Kabine Toplantısının Ardından Yaptıkları Konuşma

10.08.2020

Aziz Milletim,

Değerli Basın Mensupları,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Sözlerimin hemen başında Lübnan’da meydana gelen patlama sebebiyle dost ve kardeş Lübnan halkına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi tekrarlamak istiyorum.

Derin tarihi ve beşeri bağlarımızın bulunduğu Lübnan halkının yanında yer almak için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Cumhurbaşkanı Yardımcım ve Dışişleri Bakanım patlama bölgesine giderek, ihtiyaçları ve talepleri bizzat yerinde tespit ettiler. Rabbimden tüm insanlığı bu tür felaketlerden muhafaza eylemesini diliyorum.

Geçtiğimiz haftanın bir diğer önemli konusu da, Akdeniz ve Ege’de ülkemizin haklarını ve hukukunu yok saymaya yönelik girişimlere verdiğimiz cevaplardı. Bilindiği gibi, bölgedeki sismik araştırma faaliyetlerimizi Almanya Şansölyesi Sayın Merkel’in ricası üzerine iyi niyet nişanesi olarak bir süreliğine ertelemiştik. Ancak Yunan tarafı hüsnüniyetle hareket etmediğini bir kez daha göstermiş ve Mısır’la hiçbir hukuki temeli olmayan bir anlaşmaya yönelmiştir. Buradan bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum; Türkiye’nin hiç kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, denizinde, meşru çıkarlarında gözü yoktur. Bizim tek talebimiz, bize de aynı anlayışla yaklaşılmasıdır. Türkiye gibi 780 bin kilometrekarelik dev bir toprak parçasını görmezden gelip birkaç kilometrekarelik adalar üzerinden bizi sahillerimize hapsetme girişimine elbette rıza göstermeyeceğiz. Dünyada hiçbir ülke böyle saçma ve temelsiz bir talebe boyun eğemez.

Biz diyoruz ki; gelin Akdeniz’deki tüm ülkeler olarak bir araya gelelim, herkes için kabul edilebilir, herkesin hakkını koruyan bir formül bulalım. Ülkemizin bu çağrısına kulaklarını kapatanlar güçlerinin yetmeyeceği, boylarını aşan birtakım girişimlerle kendi geleceklerini kendi elleriyle karartıyorlar. Salgın ve onunla bağlantılı siyasi, ekonomik, sosyal sorunların bir kâbus gibi üzerine çöktüğü güçlere güvenenler hüsrana uğramaya mahkûmdurlar. Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını hâlâ kavrayamamış olanları bir an önce gerçekleri görmeye ve çözümü masada aramaya davet ediyoruz. Anlaşmazlıkların diyalog yoluyla ve hakkaniyet temelinde çözümü için biz her zaman varız ve hazırız. Bu konuda sağduyu hakim olana kadar Türkiye olarak sahada ve diplomasi alanında kendi planlarımızı uygulamaya devam edeceğiz. Nitekim Oruç Reis Sismik Araştırma Gemimiz, dün saat 20.00’de Antalya açıklarından demir alarak, görev bölgesine doğru hareket etti. Yaklaşık 10 saat süren seyirden sonra bu sabah saat 08.00 itibariyle de çalışmalarına başladı. Ekonomide olduğu gibi, enerjide de ülkemizin bağımsızlığı için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Aziz Milletim,

Türkiye 2002 yılından bu yana başta ekonomi olmak üzere eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye birçok alanda atılan adımlar ve gerçekleştirilen reformlar sayesinde önemli kazanımlar elde etti. 2002 yılında 236 milyar dolar olan milli gelirimizi, 2019 yılında 754 milyar dolara yükselttik. Kişi başına milli geliri 3 bin 500 dolardan 2013 yılında 12 bin 500 dolara kadar çıkarmıştık. Ancak Gezi Olaylarıyla başlayan ve bugüne kadar kesintisiz devam eden saldırılar sebebiyle bu rakam 2019 yılında 9 bin 127 dolar olarak gerçekleşti. Türkiye ekonomisi satın alma gücü paritesine göre dünyada 2002 yılında 17. sırada iken 13. sıraya yükseldi. Böylece ülkemizi kişi başına gelirde dünya sıralamasında üst orta gelir grubuna yükselttik.

Ülkemiz insani gelişmişlik endeksinde de dünyadaki konumunu iyileştirmeye devam etti. 2019 yılı İnsani Gelişme Raporu’nda Türkiye bir önceki yıla göre 6 basamak ilerleyerek, 58. sıraya yükseldi. Böylece ilk defa çok yüksek insani gelişme kategorisinde yer almış olduk.

Rekabetçiliği arttırmaya iş ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik çok önemli adımlar attık. Bu sayede Dünya Bankası tarafından hazırlanan iş yapma kolaylığı endeksinde geçtiğimiz yıl 10 basamak birden tırmanarak 33. sıraya yerleştik. Türkiye’nin 18 yılda nereden nereye geldiğini daha iyi anlamak için bazı mukayeseli rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ülkemizde yıllık otomobil satışı 2002 yılında 91 bin adet iken bu rakam 2016’da 756 bine kadar çıktı, geçtiğimiz yıl da 387 bin olarak gerçekleşti. Buzdolabı satışı 18 yıl önce 1 milyon 88 bin adetten 2,5 milyona çıktı. Çamaşır makinesi satışı 824 bin adetten 2 milyonun üzerinde bir seviyeye ulaştı. Bulaşık makinesi satışı 282 bin adetten 1 milyon 332 bin adede, fırın satışı 339 binden 817 bine yükseldi. Bunları niye söylüyorum?

Değerli basın mensupları, bütün bunlar ülkemizdeki refah düzeyini ifade etmesi bakımından rakamlar olarak bunları söylüyorum. Bunlar aynı zamanda benim vatandaşımın alım gücünün bu tür ürünlerde nereden nereye yükseldiğini göstermesi bakımından önem arz ediyor.

Bakınız geçiyorum şirketlerin konumuna. Ülkemizde yeni açılan şirket sayısı 30 bin 842 iken, geçtiğimiz yıl bu rakam 85 bin 263’ü buldu. İstihdamda 19,6 milyondan 28 milyon 80 bine çıktık. Borsa endeksi 110’dan 1000’in üzerine, böyle bir seviyeye ulaştı. Göreve geldiğimizde öyleydi, ama şimdi burada. Turizmde 13,2 milyon turistten geçtiğimiz yıl 52 milyon turist rakamını gördük. Şimdi tabii koronavirüs sebebiyle maalesef bir sıkıntının içerisindeyiz, ama toparlanmaya başladık. Şimdi Almanya, Rusya, hepsi bugün itibariyle kapılarını açmış durumdalar. Belki geçen yılın rakamını tabii ki yakalamayacağız, ama yine yükselmeye başladığımızı hep birlikte göreceğiz. Salgın sebebiyle turizmde yaşanan sıkıntıları çözmek için tüm imkânlarımızla gayret gösteriyoruz.

Merkez Bankası döviz rezervimiz 28 milyar dolardan, 90 milyar doların üzerine çıktı. Bir ara bu rakam 135 milyar dolara kadar yükselmişti. Ve bunun yanında yine sürekli söylüyorum, IMF meselesi; IMF’e olan borcumuz biz göreve geldiğimizde 23,5 milyar dolardı ve biz bunu 2013 Mayıs’ında sıfırladık. Türkiye’nin şu anda IMF’e borcu yok. Ama birileri de avucunu ovuşturuyor, Ana Muhalefet Partisi; IMF’ye gidecekmişiz, IMF’den bir şeyler isteyecekmişiz. Ya boşuna avucunuzu ovuşturmayın, biz o kapıları kapadık. IMF bizden 5 milyar dolar borç istedi. O zamanın ekonomiye bakan zat şu anda, Bakan geldi bana; Sayın Başbakanım verelim mi bu borcu dedi? Verin dedik. Bugün borç alan yarın talimat alır dedim. Şimdi parti kurmuş bize ekonomi dersi veriyor. Önce bunları bir defa herkesin görmesi lazım. Faiz ödemelerinin milli gelirimize oranını yüzde 14,4’ten yüzde 2,3 seviyesine indirdik.

En düşük memur maaşını 392 liradan 4 bin 188 liraya, asgari ücreti 184 liradan 2 bin 325 liraya, en düşük BAĞ-KUR tarım emeklisi maaşını 66 liradan aldık 1756 liraya, en düşük Emekli Sandığı emeklisi maaşını 377 liradan 2 bin 981 liraya kadar çıkardık; bunları biz yaptık. Aldığımız rakamlar ortada, bakın ben felsefe yapmıyorum, sizlere rakamlarla konuşuyorum. Aynı şekilde engelli aylığını 25 liradan 851 liraya, muhtar aylığını 97 liradan 2 bin 261 liraya yükselttik. Lisans öğrencilerine verdiğimiz kredi burs ödemelerini, biz geldiğimizde 45 liracık alıyorlardı, 550 liraya çıkarttık. Yüksek lisansta 1100 lira, doktorada 1650 lira seviyesine çıkarttık. Hatırlayın, harç harç öğrencilerden alınıyordu ve bundan dolayı o zaman öğrencilerin sesi çok çıkıyordu, gösteriler şunlar bunlar vesaire. Peki, bu harç işini kim kaldırdı? Biz kaldırdık ya, şimdi harç filan falan böyle bir şey yok. Tam aksine biz öğrencilerimize burslarıyla, kredileriyle her zaman destek oluyoruz, destek olmaya da devam edeceğiz.

Tarım sektörüne yaptığımız destekleme ödemelerini yıllık 1.8 milyar liradan 22 milyar liraya çıkardık.

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye her alanda bu rakamları çeşitlendirmek, çoğaltmak mümkün. Türkiye’nin bugün geleceğine güvenle bakmasının, bölgesel ve küresel politikalarda böylesine aktif pozisyon almasının gerisinde işte bu güçlü altyapı vardır.

Aziz Milletim,

Ülkemizin 2013 yılından beri ardı ardına yaşadığı her saldırıyla birlikte hem korunma reflekslerimizi, hem hedeflerimize ulaşma yöntemlerimizi de geliştirdik. Allah’ın inayeti ve milletimizin desteğiyle girdiğimiz her mücadeleden başarıyla çıktık. Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızından rahatsız olanlar her seferinde daha sinsi, daha riyakâr şekilde üzerimize geldiler. Başka hiçbir ülkeye uygulanmayan kriterler bize dayatıldı. Başka hiçbir ülkeden talep edilmeyen şartlar bizden istendi. Başka hiçbir ülkeye yöneltilmeyen tehditler bize savruldu. Terör örgütlerinden darbecilere, finans lobilerinden tarihi hesaplaşmalara kadar her türlü araçla üzerimize yüklendiler. Hepsinin de üstesinden birer birer geldik.

Bu çerçevede 2019 yılı ülkemiz için yeniden dengelenme sürecinin yaşandığı bir yıl oldu. Cari dengede ve enflasyonda önemli kazanımlar elde ettik. 2018 yılı Ekim ayında yüzde 25,2 seviyesinde seyreden enflasyonu geçtiğimiz yıl yüzde 11,8 seviyesine indirdik. Ülkemiz son yıllarda uyguladığı politikalarla pazar ve ürün çeşitliliğini artırdı. 2019 yılında ticaret savaşları, bölgesel istikrarsızlıklar ve Brexit ile birlikte tırmanan küresel belirsizliklere rağmen ihracatta 180 milyar doların üzerine çıkarak yeni bir rekora imza attı. Güçlü ihracat performansımız ve turizm sektörünün desteğiyle cari işlemler dengesi 2001 yılından beri ilk defa fazla verdi. Maruz kaldığımız çok yönlü saldırılara rağmen ekonomimiz attığımız kararlı adımlarla 2019 yılının son çeyreğinde yeniden güçlü büyüme politikasına döndü. Tabii bu bizim için belki güçlü bir patikaydı, ama şimdi biz bu patikayı inşallah caddeye dönüştüreceğiz, onun adımlarını atıyoruz. 2019 yılının son çeyreğinde ekonomimiz yüzde 6 oranında kayda değer bir büyüme kaydetti. Kur saldırılarının etkisiyle yüzde 24’e çıkan Merkez Bankası politika faizi yüzde 8,25 seviyesine indi. Aynı şekilde yüzde 35’lere çıkan piyasa faizleri yüzde 8 bandına kadar geriledi. Hamdolsun, daha da inşallah düşecek. Çünkü bütün arzumuz, istediğimiz; bu ülkede yatırımcı çok daha rahat bir şekilde, güçlü bir şekilde yatırımlarını yapabilsin.

Devletimizin borçlanma faizlerinde de önemli düşüşler sağladık. Yüzde 25’lere çıkan iç borçlanma faizini yüzde 9,72’ye ve yüzde 7,50’yi aşan dış borçlanma faizini yüzde 4,45’e kadar gerilettik.

Ekonomik yükseliş 2020 yılının ilk aylarında da devam etti. Yılın ilk çeyreğinde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin aksine ülkemiz yüzde 4,5 gibi yüksek bir büyüme performansı sergiledi.

G-20 ülkeleri arasında en yüksek, OECD ülkeleri arasında ise ikinci en yüksek büyüme performansı kaydeden ülke olduk.

2018 yılı Ağustos ayında yaşadığımız saldırılar sonrasında küresel finans sisteminin bize dayamaya çalıştığı yüksek faiz yüksek faiz yaklaşımını asla kabul etmedik. Bir taraftan kur üzerinden yapılan saldırılarla, bir taraftan kurun enflasyona olan etkisiyle ve diğer taraftan Türkiye üzerinden yüksek faizle haksız kazanç elde etmek isteyenlerle adeta boğuştuk, mücadele ettik. Bu verilen mücadele olmasaydı iş insanımız ayakta kalabilir miydi? Eğer kur ataklarıyla tüm araçlarımızla mücadele etmeseydik enflasyonu yüzde 25’lerden bugünkü seviyesine bu kadar hızlı getirebilir miydik? Türkiye ne zaman küresel gündemlere ilişkin bir irade ortaya koysa, ne zaman bölgesel haklarıyla ilgili adımlar atsa, ekonomi üzerinden bir hesaplaşmanın devreye sokulduğunu görüyoruz. Türkiye, ekonomide bu suni rüzgârlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir. Yaşadığımız her sıkıntıda ülkemizin gücü bir kez daha sınanıyor, hamdolsun bu sınamaların hepsinden de anlımızın akıyla çıkıyoruz.

Salgın döneminde vatandaşlarımızdan esnafımıza, işçimizden işverenimize kadar her kesimin sıkıntısını aşmada yanında olduk. Aldığımız zamanlı ve yerinde kararlarla ülkemiz salgın sürecini dünyada başarıyla yürüten ülkelerden biri olarak öne çıktı. İşte dün yine Gebze’deydik ve orada TÜBİTAK ve onun bağlısı olan birçok tesisin açılışını yaptık. Oradan Kocaeli Üniversitesine geçtik, yine orada birçok yeni tesislerin açılışını yaptık. Durmuyoruz ve bu hafta sonu inşallah yine bazı açılışlarla bir başka şehrimizde olacağız. Ve ardından sağlıkta attığımız adımlarla şu anda sırada olan bazı şehir hastanelerimiz var, onların açılışlarını yapacağız; durmak yok yola devam. Birileri sadece gazel okur, ama biz iş üretiriz, farkımız bu.

Bütün bu başarılarda 2002 yılından bu yana ekonomimizin geçirdiği yapısal dönüşüm süreci ve sağlık altyapısına yapılan yatırımlar sayesindedir. Dünya sağlık örgütü verilerine göre, dünya genelinde tespit edilen koronavirüs vaka sayısı 20 milyona yaklaştı. Bakın şu anda Konya Şehir Hastanesi açıldı, resmi açılışını da bizzat giderek, inşallah Konya’da yapacağız, resmi açılışını yapmadık, ama şu anda hasta kabulü başladı. Ve diğer illerimize de inşallah şehir hastanelerimizi yaparak, çok daha güçlü bir altyapıya insanımızı hazırlayacağız. Ülkemiz milyon kişi başına düşen vaka sayısında 73’üncü, milyon kişi başına düşen ölüm oranında 57’nci sıradadır. İnşallah bu dönem sona erdiğinde Türkiye dünyada salgını en az hasarla atlatan ülkelerden biri olacaktır.

Aziz Milletim,

Salgın sadece insan sağlığını ve hayatını tehdit etmiyor, aynı zamanda çok ciddi ekonomik sonuçlar da doğuruyor. Küresel ekonomi son bir asırdaki en büyük kriziyle karşı karşıyadır. Salgın nedeniyle küresel tedarik zincirleri ve uluslararası ticaret aksamış, birçok tesiste üretim durmuş ya da yavaşlamıştır. 2020 yılı ilk yarısında dünya genelinde büyük üretim kayıpları, işsizlik oranlarında yükseliş ve tüketim alışkanlıklarında değişiklikler ortaya çıkmıştır. Salgının sarsıcı etkisinin daha iyi anlaşılmasıyla uluslararası kuruluşlar küresel büyüme tahminlerinde revizyona gitmişlerdir. IMF, 2020 yılı için daralma beklentisini yüzde 3’ten yüzde 4,9’a yükseltmiştir. OECD ise bu yıl için daralma beklentisini yüzde 2,4’ten yüzde 7,6’ya güncellemiştir.

Ekonomik veriler ve beklentiler Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Japonya ve İngiltere gibi büyük ekonomilerin bile salgının etkisiyle sarsıldıklarını ve çok ciddi ekonomik kayıplar verdiklerini gösteriyor. 2020 yılının ikinci çeyreğinde Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi yıllıklandırılmış oranlarda yüzde 32,9 ve Avro Bölgesi ekonomisi ise yıllık yüzde 15 düzeyinde daralmalar göstermiştir. Aynı dönemde Almanya ekonomisi yüzde 11.7, İtalya ekonomisi yüzde 17.3, Fransa ekonomisi yüzde 19 ve İspanya ekonomisi yüzde 22.1 oranında daralmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlik oranı yüzde 15 seviyesine kadar ulaşmış, tarım dışı istihdamda 20 milyonun üzerinde aylık düşüş görülmüştür; burası Amerika.

Bu gelişmeler karşısında ülkeler hem para, hem de maliye politikalarıyla ekonomideki olumsuz seyre müdahale ederek ekonomik gerilemeyi azaltmaya çalışmışlardır. Tüm destekleyici politikalara rağmen ekonomik toparlanmanın zaman alması beklenmektedir. Türkiye ekonomisi de salgından kısa vadede elbette olumsuz yönde etkilenmiştir. Ancak, aldığımız tedbirler, şoklara karşı mücadeledeki tecrübemiz, güçlü sağlık altyapımız ve ekonomimizin dayanıklılığını artırmaya yönelik adımlar sayesinde ekonomimizi hızla toparladık.

Salgının olumsuz etkilerinin azaltılması için vatandaşlarımızı, esnafımızı, firmalarımızı desteklemek üzere hızlı bir şekilde ekonomik istikrar kalkanı paketini hayata geçirdik ve kademeli olarak kapsamını genişlettik.

Aldığımız tedbirler ile salgının kontrol altına alınmasıyla dünya ile paralel şekilde normalleşme adımları attık. Mayıs ayıyla birlikte ekonomik göstergelerde ve beklentilerde beklediğimiz iyileşme başladı, Haziran ve Temmuz aylarında bunun güçlendiğini görüyoruz.

Salgının etkilerinin belirginleştiği Nisan ayından sonra Haziran ve Temmuz aylarına ait öncü göstergeler ekonomide toparlanma sinyalleri veriyor.

Tüketici güven endeksi Nisan ayındaki 54,9 seviyesinden Temmuz ayında 60,9 seviyesine yükselmiştir. Reel kesim güven endeksi Nisan ayındaki 62,3 seviyesinden Temmuz ayında 99,4 seviyesine yükselmiştir Ekonomi güven endeksi Nisan ayındaki 51,3 seviyesinden Temmuz ayında 82,2 seviyesine yükselmiştir. Satın alma yöneticileri endeksi Nisan ayındaki 33,4 seviyesinden Temmuz ayında 56,9 seviyesine yükselerek, 2011 yılının Şubat ayından bu yana en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

Özellikle mevsim etkilerinden arındırılmış imalat sanayi kapasite kullanım oranı Nisan ayındaki 61,9 seviyesinden Temmuz ayında 70,7 seviyesine yükselmiştir.

Mayıs ayı ile birlikte yeniden yükselişe geçen mevsim etkilerinden arındırılmış sektörel güven endeksleri de Temmuz ayında yükselmeye devam etmiştir.

Otomobil üretimi Haziran ayında Mayıs ayına göre yüzde 71,7 oranında, otomobil satışları ise yüzde 127,6 oranında artış kaydetmiştir. Temmuz ayında otomobil satışlarındaki artış eğilimi devam etmiş ve bir önceki aya göre artış yüzde 21,7 olmuştur.

İhracat Nisan ayından sonra sürekli artış kaydetmiş ve Temmuz ayında 15 milyar dolar ile bu yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66,2’7den yüzde 84,5 seviyesine yükselmiştir.

İhracattaki iyileşme sürecinin önümüzdeki dönemde devam etmesini ve normalleşme sürecine özellikle ülkemizi önemli sayıda turistin ziyaret etmesiyle birlikte ben inanıyorum ki bize olan bu noktadaki güven daha da artacaktır.

Son dönemde sağladığımız finansmana erişim kolaylıkları ve uygun kredi imkânları sayesinde otomotiv ve konut satışlarında rekor düzeyde artışlar yaşandı. Kredi büyümesinde görülen hızlanmaya karşılık bankacılık sektörümüz güçlü sermaye yapısı, aktif kalitesi ve karlılık oranlarıyla oldukça sağlıklı bir görünüme sahiptir. Sektörün sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 19,5 ile yüzde 8 olan yasal asgari oranının oldukça üzerindedir. Yabancı para açık pozisyonu kaynaklı kur riski bulunmayan sektörün tahsili gecikmiş alacakları da sürdürülebilir seviyelerdedir.

Aziz Milletim,

Türkiye ekonomisi artık tüketim yerine üretimi önceleyen, ithalata bağımlı değil ihracat odaklı yapısıyla küresel değer zincirine daha entegre olan ve daha fazla katma değer üreten bir model ile yoluna devam edecektir.

Salgın sonrasında oluşan yeni dünya düzeninde Türkiye coğrafi konumu, lojistik ağ bağlantıları, üretim kapasitesi, insan kaynağı, bilgi ve becerisini kullanarak yeni bir başarı hikâyesi yazacaktır.

Son iki yıldaki oldukça zorlu şartlara rağmen güçlü ve sağlıklı bir ekonominin inşası için pek çok yeni politikayı hayata geçirdik. Küresel ekonominin önemli ölçüde daralacağı beklentilerinin olduğu bir ortamda attığımız adımlar ve hayata geçirdiğimiz uygulamalar ile ülkemizin önüne gelen yeni fırsatları özellikle değerlendirmesini sağlamakta kararlıyız.

Biliyorsunuz aşk ile çalışan yorulmaz. Bu inançla son 18 yıldır olduğu gibi önümüzdeki dönemde de ülkemize ve milletimize hizmet etmeyi değerli kardeşlerim sürdüreceğiz.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Büyük ve güçlü Türkiye davamıza inanan ve bize destek veren herkese şahsım ve milletim adına, Kabinem adına özellikle teşekkür ediyorum.

Bu duygularla sözlerime son verirken, evet ayın 13’ünde biliyorsunuz partimizin kuruluş yıldönümü etkinliklerini yapacağız ve tabii o günkü yapacağımız konuşmada da inşallah kuruluşundan bu yana neler yaptık, neleri ürettik ve bundan sonra da neler yapacağız; bunları tüm milletimle paylaşacağız ve yola da güvenle devam edeceğiz.

Kalın sağlıcakla.