2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

02.09.2020

Sayın Meclis Başkanı,

Sayın Yargıtay Başkanı,

Değerli Misafirler,

Yüksek Yargı Organlarımızın Kıymetli Başkanları,

Adalet Teşkilatımızın Saygıdeğer Mensupları,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. 2020-2021 adli yılının yargı mensuplarımız başta olmak üzere ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yeni adli yılda hâkimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza, adalet sistemimizin tüm taraflarına başarılar diliyorum.

Vazifeleri başında hayatlarını kaybeden hâkimlerimize ve savcılarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Bin yıldır vatanımızın bekası için gözlerini kırpmadan canlarını veren tüm şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Ülkemizin ve milletimizin istiklali ve istikbali, güvenliği, huzuru, gelişmesi, büyümesi, güçlenmesi için vazife icra eden tüm kamu personeline teşekkür ediyorum. Rabbimden ülkemizi her türlü beladan, musibetten, afetten korumasını, yürüttüğümüz mücadeleleri zaferle neticelendirmesini diliyorum.

Değerli Misafirler,

Mahkeme salonlarımızın duvarlarında yazan “Adalet Mülkün Temelidir” sözü, özellikle Hazreti Ömer’e Radiyallahu anh atfedilen bu söz devletin orduyla değil, parayla değil, petrolle doğal gazla değil, sanayi ve ticaretle değil adaletle yaşadığını belirtiyor. Çünkü adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır. Tarihin her döneminde adaletin üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavram olmasının sebebi de budur.

Nitekim Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve kutsal kitabımızdan ilhamla vaaz edilen tüm görüşlerde adaletle davranmanın, hükmetmenin, adaleti gözetmenin önemine vurgu yapılır. Mesela Araf Suresi’nde Allah’ın adaletle davranmayı emrettiği, Maide Suresi’nde Rabbimizin adaletle hüküm yürütenleri sevdiği belirtilmektedir. Her Cuma günü hutbede okunan Nahl Suresi’nin 90. Ayeti’nde: “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar” buyurulmaktadır.

Geçmişten bugüne isimleri tarihe altın harflerle kazınan devlet yöneticilerine, mücadele insanlarına baktığımızda hepsinin de en başta gelen vasfının adalet konusundaki hassasiyeti olduğunu görüyoruz. İnsanlığa ışık tutan filozofların önemli bir kısmı da adaleti erdemlerin en şereflisi, milletlerin gıdası olarak tarif etmektedirler. Sizler işte böylesine ulvi bir vazife icra ediyorsunuz. Hâkimlerimiz, savcılarımız, avukatlarımız, adalet teşkilatımızda görev yapan her bir arkadaşımızın bu şuurla vazifesini yürüttüğüne inanıyorum.

Elbette böylesine hayati bir vazife aynı zamanda çok büyük sorumluluk, çok büyük vebal üstlenmek anlamına geliyor. Her kamu görevi kendine göre önemlidir, ama adaletin tesisi için çalışmak bambaşka bir mana taşıyor. Bu ağır yükü başarıyla omuzlayan, kalbini ve zihnini sadece ve sadece adaletin tecellisine adayan sizlerin her birine ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli Misafirler,

Adalet insanlığın varlığı ve geleceği için bu kadar önemli iken, günümüzde dünyanın dört bir yanından zulüm altında inleyen mazlumların, mağdurların, gariplerin feryatlarının yükseliyor olması ayrı bir tenakuzdur. Kendilerini büyük, güçlü, müreffeh, yenilmez olarak gören kimi devletlerin diğerlerine karşı sergiledikleri zalimlikleri örtmeye artık siyasi ve diplomatik laf cambazlıkları da yetmiyor. Demokrasiye, güvenliğe ve refaha sadece dünyanın belli toplumlarının sahip bulunduğu, diğerlerinin onlara hizmet dışında önem taşımadığı çarpık anlayış artık ifşa olmuştur. Adalet talebi dünyanın en ücra köşelerine kadar tüm toplumların bünyelerinde filiz salmaktadır. Türkiye insanlığın bu ortak özleminin sözcüsü olarak her platformda hak ve adalet talebini dile getiriyor. Birleşmiş Milletler kürsüsünden salondaki 200’ye yakın ülkenin temsilcilerinin gözlerinin içine bakarak ifade ettiğimiz dünya beşten büyüktür itirazı bunun en somut ve çarpıcı örneklerinden biridir.

Suriye’den Libya’ya kadar fiilen sahada olduğumuz her yerde aynı inanç ve taleple çalışmalarımızı yürütüyoruz. Doğu Akdeniz’deki, Ege’deki faaliyetlerimizin de özünde hak ve adalet arayışı vardır. Türkiye’yi 780 bin metrekarelik devasa büyüklüğüne bakmadan 10 kilometrekarelik bir ada üzerinden kıyılarına hapsetme girişimi haksızlığın ve adaletsizliğin en açık ifadesidir. Çevresindeki her ülkenin hakkı olan Akdeniz’in zenginliklerinin üzerine adeta çökme çabası tam bir modern sömürgecilik örneğidir. Tarih boyunca hep başkalarının arkasına saklanarak, varlığını sürdürmüş bir devleti önümüze atarak kendi gizli emellerini gerçekleştirmeye çalışanların yaptıkları da en büyük adaletsizliktir. Biz artık bu gölge oyunundan bıktık, kendine bile hayrı olmayan bir devleti Türkiye gibi bölgesel ve küresel bir gücün önüne atıp yem etmeye çalışmak artık komik kaçmaya başladı.

Asırlardır Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar sömürmedik yer, katletmedik toplum, zulüm etmedik insan bırakmayanların devri sona eriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bu adalet uyanışını durduramayacaklardır. Ülkemizin bu konudaki öncülüğü sadece kendi adına değil, tüm mazlumlar adınadır. Osmanlı gibi 600 yıllık bir devin külleri üzerinde inşa ettiğimiz Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaşırken coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımıza daha sıkı sarılmakta kararlıyız. Medeniyetimizin ve tarihimizin bize bıraktığı mirası çok daha ileri taşıyarak evlatlarımıza büyük ve güçlü, adil ve müreffeh bir gelecek bırakmak için gece-gündüz çalışıyoruz. Türkiye’nin her başarısının kalbini ve gözünü bize yöneltmiş tüm dostları ve kardeşleri için de yeni bir ümit ışığı yaktığını biliyoruz. Gücümüzün sadece kendimizi düşünmekten ve kendimiz için çalışmaktan değil, arkamızdaki bu geniş destekten de kaynaklandığının gayet iyi farkındayız. Bunun için bölgemizde güven ve huzur arayan herkese kapımızı açıyoruz. Bunun için dünyanın neresinden bir feryat yükselirse tüm imkânlarımızla oraya yöneliyoruz. Bunun için her platformda hak ve adalet talebimizi en yüksek sesle dile getiriyoruz. Rabbim de bu hasbi ve samimi duruşumuzun mükâfatı olarak her alanda önümüzü açıyor, tuzakları bozuyor, gücümüze güç katıyor. Husumet cepheleri ne kadar birleşirse birleşsin bu yükselişi durduramayacaklardır. İstiklal Marşı, korkma diye başlayan ve hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal diye biten bir milleti yolundan döndürebilecek hiçbir güç tanımıyoruz.

Türkiye’nin dostluğunun kıymetini bilenlerin her geçen gün çoğalacağından eminiz, yeter ki biz kendi içimizde sağlam duralım. Yeter ki biz millet olarak birliğimize, beraberliğimize sahip çıkalım. Yeter ki biz tüm kurumlarımızla devletimizi hak ve adalet üzere ayakta tutalım. Yeter ki biz alametifarikamız olan değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki medeniyetimize ve tarihimize sıkı sıkıya sarılalım, gerisinin kendiliğinden geleceğinden, zorlukların kolaya döneceğinden, düşmanlıkların dostluğa evrileceğinden şüphe duymuyoruz.

Değerli Misafirler,

Dünyada devlet geçmişi bizimki kadar eski ve geniş bir coğrafyaya yayılan pek az millet vardır. Cumhurbaşkanlığı forsunda temsil edilen 16 devletimiz yanında kurduğumuz irili, ufaklı pek çok devlet tarih kitaplarında kayıtlıdır. Anadolu’da da, Malazgirt Zaferi’nin ardından Selçuklu ile başlayıp, çeşitli beyliklerle devam eden Osmanlı ile zirveye çıkan, Cumhuriyet ile günümüze ulaşan devletler silsilesine sahibiz. Coğrafyamızdaki son 200 yılımız hem çok büyük kayıplar, hem çok büyük zaferler hem de yönetim sistemi arayışlarıyla geçmiştir. Tanzimat’tan meşrutiyete tüm adımlar bu sürecin bir parçasıdır. Avrupa’da başlayıp dünyayı saran modern yönetim sistemini bünyemize adapte etme gayretlerinin en keskin noktası Cumhuriyetin ilanıdır. Osmanlı’yı sevabıyla ve günahıyla tarihin tozlu raflarına kaldırıp milli iradenin üstünlüğü üzerine kurulu yeni yönetim sistemimizi hayata geçirme sürecimizde kendi içinde oldukça sancılı geçmiştir. Çok partili hayata geçtikten sonra maruz kaldığımız darbe, cunta, muhtıra tecrübeleri bize ağır siyasi, sosyal, ekonomik maliyetler getirmiştir. Gelişmiş ülkelerin en büyük atılımlarını yaptıkları dönemlerde biz kendi iç çekişmelerimiz ve kavgalarımızla uğraştığımız için pek çok fırsatı kaçırdık. Vesayetin ağır baskısı, demokrasiden sanayiye kadar her alandaki atılımlarımızın önünü keserek, enerjimizi ve vaktimizi heba ettik. Devletle millet arasındaki değer, anlayış, uygulama farkı, milli iradenin üstünlüğü ilkesinin tam manasıyla hayata geçirilmesine engel oldu. Uzun ve zahmetli bir mücadele döneminin ardından yeni bir yönetim sistemine geçerek bu alanda daha üst bir kulvara çıkmayı hamdolsun başardık. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrımını modern demokrasilerdeki netliğe kavuşturdu. Milli iradenin tecellisine aykırı hiçbir güç temerküzüne izin vermeyen yeni yönetim sistemimiz herkesin kendi işine odaklanmasını sağladı. Darbe dönemlerinde çok büyük tartışmalara yol açan görüntülerin ve uygulamaların tarihe karıştığı yeni bir döneme girdik. Bu yeni dönemin hasılasını siyasi, ekonomik, askeri her türlü saldırıya ve baskıya hiç olmadığımız kadar mukavemetli hale gelerek daha da önemlisi, gerçek üçümüzü kullanma imkânı bularak toplamaya başladık. Hiç şüphesiz bu tabloda son 18 yıldır her alanda kesintisiz bir şekilde hayata geçirdiğimiz reformların büyük etkisi var. Yargı bu reformların en yoğun ve etkin şekilde yaşandığı alanların başında geliyor. Amacımız güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemini tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmektir. Attığımız her adımda demokrasinin güçlendirilmesini, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesini hedefliyoruz.

Bu vizyon ışığında hazırladığımız yargı reformu strateji belgemizi geçtiğimiz yıl milletimizle paylaştık. Belgede yer alan politikalar ilgili tüm kurumların, kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla oluşturuldu. Geçmişte reformların sonuçları, bugünkü beklentiler ve gelecekteki ihtiyaçlar ışığında hazırlanan bu belge oluşturulurken dünyadaki uygulamalar da yakından incelendi, sadece belgeyi hazırlamakla kalmadık, burada yer alan politikaları süratle hayata geçirecek adımları da attık.

Yürütme olarak biz kendi hazırlıklarımızı yaptık, yasama üzerine düşeni yerine getirip kanunları çıkardı, yargımız da bunları bilfiil uygulamaya koydu. Sadece bu tablo bile yeni yönetim sisteminin ülkemize kazandırdığı hızı, kaliteyi, kararlılığı göstermeye yeterlidir.

Değerli Arkadaşlar,

Geçtiğimiz yıl kanunlaşan birinci yargı paketiyle ceza adaleti sistemine dair pek çok tarihi değişikliği hayata geçirdik. Sistemi rahatlatacak, vatandaşımıza daha iyi hizmet verilmesini sağlayacak, yargının iş yükünü hafifletecek yeni hukuki müesseseler oluşturduk. Uluslararası alanda yaygın olarak kullanılan bazı usul düzenlemelerini bize uygun modellerle sisteme dahil ettik. Basit yargılama ve seri muhakeme gibi bu uygulamaları gerekirse daha da geliştirecek şekilde yakından takip ediyor, analizini yapıyoruz.

Temel hak ve özgürlükler ile ifade özgürlüğünün güçlendirilmesini sağlamak amacıyla istinafta kesinleşen bazı suçlar için temyiz yolunu açtık. İfade hürriyetinin bir parçası olan eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatımızda daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık. İnternet suçlarında sadece ilgili sayfaya erişimin engellenmesini mümkün hale getirerek tüm sitenin kapanmasının önüne geçtik. Soruşturma evresinde azami tutukluluk sürelerini yeniden belirleyerek özellikle çocukları korumaya yönelik adımları attık. Cinsel şiddet mağduru çocuk ve kadınlar için özel görüşme odaları kullanılmasını zorunlu hale getirdik. Hâkimlik, savcılık, avukatlık ve noterlik gibi hukuk mesleklerini icra edeceklerin mezuniyet sonrası öncelikle ortak bir merkezi sınava girmesini mecbur kıldık. Kıdemi 15 yılı geçen avukatlara yeşil pasaport imkânı sağladık. Sesli ve görüntülü bilişim sisteminin idari yargıda da kullanılabilmesini temin ettik.

İkinci yargı paketiyle infaz sistemini revize ederek süreleri, denetimli serbestlik uygulamaların, özel infaz usullerini, iyi hal usullerini yeniden belirledik.

Bu paket dışında ceza adaleti ve yatırım ortamının iyileştirilmesi gibi köklü düzenlemeleri de sistem kazandırdık. İcra ve İflas Kanununu alacaklı ve borçlularının menfaatlerini koruyacak şekilde yeniden düzenledik. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini geliştirdik, yaygınlaştırdık, genişlettik. Hedef süre uygulaması ile soruşturma ve mahkeme aşamalarının daha hızlı bir şekilde yürümesini sağladık.

Hâkimler Savcılar Kurulu yargı mensuplarının uyması gereken etik kuralları belirleyerek kamuoyuna duyurdu.

Yine bu kurul bünyesinde mükerrer hataların önüne geçilmesi için Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İhlal Kararları Tetkik Birimi oluşturuldu.

Hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin kapsamlı bir düzenleme de kanunlaşarak, sistemdeki yerini aldı. Beklentimiz, bu düzenleme sayesinde hukuk yargılamalarının çok daha kısa sürede sonuçlanmasıdır.

Halen çalışmaları süren insan hakları eylem planını bu yıl içinde neticelendirmek istiyoruz. Hukuk devleti niteliğimizi güçlendirecek bu planın hayata geçmesiyle ülke içinde ve uluslararası alanda maruz kaldığımız pek çok sıkıntıyı da çözeceğimize inanıyorum.

Değerli Misafirler,

Her yerde olduğu gibi adalet sisteminde de asli özne insandır. Geçmişte yargı sisteminin tıkanmasının en önemli sebeplerinden biri de ilk dereceden yüksek yargıya kadar her aşamada insan kaynağı yetersizliği idi. 15 Temmuz darbe girişiminde en çok ihracın olduğu kurumlar arasında Adalet Bakanlığımız da vardı. Buna rağmen hâkim ve savcı sayımızı 2002 yılındaki 9349 seviyesinden bugün 22 bin seviyesine çıkardık. Bakanlık teşkilatının tamamında görev yapan personel sayısını da 51 bin 681’den 150 binin üzerine yükselttik. Böylece hem hâkim ve savcılarımızın yaptıkları görevlerin, hem de yargı sürecine destek veren çalışmaların çok daha düzenli, hızlı ve yüksek standartlı şekilde yürümesini temin ettik.

İstinaf mahkemelerinin kuruluşu, Cumhuriyet dönemindeki en önemli yargı reformlarından biridir. Adli yargıda 2016 yılında, idari yargıda 2017 yılında faaliyete geçen istinaf mahkemeleri sayesinde dava dosyalarının neticelenme süresi oldukça kısalmıştır.

Elektronik tebligat uygulaması da her zaman hem bütçe tasarrufu yoluyla kamuoyuna katkı sağlamıştır.

Lekelenmeme hakkı son dönemde hukukumuza kazandırdığımız önemli ilkelerden biridir. Kişilerin mesnetsiz ihbarlar ve şikâyetler sebebiyle soruşturmaya maruz kalmasını engelleyerek lekelenmeme hakkını uygulamaya geçirdik.

Nöbetçi noterlik ve konsolosluklarımızdaki noterlik işlemlerinin örneklerinin ülkemizden alınabilmesiyle de vatandaşlarımızın işlerini kolaylaştırdık.

Adaletin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini temin için yaptığımız reformları önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz. Ancak, bu noktada yargı sistemimizin en önemli unsurlarından olan avukatlarımız ve onların meslek örgütleri olan barolarla ilgili bir rahatsızlığımı da ifade etmek istiyorum.

Şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden terör örgütü mensuplarına destek için açlık grevine giden avukatları bu kararlarından vazgeçirmek için devlet üzerine düşeni yapmıştır. Buna rağmen ısrarla açlık grevini sürdüren bir avukatın ölümü üzerine İstanbul Barosu binasına asılan pankartın şehidimizin kemiklerini sızlatmanın ötesinde anlamları olduğunu düşünüyoruz. Avukatların teröristlerin bu kadar pervasızca yanlarında durabilmeleri, cübbeleriyle cenazesine katılabilmeleri, onları öven bildiriler yayınlayabilmeleri kabul edilebilir davranışlar değildir.

Avukatlık zulmü savunmak değildir, avukatlık adaleti savunmak, adaletin yanında yer almak demektir. Bu yapılan işlemlerin müvekkil-avukat ilişkisiyle uzaktan yakından alakasının olmadığı açıkça ortadadır. Diğer kurumlarda terör örgütleriyle böylesine içli-dışlı olan kişiler nasıl mesleklerinden men edilebiliyorsa, avukatlar için de böyle bir yöntemini gerekip-gerekmediği bana göre tartışmalıdır.

Uyuşturucu baronunu savunan avukat uyuşturucu tüccarlığına, katili savunan avukat cana kast etmeye, hırsızı savunan avukat hırsızlığa kalkışmıyorsa, teröristin avukatlığını yapanın da teröristliğe soyunması mümkün değildir. Hâkimin, savcının, polisin, askerin yapamadığını kamusal bir vazife icra eden avukat da yapmamalıdır. Şayet yaparsa bunun bir müeyyidesi, sonucu, bedeli muhakkak olmalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, medeni ülkeleri kastediyorum, böyle çarpık bir duruma izin verilemez. Yargının hiçbir unsuru herhangi bir ideolojinin emrine giremez. Yargının tek ideolojisi adalet olmak zorundadır.

Bir adalet kurumu olması gereken kimi baroların terör örgütlerinin arka bahçesi, propaganda aracı, yasadışı faaliyetlerinin kılıfı haline dönüşmesi çok acıdır. Çoklu baro sistemini getirmekteki amaçlarımızdan biri de, barolarımızı bu sorunlu yapıdan kurtarma umududur. Merhum Mehmet Selim Kiraz Savcımızın katilleriyle ilgili gelişme bu endişelerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. İnşallah önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız.

Bu duygularla bir kez daha Selim Kiraz Kardeşime Allah’tan rahmet diliyorum.

2020-2021 adli yılının yargı sistemimizin tüm tarafları için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hâkimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza, adalet teşkilatı çalışanlarımıza, adliyelere işi düşen vatandaşlarımıza kolaylıklar temenni ediyorum. Rabbim hepsinin yar ve yardımcısı olsun.

Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.