Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ebediyete İrtihalinin 83. Yıldönümü Münasebetiyle Düzenlenen Anma Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

10.11.2021

Aziz Milletim,

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumumuzun Kıymetli Mensupları,

Değerli Misafirler,

Hepinizi en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. İstiklal mücadelemizin Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 83. Yıldönümünde hürmetle, rahmetle yâd ediyorum.

Malazgirt Zaferi’nden beri bu toprakların vatanımız olması için mücadele eden, gözlerini kırpmadan canlarını veren tüm şehitlerimize, gazilerimize, kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Kurucu kadro başta olmak üzere Büyük Millet Meclisimizin toplandığı ilk günden bugüne kadar Cumhuriyetimizin ayakta kalması, gelişmesi, büyümesi için gayret gösteren herkese şükranlarımı sunuyorum.

Halen sınır boylarımızda vatan nöbeti bekleyen askerimizden ekmek teknesi başında ter döken esnafımıza ve işçimize, toprağını eken çiftçimize, fabrikasında üretim yapan girişimcimize, kamuda görev yapan insanımıza kadar büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası için çalışan herkese müteşekkiriz.

Amacımız, Cumhuriyetimizi kuruluşunun 100. Yılı’nda ülkemizi ecdadımızın mirasına layık ve milletimizin hayallerine uygun bir seviyeye çıkarmaktır. Bunun için eğitimden sağlığa, güvenlikten teknolojiye kadar her alanda kurduğumuz sağlam altyapı üzerinde siyasi ve ekonomik gücüyle dünyanın birinci liginde iddia sahibi bir Türkiye inşa etmenin gayreti içindeyiz.

İlhamımızı Malazgirt’ten, İznik’te atılan ilk temelden, Söğüt’te dikilen ulu çınardan, İstanbul’un fethinden, Çanakkale’de destanın, İstiklal Harbimizden alarak aydınlık geleceğimize doğru yürüyoruz. Küresel krizlerin üstesinden başarıyla gelen hangi engelle karşılaşırsa karşılaşsın mücadeleden vazgeçmeyen bir ülke olarak her geçen gün hedeflerimiz biraz daha yaklaşıyoruz. Hem devraldığımız birikime sahip çıkan, hem de bugüne kadar yapılanları 5’e, 10’a katlayan, yeni hizmetlerle Cumhuriyeti yaşatmak ve büyütmek için gece-gündüz çalışıyoruz. Bugünkü toplantımızı gerçekleştirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın eski binası ve hemen yanı başındaki yeni binası bu anlayışın somut örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Aynı şekilde İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nin eski ve yeni binaları da ülkemizin nereden nereye geldiğinin birer sembolleridir. Aynı anlayışla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumumuzu Kavaklıdere’deki eski binasından inşallah önümüzdeki yılsonunda Beytepe’deki yeni yerine taşıyarak, bir başka sembolik adımı daha atmış olacağız.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının eski binasının restorasyonu ile kurumumuzun yeni binasının Ankara’mıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli Misafirler,

Atatürk’ü anmak, elbette önemlidir. Ama asıl olan, Atatürk’ü verdiği mücadelenin izini sürerek, gerisindeki sebepleri doğru şekilde tespit ederek anlamaktır. Ülkemizde dillerinden Atatürk’ün ismini düşürmeyen, ama onu anlama konusunda en küçük gayret de göstermeyen bir kesim hep olagelmiştir. Bugün sizlerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askerlik hayatı boyunca görevde bulunduğu yerler ile ülkemizin son dönemde faaliyetlerini yoğunlaştırdığı yerlerin şöyle bir karşılaştırmasını yapmak istiyorum. Mustafa Kemal, akademideki eğitimi sonrasında Yüzbaşı rütbesiyle 1905’te Suriye Şam’daki 5. Ordu’da göreve başladı. 1907’de Makedonya’daki 3. Orduya tayin olduktan sonra hemen ardından 1908’de Libya Trablus’taki ilk görevine gitti. Hatta 1909’daki İttihat Terakki Kongresi’ne Trablus Delegesi olarak katıldı. Büyük savaş öncesi Avrupa’da tespitlerde bulunmak üzere; bazıları derler ki hiç yurt dışına çıkmadı, ben şimdi yurt dışına çıktığını söylüyorum, 1910 yılında Fransa, İsviçre, Belçika ve Hollanda’yı kapsayan bir gezi yaptı. İtalyanların Libya’ya saldırması üzerine 1911 yılında Binbaşı rütbesiyle tekrar Trablus’a giderek, 1912 Ekim’ine kadar süren gözünden ve kolundan yaralandığı tarihi bir mücadele yürüttü.

Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde yarbay rütbesiyle bulunduğu Sofya’dan Tekirdağ’da yeni oluşturulan 19. Tümen Komutanlığı’na atandı. Ardından başında bulunduğu 57. Alay’la destan yazdığı Çanakkale’ye geçti, Çanakkale’de çeşitli görevlerden üstlendikten ve göğsündeki saate isabet eden şarapnelle yaralandıktan sonra 1915 sonunda İstanbul’a döndü. Görevlendirildiği 16. Kolordu Komutanlığı’nda birliğiyle birlikte Halep üzerinden Diyarbakır’a geçerek 1916 yılında Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden kurtardı.

İkinci Ordu Komutanlığı’ndaki görevinden Alman Generalle olan anlaşmazlığı sebebiyle istifa ederek 1917 sonunda İstanbul’a döndü. Veliaht Vahdeddin’in Almanya seyahatine eşlik ederken kendisini yakından tanıma imkânı buldu. Böbreklerinden rahatsızlandığı için 1918 Mayıs’ında bir müddet Viyana’da tedavi gördü. Sultan Vahdeddin’in tahta çıkmasının ardından 1918’in Ağustos’unda 7. Ordu Komutanlığı’na atanarak Nablus’a geçti. Suriye’nin kaybedileceğinin anlaşılması üzerin Halep’e çekildi. Mondros Anlaşmasının ardından Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine getirildi. İngiliz işgalinin ardından bu ordu dağıtılınca İstanbul’a geri döndü.

İstanbul’da saray, hükümet ve çeşitli ülke temsilcileriyle yaptığı istişareler sonucunda Anadolu’ya geçerek milli mücadeleyi başlatmaktan başka çare kalmadığını gördü. Bu amaçla 9. Ordu Kıtaları Müfettişi unvanıyla Samsun’a doğru yola çıktı. Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs sabahından itibaren de hepimizin bildiği şanlı milli mücadele süreci başladı. Cumhuriyetin ilanıyla taçlanan milli mücadelenin her safhası da bu çizginin devamı ve tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her fırsatta önünde poz verdikleri, ama içinde ne olduğunu bilmedikleri Nutuk’ta Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ortaya konan üç hedef belirtilir:

Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medeni memleketleri seviyesine çıkartacağız.

Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.

Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkartacağız; üç. Evet, Gazi’nin milletimize işaret ettiği istikamet işte budur, laf değil icraat. Milli iradenin üstünlüğü temeli üzerine bina edilen yeni devletimizin yaşadığımız tüm arayışlara ve badirelere rağmen 2 bin yıllık devlet silsilelerimizin devamı olduğu da asla unutulmamıştır. Milletimiz her tökezlemenin ardından devletine daha güçlü şekilde sahip çıkarak Cumhuriyetimizin ilelebet yaşayacağı gerçeğini dost-düşman herkese göstermiştir.

Değerli Dostlar,

Sadece ana hatlarıyla ifade etmeye çalıştığım Gazi Mustafa Kemal’in askerlik hayatı boyunca görev yaptığı yerler ve verdiği mücadele ile Cumhuriyetle ulaşmak istediği hedefler eminim sizlere de tanıdık gelmiştir. Dikkat edilirse Mustafa Kemal Libya’da, Mustafa Kemal Suriye’de, Mustafa Kemal Çanakkale’de, Mustafa Kemal Kafkasya sınırlarımızda, Mustafa Kemal Anadolu’nun her karış toprağında. Hani bize diyorlar ya, Azerbaycan’da ne işin var, Suriye’de ne işin var, Libya’da ne işin var? Hani siz Kemalisttiniz, hani siz Atatürk’ün yolundan gidiyordunuz? Dürüst değiller. İşte biz, bu millet nerede ne yapılması gerektiğini gayet iyi biliyor ve yapılması gereken, atılması gereken adımı da vakti saati geldiğinde atıyor.

Velhasıl Mustafa Kemal, milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesinin gerektirdiği her yerde bilfiil savaşmış, mücadele etmiştir. Bununla kalmamış, gelişmelerin arkasından değil, önünden gitmek için Avrupa’yı ve dünyayı yakından takip etmiştir. Şimdi biz Amerika’da New York’ta Birleşmiş Milletler Binası’nın tam karşısında, çaprazında Türkevi inşa ettik. Niçin inşa ettiniz diyenler çıkabilir, ettik. Ve orada adeta birilerine de mesajımızı en güzel şekilde verdik.

Gazi Mustafa Kemal’in bu serencamı bugünkü Türkiye’nin de sevgili konuklar, yol haritasıdır. Türkiye bugün de Suriye’dedir, Türkiye, bugün de Libya’dadır, Türkiye, bugün de Kafkaslardadır, Türkiye, bugün de Avrupa’da ve dünyada öncü bir diplomatik mücadele yürütmektedir. Eğer bu ülkede Gazi’nin bölgemizi ve dünyayı kucaklayan siyasi, diplomatik, ekonomik, askeri mirasına sahip çıkan birisi varsa, o da biziz.

Peki, Atatürk isminin arkasına sığınanlar Allah’a aşkına soruyorum, ne yapıyorlar? Maalesef kendi ülkeleri ve milletleri aleyhine hangi faaliyet varsa onun değirmenine su taşıyan, garip olmanın ötesinde çarpık bir Atatürk istismarcısı kesimle karşı karşıyayız. Düşünün ya, bizi gidip Avrupa’ya şikâyet edenlerden bir şey olur mu? Batının büyükelçilerine bizi şikâyet edenlerden bir şey olur mu? Mektup yazıp onlara teslim edenlerden bir şey olur mu? Her şeyi bir kenara bıraktık, sadece son günlerde yaşananlar bile bu çarpıklığın hangi boyutlara vardığını göstermeye yeterli.

Türkiye bunca güvenlik krizi yaşadı, terör örgütleri saldırdı, sınırları kuşatılmaya çalışıldı, ekonomik tuzaklara maruz kaldı, güya Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu partinin başındaki zatın bunların hiçbiri için yabancı büyükelçilere Türkiye’nin çıkarının korumak adına mektup yazdığını, hatta ima yollu bir cümle kurduğunu görmedik, duymadık. Ama ülkenin en büyük yatırımını engellemek için tamamı yanlış, tamamı yalan ifadelerle kendi iş insanlarımızı tehdit ediyor, yetmiyor yabancılara mektup yazıp Türkiye’ye karşı ittifak çağrısı yapıyor. Şayet inanın Gazi hayatta olsaydı emin olun bunları o partiden sopayla kovalardı.

Gerçi bu partinin mevcut yapısı içinde Atatürk o partinin kapısından içeri sokulur muydu, tabii onu da bilmiyoruz. İktidarın hayalini kurmakla bile böylesine küstahlaşan, nobranlaşan, kibirden yanlarına varılmayan, her kesimi tehdit eden, gâvurun kılıcını çalmaktan başka iş bilmeyen bu faşist zihniyet milletimizden hak ettiği dersi mutlaka alacaktır. Biz ise Atatürk’ün ülkeyi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda hangi yatırım yapılması gerekiyorsa yapmayı, hangi adım atılması gerekiyorsa atmayı, kiminle mücadele edilmesi gerekiyorsa mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Şu anda çatısı altında bulunduğunuz eser, neydi burası birkaç yıl önce, malum; adeta çökmeyle karşı karşıya. İşte burası bir vadi, ne vadisi? Değerli arkadaşlar, istedik ki kültür sanat vadisi olarak burası çok daha farklı bir hale gelsin ve bunları birer birer ele aldık ve yeniden inşa, imar yapıyoruz. Bunlarla yetinecek miyiz? Hayır. Bunlar sürekli olarak ağırlıklı İstanbul ve Ankara’da bunlar devam edecek.

Allah’ın yardımı ve aziz milletimizin desteğiyle ülkemizi 2023 hedeflerine mutlaka ulaştıracak, 2053 vizyonlarını bizden sonraki nesillere emanet edeceğiz.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu duygularla bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 83. yıldönümünde saygıyla ve rahmetle yâd ediyorum, bin yıldır üzerinde yaşadığımız bu toprakların vatanımız olması için canlarını vermek dâhil, her türlü fedakârlığı yapan kahramanlarımızı, ülkemize ve milletimize hizmet etmiş herkesi şükranla anıyorum. Tüm şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmet, gazilerimizden halen hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum.

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumumuzun yönetimine düzenledikleri bu anma toplantısı için teşekkür ediyorum. Sizleri sevgi saygıyla özellikle kutluyorum.

Kalın sağlıcakla.