İmam Hatip Camiası’nın Çok Değerli mensupları,
Saygıdeğer Hocalarım,
Sevgili Genç Kardeşlerim,
Kıymetli Misafirler,
Sizleri selamların en güzeliyle hürmetle, muhabbetle selamlıyorum; Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.
Değerli kardeşlerim; seçilmiş bir şiirle sözlerimi devam ettireceğim:
“Selam İmam Hatiplim
Selam senin ruhuna
Selam İmam Hatiplim
Selam senin duyguna
Selam tertemiz kalbe
O körpe dimağlara
Selam sizden yükselen
Güzel sadaya selam
Kalbimize taht kurdun
Fethettin gönülleri
Fethin mübarek olsun
Fatih'in yadigârı
Dua dua çıkarken niyazım semalara
Selam sana Fatih’im, selam İmam Hatiplim
Selam sana Ayşe’m, selam İmam Hatiplim
Selam sana Fatma’m, selam İmam Hatiplim.”
Evet, buradan ülkemizin dört bir yanındaki imam hatipli kardeşlerime en kalbi selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Fatih’in emaneti aziz İstanbul’dan sizlerin vasıtasıyla gönül coğrafyamızın dört bir yanındaki kardeşlerimize, dostlarımıza, gözünü ülkemize çevirmiş tüm mazlum ve mağdurlara selamlarımı iletiyorum.
Yeniden Açılışının 70. Yılında İmam Hatip Okulları ve Türkiye’de Din Eğitimi Uluslararası Sempozyumu münasebetiyle burada imam hatip nesliyle, imam hatip davasına gönül veren siz dostlarımla beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.
Milli Eğitim Bakanlığımızı, İmam Hatip Mezunları ve Mensupları Derneğimiz ÖNDER’i, İstanbul Uluslararası Medeniyet Araştırmaları Derneği MEDAR’ı sempozyuma öncülük ettikleri için tebrik ediyorum.
Programa destek veren tüm kurumlarımıza, üniversitelerimize ve sivil toplum kuruluşlarımıza özellikle teşekkür ediyorum.
Sempozyumun başarılı geçmesini, imam hatip camiamız, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum.
Yurt dışından sempozyuma teşrif eden misafirlerimize ve saygıdeğer hocalarımıza İstanbul’umuza hoş geldiniz diyor, katkıları için şimdiden kendilerine şükranlarımı sunuyorum.
Bu vesileyle imam hatip okullarının temelini atanlar başta olmak üzere tam 70 yıldır bu güzide eğitim kurumlarının gelişmesinde, sayılarının artmasında emeği olan imam hatip gönüllülerine teşekkür ediyorum.
Okullarımızda görev yapmış olup da ahirete irtihal eden idarecilerimiz ve öğretmenlerimiz ile evlatlarımıza fedakârca hizmet etmiş tüm kardeşlerimi, gerektiğinde kendi çocuklarının rızkından keserek, imam hatip nesline sahip çıkan tüm hayırseverlerimizi tekrar rahmetle yâd ediyorum. Rabbim o vakıf insanlarının hepsinden razı olsun, her birini Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.
Kıymetli Misafirler,
Çok Değerli Kardeşlerim,
Bugün 70 yaşında bir çınar olan imam hatipler, aynı zamanda her adımı sabır, samimiyet ve azimle yürütülen kutlu bir mücadelenin sembolüdür. Esasen imam hatiplerin tarihi milletimizin hak, hukuk, özgürlük ve adalet mücadelesinin de tarihidir. Kuruluşundan itibaren imam hatipler bu ülkede demokrasinin standardını gösteren bir mihenk taşı olmuştur. Milli iradenin üzerine düşen vesayet gölgesi kalktıkça imam hatiplerin de önü açılmış, kapısına vurulan zincirler kırılmıştır. Darbe ve dikta dönemlerinde ise milletimizin kendisi gibi imam hatipler de hedefe, özellikle o tahtaya konularak baskıya uğramıştır. CHP zihniyeti milletle, milletin değerleriyle hesaplaşmasını hep imam hatipler üzerinden yürütmüştür. Ellerine geçirdikleri her fırsatı ya bu okulları tamamen kapatmak, ya da imam hatiplerin kazanılmış haklarını gasp etmek için kullanmışlardır. Milletimiz çöldeki vaha misali bu okullara nasıl umutla sarılmışsa, CHP zihniyeti de bu okulları daima bir tehdit olarak görmüştür. İmam hatiplerin ülkemizdeki 70 yıllık mazisine baktığımızda bu durumun sayısız örneğiyle karşılaşıyoruz.
Burada milletimizin tek parti faşizminde maruz kaldığı zulümleri göstermesi açısından şu örneği sizlerle özellikle paylaşmak istiyorum. Kendisi de bir CHP mebusu olan Hamdullah Suphi Tanrıöver 1947 yılında ülkenin içinde bulunduğu vahim durumu bakınız nasıl anlatıyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir münakaşadan sonra dışarıya çıktığım zaman 6 tane Meclis hademesi yanıma geldi. Gözleri yaşlı olarak bana şunları söyledi: Vallahi billahi 6 köyümüzde bir tek imam kaldı. Ölülere nöbet bekletiyoruz, o imam kalkıp bu köye geliyor ve boyuna köy değiştiriyor. Eğer bize imam ve hatip vermezseniz ölülerimizi köpek leşi gibi toprağa gömeceğiz.”
Kim söylüyor bunu? CHP’li Hamdullah Suphi’ye köylüler söylüyor. Evet, partisinin 7. Kurultayında bizzat bir CHP’li milletvekili tarafından dile getirilen bu utanç tablosu, tek parti döneminde ölüsüyle ve dirisiyle bu ülkenin tamamının gerçeğiydi. Bin yıldır hamuru İslam’la yoğrulan, asırlar boyunca İlayi Kelimetullah’ın sancaktarlığını yapan, mabedinin üzerine namahrem eli değdirmemek için yedi düvele meydan okuyan, İstiklal Harbinde ezanı ve bayrağı uğrunda gencecik evlatlarını şehit veren, nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olan işte böyle bir ülkede 1950 yılına vardığımızda durum maalesef buydu. Millet bırakın camide namaz kıldıracak imamı, ölüsünü yıkayacak ve onun namazını kıldıracak kimseyi bulamıyordu.
Bu eziyetin en acı tezahürlerinden biri olan Türkçe ezan garabeti de, insanımızın tahammül sınırlarını zorlayan bir hal almıştı. Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerinde millette en fazla makes bulan iki vaadi; ezanın aslına döndürülmesi ile imam hatiplerin açılması olmuştur. Merhum Menderes’in 1950 seçimlerinden zaferle çıktıktan hemen sonra hayata geçirdiği ilk icraatı Ezanı Muhammedi’nin aslıyla okunmasıdır. Menderes ve arkadaşlarının milletimiz tarafından halen hayırla yâd edilmesini sağlayan diğer hizmetleri ise, imam hatip okullarının açılmasıdır. Ancak Hükûmetin iradesine rağmen dönemin CHP bürokrasisi imam hatip okullarını açtırmamak için ayak diremeyi sürdürmüştür. Merhum Ali Ulvi Kurucu hocası olan rahmetli Mahmut Celaleddin Ökten’in bu süreçte yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“Elimde baston, rahatsız halimle trene bindim, Ankara’ya gittim. O günün Maarif Vekili olan Tevfik İleri merhum talebelerimdendi. Beni unutmamıştı. Ankara’da bir otelde kaldım. Günler geçiyor, Tevfik İleri’nin verdiği emirler Talim Terbiye Dairesi’nden bir türlü çıkmıyordu. bir ay Ankara’da süründüm. Otelden aldığım çaya odamda ekmeği batırıp yemek zorunda kaldım. Artık uykularım kaçıyordu. Bir ay sonra Tevfik Bey ile durumu merhum Menderes’e arz ettik. Ancak muhterem Başvekilin yazılı talimatıyla Talim Terbiye Dairesi’nden muvafakat emrini alabildik. O gün muvafakat emrini alıp da Başvekâletten otele gelirken nasıl çıldırmadım, nasıl aklımı kaybetmedim diye hâlâ şaşarım. Ne evlendiğim gün, ne de icazet aldığım zaman böyle sevindim. O gün işte bu kadar sevinmiştim. Evet, 70 sene önce 17 Ekim 1951’de 7 ilde imam hatip okulu açılması kararıyla Türkiye’nin imam hatipli yılları işte böyle başlamıştır. Üç yıllık lise bölümleri 1954'te açılmış. Bu okul mezunlarının okuyabileceği yüksekokul olarak Yüksek İslam Enstitüleri 1959'da kurulmuştur. Daha sonra 12 Mart Muhtırasında ortaokul kısımları kapatılarak, lise kısımları 4 yıla çıkarılmıştır. CHP kökenli Ferit Melen zamanında 1972'de yayınlanan bir yönetmelikle imam hatiplerin lise kısmını bitirenlere tanınan yükseköğretimin tüm programlarında okuma hakkı kaldırılmıştır.
Milli Selamet Partisi’nin yoğun gayretleriyle 1974’te ortaokul bölümü yeniden açılmış, 29 yeni ilaveyle okul sayısı 101’e çıkmıştır. İmam hatipler 28 Şubat döneminde vesayetçilerin tekrar hedefi olmuş, 8 yıllık kesintisiz eğitim dayatmasıyla ortaokul kısmı kapatılırken, katsayı zulmüyle de imam hatiplerin üniversite hayallerine set çekilmiştir.
Kendi evlatlarım da dahil imam hatip lisesi mezunları üniversite hayallerini 13 yıl boyunca ya ertelemek ya da yurtdışında gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Önce 2011 yılında katsayı uygulamasını kaldırarak bir sene sonra da, 4+4+4 sistemi ile ortaokul kısımlarını açarak imam hatiplerin bu fetret devrini hamdolsun biz sonlandırdım.
Rabbime bize milletin okullarını tekrar milletle buluşturma imkânı bahşettiği için hamt ediyorum. İmam hatip mezunuyum, çocuklarımı imam hatipte okuttum, ama hiçbir zaman imam hatipçi olmadım, çünkü böyle bir şeyi yanlış bulurum. Bizim için tüm imam hatip okulları, normal liseler, meslek liseleri emirlerinde olduğumuz okullarımızdır. Hepsine bütün imkânlarımızla seferber olduk, seferber oluyoruz ve elimizden gelen tüm destekleri de veriyoruz.
Az önce Hayrettin Hocamızı dinledik, benim İmam Hatip 1. sınıfta yarım dönem Arapça öğretmenimdi. Aynı şekilde yine Bekir Topaloğlu Hocamız o da yine benim 1. sınıfta öğretmenimdi. Hepsinin rahle-i tedrisinde de elhamdülillah bulunduk. Ama şimdi Bekir Hocamız rahmetli, Hayrettin Hocamız hayatta Rabbim uzun ömürler versin inşallah.
Derdimiz şu: Bu gençliğe onlar çok büyük emekler verdi ve bu gençlik sürekli temayüz etti ve onların elinde yoğrularak bugünlere geldik. Derdimiz şu: bu ülkede eğer bugün ifademle bir dindar nesil yetiştirelim gayreti varsa işte bu hocalarımızın emekleriyledir. Bundan çok rahatsız olanlar yok mu? Var, tam aksini savunanlar var. Varsın olsun biz işimize bakacağız. Dünyanın hiçbir yerinde kalkıp da bunun aksi olsun diye yok. Ha dinsiz bir nesil olsun diyenler yok mu? Var. Böyle ucube bir nesil olsun diyenler yok mu? Var, onlar var. Onlar işine bakacak biz de işimize bakacağız farkımız bu, bunun olması lazım.
Kardeşlerim,
Burada ana hatlarıyla anlattığım bu hikâye sadece imam hatip okullarının değil, bizim hikâyemizdir. Bu hikâye senelerce öz yurdunda parya muamelesi gören, ezilen, ötekileştirilen aziz milletimizin de hikâyesidir. Bu hikâye kılık kıyafeti sebebiyle üniversite kapılarında gözyaşı döken kızlarımızın hikâyesidir. Üniversite hayali katsayı engeline takılan gençlerimizin hikayesidir. Takunyalı, gerici, yobaz denilerek aşağılanan halkımızın, sakalından, sarığından dolayı horlanan kardeşlerimizin hikâyesidir. Bu hikâye yeşil sermaye yaftası vurularak ayrımcılığa uğrayan yatırımcılarımızın hikâyesidir. Makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam denilerek tahkir edilen Anadolu insanının hikâyesidir. Ücretini ödeyemediği için hastane morglarında cenazesi rehin alınan vatandaşlarımızın hikâyesidir. Eline kına yakarak askere gönderdiği evladının yemin törenine alınmayan anaların hikâyesidir. Ciğerpareleri terör örgütü tarafından dağa kaçırılan anaların, Diyarbakır'da, Van'da, var ya anneler, babalar var ya işte onların hikâyesidir. Evet, bu hikâye azgın azınlığın kışkırtmalarına rağmen demokrasiden, hukuktan, meşruiyetten ayrılmayan sessiz çoğunluğunda hikâyesidir.
Biz 40 yıldır işte bu hikâyeyi yeni baştan yazmak, milletimizin makûs talihini değiştirmek için zorlu bir mücadele yürütüyoruz. Bu mücadeleyi kendimiz, kendi ikbalimiz için değil, Türkü ve Kürt’üyle, Alevi’si ve Sünni’siyle, milletimizin her bir ferdinin huzuru, refahı, özgürlüğü için veriyoruz. Kefenimizi giyerek çıktığımız siyaset yolculuğunda bizden öncekiler gibi elbette biz de pek çok sıkıntı ile karşılaştık. Baskıya, zorbalığa, hukuksuzluğa ve siyasi şiddete maruz bırakıldık. Türkiye'nin iktidar partisini uyduruk gazete kupürleri üzerinden kapatmaya yeltendiler.
Hukuk literatüründe asla yeri olmayan 367 garabetini ortaya atarak Mecliste Cumhurbaşkanı seçmemizi engellemek istediler. Cumhuriyet mitingleri kılıfı altında insanımızı kışkırtarak daha önceki darbelerde olduğu gibi vesayete uygun ortam hazırlamaya kalkıştılar. Taşeron haline getirdikleri eli kanlı yapıları üstümüze salarak Türkiye'yi kaosa ve istikrarsızlığa sürüklemek istediler. Ağaç ve çevre bahanesi altında başlattıkları Gezi Olayları’yla sokaklarımızı ateşe ve kana bulamaya kalktılar. Bezmialem Valide Sultan Camii’nin içine ayyaşları doldurarak, bira kutularını camimizin halıları üzerine sere serpe göndererek oradan evet Dolmabahçe'deki ofisimize kadar kanal açarak, oradan da Taksim'e Geziciler ile yürümek suretiyle biliyorsunuz, bunlar çılgınlıkların en alçakçasını yaptılar.
17-25 Aralık'ta emniyet yargı teşkilatlarına sızdırdıkları militanları vasıtasıyla meşru Hükûmeti devirmeye çalıştılar. 15 Temmuz gecesi ordumuz içindeki FETÖ’cü hainleri harekete geçirerek, kanlı bir darbe girişiminde bulundular. Çukur ve hendek terörüyle vatan topraklarına göz diktiler. Ekonomik tetikçilerini devreye alarak, Türkiye’nin şahlanışını durdurmaya teşebbüs ettiler. Allah’ın yardımı ve aziz milletimizin desteğiyle hamdolsun bu saldırıların tamamını püskürttük. Milletin sandıkta verdiği emaneti ne terör örgütlerine, ne ekonomik tetikçilere, ne vesayet odaklarına, ne de gözünü kan ve kin bürümüş kifayetsiz muhterislere asla bırakmadık. Milli iradeyi savunmak için gerektiğinde bedel ödedik, sıkıntı çektik, ama zalimler karşısında asla boğun eğmedi. Keramet kendinden menkul bir avuç seçkinin sessiz çoğunluk üzerinde tahakküm ve baskı kurmasına müsaade etmedik.
Kıymetli kardeşlerim; Rabbimiz Kur'an-ı Kerim’de bizlere her zorlukla beraber muhakkak bir kolaylığın olduğunu müjdeliyor. Hazreti Mevlana da adeta bu müjdeyi tefsir eden hikmet dolu mesajlarını şu şekilde ifade ediyor: Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var. Evet, biz de sıkıntılarla karşılaşsak da zorluğun ardından gelen kolaylıklara pek çok kez şahit olduk.
Vesayetin ülkemizin üstüne karabasan gibi çöktüğü dönemlerde gecenin karanlığını parçalayan aydınlıklara şahitlik ettik. İmam hatip okulları örneğinde olduğu gibi pek çok hususta Rabbimizin müjdesine mazhar olduk. 28 Şubat döneminde kapısına kilit vurulmak istenen bu okullar, hamdolsun bugün ülkemizin en çok tercih edilen eğitim kurumları arasında yer alıyor. Öğrenci sayıları göreve geldiğimizde nereye düşmüştü biliyor musunuz? 600 binden 64 binlere kadar düşen bu okullarımızda okuyan evlatlarımızın sayısı bugün artık 1 milyon 415 bine ulaştı. İmam hatiplerin ortaokul ve lise kademesindeki öğrencilerin sayısının toplama oranı yüzde 14’e yükseldi. Bu rakamlar hem ailelerimizin, hem de gençlerimizin bu imam hatiplere yönelik teveccühünün en güzel şekilde işaretidir. Her ne kadar birileri çeşitli tezviratla bu okullarımızı sürekli karalamaya çalışsa da milletimizin ilgisine ket vuramıyorlar.
Katsayı adaletsizliğinin ortadan kalkmasıyla imam hatip okullarının üniversite sınavlarındaki başarı grafiği de günden güne yükseliyor. Mesela 2021 yılındaki sınavlarda ilk binde 387, ilk 20 binde 5933; Başkan, doğru mu? İlk 100 binde 31 binden fazla imam hatip mezunu öğrenci yer almıştır. Yine 2021 yılında ilk yüzde elde edilen derecelerde bu okullarımızın mezunlarının sayısında önceki seneye göre yüzde 63’lük bir artış gerçekleşmiştir.
İmam hatiplerin üniversite sınavının yanı sıra, TÜBİTAK ve Teknofest başta olmak üzere bilim, teknoloji, yabancı dil alanlarında elde ettikleri yarışma dereceleri bu okullarımızın yükselen başarı grafiğinin işaretidir. Dahası, son yıllarda imam hatip okullarının şöhreti sınırlarımızın ötesine geçmeye başlamıştır. Bize gelip bu okullar nedir, bunların programları hakkında bizi de bilgilendiren, Pakistan’dan Bangladeş’e, Malezya’ya kadar hepsinden bu konuda bizden bilgi isteyenler var. Dini eğitimin yanı sıra fen ve sosyal bilimlerin de verildiği bu okullar, özgün eğitim modeliyle İslam alemine güzel bir örnek oluşturuyor. Ta oralara kadar gitmeyelim, bu faşist zihniyet var ya, bu CHP zihniyeti var ya, imam hatip okullarında hangi derslerin okutulduğundan bile bunların haberi yok yok. Bizim meslek dersleri olarak bildiğimiz derslerden başka, yani imam hatip okullarında kimya, fizik, edebiyat, bunların okutulmadığını zannediyorlar, haberleri yok veya var bilmemezlikten geliyorlar, öyle mi Hocam? Şaşılacak halleri var.
Dünyanın 89’u aşkın ülkesinden ortaokul ve lise çağındaki 1200 uluslararası öğrenci ülkemizdeki imam hatip okullarında şu anda eğitim görüyor. Din istismarından beslenen FETÖ, DEAŞ, Eş Şebab ve Boko Haram gibi terör örgülerine karşı mücadelede imam hatiplerin rolü anlaşıldıkça inşallah bu sayı hem ülkemizde, hem dünyada daha da artacaktır. Sadece terör örgütlerinin önüne geçmeden değil, İslam dünyasında kız çocuklarının okullaşma oranının yükselmesine de imam hatip okulları müspet katkı yapmaktadır. İmam hatip okullarındaki 1990 yılında yüzde 23,5 olan kız öğrenci oranı, 2016 yılından itibaren her yıl yüzde 53’lerde devam etmiştir.
Aynı şekilde 2014 yılından itibaren başlayan örgün eğitimle birlikte hafızlık projesi de eğitim sistemimizin önemli bir ihtiyacını gidermektedir. Halihazırda 194 imam hatip ortaokulunda 18 bin 536 öğrencinin yer aldığı bu projeyle çocuklarımız yıl kaybı olmadan okul ortamından ve derslerinden geri kalmaksızın hafızlık yapma imkanına kavuşmuştur. Proje kapsamında aralarında kendi torunumun da bulunduğu yaklaşık 3 bin evladımız hafızlığını tamamlayarak, icazetlerini almıştır.
İmam hatipleri sadece ülkemize imam ve müezzin yetiştiren meslek okulları olarak görmek hem hatalı, hem de eksik bir yaklaşım olacaktır. Bu okulların milletimiz tarafından bu derece sahiplenilmesinin sebebi; imanlı, ahlaklı, vatansever, değerlerine bağlı, çalışkan, idealist, özgüveni yüksek nesiller yetiştirmesidir. Son 70 yıllık tarihi boyunca imam hatip okullarından hamdolsun hep ülkesine ve milletine gönülden bağlı gençler çıkmıştır. Bu okullardan şehit Savcımız Mehmet Selim Kiraz gibi hakkın ve adaletin tecellisi yolunda can veren kahramanlar çıkmıştır. Bu okullardan hafız çıkmış, alim çıkmış, doktor, mühendis, hakim, avukat, bürokrat, iş adamı, siyasetçi, bakan, başbakan, Cumhurbaşkanı çıkmış, ama Allah’a hamdolsun kendi insanına kurşun çıkan hain çıkmamıştır. Aklını ve iradesini Pensilvanya’daki şarlatana kiraya verenlerin, 28 Şubat döneminde darbecilerle iş birliği içinde imam hatip okullarına düşmanlık yapmasının sebebi işte budur.
Değerli Kardeşlerim,
Bu eşsiz mirasın ve özgün eğitim modelinin anlaşılması, günümüzün şartları ve ihtiyaçları çerçevesinde güncellenmesi son derece önemlidir. On yıllara sari çetin bir mücadelenin ürünü olan bu okullarımızı eksiklerini gidererek, yani daha çok keyfiyet sahibi yaparak güçlü bir şekilde geleceğe taşımamız gerekiyor. Üç gün boyunca işin ehli hocalarımız ve münevverlerimizin yapacağı ufuk açıcı takdimlerin bizleri bu hedefe bir adım daha yaklaştıracağına inanıyorum. İmam hatip lisesi mezunu bir Cumhurbaşkanı olarak, dört çocuğunun yanı sıra torunlarının da eğitimini aynı şekilde sürdüren ve bu hocalarımıza emanet eden bir veli olarak sizlerden bunu özellikle istirham ediyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken Yeniden Açılışının 70. Yılında İmam Hatip Okulları ve Türkiye’de Din Eğitimi Uluslararası Sempozyumu’nun hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Saygıdeğer Hayrettin Karaman Hocama sağlık, sıhhat, afiyetler diliyorum. Ebediyete irtihal etmiş olan, üzerimizde çok emeği olan hocalarımıza da Rabbimden rahmet diliyorum.
Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen tüm kurumlarımızı tebrik ediyor, katkı verecek tüm katılımcılara şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.