MEMUR-SEN Konfederasyonu’nun Değerli Yöneticileri,
Çok Değerli MEMUR-SEN Camiası,
Sevgili Genç Kardeşlerim,
Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Sizlerin aracılığıyla MEMUR-SEN çatısı altında ülkemizin dört bir yanında emek mücadelesi yürüten tüm kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum.
Bu güzel atmosferde kalplerimizi buluşturan Ali Yalçın kardeşime ve MEMUR-SEN Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum. Sizlerle son olarak 2,5 sene önce Ankara’daki yeni hizmet binasının açılışı münasebetiyle biraraya gelmiş, hasbihal etmiş, hasret gidermiştik. Bugün Büyük Türkiye Buluşması’nda bir kez daha sizlerle beraber olmaktan memnuniyet duyuyorum.
Ahde vefanız ve muhabbetiniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.. Rabbim aramızdaki bu dayanışmayı daim ve kaim eylesin diyorum.
Bu vesileyle, MEMUR-SEN’in kurucu Genel Başkanı, fikir, dava, aksiyon ve gönül adamı, şair ve mütefekkir merhum Mehmet Akif İnan’ı bir kez daha rahmetle yâd ediyorum.
Merhum İnan, “Kim demiş her şeyin bitişi ölüm, destanlar yayılır mezarımızdan” derken, işte bugünleri anlatıyordu. Akif İnan’ın en önemli eseri olan EĞİTİMBİR-SEN ve MEMUR-SEN, bugün 1 milyon 50 bine ulaşan üye sayısıyla ülkemizin en büyük konfederasyonu olarak büyük ve güçlü Türkiye davamıza omuz veriyor.
Vefatının üzerinden geçen 20 yıla rağmen Merhum İnan’ın mütevazı imkânlarla kurduğu müesseseler aziz milletimizle birlikte tüm emekçilere, mazlumlara, mağdurlara hizmet etmeyi sürdürüyor. MEMUR-SEN kamu görevlilerimizin haklarını savunmanın yanında, Akif İnan’ın çizdiği çerçevede ülkemizde ve tüm dünyada hakkın, adaletin, merhametin, özgürlüklerin gür sesi oluyor.
İnsanı ve insan onurunu esas alan özgün bir sendikacılık anlayışıyla bu çatı altında yürütülen çalışmalar elbette her türlü takdirin üzerindedir. İdeolojik sendikacılıkla arasına mesafe koyan MEMUR-SEN, milli iradenin güçlendirilmesi yönünde atılan her türlü adıma da destek vermiştir. MEMUR-SEN, 28 Şubat başta olmak üzere darbe ve vesayete dönük tüm teşebbüslerin karşısında dik bir duruş sergilemiştir. 27 Nisan bildirisinden 367 garabetine, Gezi olaylarından 17-25 Aralık girişimine, 15 Temmuz ihanetinden 16 Nisan referandumuna kadar ülkemizi, milletimizi, istiklalimizi, istikbalimizi ilgilendiren her kritik hadisede MEMUR-SEN onurlu, dirayetli, demokratik bir tavır takınmıştır.
Son 19 yılda vesayetçi sisteme, cuntalara, ihanet çetelerine ve terör örgütlerine karşı verdiğimiz zorlu mücadelede dağ gibi yanımızda duran MEMUR-SEN’e, MEMUR-SEN’in siz yürekli mensuplarına buradan bir kez daha şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. MEMUR-SEN, demokrasimize yaptığı katkıların yanı sıra 2009 yılından beri yetkili konfederasyon olarak toplu görüşme ve toplu sözleşme süreçlerin de yön veriyor. Kamu görevlilerimizin elde ettiği birçok kazanımın altında MEMUR-SEN’in de imzası bulunuyor. MEMUR-SEN’in kardeş coğrafyalarda sendikal hareketlerin güçlenmesi amacıyla yaptığı çalışmaları da memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye’nin kamu sendikacılığı alanındaki birikimini ve tecrübesini tüm dünya paylaştığınız için sizleri tebrik ediyorum.
Kardeşlerim,
Milletimizin koronavirüs salgınıyla mücadelesine verdiğiniz destek için de sizlere ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Özünümüzdeki dönemde de Merhum Akif İnan’ın temellerini attığı, rotasını belirlediği, hayatıyla bizzat örnek olduğu şekilde güçlenerek yolunuza devam edeceğinize inanıyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Buradaki dostlarımızın hemen hepsi Türkiye’nin 19 yıl önceki halini gayet iyi hatırlıyor. Çoğu arkadaşımız 28 Şubat döneminin meşum günlerini ya memur, ya öğretmen, ya da üniversite öğrencisi olarak bizzat tecrübe etti. Aramızda sakalından dolayı tahkikata uğrayanlar, başörtüsünden dolayı okulundan atılanlar, fikirlerinden dolayı soruşturma geçirenler, kimliğinden dolayı sürgüne gönderilenler oldu. İrtica ile mücadele kılıfı altında aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu yaklaşık 6 milyon insanımız vesayetçiler tarafından fişlendi. Sadece milli eğitimde 33 bin öğretmen disiplin soruşturmasına uğrarken, 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı, 11 bin öğretmen de istifa ettirildi. Devlet kurumlarında çalışan tüm başörtülü hanım kardeşlerimiz inançları ile meslekleri arsında tercih yapmaya zorlandı. Bürokrasi yanında ekonomiden siyasete, sivil toplumdan günlük hayata kadar her alanda milletimiz çok ağır baskılarla, maddi-manevi kayıplarla karşılaştı.
Milletin inancıyla, değerleriyle, kültürüyle kavgalı darbeli zihniyetin Türkiye ekonomisine verdiği zarar, dikkat edin, 300 milyar doların üzerindedir. Bu rakam vesayetin milletimizi sadece ekonomide yüz yüze bıraktığı faturadır. Ülkenin geri kalması pahasına vesayete arka çıkanların milletimize verdikleri zararların hesabını tutmak dahi mümkün değildir. Bu faşist zihniyetin mesleki eğitim başta olmak üzere eğitim sistemimizde yaptığı tahribatın etkilerini ortadan kaldırmak için halen uğraşıyoruz.
Tabii bu anlattıklarımızın özellikle yaşı 30’un altındaki genç MEMUR-SEN’li kardeşlerimiz için uzak tarihlere ait hikâyeler gibi göründüğünün farkındayız. AK Parti Türkiye’sinde büyüyen veya büyüyen gençlerimiz milletimizin maruz kaldığı bu baskıları, bu zulümleri anlatmakta haklı olarak zorlanıyor.
Bay Kemal tehdit ediyor değil mi? Öğretmenleri tehdit ediyor, subayları tehdit ediyor, polisleri tehdit ediyor, hangi memur sınıfında kardeşlerimiz varsa sıradan hepsini tehdit ediyor. Ama bilmiyor ki, Allah’ın izniyle benim memur kardeşlerim, kamu görevlilerim bunlara pabucu bırakmayacak.
Kardeşlerim;
Tüm bunlar ve çok daha fazlası öyle bir-iki asır değil daha 20-25 yıl öncesine kadar ülkemizin gerçekleriydi. Milletimizin desteğiyle başlattığımız demokrasi ve kalkınma mücadelesini işte böyle sıkıntılı bir zeminde yürüttük. Son 19 yılda elde ettiğimiz her başarının gerisinde çok ciddi bir emek, gayret, sabır, strateji ve alın teri vardır. Ülkemize ve milletimize kazandırdığımız her eser, proje ve demokratik reform için çetin mücadeleler verdik.
Dün Çanakkale’deydik ve Çanakkale’de 18 Mart Köprüsü’nün son tabliyesinin elhamdülillah vidalarını sıktık. Karadan karaya 4200 metre uzunluğundaki devasa köprüyü inşallah 18 Mart’a ulaşmadan açılışını yapacağız. Ve bir zamanlar ferilerin havalar bozuk olduğu zaman çalışamadığı Çanakkale’de şimdi bu köprüden 6 dakikada karşıdan karşıya geçeceğiz.
Peki bu nasıl yapıldı, bu parayı nereden buldunuz? Evet, söyleyeyim, burası 2 milyar 400 milyon Avroya çıkmış olan bir köprü ve bunu biz yap-işlet-devret’le, inşallah 12 yıl sonra bu köprü kime kalacak? Devlete, millete kalacak. Ama bunların kafası bunu basmaz. Diyor ki, nasıl yaptınız bunu? İşte böyle yaptık, Türk firmalarıyla Kore iş birliğiyle yaptık, birçok yatırımlarımızı böyle gerçekleştirdik, hala gerçekleştiriyoruz.
Ve şu anda burada 5 bin kişi çalışıyor. Millet aç diyor, ya bu 5 bin kişi burada çalışıyor ve buradan hepsi ücretlerini alıyor. Bu mesele ekonomide kafanız nasıl çalışıyor, buna bakıyor. İşte biz bu noktada ekonominin evvel Allah, kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz. 19 yıldır Türkiye’nin dört bir yanında eğer yollar yapılıyorsa, 6 bin 100 kilometreden eğer biz bu yolları aldık ve bunu 28 bin kilometreye bu yolları çıkardıysak, evet, bu iş bilenin, kılıç kuşananın anlayışıyla oldu.
Eğitimde aynı şeyleri yaptık; okullarımızın halini biliyorsunuz. Burada benim emsalim kardeşim veya benden şöyle 10-15 yaş küçük olan kardeşlerim bilirler, okullarımızın hali neydi. Kitabımız yoktu kitabımız, hatırlayın, teksir kâğıtlarıyla ne yapıyorduk, okuyorduk. Kırtasiyeci dükkanından kitap alamazdın, o günleri yaşadık. Geldik dedik ki, biz sıralarınızın üzerine kitaplarımızı koyacağız ve yavrularımız ücretsiz olarak okullarını okuyacaklar.
Dün Çanakkale’de muhteşem bir açılış töreni yaptık, daha sonra gençlerle biraraya geldik Troya’da ve gençlerle olan buluşmamız da çok çok güzel oldu ve bunu Çanakkale’de yaptık, demek ki… Hani diyor ya amcanızı dinleyin, bak amcanız size neler yapacak neler. Ya siz neler yaptınız ki? Şu anda belediyelerde tüm benim vatandaşlarımı sokağa atan sizsiniz ya, belediyelerimizde işçilerimizi sokağa koyan sizsiniz ya. Hani atmayacaktınız, hangi kimseyi kapıya koymayacaktınız; hepsi yalan, akşam yalan sabah yalan.
Kardeşlerim,
Türkiye’ye ve aziz milletimize hizmet yolculuğumuzda gizli-açık pek çok engelleme girişimine muhatap olduk. Gezi olaylarında Bay Kemal Taksim’de değil miydi? Taksim’deydi. Ne işin vardı senin orada ya? Çünkü o da Gezici o da Gezici. Ya bunlar değil miydi Bezmialem Valide Sultan Camii’nin içine bira kutularıyla girenler? Bezmialem Valide Sultan Cami’nden Başbakanlık Ofisi’ne loderlerle oraları kanal açarak gidenler bunlar değil miydi? Ah kardeşlerim ah, bunlar, evet, tahribat yapar, biz ise iş yaparız. Bunların dikili ağacı yok, ama biz sürekli eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide, bütün bu alanlarda, tarımda sürekli olarak üretiyoruz, daha çok şeyler evvel Allah üreteceğiz.
Devletin içine çöreklenmiş, millete tepeden bakan, milli iradeyi hiçe sayan jakobenlerin direnciyle hep karşılaştık, içerideki vesayet odaklarıyla beraber Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen hasımlarımızın operasyonlarına maruz kaldık. Hepsini de rahmetle yad ettiğimiz Menderes’ten Özal’a, Türkeş’ten Erbakan Hocamıza kadar Türkiye için hayal kuran, kalbi milletimiz için çarpan siyasetçiler daha önce kimlerle mücadele ettiyse biz de aynı çevreleri karşımızda bulduk. Türk demokrasisinin standartlarını yükseltme çabalarımız kışkırtmalarla, darbe çığırtkanlıklarıyla, siyasi suikastlarla sabote edilmek istedi, hiçbirine eyvallah etmedik.
İşte buyurun, onlar AKM’nin gövdesine teröristlerin hatırlayın dev posterlerini astılar Gezi olaylarında, biz de dedik ki, biz, evet, AKM’yi yıkılacak, yeniden muhteşem bir opera binası olarak burayı yapacağız dedik. Ve yaptık mı, 4,5 yılda opera binası olarak Atatürk Kültür Merkezi’ni yaptık mı? Yaptık. Taksim Camiini yaptık mı? Yaptık. Bizim işimiz yapmak, bunların işi yıkmak, fark bu.
İçeriden ve dışarıdan gelen hiçbir baskıya teslim olmadık. Demokrasimizi darbe ve vesayet tehditlerine rağmen güçlendirdik. Ekonomimizi çalışmadan zenginleşmeyi alışkanlık haline getirmiş bir avuç elite rağmen büyüttük. Savunma sanayimizi kardeşlerim, biz geldiğimizde yüzde 20 yerliydi, şimdi yüzde 80 yerli.
Ah benim değerli memur kardeşlerim; ilk seçimi kazandığımızda şöyle bir Avrupa ve Amerika seyahati yaptım ve o seyahati yaptığımda o zaman Amerika’da Bush işbaşında, Bush’a gittiğimde konuştuk, dedim ki, bak biz terörle mücadele ediyoruz, terörle mücadelede siz bize insansız hava aracı verecektiniz, vermiyorsunuz. O zaman Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, çağırdı ve Condoleezza, dedi, bak insansız hava aracı Türkiye’ye vermiyormuşsunuz. Doğru dedi. O zaman dedi süratle Türkiye’ye insansız hava aracı vereceksiniz. Ve oradan insansız hava aracını aldık, ama 38 saat süreyle; tabii bu bizi ev sahibi yaptı. Allah rahmet etsin, Bayraktar’ın sahibi Özdemir Bey buradan ilham alarak evlatlarıyla beraber bu işe soyundular ve süratle insansız hava aracını Bayraktar üretmeye başladı. Şu anda İHA’larımız var mı? Var. SİHA’larımız var mı? Var. Şimdi bir üst segmente daha çıktık, artık Akıncılarımız da var. Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Beslerderesi’nde, buralarda teröristleri eğer bugün evvel Allah yok ediyorsak, işte bunlarla yok ediyoruz hem içeride, hem sınırımızın dışında, bak nereden nereye. Evet, kötü komşular bizi ev sahibi yaptı.
Savunma sanayimizi bizi kendilerine bağımlı bırakmak isteyen küresel çetelere rağmen devler ilgine taşıdık. Üretimimizi hiçbir riske girmeden, milletin sırtından palazlanmaya alışmış asalaklara rağmen artırdık. Hak ve özgürlükleri bu ülkeyi kendi tapulu malı gibi gören azgın azınlığa rağmen genişlettik. Diplomasimizi özellikle bürokratik oligarşinin engelleme teşebbüslerine rağmen millileştirdik. Milletimizle sırt sırta verdiğiniz mücadele sayesinde 28 Şubat döneminin enkazını ortadan kaldırmanın yanı sıra, ülkemize çağ atlattık. Ekonomide, eğitimde, savunmada, adalette, enerjide, sağlıkta, terörle mücadelede, güvenlikte, demokraside bizden önce yapılanların tamamını 3’e, 5’e, 10’a katlayan başarılara imza attık. Aziz milletimiz adına hizmetkârlığını üstlendiğimiz bu kutlu yürüyüşü inşallah hep birlikte çok daha kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.
Kardeşlerim,
Atalarımızın güzel bir sözü var, aynı gökte uçarlar ama karganın dünyası başkadır, şahinin dünyası başkadır. Türkiye’nin son birkaç yılda yaşadıklarına baktığımızda bu gerçeğe pek çok alanda şahit oluyoruz. Bizim dünyamızda sadece kardeşlik, muhabbet varken, karşımızdakiler gerilimden, kavgadan besleniyor. Bizim dünyamızda hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun milletimizin tamamını kucaklamak varken, karşımızdakiler insanımızı ayrıştırma, insanımızı ötekileştirme hesabı yapıyor. Biz 84 milyonun birliği ve beraberliği için uğraşırken, karşımızdakiler vatandaşlarımızı kamplaştırmaya, kutuplaştırmaya çalışıyor. Biz ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşımak için gece-gündüz koştururken, karşımızdakiler tüm enerjilerini Türkiye’yi paçasından tutup aşağı çekmeye harcıyor. Ülkemiz ve milletimiz için herhangi bir hayalleri, herhangi bir vizyonları yok, ama sıra iftiraya, yalana, çirkefliğe, küfre geldiğinde sınır tanımıyorlar. Bu sabotaj siyasetinin kaptan köşkünde uzunca bir süredir hep olduğu gibi yine CHP bulunuyor.
Yabancılarıyla, yancılarıyla birlikte milli kalkınma projelerimizi engellemeye çalışmaktan, şehit yakınlarına galiz hakaretler yağdırmaya kadar her türlü rezilliği sergiliyorlar. Dün 27 Mayıs’a giden yolu yalan ve provokasyonlarıyla döşeyenler, bugün de aynısını çok daha pervasız bir şekilde yapmak için çırpınıyorlar. Sandıkta milletten yediği tokadın rövanşını öğretmeninden hakimine, polisinden esnafına, çiftçisinden şehit yakını ve gaziye kadar ülkesine hizmet eden herkesi tehdit ederek almaya çalışan kirli bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Bir kadın Genel Başkana Parlamento’nun çatısı altında, Allah aşkına memur kardeşlerim, soruyorum sizlere, küfretmek yakışır mı? Ya sen bir kadınsın, o küfrü nasıl yapıyorsun ya? Ama şunu bil ki, bu millet kime neyi yakıştıracağını çok iyi biliyor. Üstelik bunu öyle omurgasız, öyle ahlaksız bir şekilde yapıyorlar ki, inanın Türk siyaseti adına biz hicap duyuyoruz.
Mesela seçim döneminde meydanlarda namus sözü diyerek ne taahhüt etmişlerse belediyelerinde tam tersini yaptılar. Kimsenin ekmeğiyle oynamayacağız diye verdikleri namus sözünü yerel yönetimlerde son yılların ne büyük personel kıyımına imza atarak çiğnediler. Vakıfları, denekleri, sivil toplum faaliyetlerini hedef alan 28 Şubat artığı uygulamaları yeniden hortlattılar. Seçimden önce liyakati esas alacağız diye ahkam kestiler, seçimden sonra belediye kadrolarını bölücü terör örgütünün uzantıları başta olmak üzere yandaşlarına peşkeş çektiler. Yaptıkları kepazeliği de utanmadan milletin yüzüne bakarak, en yetkili ağızlardan itiraf ettiler. Kendileriyle aynı ideolojik çizgidekiler dışında hiçbir sendikanın, hiçbir gönüllü kuruluşun etki alanlarında faaliyet yürütmesin izin vermediler. İşçinin, emekçinin, memurun hakkını savunacak, hukuksuzluğa karşı çıkacak, bunların zulümlerine dur diyecek hiçbir yapının yanlarında, yörelerinde varlık göstermesine imkan tanımadılar. Esasında bu zihniyet belediyelerde son 2,5 yılda ortaya koyduğu yaklaşım ve uygulamalarla nasıl bir ülke, nasıl bir yönetim hedeflediğini açık şekilde göstermiştir.
Yaşadıklarımızın ışığında artık şu gerçekleri hepimiz çok daha iyi görüyoruz: Bunların hayalindeki Türkiye, baskının, diktanın, faşizmin kol gezdiği farklılıklara tahammül edilmediği bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, tıpkı tek parti dönemindeki gibi milletin değerlerinin aşağılandığı bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, insanımızın öz yurdunda parya muamelesi gördüğü bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, ekonomisi IMF komiserleriyle yönetilen, savunması dışa bağımlı, üretmeyen, büyümeyen bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, bölücü terörle mücadele yerine teröriste komşu olmayı tercih eden bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, milli çıkarlarını bile savunmaktan aciz, özgüven yoksunu, itibarsız, pespaye bir ülkedir. Bunların hayalindeki Türkiye, Batı başkentlerinin müstemlekesi haline gelmiş, ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkedir. Bunların tek vaadi, kendilerinin de sık sık ifade ettikleri gibi eski Türkiye’yi tüm çarpıklarıyla yeniden hortlatmaktır. Hep birlikte yürüttüğümüz hak ve hakikat mücadelesini sonuna kadar sürdürerek milletimizi bu zihniyetin insafına inşallah bırakmayacağız.
Değerli Kardeşlerim,
Sendikal hareketler gibi siyaset de cesaret işidir, yürek işidir, aşk ve sevda işidir. Sendikacılık gibi siyaset de ancak ülkeye ve millete hizmet gayesiyle yapılırsa anlamlıdır. Ataların dediği gibi, tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz. Sadece eski Türkiye sözü verenlerin ne bu ülkeye, ne bu millete, ne de kamu görevlilerine herhangi bir hayrı dokunamaz. Memurları tehdit eden, kamu görevlisine parmak sallayan, kendinden olmayanı dışlayanlarla büyük ve güçlü Türkiye inşa edilemez. Yabancı ülke büyükelçiliklerini ağlama duvarına çevirenlerin bırakın Türk demokrasisini, kendi partilerine bile faydası dokunmaz. Ne kadar saklamaya çalışsalar da bizim gibi milletimiz de bunların çapını, kapasitesini gayet iyi biliyor. Karşımızdaki habis zihniyetin Türkiye’yi sadece geriye götüreceğini, son 19 yılda elde ettiği kazanımları kaybettireceğini halkımız çok iyi görüyor. Bunun için şahsımıza ve hükümetimize yönelik onca saldırıya rağmen milletimizin her kesimi gibi kamu görevlilerimiz de desteklerini ve dualarını bizden esirgemiyor. Biz de insanımızın ve ülkemize aşkla hizmet eden kamu görevlilerimizin güvenini boşa çıkarmamak için gece-gündüz çalışıyoruz.
Ülkemizin imkânları genişledikçe, diğer emekçilerimiz gibi memurlarımızın da bundan istifade etmesini sağlıyoruz. Hamdolsun, bugüne kadar sabit ücretle çalışan kardeşlerimizi enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz. Ve değerli kardeşlerim, kamu görevlilerimizin maaşlarıyla beraber özlük haklarının genişletilmesi için pek çok olumlu adım attık. Toplu görüşme ve sözleşme süreçlerinde memurlarımızın tüm taleplerini eldeki imkanlar çerçevesinde daima dikkate aldık. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, bu doğrultuda hiç de azımsanamayacak bir mesafe kat ettiğimizi görüyoruz.
Kamu görevlilerimizin toplu sözleşme hakkını anayasal güvenceye biz kavuşturduk. Toplu sözleşmede anlaşmazlık yaşanması halinde başvurulacak mekanizmaları biz oluşturduk. Disiplin kurullarında sendika temsilcilerine yer vermenin yanında disiplin cezalarına yargı yolunu biz açtık. Geçici personel statüsünü sözleşmeliye biz dönüştürdük ve kendilerine sendikaya üye olabilme hakkı tanıdık. Çeşitli dönemlerde 280 bin sözleşmeli personeli kadroya geçirdik. Kılık kıyafet yasaklarını kaldırmakla kalmadık, inanç özgürlüğü ve haklarıyla ilgili güvenceler getirdik. Maaş promosyonlarının doğrudan personele ödenmesini temin ederek, kamu görevlilerimize ek gelir sağladık. Emekli kamu görevlilerine maaş promosyonundan bayram ikramiyelerine kadar pek çok destek verdik. İzin süreleri ve kapsamıyla ilgili sıkıntıları çözdük. Sicil notu ve sicil raporu gibi objektiflikten uzak uygulamaları kaldırdık.
Engellilere ve devlet korumasında yetişen evlatlarımıza verilen kamuda istihdam hakkının düzenli bir şekilde işletilmesini temin ettik. Bu kapsamda öğretmenlerimiz başta olmak üzere personelimizin önemli bir kısmını kapsayan 3600 ek gösterge meselesini önümüzdeki yılın sonuna kadar çözüme kavuşturmayı planlıyoruz. MEMUR-SEN’in bu konunun neticelendirilmesi hususunda gösterdiği gayretin yakın şahidiyiz. Gerçi bizim yıllar önce sözünü verdiğimiz ve hazırlıklarını başlattığımız 3600 ek gösterge meselesini sahiplenmeye çalışan CHP gibi fırsatçılar olduğunu da görüyoruz. Neyse ki milletimizin ve kamu görevlilerimizin hafıza kayıtlarında bunların hepsi de mevcut. İnşallah bundan sonra da MEMUR-SEN’le iş birliği ve dayanışma halinde kamu görevlilerimizin durumlarını iyileştirmeye devam edeceğiz. Hiçbir ayrım yapmadan, kimseyi ötekileştirmeden herkesin huzuru ve refahı için çalışmayı sürdüreceğiz. Bunu da son 19 yıldır olduğu gibi yine hep beraber omuz omuza vererek gerçekleştireceğiz.
Sizlerin aracılığıyla tüm kamu görevlilerimize şu çağrıyı yapmak istiyorum: Kardeşlerim, Türkiye’de ne mafyaya, ne de mafya siyasetine yer vardır. Tehdit dilini siyasetlerinin öznesi haline getirenlerin bu ülkenin memurunu, öğretmenini, polisini, hakimini, savcısını, bürokratını rahatsız ve huzursuz etmesine asla izin vermeyiz. Biz bu makamda olduğumuz müddetçe, Allah’ın izniyle kimse sizin kılınıza dahi dokunamaz. Yeter ki siz çalışın, üretin, ülkemize ve milletimize aşkla hizmet edin. Yeter ki siz görevinizi hakkıyla yerine getirmenin çabasını verin. Yeter ki siz büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası hedefinden sapmayın, gerisi sadece lafı güzaftır, teneke gürültüsünden ibarettir.
Biz MEMUR-SEN’e ve onun hükmü şahsiyetinde tüm kamu görevlilerimize güveniyoruz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. MEMUR-SEN Büyük Türkiye Buluşması’nın bir kez daha hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ülkemize ve milletimize hizmet eden tüm kamu görevlisi kardeşlerime buradan tekrar teşekkür ediyorum.
Merhum Akif İnan başta olmak üzere kuruluşundan bugüne sendikamız çatısı altında emek vermiş olup da ahirete irtihal eden kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum. MEMUR-SEN yönetimine ve üyelerine çalışmalarında Rabbimden başarılar niyaz ediyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.