranları başında bizi izleyenler için söylüyorum, istihbarat örgütü dünyada en önemli örgüttür. Ya bizim Milli İstihbarat Teşkilatımızın örgütü bir mahalle arasındaydı, ama şu anda biz Milli İstihbarat Teşkilatımızı öyle bir külliyeye kavuşturduk ki, şu anda dünya geliyor görüyor, gördüğü zaman da takdir ediyor. Ve tabii bütün donanımını da orada her şeyiyle, bütün elektronik tesisatlarından tutunuz bütün onlarla çok güçlü bir istihbarat teşkilatına şu anda sahibiz. Ama şimdi çok akıllılar çıkıyor, diyorlar ki, başınıza dert aldınız. Niye? Bu kadar diyor elektronik cihazlar, şunlar-bunlarla vesaire. Ya biz bugün varız görevimizi yaptık, ha eğer millet bize artık sen bu kadar yaptın, hayırlı olsun diyorsa eyvallah. Bizden sonra gelenler eğer burayı yıkacaklarsa yıksınlar, çalıştırmayacaklarsa çalıştırmasınlar. Ama biz Pentagon neyse benim ülkemin Milli İstihbaratı Pentagon’dan daha ileri olması lazım. Çünkü biz hayırda yarışmamız lazım, Pentagon’dan daha güçlü olmamız lazım.
Milli savunma sisteminde, düşünün, göreve geldiğimizde terörle mücadele edeceğiz ve ilk Amerika seyahatimde o zaman Bush kendisiyle konuştum, bize insansız hava aracı verme noktasında vermiyorlardı. Condoleezza Rice’ı çağırdı, dedi ki, ya dedi niye vermiyorsunuz falan. Ondan sonra, ne kadar zamanda veriyorsunuz veya ne kadar süre için veriyorsunuz? İşte 2 gün, 3 gün, 4 gün filan. Dedim ki, yok dedim, böyle bir şey bize bugüne kadar uygulanmadı. Ondan sonra talimat verdi sağ olsun ve bize hiç gecikmeyecek en az 2 günlüğüne, 48 saatliğine Türkiye’ye İHA’ları vereceksiniz dediler ve o andan itibaren böyle bir süreç başladı.
Ama Allah rahmet etsin, Baykar bu işi kendisi için görev telakki etti ve süratle hemen ilk etapta İHA’yı yaptılar, arkasından da SİHA’yı yaptılar ve şimdi de Akıncı’yı yaptılar ve sürekli yükseliyor, keyfiyet itibarıyla yükseliyor, tabii daha da ileri gidecekler inşallah. Ve bu bize neyi kazandırdı? Bu bize sınıf atlattı. Detaylarına girmeyeceğim, çünkü bunların çok enteresan detayları da var. Ve bütün bunlarla beraber bir de zırhlı taşıyıcılarda vesaire Türkiye ciddi bir konuma geldi. Bu tabii bir şeyi gösteriyor, Türkiye savunma sanayinde yüzde 20’yken yerli, şimdi yüzde 80’e çıktı, yüzde 80. Bu ne demektir? Yani biz kendi kendimize yeter hale hamdolsun geliyoruz.
İşte bakın Rusya’dan biz S-400 aldık, Amerika bunu geri iade edin. Tabii kendilerine biz şunu söyledik: Biz niye geri iade edelim? Siz bize verdiniz de biz almadık mı? Hem vermeyeceksin, biz de başımızın çaresine bakacağız. Ruslardan böyle bir teklif bize geldi, oradan aldık. Siz veriyor musunuz? Vermediler.
Bakın F-35’ler meselesi var, F-35’lerde yine bize aynı yanlışı yaptılar. Ve biz F-35’lerde 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık, ama F-35’ler bize verilmedi. Şimdi yeni yeni bazı teklifler geliyor, bakalım ne olacak, ne derece doğru, sağlıklı bilmiyoruz. Ama bunlar bizi en sonunda ev sahibi yapacaklar, inşallah onları da üreteceğiz.
Arkadan tabii enerjide iyi bir noktadayız. Biliyorsunuz artık sismik araştırma gemilerimizi bizzat satın aldık, sondaj gemilerimizi aldık, bunlar bizde yoktu, kiralama sistemiyle gidiyorduk. Gerek Berat Bey döneminde, gerekse Fatih Bey döneminde 5 tane bu şekilde gemiye sahip olduk. Şimdi Karadeniz’de, Akdeniz’de inşallah bu sismik araştırmalarla, olumlu sinyaller geliyor, inşallah doğal gazımızı biz üretmeye başladığımız anda hava değişecek ve vatandaşımız da tabi ki bunun bereketinden istifade edecek.
Aynı şekilde yine tabii tarımda çok ciddi yatırımların peşindeyiz. Ve barajlarda iyi bir noktaya doğru geliyoruz ve baraj noktasında işte en son geçen hafta biliyorsunuz Mardin, Siirt, Batman, bu bölgenin ortak kullanımında olan Ilısu Barajının açılışını yaptık.
Bu barajın özelliği neydi? Bu barajın özelliği, bir; bir defa burada bir tarih vardı, biz bu tarihi tamamen barajın altında kalmaktan bütün bu tarihi eserleri çıkardık, kurtardık. Mesela bir küçük saray orada var, bu küçük sarayı 6 metre yükselterek onu barajın altında, sular altında kalmaktan kurtardık. Kervansaraylar, camiler, bütün hepsi orada, köprüler, bütün bunların hepsini kurtardığımız gibi, şimdi buradaki Ilısu Barajından hem sulama imkânlarını yakalayacağız, hem sulamanın yanında da tabii kullanma suyunu da yine oradan elde etmiş olacağız ve böylece Ilısu Barajı bölgede çok ciddi bir imkânı bize sağlamış olacak. Ve Türkiye olarak da barajlardan başka zaten çıkış yolumuz yok, çünkü biz bol suya sahip olan bir ülkede değiliz, ama bütün bunlara rağmen barajlarda attığımız adımlarla hamdolsun her geçen gün daha iyiye gidiyoruz. Tabii açık kanalet sistemiyle değil, inşallah kapalı sisteme de geçmek suretiyle sulamada farklı bir yere doğru ülkemizi taşıyacağız. Çok daha fazla hemşerim, burada keseyim değil mi?
ÖMER YAŞAR - Sayın Cumhurbaşkanım, merhabalar. İsmim Ömer Yaşar, 9 Eylül Üniversitesi işletme yüksek lisans öğrencisiyim. Bu güzel günde beraber olmaktan çokça mutluyuz. Sayın Cumhurbaşkanım, benim sorum şöyle olacak: Yakın dönemde geçtiğimiz günlerde suni bir sebeple Cumhuriyet Halk Partisi başta Genel Merkezi olmak üzere ülkemizin dört bir yanına sınır namustur pankartları aşmıştı ve bunun propagandasını yapmıştı. Ancak bundan kısa bir süre sonra sınırımız için muazzam önemli olan tezkere önlerine geldiklerinde hayır oyu kullanmışlardı. İşin daha da garibi, evet oyu kullananları da Cumhuriyete ihanet ve hainlikle itham etmişlerdi. Olayın daha garip noktası da şu Sayın Cumhurbaşkanım: İttifak ortakları da evet oyu kullandı tezkerede.
Şimdi biz şunu merak ediyoruz, sizin bu noktadaki fikrinizi de almak istiyorum açıkçası: Cumhuriyet Halk Partisi ittifak ortağı olan İYİ Partiyi hainlikle mi, Cumhuriyete ihanetle mi itham etmekte, yoksa İYİ Parti bir seçim stratejisi olarak, bir seçim taktiği olarak samimiyetsiz bir evet tezkeresi içine mi girmiştir? Ben bu noktadaki değerlendirmelerinizi merak ediyorum.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Gençlik ne düşünüyor? Bay Kemal diyor ki, gençler bizimle beraber. Amcanız size ne derse amcanızın dediğini yapın diyor.
ÖMER YAŞAR - Gençler seninle Cumhurbaşkanım.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Kemal amca, gençlerin ne dediğini duydun mu? Bak gençlik ne düşünüyor. Ama Bay Kemal Cumhuriyet’e ihanettir diyor; ya bu ne saftirikliktir. Ve kendi ittifakları içinde de birbirlerine giriyorlar; çok açık, net birisi evet, birisi hayır diyor, birisi de çıkıyor geçmişten kalan tekerlemesini yapıyor. Kim o? Terörist başı, hayırda hayır vardır, diyor. Bunlar birbirlerine girmişler. Ve sınırlardaki korumayı biz Bay Kemal’e sorarak yapmayız.
Bay Kemal şunu bir defa bilecek: Biz Cudi’de teröristleri gömdük, biz Gabar’da teröristleri gömdük, biz Tendürek’te teröristleri gömdük, biz Beslerderesi’nde teröristleri gömdük, sınırın içinde gömdük, sınırın dışında gömdük. Ya utanmadan diyor ki, daha da ileriye gidiyor, Kandil’e yerle yeksan edecekmiş. Böyle bir kafa Kandil’i yerle yeksan edebilir mi? Kandil’i yerle yeksan eden biziz ve mağaraların içine giren biziz. Ve hamdolsun şu an itibarıyla sınır içinde, sınır dışında her yerde biz varız. Gerek Irak kuzeyinde, gerek Suriye sınırlarımıza yakın bölgelerde gerekli olan mücadeleyi en üst düzeyde veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz, çünkü biz Çanakkale ruhunu yaşayan ve yaşatanız, farkımız bu.
Biz ilhamımızı buradan alıyoruz, o ise ilhamını, evet, Batıdan alıyor. Kim o Batıdakiler? Hani bizi şikâyet ediyorlar ya, onlardan alıyor. Bay Kemal, biz, yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan diyerek bu yola çıktık. Ve yine biz, şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda diyerek bu yolda yürüyoruz.
Ve çok anlamlı bir gecedeyiz, bu toplantıyı Çanakkale’de yapıyoruz. Şimdi Çanakkale’de başka şey konuşulmaz ki. Çanakkale’de, “Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber”; öyle mi Yahya Çavuş? Şimdi biz böyle yürüyoruz. Ama Bay Kemal maalesef kalkıyor oylamada ne yazık ki bu işte hayır diyor, çünkü dert başka. Ama bizim derdimiz bambaşka, çünkü biz evvel Allah Cumhur İttifakı olarak Allah’ın izniyle bu teröristlere buraları mezar ettik ve aynı şekilde Cudi’de, Gabar’da nasıl bunu yaptıysak, Beslerderesi’nde nasıl yaptıysak aynen yapmaya devam edeceğiz ve gerek İHA’larımızla, gerek SİHA’larımızla, gerek Akıncı’larımızla inşallah buna devam ediyoruz, devam edeceğiz. Ve şu şöyle demiş, bu böyle demiş hiç bizi enterese etmiyor, çünkü biz hani şairin dediği gibi, Allah’a sarıl, sa’ye sarıl, hükmüne ram ol, yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol, diyerek bu yola çıktık.
ASRIN NURDANER - Merhabalar Sayın Cumhurbaşkanım, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ben Asrın Nurdaner. Teknolojinin kalbinin attığı ve dünyanın en büyük teknoloji festivali olan Teknofest’in büyük bir vizyon oluşturduğunu düşünüyorum. Genç mucitler için çok büyük açılımlar oldu, adımlar atıldı. Ben bir genç olarak bu kişilerin, gençlerimizin projelerini, Teknofest’teki gelişmeleri büyük bir heyecanla ve hayranlıkla takip ediyorum. Ve sizin biz gençleri Teknofest kuşağı olarak nitelendirmenizden büyük gurur duyuyorum. Benim sizden bir ricam var, 2023 Teknofest Çanakkale’de olabilir mi? Teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi tabii şu anda Teknofest’in yol haritasını planlamasını daha çok Baykar tabii yapıyor ve şu an itibarıyla da önümüzdeki 2022 olsun, 2023 olsun, bir tanesinin yine İstanbul olduğunu biliyorum, bir diğerinin Samsun olduğunu biliyorum, yani Karadeniz, onları planladılar, bir diğerinin de Azerbaycan’da olacağını biliyorum. İnşallah ondan sonraki sıraya Çanakkale girer mi, girmez mi, onu artık Baykar yönetimi, Selçuk Bayraktar Bey daha çok o işleri organize ediyor, zaten şimdi dinlemiştir bu akşam sizin talebinizi de, hayırlısı olsun bakalım.
SUNUCU- Sayın Cumhurbaşkanımız, böylelikle Gençlik Buluşması Çanakkale Programımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız, son bir türkü eşliğinde de programımızı tamamlamış olacağız.