Kabine Toplantısının Ardından Yaptıkları Konuşma

07.09.2020

Aziz Milletim,

Değerli Basın Mensupları,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Bugün kabinemizin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki 40. Toplantısı’nı gerçekleştirdik. Ülkemizin sağlıktan dış politikaya, tabii afetlerden ekonomiye kadar olan tüm önceliklerini görüştüğümüz kabinemizde yaptığımız istişarelerle önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkartıyoruz.

Hiç şüphesiz gündemimizin ilk konusu yine koronavirüs salgınıydı. Salgın tüm dünya ile birlikte ülkemizi de tehdit etmeyi sürdürüyor. Dünyada vaka sayısı 28 milyona yaklaşırken, ölü sayısı da 900 bini aştı. Yerküredeki hiçbir yerin bu salgının etkisinden kurtulamadığı anlaşılıyor. Günlük vaka rakamlarının 80 bini, ölü sayılarının binleri geçtiği ülkeler var. Avrupa ülkelerinin bazıları salgının yeni dalgasıyla boğuşuyor. Bu fotoğraf içinde Türkiye hem sağlık altyapısının gücü, hem aldığımız tedbirler sayesinde hamdolsun oldukça iyi bir noktada bulunuyor. Ancak mevcut durum da bizim için kabul edilebilir değildir. Vaka ve vefat sayılarındaki kısmi yükselişten derin üzüntü duyuyoruz. Vatandaşlarımızdan “TMM” diye ifade ettiğimiz temizlik, maske, mesafe kurallarına sıkı bir şekilde riayet etmelerini bekliyoruz. Ayrıca, her ilimizde ihtiyaçlara göre ilave tedbirler alıyoruz.

Bu çerçevede kafe ve restoranlar kurallara uygunluk bakımından çok daha sıkı şekilde denetlenecektir.

Toplu taşımada tüm illerimizde ayakta yolcu alınmasına kesinlikle müsaade edilmeyecektir.

Riskli illerde il hıfzıssıhha kurulu kararı ile kapasite sınırlamasına da gidilebilecektir.

Maske kullanımı başta olmak üzere kurallara uymayanlara kesilen cezalar muhakkak tahsil edilecektir.

Esnek ve kademeli mesai usullerinin yaygın şekilde tatbiki sağlanacaktır.

Bilindiği gibi Sağlık Bakanımız salgının seyriyle ilgili her hafta kapsamlı bilgilendirme yapıyor. Günlük vaka, vefat, yoğun bakım istatistikleri de her akşam yayınlanıyor. Şeffaf bir şekilde yürüttüğümüz bu sürecin başarısı vatandaşlarımızın vereceği desteğe bağlıdır. Koronavirüs henüz tam olarak çözülememiş, dolayısıyla etkin ve kullanılabilir tedavisi bulunamamış bir hastalıktır. Bu durum sağlam veya hasta bir bireyin veya her bireyin kendi tedbirini kendisinin almasını zorunlu kılıyor.

Hükûmet olarak Mart ayından sonra açtığımız çok sayıda yüksek kapasiteli hastane ile teşhis ve tedavi imkânlarını sürekli genişletiyoruz. Sağlık çalışanlarımız gerçekten çok büyük bir özveriyle vatandaşlarımıza hizmet vermek için canla başla çalışıyor. Bu vesileyle doktorundan temizlik görevlisine kadar 1 milyon 100 bin sağlık ordumuzun her bir mensubuna şükranlarımı sunuyorum.

Valisinden kaymakamına, polisinden jandarmasına kadar Mülki İdare Teşkilatımız da bu sürece büyük destek veriyor. Vefa Sosyal Destek Grupları bünyesinde görev alan 144 bin kişiyle toplamda 16 milyon talebi karşılayarak, vatandaşlarımızın hizmetine koşmuştur. İçişleri Bakanlığımız yayınladığı genelgelerle, yürüttüğü denetim faaliyetiyle, salgın tedbirlerinin en etkin şekilde uygulanmasını sağlamıştır. Salgınla mücadelede görev alan tüm Mülki İdare Teşkilatı’na, polislerimize, jandarmamıza, 112 Personeline özellikle teşekkür ediyorum.

Bununla birlikte bir kez daha altını çizerek ifade etmek isterim ki; asıl iş vatandaşlarımızın kendisinde bitiyor. Kalabalık etkinliklerden uzak durmadığımız, sokakta, iş yerinde, hatta evde belirlenen kurallara uymadığımız sürece ne açtığımız hastaneler, ne cezai tedbirler tek başına bizi virüsten koruyabilir. Her vatandaşımızı kendimizin, evlatlarımızın, aile büyüklerimizin, sevdiklerimizin, yaşadığımız şehirdeki herkesin sağlığı için seferberlik ruhuyla bu sürece destek vermeye davet ediyorum. Daha iyi bir çözüm bulunana kadar hayatımızı temizlik, maske, mesafe tedbirlerine göre yeniden düzenlemeliyiz.

Sonbaharın yaklaşmasıyla birlikte soğuk algınlığı ve grip gibi mevsim hastalıklarının yükü üzerimize binmeden günlük vaka sayılarını 100’ün altına, vefat sayılarını da mümkünse sıfıra indirmeliyiz.

Dünyanın geri kalanında bu salgın tamamen bitmeden bizim gerçek anlamda kendimizi güvende hissedemeyeceğimizi elbette biliyoruz. Önemli olan ülke ve millet olarak salgından korunma yöntemlerini en ideal düzeyde uygulamamızdır. Tedbiri hakkıyla aldıktan sonra takdiri Rabbimize bırakacağız.

Salgında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Halen tedavisi süren vatandaşlarımıza Mevla’dan şifalar niyaz ediyorum. Rabbim ülkemizi ve milletimizi her türlü afetten, hastalıktan, iç ve dış saldırıdan muhafaza eylesin diyorum.

Aziz Milletim,

Salgın döneminde ülkemize yaptığımız hizmetleri aksatmadık. Sağlıkta yaklaşık 10 bin yatak kapasiteli şehir hastanelerini ve diğer hastaneleri hizmete sunduk. Aldığımız ilave personelle sağlık kurumlarımızın insan kaynağını tahkim ettik. Maskeden koruyucu elbiseye, solunum cihazından teste, ilaçtan dezenfektana kadar salgınla mücadele için gereken her türlü araç-gereci yerli olarak üretip kullanıma soktuk. Mesela ürettiğimiz 9 bin 350 solunum cihazından 2 bin 750’sini ihraç ettik. Salgınla mücadelede attığımız her adımda bilim insanlarımızın tavsiyelerini göz önünde bulundurduk. Vatandaşlarımızın testten ilaca ve yataklı tedaviye kadar ihtiyaçlarını ücretsiz olarak karşıladık. Bu kritik dönemde dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir vatandaşımızı sahipsiz bırakmadık. Salgının başından itibaren 141 farklı ülkeden 100 bin vatandaşımızı kurduğumuz ulaşım köprüleriyle ülkemize getirdik. Bu süreçte tüm dünyanın gıptayla baktığı genel sağlık sigortası sistemimizin ve sağlık altyapımızın gücünü bir kez daha test etme imkânı bulduk.

Ekonomide teşviklerden organize sanayi bölgelerine ve gümrüklere, test merkezleri kurmaya kadar üretim çarklarının durmaması için her türlü tedbiri aldık. Sosyal koruma kalkanı altında istihdamı ve gelir seviyesi düşük vatandaşlarımızı desteklemeye yönelik çok sayıda programı hayata geçirdik. Biz Bize Yeteriz, kampanyasında toplanan 2 milyar 76 milyon liralık meblağı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu üzerinden hane başı 1000’er liralık ödemelerle vatandaşlarımıza aktarıyoruz.

Kovid-19 tedavisi yapan hastanelere bakım hizmeti bedeli olarak hasta başına 666 lira ödeme yapıyoruz. Yoğun bakımda bu miktar iki katına çıkıyor.

Kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği, işsizlik ödeneği, sosyal destek programı gibi başlıklar altında çalışanlarımıza ve vatandaşlarımıza yaklaşık 34 milyar liralık karşılıksız kaynak aktardık. Fesih kısıtlamasını ve nakdi ücret desteğinin süresini iki ay daha uzattık. Kısa çalışma ödeneğini vermeye 31 Ekim tarihine kadar devam edeceğiz. Ağustos sonu itibariyle 2,3 milyon kişi için kısa çalışma ödeneğinin uzatılması talebinde bulunulmaması, iş yerlerinin pek çoğunun normal çalışma düzenine geçtiğini gösteriyor. Normal çalışma düzenine geçen işverenlerimize de üç aya kadar asgari ücret üzerinden sigorta prim desteği vererek faaliyetlerini sürdürmeye teşvik ediyoruz. Böylece devletimizin hastalıkta ve sağlıkta her zaman vatandaşının yanında olduğunu gösterdiğimize inanıyoruz.

Yılın ikinci çeyreğinde beklendiği gibi bir küçülme yaşamış olsak da, gelişmiş ülkeler dahil dünyadaki pek çok devletten daha iyi bir durumda olduğumuz bir gerçektir. Tüm veriler üçüncü çeyrekte güçlü bir toparlanma yaşayacağımıza işaret ediyor. Yılın ilk 8 ayında sanayi siciline kayıt yaptıran firma sayısının geçen yıla göre yüzde 8 artarak 9 bin 352’yi bulması, bu alandaki canlılığın işaretlerinden biridir. Aynı şekilde yılın ilk 8 ayında 7 organize sanayi bölgesi faaliyete geçti. Tüm organize sanayi bölgelerimizde 50 bin istihdamla 761 yeni fabrika üretime başladı. Yatırım teşvik belgeleri, özel sektörün yatırım talebinde yüzde 30’luk bir artış olduğunu ifade ediyor. Ağustos ayı ihracatımızı geçen yılın aynı ayının bile üzerinde bir rakamla kapattık.

İhracatçılarımızın ihtiyaç duydukları tüm bilgileri Kolay İhracat Platformu adı altında tek çatı altında topladık. Bu platformda pazar önerilerinden vergi oranlarına, rakip ülke bilgilerinden uluslararası mevzuata kadar geniş bir yelpazede ihracatçılarımıza destek sağlanıyor. Sanayi üretimindeki kapasite kullanım oranlarındaki güven endekslerindeki tüm veriler yılı pozitif bir büyümeyle tamamlayacağımızı gösteriyor. Pek çok gelişmiş ülkenin açıkladığı ekonomik paket destekleri kağıt üzerinde kalırken, biz taahhüt ettiğimiz her şeyi neredeyse tamamını hayata geçirdik. Sadece KOSGEB aracılığıyla yılın ilk 8 ayında KOBİ’lerimize 963 milyon lira destek ödemesi yaptık. Ülkemizdeki herkesim açıkladığımız destek ve teşvik paketlerinden yararlanmıştır.

Salgının başladığı günden bugüne ilk, orta ve yüksek eğitim kademelerinde uzaktan eğitim sistemimizi en iyi şekilde idame ettirdik. Yeni dönemde eğitim-öğretime salgın şartlarını da dikkate alarak hem yüz yüze eğitimi, hem de uzaktan eğitimi birlikte gerçekleştireceğimiz bir sistemle devam edeceğiz.

Ailelerin tercihine göre, buranın altını çiziyorum, ailelerin tercihine göre okul öncesi ve ilkokul birinci sınıf öğrencilerinden başlayarak, okullarımızı eğitim-öğretime açıyoruz. Bu uygulama salgının seyrine göre şehirlerimizde farklılık gösterebilecektir. Çocuklarımızın eğitim-öğretim hayatlarının aksamadan devam etmesi tek gayemizdir.

Salgın döneminden en menfi etkilenen sektör hiç şüphesiz turizm oldu. Ülkemiz için oldukça önemli bir istihdam ve gelir kaynağı olan bu sektörün kısmen de olsa sezonu kurtarabilmesi için gerçekten çok gayret gösterdik. Yaptığımız görüşmeler ve kurduğumuz sistem sayesinde dün itibariyle 10 milyon turist rakamını geride bırakmayı başardığımız ortada. İnşallah yılsonuna kadar bu rakamı çok daha yüksek seviyelere çıkaracağız. Amacımız, salgın döneminde içeride alınan tedbirlerin ve dünya genelindeki olumsuzlukların ekonomik ve sosyal etkilerini süratle ortadan kaldırmaktır.

Sadece bununla kalmayacak, salgının tetiklediği siyasi ve ekonomik yeniden yapılanma sürecinden inşallah ülkemizin en kârlı şekilde çıkmasını temin edeceğiz. Özellikle üretimde gerçekten güçlü altyapısı, yetişmiş insan gücü, sürekli gelişen teknolojisi ve lojistik avantajıyla Türkiye’nin önünde yepyeni bir dönemin açıldığına inanıyoruz, nitekim bunun etkilerini şimdiden görmeye başladık. İş dünyamızı bu yeni dönemin fırsatlarını en geniş şekilde değerlendirmeye davet ediyoruz. Her zaman olduğu gibi önümüzdeki süreçte de tüm imkânlarımızla iş imkânlarımızın yanında yer almayı sürdüreceğiz.

Aziz Milletim;

Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gaz rezervi geleceğe ilişkin ümitlerimizin hayata geçişinin adeta sembolü haline gelmiştir. Sakarya doğal gaz rezervi 1,9 milyar varil eşdeğeri olan petrol karşılığı ile dünyada bu yıl keşfedilen ikinci en büyük kaynaktır. Ayrıca, gaz kalitesi bakımından da dünyadaki sayılı rezervler arasındadır. İnşallah Karadeniz’de ve Akdeniz’de yeni müjdelerle bu sevincimizi daha da arttıracağız.

Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması için hep birlikte daha çok çalışmamız, daha çok ter dökmemiz, daha çok mücadele etmemiz gereken bir döneme giriyoruz. Tabi Türkiye siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlendikçe karşısına çıkan, çıkartılan engeller de artıyor. Özellikle son 7 yıldır bu durumun pek çok örneğini hep birlikte yaşadık.

Gezi olaylarında ülkemizden 24 saat canlı yayın yapan uluslararası medya Avrupa ve Amerika da çok daha kötü manzaraların yaşandığı toplumsal olayları görmezden geldi. PKK çukur eylemleriyle sivilleri katledip mahalleri işgale kalkıştığında bizim değil teröristlerin yanında yer aldılar. Ülkemiz sınırları ve şehirleri DEAŞ terör örgütünün kanlı saldırılarına maruz kalırken, uluslararası kurumların ve kamuoyunun kayda değer hiçbir desteğini alamadık.

FETÖ önce emniyet, yargı teşkilatları içindeki mensupları vasıtasıyla siyasi darbe, ardından ordu içindeki militanlarını kullanarak askeri darbe girişiminde bulunduğunda ellerini ovuşturarak bekleyenler vardı. Milletimizle birlikte darbe girişimlerini boşa çıkartıp darbecileri tepelediğimizde ise bu terör örgütünün mensuplarına da bunlar kucak açtılar.

Güney sınırlarımızın güvenliği için harekete geçtiğimizde, bölgede çıkarı ve hesabı olan pek çok ülkeyle karşı karşıya gedik. Zahirde birbiriyle kavga halinde gözüken ülkelerin sırf Türkiye’nin önünü kesmek için Suriye’de nasıl ortak senaryolar geliştirip uyguladıklarına şahit olduk.

Tüm bunlara rağmen güney sınırlarımızı güvenlik altına aldığımızda ise ülkemizi sürekli haksız ithamlarla karalamaya çalışan bir mekanizmayı karşımızda bulduk. Eli kanlı katillerle yan yana gelmekten, onları siyasi ve askeri olarak desteklemekten çekinmeyenlerin, vatanlarını ve geleceklerini kurtarmak için canları pahasına mücadele edenlere nasıl terörist yaftası vurduklarını gördük. Libya’da uluslararası meşruiyete sahip yönetime verdiğimiz desteğe şiddetle karşı çıkarken, darbecileri gizli-acık pervasızca destekleyenlerin riyakarlıklarını ibretle takip ettik.

Doğu Akdeniz’de 780 bin kilometrekare toprağı olan bir ülkeyi 10 kilometrekarelik adalar üzerinden sahillerine hapsetmeye çalışanların oyunlarını bozduğumuzda kimseyi yanımızda bulamadık. Birleşmiş Milletler zemini başta olmak üzere uluslararası kurullara uygun şekilde yaptığımız anlaşmalara dayalı olarak yürüttüğümüz faaliyetlere karşı sergilenen haksız ve hukuksuz girişimleri esefle izledik.

Kıbrıs’ta bunca yıldır Türklere uygulanan haksızlıkların yeni boyutlar kazanarak arttırılması gayretlerini acı bir tebessümle kaydettik. Geçmişte Türkiye’yi sürekli küçümseyen, önemsiz gören, kararlarında ve icraatlarında hesaba katmayanlar, aynı tavrı sürdüreceklerini veyahut da sürdüremeyeceklerini gördükçe daha da azgınlaştı. Her türlü diplomatik ve hukuki belgeyi, teamülü, uygulamayı hiçe sayanlar, güç gösterileriyle netice almaya kalktıklarında karşılarında bambaşka bir Türkiye olduğunu gördüler. Ülkemize karşı yapılan her siyasi, diplomatik, askeri yanlış ve saygısızlık bizi yolumuzdan döndürmek bir yana, azmimizi perçinliyor.

Türkiye’yi siyasi, ekonomik ve askeri olarak getirdiğimiz seviye sayesinde ülke ve millet olarak hakkımızı, hukukumuzu, çıkarlarımızı her zeminde ve şartta koruma imkanına kavuştuk. Bu haysiyetli ve dirayetli duruşu ülke ve millet olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıktığımız müddetçe sonuna kadar sergileyeceğiz.

Aziz Milletim,

Elbette bugünlere kolay gelmedik. Milletimiz Türkiye’nin uzun demokrasi ve kalkınma mücadelesinde attığı her adımın nasıl akamete uğratıldığı gayet iyi biliyor. Gerçekten anlamda çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950’den itibaren vesayetin, darbelerin ve istikrarsızlığın pençesinde kıvranan bir ülke olarak gerçekten çok büyük ve zaman heba ettik. Ne zaman hak ve özgürlükleri geliştirme, en batısından en doğusuna, en kuzeyinden en güneyine kadar ülkeyi topyekun kalkındırma çabasına girdiysek hep başımıza bir haller geldi.

Tek parti dönemi ülkemiz için zaten başlı başına bir felaket hikayesidir. Bunun yanında gençlerimizden 1960, 1970, 1980, 1997 darbe ve muhtıraları ile 1970 ve 1990 yıllardaki siyasi, toplumsal istikrarsızlık iklimlerini çok iyi öğrenmelerini istiyorum. Maziden atiye kurduğumuz köprüde bu tür engellerin ülkemize maliyetini, demokraside ve kalkınmada geri kalarak ödedik. Türkiye’nin ve bizim son 18 yılımız hem demokraside, hem ekonomide bir yandan geçmişini kayıplarını telafi, diğer yandan geleceğe ilişkin hedeflerin altyapısını kurma mücadelesiyle geçti. Hamdolsun, bu mücadeleyi milletimizle birlikte anlımızın akıyla başarıya ulaştırdık. Önce 81 vilayetiyle her karış vatan toprağını kalkındırmak için temel hizmet alanlarında ve altyapıda çok büyük bir yatırım seferberliği başlattık. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, tüm alanlarda Cumhuriyet döneminin tamamında ortaya konanların kat be kat üstünde hizmetler yaptık, eserler kazandırdık. Bunun yanında milli idarenin üstünlüğünün böğrüne saplanmış bir hançer gibi yıllarca bünyemizi zayıflatan vesayetin tasfiyesine giriştik. Demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla işler hale getirirken kendimizle birlikte tüm dost ve kardeş toplumlara da örnek olacak reformları hayata geçirdik.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ülkemizin asırlara sâri yönetim sistemi arayışında ilk defa doğrudan milletin iradesiyle köklü bir değişimi gerçekleştirdik. Türkiye bugün siyasi ve askeri her alanda onurlu bir duruş sergiliyor. Tüm saldırılara rağmen ekonomisini ayakta tutuyorsa, işte bu mücadelenin başarısı sayesindedir.

Hayata geçirdiğimiz her reform, tamamladığımız her eser, milletimize kazandırdığımız her hizmet, ülkemizi bir adım öteye taşımıştır. İşte en son 178 kilometrelik Ankara-Niğde Otoyolu’nun açılışını yaptık. Bunlar durup dururken olmuyor. Bir tarafta koronavirüs, öbür tarafta biz işte Ankara-Niğde Otoyolu’nu yapıyoruz. Bir taraftan şehir hastanelerimiz devam ediyor, bir taraftan farklı yerlerde otoyollar devam ediyor. Durmayacağız, durmak yok, bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Bu kutlu yürüyüşün önünü kesmek için istikrar ve güven ortamını bozmaya yönelik pek çok senaryo devreye sokulmuş, pek çok oyun sergilenmiş, pek çok tuzak kurulmuştur. İşte Giresun’da bir felaket, ama Giresun felaketinde biz kalkıp da Giresun felaketini Ankara’dan seyretmedik. Hemen bakanlarımızla birlikte, milletvekillerimizle birlikte orada altyapısıyla-üstyapısıyla bütün bu felaket bölgesini yeniden inşa ve ihya etmenin adımlarını attık.

Bugün Türkiye’nin geleceğine yönelik vizyonu, hedefi, projesi olan tek siyasi kadro biziz. Her fırsatta tekrarladığımız 2023 hedeflerimiz ülkemizi dünyanın en büyük 10 devleti arasına sokacak, hayallerimizi gerçeğe dönüştürecek bir atılımdır. Bunun da ötesine geçerek gençlerimize 2053 ve 2071 vizyonlarını miras olarak bırakıyoruz.

Sadece dünyanın salgınla uğraştığı son 7-8 ayda yaptıklarımız dahi tek başına vizyonumuzun ve programımızın sağlamlığını ispatlamaya yeterlidir. Açılışlarını yaptıklarımızı bir kenara bırakıyorum, yeni inşa etmekte olduğumuz okullar, spor salonları, şehir hastaneleri, hızlı tren hatları, havalimanları, yollar, limanlar, millet bahçeleri, millet kütüphaneleri, konutlar, diğer eserler başlı başına bir kalkınma hikâyesidir. Aynı şekilde savunma sanayinde, otomotivde, yüksek teknolojiye dayalı pek çok alanda dünyanın ilk birkaç ülkesi arasına girecek projeler yürütüyoruz. İnsan haklarında, hukukta, ticari mevzuatta her kesimden insanımızın hayatını kolaylaştıracak yeni reformların hazırlıkları içindeyiz.

Türkiye işte tüm bu gayretler sayesinde bugün ulaştığı özgüvenle bölgesinde ve dünyada söz sahibi bir ülke konumuna gelmiştir. İstiklalimizi ve istikbalimizi korumak için gerektiğinde diplomasiden askeri güce kadar her mekanizmayı etkin şekilde devreye sokabilecek altyapıya ve iradeye sahip olduğumuz için bu derece dikkate alınıyoruz.

Son günlerde Doğu Akdeniz’de ve Ege’de tarihten ibret almadan Türkiye’nin hakkını ve hukukunu hiçe sayarak emrivaki yapmaya çalışanlar da eninde sonunda bu gerçeği kabullenecektir. Kendi vatandaşlarının güvenliğini ve refahını tehlikeye atma pahasına Türkiye’nin karşısına dikilenler için o kadar açık söylüyorum; anı geldiğinde korkarım ki bedelini ağır ödemezler. Her fırsatta anlaşmazlıkları görüşmeyle, konuşmayla, müzakereyle, uzlaşmayla çözmeden yana olduğumuzu söylüyoruz. Bizimle masaya oturmak yerine kırık dökük askeri güçleriyle efelenenlere; tarihi bir kenara bırakıyorum, en azından son 4 yıldaki diplomasi çalışmalarımızı ve askeri harekatlarımızı iyi incelemelerini tavsiye ediyorum. Avrupa Birliği başta olmak üzere bu konuda haklı-haksız, adaletli-adaletsiz, ahlaklı-ahlaksız ayrımı yapmadan kör bir taassupla ülkemize karşı tavır alanları da hakkaniyete ve sağduyuya davet ediyorum.

Kıbrıs, Suriye ve Libya’da iyi bir sınav veremeyen Avrupa ülkelerinin hiç değilse Doğu Akdeniz’de tutarlı bir çizgi izlemelerini umuyoruz.

Türkiye, sınır güvenliği konusunda olduğu gibi Doğu Akdeniz’deki hakları hususunda da sonuna kadar kararlı ve aktif bir politika izlemeyi sürdürecektir.

Bu duygularla bir kez daha sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Rabbimden ülkemizi ve milletimizi korumasını, girdiğimiz bütün bu mücadelelerden zaferle çıkmamızı nasip etmesini, hedeflerimize ulaşmamızı sağlamasını diliyorum.

Sizlere saygılar sunuyorum.