Yükseköğretim Kurumumuzun ve Üniversitelerimizin Kıymetli Yöneticileri,
Saygıdeğere Hocalarım,
Sevgili Öğrenciler,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesine, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Üniversitelerimizin 2021-2022 akademik yılının ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
2020 yılı Mart ayından beri koronavirüs salgını dolayısıyla pek çok alanda olduğu gibi eğitim-öğretim hizmetlerinde de büyük zorlular yaşadık. Uzaktan da olsa eğitimin devam ettirilmesi elbette önemlidir, ancak bunun yüz yüze eğitim-öğretim tecrübesinin yerini tutmayacağı açıktır. Hükümet olarak her kademedeki eğitim kurumlarımızı belirlenen vakitte faaliyete geçirmek için her türlü tedbiri aldık. Eylül ayının başından itibaren okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise seviyesindeki okulları açtık. Milli Eğitim Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığı okullarda alınması gereken önlemleri, yapılması gerekenleri belirlediler. Hâlihazırda 71 bin okulumuzun tamamı açıktır, şu ana kadar sadece iki okulumuzda karantina uygulamasına gidilmiştir. Vaka durumuna göre bazı sınıflar karantinaya alınabilir ama okul, ilçe veya il çapındaki bir kapanma kesinlikle düşünmüyoruz.
Yükseköğretimde de bugün hem yeni akademik yılın açılışını yapmanın, hem de yeniden yüz yüze eğitim-öğretim, bunun başlamasının sevincini yaşıyoruz. Salgın tehdidine karşı gereken tedbirleri almak suretiyle üniversitelerimizde de eğitim-öğretimin kesintisiz sürmesi konusunda kararlıyız. Tüm planların ve hazırlıkların buna göre yapılmasında fayda görüyorum.
Değerli Misafirler,
Türkiye’de yükseköğretim uzunca bir süre toplumun sadece küçük bir kesiminin erişebildiği, ayrıcalıklı bir hizmet olmuştur. Mesela 1990’lı yılların sonunda dahi Türkiye’de 18-22 yaş aralığındaki gençlerin net okullaşma oranı yüzde 15’lerin altındaydı, yani bu yaş grubundaki 6 gencimizden sadece bir tanesi üniversite eğitimine erişebiliyordu. Yine 1990’lı yılların ortasından itibaren Türkiye’de yükseköğretim katsayı ve başörtüsü yasağı gibi antidemokratik uygulamalarla toplumsal gerilimlerin merkezine yerleşmişlerdi. Kurdukları kast sistemiyle milletin evlatlarını milletin vergileriyle yapılan kurumlardan dışlayanların sebep olduğu adaletsizlik, haksızlık ve çarpıklık yürekli sızlatıyordu.
Hükümete geldiğiniz andan itibaren üzerine en kararlılıkla gittiğimiz alanlardan biri de gençlerimizin yükseköğretim imkânlarını artıracak çalışmalar olmuştur. Bu anlayışla 2002 yılında 76 olan kamu ve vakıf yükseköğretim kurumu sayımızı 207’ye çıkarttık. Türkiye’de her ilimizin kendi üniversitesinin olmasını sağladık. Üniversite sayısındaki artışa paralel olarak akademik personel sayımız 70 binden 180 binin üzerine çıktı. Aynı dönemde üniversite öğrencisi sayımız da 1,6 milyondan 8,4 milyona yükseldi. Artık 18-22 yaş aralığındaki gençlerimizin yüzde 15’i değil yüzde 44’ü yükseköğretime ulaşabiliyor. Bir zamanlar üniversite kapılarından içeri alınmayan genç kızlarımızın net okullaşma oranının erkeklerin 5 puan üzerine çıkması, eğitim-öğretimde hak ve özgürlüklerin geldiği seviyenin işaretidir. Netice itibarıyla, üniversiteye girebilmenin istisnai bir ayrıcalık olduğu günlerden nüfusumuzun her 10 kişisinin birinin üniversite öğrencisi olduğu bir yere geldik.
Bugün Türkiye, kendi evlatları yanında dünyanın dört bir yanından 230 bin uluslararası öğrenciye de ev sahipliği yapıyor. Türkiye burslarına yapılan başvurular her geçen yıl artıyor, bu yıl 3 bin 500 burs için 165 bin başvuru aldık.
Yeni kurulan üniversitelerle ilgili zaman zaman haksız değerlendirmeler yapıldığını görüyorum. Halbuki bu üniversitelerimiz her geçen gün daha da güçlenmekte ve kurumlaşmaktadır. Tıpkı daha önceki dönemlerde kurulan üniversiteler gibi bunlar da zamanla arzu ettiğimiz seviyelere çıkacaklardır. Yeni üniversitelerimizden bazılarının gerek akademik yayın, gerek patent, gerekse diğer pek çok çalışma bakımından şimdiden sergiledikleri başarıları da yakından takip ediyoruz.
Tabii bu tablonun gerisinde ülkemiz bütçesinde eğitimi yükseköğretimi de içerecek şekilde birinci sıraya çıkarmamızın sağladığı imkânlar vardır. Nitekim OECD ülkeleri arasındaki ortalaması yüzde 1,4 olan yükseköğretim harcamalarına ayrılan payın milli gelire oranını biz yüzde 1,7’ye çıkarttık. Eğitim ile kalkınma arasındaki güçlü bir ilişkiyi inandık ve kurduk. İnsanlarımızın eğitim seviyesi yükseldikçe, bilgi ve kabiliyetleri arttıkça, ülkemizin siyasi, sosyal, ekonomik gelişmesi de aynı oranda hızlanmaktadır. Yaygın ve güçlü eğitim kurumlarına sahip ülkelerde refah da artıyor, Yükseköğretim kurumlarının ülke geneline yayılması, bu şekilde ortaya çıkacak refahın da adil ve dengeli dağılması anlamın taşımaktadır.
Türkiye’de yükseköğretim kurumlarının ülke genelindeki yaygın gelişmişine karşı çıkanların asıl tahammül edemedikleri, eğitimini ancak kendi şehrinde sürdürebilecek evlatlarımızın ülkeye ve millete her alanda çok büyük hizmetler verme potansiyellerinin harekete geçmiş olmasıdır. Teknofest’te ülkemizin dört bir yanından önemli bir kısmı da lise veya üniversite öğrencisi olan gençlerimizin kendilerine fırsat verildiğinde ne büyük başarılara imza attıklarını görüyoruz. Rahmetli Cem Karaca’nın “İşçisinin Sen, İşçi Kal” şarkısında dile getirdiği ruh haliyle Anadolu’daki evlatlarımızın önünü tekrar kesmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Tam tersine, tüm şehirlerimizin, tüm gençlerimizin kendileri ve ülkeleri için yapacakları her çalışmaya, geliştirecekleri her projeye, her girişime destek olmayı sürdüreceğiz. Türkiye’nin insan kaynağını zenginleştirmek ve böylece rekabet gücünü artırmak için yatırımlara devam edeceğiz.
Değerli Misafirler,
Son dönemde yükseköğretim sisteminde yapısal değişiklikler getiren önemli adımlar attık, bunlardan biri de Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun faaliyete geçmesidir. Üniversitelerimizin kalite odaklı gelişimini temin ederek mezunlarımızın küresel düzeyde yeterlilik sahibi olmalarını amaçlayan bu kurul, dünyadaki benzer yapılarla da kapsamlı iş birlikleri geliştirmiştir. Bugüne kadar 58 yükseköğretim kurumunda izleme faaliyeti gerçekleştiren, halen 69 üniversitemizde çeşitli safhalarda çalışma yürüten kurulumuzun kalite güvencesi kültürünün oluşumuna önemli katkı sağladığına inanıyorum.
Bir başka önemli projemiz, yükseköğretimde misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma konusudur. Bu çerçevede, 11 asıl ve 5 aday üniversitemiz araştırma üniversitesi, 15 üniversitemiz bölgesel kalkınma odaklı üniversite olarak belirlenmiştir. Ayrıca, tematik ve mesleki ağırlıklı üniversitelerle ilgili de çalışmalar yürütülmektedir.
Ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda 5 binin üzerinde nitelikli insan kaynağı oluşturmak için başlatılan YÖK doktora projesi de gayet verimli olmuştur. Buna rağmen doktoralı insan kaynağımızın halen hedeflerimizin çok gerisinde olduğunu görüyoruz. Eğitim kalitesiyle uluslararası yayın sayısını artırmak, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısını azaltmak için doktora mezunu sayısını daha da yükseltmemiz gerekiyor. Aynı şekilde ileri teknolojiye dayalı ürünler üreterek ekonomiye daha çok katkı yapabilmemiz için de doktora mezun sayısını artırmaya ihtiyacımız bulunuyor. Bu alandaki açığın kapatılması için siz Yükseköğretim yöneticilerinden daha fazla gayret göstermenizi bekliyorum. Özel müfredatla ve özel hocalarla üstün nitelikli bilim insanları yetiştirmek için YÖK başarı bursu ile öğrencilerimizi destekliyoruz.
Üniversitelerimizde hayata geçirmeye başladığımız Genç Ofis Projesi’yle gençlerimizin sosyal ve beşeri yönlerini güçlendirmelerine katkı sunuyoruz. Salgınında etkisiyle üniversitelerimizde dijitalleşmeye hız verdik. Bu yıl taban puanları düşürerek, daha fazla sayıda gencimizin üniversite programlarına yerleşebilmesini temin ettik. Bununla kalmadık ek yerleştirme imkânı sağladık. Gençlerimizin önümüzdeki haftalarda bu fırsatı da değerlendireceklerini inanıyorum.
Son yıllarda atılan bir diğer önemli adım, Geleceğin Meslekleri Projesiyle ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeyindeki programların Yükseköğretim sistemimize kazandırılmasıdır. Doktora sonrası üniversitelerimizde görev alacak akademisyen, araştırmacı ve bilim insanlarımız için şeffaf ve liyakat odaklı bir istihdam sistemi getirdik. Mevcut birikimden yararlanmaya devam etmek için emekli öğretim üyelerinin sözleşmeli olarak görevlerine devam edebilmelerine imkân sağladık.
Üniversite sanayi işbirliği kapsamında özellikle meslek yüksekokullarının organize sanayi bölgelerinde açılmasını ve işyeri eğitimini teşvik ettik. Kabiliyetli öğrenci ve mezunların kamuda veya özel sektörde değerlendirilebilmesi için üniversitelerimizde kurulan kariyer merkezleri vasıtasıyla önemli uygulamalar başlattık. Staj seferberliği programıyla da tamamen objektif şartlarda ve fırsat eşitliği temelinde yaklaşık 88 bin gencimize staj teklifi götürdük. Bunlardan 44 binden fazla ön lisans ve lisans öğrencisi devletin ödediği ücretle staj yapacağı iş yeri ile irtibatlandırıldı. Staj programının Ocak ayında başlayacak, 2022 başvurularına tüm gençlerimizi davet ediyoruz.
Mezunlar için yerli ve milli yazılımla geliştirilen kariyer kapısı tüm kamu kurumlarının istihdam talepleri için hizmete açıldı. Vakıf üniversiteleri ile ilgili yeni düzenlemelere giderek bu alandaki sorunların çözümü yolunda adımlar attık. YÖK bünyesinde yürütülen eğitim programları, meslek yüksekokulları ve eğitim fakülteleri ile ilgili süreçlerden de verimli sonuçlar alındı.
Değerli Misafirler,
Üniversite sınavları yükseköğretime giriş sistemindeki arz ve talep uyumsuzluğunun adil bir çözüm yolu olarak kullanılmaktadır. Türkiye son 19 yılda yaptığımız yatırımlar ve reformlar sayesinde hamdolsun yükseköğretimde kapasite sorunu olmayan bir ülke haline gelmiştir. Artık gençlerimizin hayal ettikleri yere yerleşemedi için hayatlarının baharında tekrar tekrar üniversite sınavına girmelerine gerek bırakmayacak daha güçlü bir sistem kurmalıyız.
Bir yanda üniversite sınavı peşinde vakit kaybetmeden gençlerin, diğer yanda üniversitelerimizde atıl kapasitenin bulunduğu mevcut tabloyu süratle değiştirmemiz şarttır. Bunun yolu da kamu ve özel sektörü kapsayan iş piyasalarındaki talep ve eğilimleri iyi takip etmekten, müfredatın ve programların bu doğrultuda güncellenmesinden geçiyor.
Elbette temel bilimleri ve ileri teknolojiye dayalı araştırma alanlarına özel önem vereceğiz, ama önümüzdeki gerçeklere de gözlerimizi kapatmayacağız. Bunun için öncelikle üniversite kampüslerini toplumdan ve ekonomiden kopuk alanlar olmaktan çıkartıp, hayatın içinde yerler haline dönüştürmeliyiz. Sadece devletten gelen bütçeyle bu hedeflere ulaşılamayacağı açıktır. Dünyadaki başarılı örneklere baktığımızda kendi kabiliyetleri ve alt yapılarıyla çok ciddi bütçelerle adeta birer özel işletme gibi çalışan üniversite birimleri görüyoruz. Ülkemizde ne yapmamız gereken işte budur. Bizim gözümüzde başarılı üniversite yöneticisi rutin işlemleri yerine getirmenin ötesinde işte bu tür büyük sıçramaları yapabilen kişi demektir.
Bulunduğu şehrin ve ülkenin imkânlarını en doğru şekilde kullanarak dünyadaki gelişmeleri yakından izleyerek potansiyelini harekete geçiren üniversitelerimizin bırakınız Türkiye'yi, küresel çapta bir marka haline dönüşmesinin önünde hiçbir engel göremiyorum. Esasen küresel düzeyde yaşanan siyasi ve ekonomik dönüşümlerle, iklim değişikliği gibi hayati öneme sahip gelişmeler yükseköğretimde gelecek 10 yılı hedefleyen güçlü bir vizyon ortaya koymamızı ve bunu kararlılıkla uygulamamızı da zorunlu kılıyor.
Hem hükümet olarak bizim sağlayacağımız destekler, hem de üniversitelerimizin kendi geliştirecekleri kaynaklarla böyle bir vizyonu hayata geçirebileceklerine inanıyorum.
Salgın döneminde sağlıktan sanayiye pek çok alanda bu konuda gereken altyapıya ve ufka sahip olduğumuzu hep birlikte gördük. Artık taklit ve takip edici olmaktan çıkıp belirleyici ve yönlendirici konuma gelmemiz gereken bir döneme girdik. İşte bu adımlardan biri de 2030’a doğru Türk Yükseköğretiminde Küresel Vizyonlar Destek Programı dediğimiz Cumhuriyet tarihinde bugüne ve üniversitelere yapılan en büyük mali destek organizasyonudur. Yükseköğretim Kurulu'nun öncülüğünde hayata geçirilecek bu programla üniversitelerimiz inşallah ülkemizin dünyadaki yenilikçi çalışmaların önde gelen merkezlerinden biri olmasına hizmet edecektir. Biz de bu programı bizzat destekleyecek, üniversitelerimizin küresel başarılara imza atmaları için her türlü katkıyı vereceğiz.
Değerli Kardeşlerim,
Tabii bazılarının her konuda olduğu gibi yükseköğretim hususunda da yapılanları takdir etmek, hayırlı adımlara destek vermek, milletimizin sahiplendiği vizyona katkı sağlamak gibi bir derdi olmadığını üzüntüyle takip ediyoruz. Hele hele rektörünün arabasının üstüne çıkıp, orada tepinen öğrencilerin olduğu bir Türkiye'yi ben kabullenemiyorum. Bize böyle öğrenciler gerekmez. Öğrenci her şeyden önce irfanın, hikmetin, ilmin kendisini güçlendirdiği insan olmalıdır.
Halbuki üniversiteye girmenin ayrı bir dert, hadi girdiniz, okuyup bitirmenin ayrı bir sıkıntı olduğu dönemlerden bugünkü kapasiteye ulaşmış olmamız gerçekten tarihi bir başarı hikayesidir. Ne demek, Rektörünüz aracın içinde, siz önünü kesiyorsunuz ve daha sonra da aracın üstüne çıkıp tepinmeye başlıyorsunuz; böyle bir öğrenci olamaz. Bunlar olsa olsa ancak işte üniversitelerin içerisine sızmış teröristlerdir.
Gelişmiş ülkeleri dahi geride bıraktığımız bir kapasitemiz var. Kaliteyle de perçinlediğimizde Allah’ın izniyle önümüzde durabilecek hiçbir güç tanımıyoruz. Üstelik sadece bu kadarla da kalmadık, ülkemizde üniversite eğitimi almak isteyen hiçbir gencimizin barınma veya maddi kaynak sıkıntısı çekmemesi için eşi benzeri görülmemiş adımlar attık. Mesela, yurt sayımızı 190’dan 774’e, bu yurtlardaki yatak sayımızı 192 binden 724 bine çıkarttık. Yurtlarımızın fiziki şartlarını fevkalade iyileştirdik. Eskiden 30-40 kişilik koğuşlarda kalan öğrencilerimiz, artık 3-4 kişilik içinde yatağı, dolabı, çalışma masası, banyosu, tuvaleti, interneti olan otel standardında odalara sahipler; bunlar yoktu. Devlet yurtlarının yanı sıra ülkemizde 300 bine yakın özel yurt kapasitesi de mevcuttur. Türkiye, 1 milyonun üzerindeki yurt yatak kapasitesiyle açık ara dünyada yükseköğretim öğrencilerine en fazla barınma imkânı sağlayan ülkedir.
Hepsinden öte, nedir o Allah aşkına; parklarda bankların üzerinde sere serpe yatanlar; ya bunlar öğrenci mi, ne alakası var ya? Bunlar dışarıdan gelip aynen gezide olduğu gibi buralarda terör estiren teröristler. Biz öğrenciye en büyük saygıyı duyan bir iktidarız. Göreve geldiğimizde verilen burs değerli kardeşlerim, 45 liracıktı, bakın şimdi 650 liraya çıktı; nereden nereye.
Geçtiğimiz yıl salgın sebebiyle yurtlar kapalı olduğu için bu yıl hem yeni kayıt yaptıranlar, hem geçtiğimiz yıl üniversiteye başlayanlar başvuru yaptı. Bu da başvurularda yığılmayı beraberinde getirdi. Ama hamdolsun üstesinden gelemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıya değiliz. Pek çok şehrimizde yurtta kalmak için başvuran öğrencilerimizin neredeyse tamamının talebini karşıladık. Halen inşası süren, proje ve ihale aşamasında olan yurt çalışmalarımızla birlikte 110 binin üzerinde yeni yatağı öğrencilerimizin hizmetine sunacağız. Böylece artık yurt sorununu tamamen çözmüş olacağız.
Gençlerimize sadece yurtlarımızda barınma imkânı sağlamakla kalmıyor, buraya da lütfen dikkat edelim; aylık 570 lira da beslenme yardımı yapıyoruz. Bu yardımdan yurtlarımızda kalan tüm öğrencilerimiz yararlanabiliyor. Yurtlarda ücretsiz kalma hakkı olan öğrencilerimiz için bu rakam 870 lirayı buluyor. Hatta bazı şehirlerimizde komşum projesiyle gönüllü gençlerimiz vasıtasıyla yurtlarda artan yemekler bölgedeki ihtiyaç sahibi ailelere dağıtılmaktadır.
Aynı şekilde yaklaşık 1,5 milyon öğrencimizi lisansta 650 lira, yüksek lisansta 1300 lira, doktorada 1950 liralık kredi veya burs ödemesiyle destekliyoruz. Böylece hiçbir evladımızın maddi imkânsızlık sebebiyle eğitiminden geri kalmasına izin vermiyoruz. Hatırlarsanız geçmişte üniversitelerde harç diye bir sorun vardı. Her akademik yıl açılışında harçları protesto için gösteriler yapılır, gerginlikler yaşanır, huzursuzluklar çıkardı. Biz üniversite harçlarını kaldırarak, eğitim-öğretimin önündeki bu engeli de geride bıraktık. Sonuç olarak bugün artık ülkemizde üniversite eğitimi almak isteyen gençlerimizin önünde hemen hiçbir mani kalmamıştır. Yeter ki gençlerimiz bu yolda yürüsün, enerjilerini ve vakitlerini eğitim-öğretim için harcasın, kapasitelerini ve kabiliyetlerini harekete geçirsin.
Diğer tüm sıkıntıları çözmek, eksikleri gidermek, talepleri karşılamak, hiç endişe etmeyin bizim işimizdir, biz bunları çözeriz. Her hususta olduğu gibi eğitim konusunda da durmak yok, yola devam ediyoruz.
Sizlerin gayretleri ve çalışmalarıyla üniversitelerimizde başarılı bir eğitim-öğretim dönemini geride bırakacağımıza inanıyorum. Üniversitelerimizi açık tutarak, bu akademik yılı tamamlama kararında olduğumuzun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Sözlerime son verirken bu yıl YÖK Üstün Başarı Ödülleri’ne layık görülen akademisyenlerimizi tebrik ediyorum. Hocalarımıza ve öğrencilerimize hayırlı, başarılı, verimli bir eğitim-öğretim yılı diliyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Kalın sağlıcakla.