Kabine Toplantısının Ardından Yaptıkları Konuşma

21.09.2020

Aziz Milletim,

Değerli Basın Mensupları,

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Koronavirüs salgını tüm dünyada tesirini artırarak hissettiriyor. Ülkemizin de içinde bulunduğu Avrupa bölgesinde salgın maalesef yeniden tırmanışa geçmiştir. Türkiye, salgınla mücadelesini elindeki tüm imkânlarla ve kararlılıkla sürdürüyor.

Son dönemde vaka ve hasta sayılarında yaşanan artış hiç şüphesiz hepimizi üzüyor. Bu virüsün henüz tedavisi bulanamadığı için salgına karşı elimizdeki en etkili tedbir, TMM diye ifade ettiğimiz; “Temizlik, maske ve mesafe” üçlüsüdür. Milletimizi bir kez daha temizliğe dikkat etme, maske kullanımı ve fiziki mesafe hususlarına riayete davet ediyorum.

Salgına maruz kalan vatandaşlarımızın, sağlık görevlilerimizin kendilerine tarif ettiği şekilde davranmaları hayati öneme sahiptir.

Virüs taşıdığını bildiği halde evinde izole halde kalmak yerine sokağa çıkan, işine giden, diğer insanlarla bir araya gelen herkes, hem yasal olarak suç işlemekte, hem de büyük bir vebal altına girmektedir.

Bu tedbirleri vatandaşımızın günlük hayatını zora sokmak için alıyor değiliz. Tam tersine bu tedbirlerin amacı, en başta virüs taşıyan vatandaşımız olmak üzere tüm insanlarımızın sağlığını korumaktır. Tedbirlere uymadığı için virüsü bilinen veya bilinmeyen, kronik rahatsızlığı bulunan yakınına veya herhangi birine bulaştırıp, ölümüne sebep olacak kişinin vicdan yükünü düşünmek bile istemiyorum. Tedbir bizden, takdir Allah’tandır. Hiçbir tedbir almadan takdire teslim olmak dinimizle de, kültürümüzle de, insanlıkla da bağdaşmayan bir cehalettir. Bizim inancımızda tedbirsiz tevekkül olmaz.

Elbette bu salgın ilanihaye devam edecek değildir. Tarihteki büyük salgınların ortalama iki yıl sürdüğünü biliyoruz. Bir yıla yaklaşan koronavirüs salgını da Asya’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar dünyanın tamamını etkisi altına almıştır.

Türkiye salgının en başından itibaren hem tedbirler, hem hastalara verilen hizmetler bakımından küresel çapta örnek gösterilen ülkeler arasında yer almıştır. Bunun gerisinde geçtiğimiz 18 yılda hastane binasından yatak sayısına, teşhis ve tedavi cihazlarından insan gücüne kadar sağlık sisteminin her alanında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm vardır. En küçük ilçemizden büyük şehirlerimize kadar ülkemizin her köşesine ulaşan yatırımlarımızın önemini salgın döneminde çok daha iyi anladık. Şehir hastaneleri başta olmak üzere ülkemize kazandırdığımız yüksek kapasiteli sağlık kurumları sayesinde krizi rahatlıkla yönettik.

Aşı çalışmalarında dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmenin yanında kendi aşımızı üretme yolunda hızla ilerliyoruz. Halen süren 8 aşı geliştirme çalışmasından ikisinde hayvan deneyleri başarıyla tamamlandı. Özel sektöre ait bir firmanın altyapısı aşının üretimine uygun hale getiriliyor. İnşallah önümüzdeki yılın ilk aylarında bu aşıları milletimizin hizmetine sunmayı planlıyoruz. Salgınla ilgili her konu gibi bu süreci de yakından takip ediyoruz.

Unutulmamalıdır ki, bu krizin üstesinden ancak hem devletin, hem vatandaşın üzerine düşeni yapması halinde gelebiliriz. Hamdolsun devletimiz her bakımdan güçlüdür. Vatandaşlarımız bireysel sorumluluklarını yerine getirdikleri müddetçe Allah’ın izniyle bu işin üstesinden rahatlıkla kalkarız. Başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere fedakârca görev yapan insanlarımızın hakkını ancak sorumlu davranarak ödeyebiliriz.

Tarih boyunca nice büyük mücadeleleri zaferle neticelendiren milletimizin inşallah bu sağlık krizini de yeneceğine tüm kalbimle inanıyorum.

Bu çerçevede şu hususları kamuoyumuzla paylaşmak istiyorum:

Maske ve mekân denetimlerinde uygulanan cezaların bazı kamu kurumlarında yapacak işlemler öncesi ödenmiş olması mecburi hale getirilecektir.

İl hıfzıssıhha kurulları gerektiğinde özel tedbirler alıp bunları kararlılıkla uygulayabilecektir.

Kafe ve restoranların denetimi sıklaştırılacaktır.

İzolasyonda olan kişilerin kurallara uyup uymadıkları daha yakından takip edilecektir.

Çeşitli ülkeler tarafından geliştirilen ve son aşamaya gelen aşıların Türkiye’deki çalışmaları yakından takip edilmektedir.

İl bazında 65 yaş üstü vatandaşlarımızın ulaşım saatlerinde sınırlama yapılabilecektir.

Yerli aşıda da insan üzerinde deneme çalışmaları önümüzdeki aylarda başlayacaktır.

Diğer yandan, karşılaştığımız tabii afetler sonrası milletimize verdiğimiz sözleri birer birer yerine getiriyoruz. Elazığ ve Malatya depremlerinin ardından başlanan konut inşaatları son aşamasına gelmiştir. Ekranda da izlediğiniz gibi bütün bu konutlar şu anda kısa bir zaman sonra bizzat benim de katılacağım törenlerle sahiplerine teslim edilecektir. Bugünkü toplantımızda vatandaşlarımızın bu konutlar için ödeyeceği bedelleri de tespit ettik. Buna göre her iki ilde de 2+1 konutlar şerefiye bedellerine göre 510 ile 725 lira arasında aylık ödemeyle vatandaşlarımıza teslim edilecektir. Aynı şekilde 3+1 konutlar için de 730 lira 995 lira arasında bir bedel belirlenmiştir. Köy evlerinde ise, ahırsız olanlarda 790 lira, ahırlılarda 905 lira aylık ödeme yapılacaktır. Ödemeler 20 yıl vadeyle ve faizsiz olarak gerçekleştirilecektir. Konut inşaatlarının tamamında altyapı proje ve diğer pek çok yatırım Hükümetimiz tarafından bedelsiz olarak yapılmıştır. Ayrıca maliyetlerden ortalama yüzde 40 düzeyinde de indirime gidilmiştir. Bu konutların Elazığ ve Malatya’daki vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Aziz Milletim,

Dünya ile birlikte biz de kovid 19 hastalığıyla mücadelede yeni bir safhaya geçtik. Elde edilen tecrübelere ve kat edilen mesafeye göre bu konuda yeni stratejiler geliştiriyoruz. Bugünkü Kabine toplantımızda bu hususları ayrıntılı olarak değerlendirdik. İnşallah ülkemizi bu süreçten en az hasarla ve sonrasında en büyük kazanımları elde edecek şekilde çıkartacağız; bundan hiç endişem yok. Karşımızdaki sorunun sağlık krizi olmanın yanında küresel düzeyde siyasi, ekonomik, toplumsal sonuçlara yol açabilecek boyutlar taşıdığını görüyoruz. Dolayısıyla mücadele stratejimizi yaşanan krizin çok boyutlu ve çok katmanlı yapısına uygun şekilde belirliyoruz. Milletimizin hem sağlığını korumayı, hem geleceğini inşa etmeyi birlikte temin edecek bir anlayışla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çerçevede ülkemizi 2023 hedeflerimizin kılavuzluğunda bölgesel ve küresel bir güç haline dönüştürme gayretlerimizden asla taviz vermiyoruz. Bir yandan yeni şehir hastaneleri, acil durum hastaneleri açarken, diğer yandan Akdeniz ve Karadeniz’deki sondaj faaliyetlerimizi de kesintisiz devam ettiriyoruz. Bir yandan salgının önünü kesmek için gece-gündüz gayret gösterirken, diğer yandan siyasi ve askeri tüm imkânlarımızla Doğu Akdeniz’deki haklarımızı koruyoruz. Bir yandan virüsü yenmek için gereken bilimsel çalışmaları yürütürken, diğer yandan ekonomimize yönelik sinsi tuzakları birer birer boşa çıkartıyoruz. Bir yandan salgın tedbirlerinden olumsuz etkilenen her kesime destek verirken, diğer yandan büyük yatırımlarımızı hizmete sunmayı kesintisiz sürdürüyoruz. Üstelik bu gayretlerimizden somut neticeler de alıyoruz. Mesela, Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gaz rezervi ekonomik büyüklüğü ve moral yönüyle milletimize umut vermiştir. İnşallah Karadeniz ve Akdeniz’de halen süren çalışmalarla keşfedeceğimiz yeni rezervlerle milletimizin sevincini daha da artıracağız. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayıp, ısrarla kendi tezlerini ve haritalarını kabul ettirmeye çalışanlar diplomasi masasına yaklaşmaya başladı. Güney sınırlarımızı güvenli hale getirmek için yaptığımız harekâtları kararlılıkla sürdürüyoruz. Ekonomimiz ikinci çeyrekteki kısmı küçülmenin ardından, üçüncü çeyrek için çok güçlü yükseliş mesajları veriyor. Sanayi üretimindeki artış salgına rağmen yıllık yüzde 4,4’ü buldu. Organize sanayi bölgelerindeki elektrik tüketiminin Ağustos ve Eylül aylarında salgın öncesi dönemin dahi üzerine çıkması üretimdeki artışın işaretidir. Ardı ardına açtığımız otoyol projeleri ülkemizin insan ve yük taşımacılığı kapasitesini yükselterek 81 vilayetteki 83 milyon insanımızın tamamının refahının artışına katkı sağlıyor. Hep öyle derdim, yine söylüyorum, su medeniyettir, yol medeniyettir. Yolu olmayan medenilikten bahsetmesin.

Hizmete sunduğumuz her baraj sulama ve enerji altyapımızı bir adım daha öteye taşıyor. İhracatçılarımız her zamanki gibi destan yazmayı sürdürüyor. Tarımda oldukça bereketli bir sezonu geride bırakıyoruz. Turizm ve ticarette kayıplarımızın en azından bir bölümünü telafi ettik. Hizmet sektörünü olumsuz yönde etkileyen kısıtlamaların bir kısmını salgının seyrine göre önümüzdeki bahara kadar peyderpey kaldırmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin büyümesinin, gelişmesinin, kalkınmasının, güçlenmesinin önündeki tüm engelleri birer birer kaldırarak, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştırmakta kararlıyız. Hiç kimsenin ve hiçbir gücün salgının ardından siyasi ve ekonomik olarak yeniden şekillenecek dünyada Türkiye’nin hak ettiği yeri almasını engellemesine izin vermeyeceğiz. Ülkemizin Cumhuriyet dönemi boyunca defalarca maruz kaldığımız o karanlık senaryolara, ahlaksız oyunlara, sinsi tuzaklara bir kez daha düşmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu tezgâhın işlemesi için kullanılan terör örgütlerinden siyasi ve sosyal tetikçilere kadar hiçbir kuklaya aradığı fırsatı sunmayacağız. Darbe ve vesayet eliyle milletimizin değerlerinin çiğnenmesine, zenginliklerinin yağmalanmasına, geleceğinin karartılmasına canımız pahasına da olsa rıza göstermeyeceğiz. Kesintisiz kriz oyunlarıyla Türkiye’yi ve Türk milletini kendine dar gelen gömleklerin içine hapsederek vaktini ve enerjisini heba edenlere bir kez daha diyoruz ki, başaramayacaksınız. Bunlar da artık eski halin muhal olduğunu önünde, sonunda anlayacaklar.

Büyük ve güçlü Türkiye’nin ayak sesleri giderek daha yüksek tonda duyulmaya başladıkça, ülkemize yıllarca müstemleke gözüyle bakanların telaşları da artıyor. Unutmayın, korkunun ecele faydası yoktur. Her satırı acıyla ve kanla yazılmış İstiklal Marşımızda ne diyor?

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Evet, bu millet kükremiş bir sel gibi zincirlerini kırmış, önüne çekilen setleri çiğnemiş, dağları aşmış, enginleri kucaklamış bir şekilde hedeflerine doğru yürümektedir. Her kim bu yürüyüşte yanımızda olursa yol arkadaşlığımızı yaparsa gerektiğinde ekmeğimizi bölüşeceğimiz, gerektiğinde yoluna canımızı ortaya koyacağımız dostumuzdur, kardeşimizdir. Buna karşılık bize pusu kuran, husumet sergileyen, hele hele saldıran hiç kimseyi de unutmayacağımızın bilinmesini isterim.

Aziz Vatandaşlarım,

Yarın Birleşmiş Milletler 75. Genel Kurulu başlıyor. Birleşmiş Milletler tarihinde ilk defa ülkemizden bir isim eski bakanlarımızdan uzun yıllar Meclis’te milletvekilimiz olarak yer alan Volkan Bozkır Genel Kurul Başkanı olarak görev yapacak. Bu vesileyle Sayın Bozkır’a 1 yıl boyunca yürüteceği Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığı görevinde başarılar diliyorum. Şayet salgın sıkıntısı olmasaydı biz de yarın Genel Kurul’da ülkemizi temsil edecek heyetin başında olacaktık. Salgın sebebiyle mesajımızı görüntülü olarak yarın akşam saatlerinde Türkiye saatiyle 16’da inşallah yayına gireceğiz ve Genel Kurul’da tüm dünyaya ileteceğiz. Genel Kurulun öncelikli gündemi hiç şüphesiz salgın olacaktır. Bölgesel ve küresel meselelerde dünyanın en geniş tabanlı bu platformunda konuşulacak, tartışılacaktır. Türkiye olarak uzun yıllardır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası platformdaki haksız, adaletsiz ve çarpık yapıyı dünya beşten büyüktür diyerek eleştiriyoruz. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın ardından oluşan küresel dengeler içinde kurulan mevcut yapının artık sürdürülemez olduğu gerçeği yaşanan her hadisede kendini bir kez daha gösteriyor. Bu tespiti ilk yaptığımızda mesafeli duranlar ve hatta karşı çıkanlar dahi geldiğimiz noktada haklılığımızı kabul etmiştir. Suriye’den Yemen’deki insani krizlere, Afrika ve Güney Amerika gibi kırılgan bölgelerdeki gelişmelere kadar her alanda çuvallayan Birleşmiş Milletler, salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldı. Salgının varlığını dahi ancak haftalar sonra kabul eden Birleşmiş Milletler, salgınla mücadele için gereken tedbirlerin alınması, ihtiyaçların karşılanması konusunda da hiçbir varlık ortaya koyamadı. Türkiye tek başına 146 ülkeye tıbbi malzeme desteği vererek el uzatırken, Birleşmiş Milletler’in böylesine etkisiz kalması tespitimizin doğruluğunu bir kez daha teyit etti.

Üstelik biz yaptığımız yardımları, verdiğimiz destekleri herhangi bir siyasi veya diplomatik çıkar gayesiyle yapmadık. Medeniyetimizin mazluma ve mağdura yardımı tavsiyesi doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz bu faaliyetleri zaten her alanda yürüten bir ülkeyiz, Türkiye böyle bir ülke. Sömürgeci ve soykırımcı bir geçmişe sahip olan Batı, kaşıkla verip kepçeyle alma alışkanlığı sebebiyle Türkiye’nin bu hasbi yaklaşımını anlamakta zorlanıyor. Tıpkı terör örgütleriyle mücadelede, tıpkı darbeye direnmede, tıpkı sığınmacılara sahip çıkmada olduğu gibi sağlık alanındaki bu dayanışmama da dünyaya örnek olmaktan memnuniyet duyuyoruz.

Suriye’de, Libya’da, Yemen’de ve daha halen devam eden pek çok insani krizde riyakârlığını, ilkesizliğini, çıkarcılığını ispatlayan ülkelerin dünyaya hak ve adalet dağıtamayacağını burada bir kez daha tekrarlıyoruz.

Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarını önlemek için kayda değer adım atılmıyor olması, bunun örneklerinden biridir. Suriye’de ülkemize verilip, tutulmayan sözlere karşı mutabakatlarımızda zaten var olan hareket tarzlarını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Salgın karşısındaki çaresizlikleri, gelişmiş ülkelerin hazırlıksız yakalandıkları bir krizde kendilerine bile hayırlarının olmayacağını göstermiştir. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorununda birkaç ülkenin çıkarını koruma uğruna tarihi gerçeklere, uluslararası anlaşmalara, teamüllere, gözle görülen hakikatlere sırtlarını dönenlerin dünyaya söyleyecek sözü kalmaz. Sırf Türkiye’ye olan husumetlerinden dolayı bölgemizin ve dünyanın dengelerini altüst etmeye çalışanlar aslında kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlıyorlar.

Artık hükmü kalmamış, fiiliyatta geçerliliği olmayan, kendi siyasi ve toplumsal gerçeklerine de aykırı güç vehimleriyle nara atanların yaptıkları mezarlık yanından geçerken ıslık çalanların psikolojisiyle aynıdır.

Türkiye bugüne kadar söylediği her sözün de, yaptığı her fiilin de bedelini ödemiş bir ülkedir. Milletimiz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gireceği mücadelelerde ortaya çıkacak sonuçları bilmekte ve direncini ona göre geliştirmektedir.

Bu topraklarda bin yıldır kendini sürekli yenileyerek, tazeleyerek kökünü derinleştirip genişleterek yaşayan ulu çınar bir kez daha uyanmış ve harekete geçmiştir. Karşımızda diklenenler ise, tıpkı içten çürüyen ağaçlar gibi çıkacak ilk fırtınada yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan kabuktan ibaret birer kütüktürler.

Bir kez daha altını çizerek tekrarlıyorum; Kıbrıs’ta, Akdeniz’de, Ege’de ve ihtilafa konu hiçbir yerde hiç kimsenin hakkına, hukukuna, onuruna el uzatmıyoruz, sadece ve sadece kendi hakkımıza, hukukumuza, kazanımlarımıza saygı gösterilmesini istiyoruz. Bu ülkelerin halklarını gerçekleri öğrenmeye ve ona göre tutum takınmaya davet ediyoruz. Gerilimden ve husumetten beslenen bir avuç muhterisin, siyasi ve ekonomik kazanç için ülkelerini felakete sürüklemelerini biz de istemeyiz. Yaşamayı ve yaşatmayı dünyaya bakışının merkezine yerleştirmiş bir ülke olarak her zaman olduğu gibi bugün de barışı, huzuru, istikrarı ve herkes için refahı arzu ediyoruz.

83 milyon nüfusu ve 780 bin kilometrekare toprağı olan bir ülkeye karşı yürütülmeye çalışılan, her şey benim olsun, sen verdiğime razı ol dayatması, ne gerçekçidir, ne de mümkündür.

Biz ortada diyalogla, müzakereyle, anlaşmayla çözülemeyecek hiçbir mesele olmadığına inanıyoruz. Tabii bu yaklaşım hakkaniyete ve hakikatlere uygun tekliflerle karşımıza gelinmesi şartıyla geçerlidir. Aksi takdirde ataların pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, dedikleri gibi biz de hiçbir mücadeleden kaçınmayız. Bu söylediklerimizin kuru bir retorik olmadığını ispata bırakınız iki bin yıllık devlet geçmişimizi, coğrafyamızdaki bin yıllık serencamımızı, sadece son dönemdeki mücadelelerimiz dahi yeterlidir.

Aziz Milletim,

Türkiye, demokrasisi ve ekonomisiyle tarihi bir dönüm noktasını başarıyla tamamlamanın son raddesine gelmiştir. Geçtiğimiz 7 yılda kesintisiz bir şekilde yaşadığımız saldırılarda ülkemize karşı kullanılabilecek her türlü yöntem denenmiştir. Toplumu ince fay hatlarını derinleştirerek kimi yerlerde yapıldığı gibi çatışmaya vardıracak şekilde bölme çabaları akamete uğramıştır.

Terör örgütleri kullanılarak yapılan saldırılar canımızı yakmıştır, kanımızı dökmüştür, ama amacına ulaşamamıştır. Vesayetin ve darbecilerin milli iradeyi teslim alma girişimleri her seferinde milletimizin ferasetine çarpıp yıkıldı. Ekonomimizi yıkmak için oynanan sinsi oyunları tespit ettikçe gerekli tedbirleri süratle aldık. Ülkemizin yönetimini milletimizin demokratik yöntemlerle ortaya koyduğu tercih dışındaki yollarla değiştirme senaryolarını ifşa ettik.  Güney sınırlarımıza dayanan terör örgütlerini kullanarak ülkemizi ve milletimizi bölmeyi amaçlayan oyunlara cevabımızı bir adım öteye giderek verdik.

Son dönemde bizi sahillerimize hapsetmeye, doğal zenginliklerden uzak tutmaya yönelik girişimlere benzer şekilde mukabelede bulunduk. Demokrasimiz 15 Temmuz’da sahip çıkarak ardından yönetim sistemimizi tarihimizde ilk defa meşru yöntemle değiştirerek bu alandaki rüştümüzü ispatladık. Son olarak, salgında ülkemizin hizmet altyapısının kendisi ve dostları için ne derece önemli olduğunu gösterdik.

Artık hiç kimse 2053 vizyonu, 2071 vizyonu dediğimizde bunu müstehzi bir şekilde geçiştirmiyor. Türkiye’nin bu vizyonlarını bir şekilde mutlaka hayata geçireceği inancı dostlarımızda da, düşmanlarımız da giderek güçleniyor. Biz ülkemizi ve milletimizi yakın zamandaki hedeflerimize ulaştıracağımıza tüm kalbimizle inanıyoruz. İnşallah evlatlarımızın da vizyonlarını hayata geçirdiklerinde edecekleri hayır duaların ecrine nail olacağız.

Bu duygularla bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.