Aziz Milletim,
Değerli Basın Mensupları,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Sözlerimin hemen başında Cuma günü vasıl olacağımız mübarek Kurban Bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum. Rabbimden bu mübarek günler vesilesiyle milletimizi, Müslümanları ve tüm insanlığı felaha kavuşturmasını diliyorum.
Kurban için tüm kurumlarımız hazırlıklarını tamamlamıştır. Ülkemizde kesilecek büyük ve küçükbaş kurbanlıkların tamamı yerli üretimdir. Gerek kurbanlıkların kontrolü, gerek kesim yerleri, gerek kesim sonrası temizlik hususunda gereken tedbirler ağırlıklı olarak yerel yönetimler vasıtasıyla alınmıştır.
Kurban kesim yerlerinde yoğunluk oluşmaması için bayramın ikinci ve üçüncü günlerinin de değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz. Bayram için yolculuğa çıkacak tüm vatandaşlarımıza dikkatli olmalarını, kurallara riayet etmelerini özellikle hatırlatmak istiyorum.
Koronavirüs salgının devam ettiği şu günlerde gerek kurban keserken, gerek bayramlaşırken TMM diye ifade ettiğimiz, temizlik, maske, mesafe kurallarından asla taviz vermeyelim. Sıkıntılı ve zahmetli olduğunu bildiğimiz bu kuralları kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığı için harfiyen uygulayalım. İnşallah çoğu gitti azı kaldı, salgın dönemini geride bıraktığımızda inşallah yaptığımız fedakârlıkların karşılığın ziyadesiyle alacağımız güzel günler bizi bekliyor.
Milletimizin salgın dönemindeki istihdam kaybını önlemek ve sosyal destek ihtiyacını karşılamak için çeşitli kalemlerde 26,5 milyar liralık karşılık nakit ödeme yaptık. İnşallah bundan sonra da 83 milyon vatandaşımızın her birinin yanında yer almayı sürdüreceğiz.
Diğer yandan, bu sabah Mersin’in Mut ilçesinde askerlerimizi taşıyan bir otobüsün kaza yapması neticesi maalesef ölülerimiz ve yaralılarımız olduğunu öğrendik ve bu vesileyle de başta Milli Savunma Bakanım ve Kara Kuvvetleri Komutamız hemen olay yerine intikal edip mevcut durumlarla ilgili bilgileri aldılar. Özellikle Rabbim, inşallah şehitler safında bu askerlerimizi haşreder, kedilerine rahmet diliyorum, yaralılarımıza da Allah’tan şifalar niyaz ediyorum. Bu elim kazada şehit olan askerlerimize tekrar tekrar Allah’tan rahmet dilerken, milletimizin de başı sağ olsun. Yaralı askerlerimize tekrar Rabbimden şifalar niyaz ediyorum.
Aziz Milletim,
Geçtiğimiz Salı günü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 2 yıllık değerlendirmesini kamuoyumuzla paylaşmıştık. Ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin bölgemizde ve dünyada yaşanan olağanüstü gelişmelere, önüne çıkartılan nice engellere rağmen tarihi bir atılım dönemi içinde olduğunu gösteriyor. Hamdolsun, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle tüm zorlukların üstesinden geliyor ve hedeflerimize doğru adım adım ilerliyoruz.
Hep ifade ettiğim gibi, en büyük gücümüz birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimizdir. Vesayet oyunlarıyla, terör örgütlerinin saldırılarıyla, darbe girişimleriyle, siyasi ve ekonomik tuzaklarla yıkılamayan bir ülke oluşumuzu işte bu hasletlerimize sıkı sıkıya bağlı olmamıza borçluyuz. Bu gerçeği görenler tüm güçleriyle milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne, devletimizin egemenlik haklarına saldırmaktadır. Türkiye’yi hâlâ geçmişin zayıf ve ürkek devleti sananlar, bu saldırılarla netice almayı, ülkemizin üzerinde yeniden tahakküm kurmayı hayal ediyorlar. Halbuki artık her alanda altyapısını geliştirmiş, egemenlik haklarını kullanma iradesine sahip bir Türkiye var. Kendi gerçeklerinin ve gücünün idrakinde bir Türkiye var.
Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum, bizim kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, huzurunda, zenginliğinde gözümüz yok. Tek arzumuz ve tüm gayretimiz, kendi hakkımızı, hukukumuzu çıkarlarımızı korumaktır. Bu anlayışla dayatma karşımıza çıkanlara cevabımızı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru gücümüzle vermekten asla çekinmiyoruz, çekinmeyeceğiz. Müzakere ve adil anlaşmalar yoluyla çözülebilecek meselelerle oldubittiyle ülkemizi dışlamaya kalkanlar her seferinde bu cevapla karşılaşacaklarını bilmelidir. Hem geçmişte uğradığımız haksızlıkların telafisi, hem bugünkü haklarımızın müdafaası, hem gelecekteki hedeflerimize ulaşmak için ne gerekiyorsa onu yapmakta kararlıyız.
Dünyada devletler ve toplumlar arasındaki mücadele yöntemlerinin değiştiğinin gayet iyi farkındayız. Siyasi, ekonomik, sosyal, askeri her türlü rekabetin değişen diline ve tarzına uygun şekilde kendimizi sürekli yeniliyoruz. Hem sahada, hem masada yeni dönemin gereklerine göre mücadelemizi veriyoruz. Bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları, milli duruşumuzu devrin ruhuyla mütenasip mücadele yöntemleriyle tahkim ederek sergiliyor olmamıza borçluyuz. İnşallah bundan sonra da aynı anlayışla ve azimle yolumuza devam edeceğiz.
Aziz Milletim,
Ayasofya’nın Fatih’in vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açılması, ülkemizin egemenlik haklarını kullanma konusundaki kararlılığının son örneklerinden biridir. Sadece Ayasofya’nın serencamı dahi milletimizin bu topraklardaki bin yıllık varlığını hangi zorluklarla sürdürebildiğinin ispatıdır. Fethin en önemli hatırası olan Ayasofya’nın hangi şartlar altında 500 yıllık camilik vasfından çıkartılarak, müzeye dönüştürüldüğünü tartışmanın bir anlamı olmadığına, kalmadığına inanıyorum. Önemli olan, bu ulu mabedin yeniden asli işlevine, bağlayıcı bir hukuki belge olan vakfiyesinde belirtilen misyonuna dönmüş olmasıdır. Fatih’in 1453 yılında camiye çevirdiği İstanbul’un gözbebeği Ayasofya, artık medeniyetimizin zirve sembollerinden biri olarak milletimize ve tüm İslam dünyasına, tüm Müslümanlara bir ibadethane olarak hizmet vermeyi sürdürecektir. Buradan Müslümanlar dışında Hıristiyan alemi de aynı şekilde gelip ziyaretlerini yapabilecektir.
Bilindiği gibi 10 Temmuz’da açıklanan bir yargı hükmünün ardından yayınladığımız Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu ulu mabedin cami vasfını yeniden kendisine iade etmiştik. Hazırlıkların ardından 24 Temmuz’da Cuma Namazıyla Ayasofya’nın kubbeleri yeniden ezan, Kur'an, salavat, tekbir sesleriyle inledi. Ayasofya’yı ecdadın emanetine uygun olarak, 3 neslin hayalinde yaşattığı şekliyle bir Cuma günü aslına rücu ettirdik. Hizmetine ömrümüzü adadığımız şehr-i İstanbul’un artık bize tebessümle baktığı tüm kalbimizle hissediyoruz. Bize bugünleri gösterdiği için Rabbimize hamdüsenalar ediyoruz.
Resulü Ekrem Aleyhissalatu Vesselam Efendimizin müjdesine layık olabilmek umuduyla bu kutlu beldenin fethi için mücadele eden Eyüp Sultan Hazretleri başta olmak üzere tüm ilim ve hikmet erlerini rahmetle yâd ediyoruz. İstanbul’un fatihi ve Ayasofya’yı cami olarak vakfederek medeniyetimize kazandıran Fatih Sultan Mehmet Han’ı minnet ve şükranla yâd ediyoruz.
Yarım bin yıl boyunca buğulu mabedin kubbelerini Kur’an, ezan, sala, dua sesleriyle çınlatan ecdadımızı hürmetle yâd ediyoruz. Ayasofya’nın vakfiyesine aykırı şekilde müzeye dönüştürüldüğü günden beri buğulu mabedin yeniden ibadete açılması için mücadele veren büyüklerimizin her birini saygıyla yâd ediyoruz. Bu uğurda verilen mücadelelerin hem bizatihi şahidi olan hem bizatihi içinde yer alan bir kardeşiniz sıfatıyla yaşadığımız tarihi günlerin anlamını ve önemini her zerremizle hissediyoruz. Adeta Ayasofya’nın önündeki meydandaki gençlik yıllarımızı hatırlıyoruz. 83 milyon vatandaşımızın her birinin yurt dışındaki yüz milyonlarca kardeşimizin de bizimle aynı duygular içinde olduğunu biliyoruz. Tam 567 yıl önce cami sıfatıyla şereflenen bu mabedin sıradan bir müze yerine yapılış amacına uygun şekilde ibadethane olarak kullanılmasının her inançtan insanı mutlu ettiğine inanıyoruz. Bakınız bundan bir asır önce vatan toprakları işgal edildiğinde yüz binlerce İstanbullu Sultanahmet ve Ayasofya’nın önünde toplanarak 700 senelik tarihin ağlayan minareleri önünde yemin ediyoruz, diye başlayan ahitlerini tüm dünyaya haykırmıştı. Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin ülkesi istiklalsiz kalamaz, birbirimize ellerimizi uzatalım tek bir hedefe yalnızca Türk istiklali ve hürriyeti gayesine doğru yürüyelim, diyerek şahlanan bu milletin önünde kimsenin duramayacağı birkaç yıl içinde ortaya çıkmıştı. Milletimiz varını yoğunu ortaya koyarak düşmanı topraklarımızdan attıktan sonra da yine bu mabedin kubbeleri şükür dualarıyla inlemişti. Bugün biz de 83 milyon hep birlikte Ayasofya ve Sultanahmet başta olmak üzere tüm camilerimizin minarelerinin önünde yemin ediyoruz ki, milletimizin son ferdi de son nefesini vermeden bu mabetler ağlamayacak, mahzun kalmayacaktır. Bugün yeniden yemin ediyoruz ki, ezanımıza, bayrağımıza, vatanımıza kimsenin el uzatmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığının, egemenliğinin maziden atiye kurulan büyük köprünün sembolü olan İstiklal Marşımızda ne diyor?
Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli.
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Evet, şahadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın yurdumuzun üzerinde ebediyen inlemesi için gerekirse kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.
Aziz Milletim,
Türkiye, bugün yeni bir diriliş mücadelesi veriyor. Hiç kimsenin bu ülkenin ve bu milletin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından dahi geçirememesi için büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa ediyoruz. Dahili ve harici bedhahların gizli veya açık tüm saldırılarına rağmen tek yürek, tek bilek, tek vücut olarak yedi düvele karşı vatan müdafaası yapıyoruz. Milletimiz bu hakikati gördüğü, bu büyük ve kutlu mücadeleyi sahiplendiği için önümüze çıkan her engeli Rabbimizin yardımıyla aşıyor, hedeflerimize doğru emin adımlarla yürüyoruz. İstiklal mücadelesini yürütürken ülkemizi her alanda mamur etmeyi, geliştirmeyi, ileriye taşımayı da ihmal etmiyoruz. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma, enerjiden sanayi ve ticarete, sosyal desteklerden istihdama kadar her alanda Cumhuriyet tarihinin tamamına denk hizmetlerle ülkemizi geliştiriyor, kalkındırıyoruz. Asırlık hayalleri birer birer hayata geçirirken, bu maddi altyapıyı manevi iklimle de kuşatıyoruz. Ecdadın izinden giderek İstanbul’da Ayasofya’yı, Sultanahmet’i, Fatih’i, Süleymaniye’yi yalnız bırakmamak için, Büyük Çamlıca’yı, Ataşehir Mimar Sinan’ı yanlarına yoldaş eyledik. Şimdi de Levent’i, Taksim’i inşa ediyoruz. Aynı şekilde Ankara’da Millet Camii’nden, Melike Hatun Camii’ne ülkemizin 81 vilayetinin tamamında inşa edilen benzer eserlere kadar yaptığımız her mabetle vatan topraklarına manevi izlerimizi bırakıyoruz. Ülkemizin dört bir yanında açtığımız okullara, hastanelere, yollara, köprülere, barajlara ve diğer eserleri bu topraklara vurduğumuz mühürlerimiz olarak gördüğümüz camilerimizle adeta ruh inşa ediyoruz. Bu vatanı ne düşman saldırıları, ne siyasi ve ekonomik krizler, ne de kokuşmuş zihniyetlerini topluma dayatanlar çökertebilir. Milletimizin inancını besleyen kaynaklar diri kaldığı müddetçe bunların hepsinin de üstesinden Allah’ın izniyle geliriz. İnancımızı besleyen kaynaklarımızın fiziki sembolleri camilerimiz günde 5 vakit okunan ezanları ve kılınan namazlarıyla ayaktaysa yüce kitabımız Kur’an orada yaşıyor demektir. Camilerimiz 7’den 70’e milletimizin her bir ferdiyle ne kadar dolup taşıyorsa, dinimiz İslam orada dimdik ayakta demektir. Camilerimiz dini ve sosyal etkileriyle hayatımızda ne kadar çok yer tutuyorsa geleceğimize o kadar güvenli bakabiliriz, demektir. Camilerimiz bu ülkenin siluetinde ne kadar öne çıkıyorsa hedeflerimize o kadar yaklaşıyoruz, demektir. Buna karşılık camilerimiz ne kadar boş kalırsa gönül toprağımız o kadar çoraklaşıyor demektir. Onun için gençlerimize sesleniyorum gençler, camilerimizi ihmal etmeyin. Gençler, camilerimizde ne kadar secdeye kapanırsanız biliniz ki camilerimizle birlikte siz de o kadar güçlü olacaksınız. Camilerimiz ne kadar bakımsız kalırsa ruh dünyamızdan o kadar uzaklaşıyoruz demektir. Camilerimiz ne kadar sessizliğe bürünürse akıbetimiz o kadar karanlığa gömülüyor demektir. İşte bunun için Ayasofya’nın yeniden ibadete açılışı, secdelerle yeniden buluşması, camilerden bir caminin hizmete girmesi demek değildir. Bu adımla bir milletin adeta yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz. Bir zamanlar topluca sabah namazları derdik ve gençlik olarak lise çağlarımız hep birlikte sabah namazlarına giderdik. Şimdi yeniden aynı dönemin aynı sürecin başlamasının Ayasofya’yla çok ama çok önemli olduğuna inanıyorum. Onun için Cumhurbaşkanınız olarak gençlik, sizden bunu yine bekliyoruz. Bu adımla bir milletin istiklali ve istikbali için yeniden ahitleşmesine inşallah ülkemizin ve milletimizin şahitlik ediyoruz. Bu adımla asırlardır özgüvenini örselenen bir ümmetin geleceğine yeniden umutla bakışına şahitlik ediyoruz. Bu adımla dünyadaki tüm mazlumların ve mağdurların gönüllerinde yeniden bir ümit ışığının yanışına şahitlik ediyoruz. Rabbim kalbimizdeki niyeti, gönlümüzdeki sevgiyi, yüreğimizdeki ateşi biliyor. Milletimiz için ne diliyorsak tüm kardeşlerimiz için, tüm insanlık için de aynısını istiyoruz. İnsanlığın 1500 yıllık tarihiyle Ayasofya’da birleşen hak, adalet, güvenlik, barış, huzur, refah temennilerinin hayata geçmesi en büyük dileğimizdir. Bu kadim toprakların ilk insandan bugüne kadar geçirdiği tüm safhalar bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden akarken başka türlüsünü zaten düşünemezdik.
Rabbimiz şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır, öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul, buyuruyor. Evet, Rabbimizin emrine ve müjdesine uygun şekilde hareket ederek bitirdiğiniz her işin ardından diğerine yöneleceğiz. İşte 86 yıllık hayalimiz olan Ayasofya’yı yeniden Kur’an’la, namazla, cemaatiyle buluşturduk. Şimdi vakit milletimiz ve tüm insanlık için yapacağımız diğer işlere yönelme vaktidir. Rabbim bizleri hak yoldan, şehitlerimizin kutlu yolundan sırat-ı müstakimden ayırmasın diyorum. Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nin yeniden ibadete açılmasının milletimize, ümmete ve tüm insanlığa bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Tabii ki 86 yıldır verdikleri mücadeleyle bu büyük güne vesile olan, katkı sağlayan tüm arkadaşlarımı başta Kültür ve Turizm Bakanımı ve bunun yanında ibadetle ilgili organizasyonları sürekli olarak yapacak onun sorumluluğunu üstlenen Diyanet İşleri Başkan ve heyetine. Yine bunun yanında değerli arkadaşlar, bütün bu süreç içerisinde İstanbul Valimizi, Emniyet Müdürünü ve tüm heyetini. Çünkü şu andan itibaren 24 saat açık olacak, dedik ya ve şimdi orada Sayın Valimin de bana ifade ettiği şekliyle 500 kişilik bir güvenlik ekibi sürekli görev yapacak ki her şeyini orada sağlama alalım. Bunun içinde İçişleri Bakanıma ayrıca teşekkür ediyorum, çünkü biz Ayasofya’yla birlikte de bazı Cuma camilerini, selatin camileri de bu noktada güvence altına almamız lazım. Aynı şey tabii burası için Ankara’daki camilerimiz için de geçerli ve bu süreç içerisinde gerçekten hat, tezhip, bunun yanında yine şu anda Ayasofya’da tabii içeride ve dışarıda yapacağımız birçok çalışma var, renöve etme, restore etme, bütün bu çalışmalarla beraber Ayasofya’mızı gerçekten tüm insanlığa başta İslam dünyası olmak üzere Hıristiyan dünyasına yeni haliyle inşallah takdim etmenin de heyecanı içerisindeyiz. İnşallah bunu da başaracağız.
Kalbinde bu kutlu günün hasretiyle ebedi aleme geçen tüm büyüklerimizi ilim, siyaset ve dava adamlarımızı rahmetle yad ediyorum. Öyle büyüklerimiz vardı ki konferanslarında sadece Ayasofya konferansları yapar ve heyecanla şu ifadeleri kullanırlardı: Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, bir gün Ayasofya açılacak derler ve hüngür hüngür onlar ağlar, bizler ağlardık ve elhamdülillah açıldı. Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Uzak Doğu’ya kadar dünyanın dört bir ucunda Ayasofya’nın açılışına bizim kadar sevinen kardeşlerime en kalbi muhabbetlerimi gönderiyorum.
Aziz Milletim,
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması sürecinde şahit olduğumuz tartışmaların Türkiye’nin diğer alanlarda attığı adımlarla ilgili tartışmalardan hiçbir farkı yoktur. Ülkemizde bir kesim yapılan yollara, köprülere, havalimanlarına, hastanelere, barajlara, fabrikalara, yüksek teknoloji atılımlarına, savunma sanayi projelerine, siyasi ve diplomatik hamlelere ne tepki veriyorsa, Ayasofya’ya da o tepki göstermiştir aynı kişiler, aynı zihniyet. Dikkat ediniz, saflar aynıdır, söylemler aynıdır, mecralar aynıdır en önemlisi gayeler aynıdır. Amaç özgüven sahibi büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasının önüne geçmektir. Geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz ve ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır. Bu tavrın demokrasiyle, çok seslilikle, farklılıkları savunmakla hiçbir ilgisi yoktur. Dikili ağacınız yok be, dikili ağacınız yok. Boğazın altından tünel geçirirsiniz buna karşı gelirler. Avrasya Tünelini yaparsanız buna karşı gelirler. Üçüncü Köprüyü yaparsınız buna karşı gelirler. Osman Gazi’yi yaparsınız buna karşı, nerede ne yaparsanız yapın hepsine karşı gelir. Ya bir şey de siz yapın be yapın. Ama biz sizin gibi değiliz, biz teşekkür etmesini biliriz. Bunlar tam tersine bu tür tavırlar faşizmin, dogmatizmin, tahammülsüzlüğün en kara, en vahşi en kin ve nefret kokan biçiminin tezahürleridir. Hele hele bu tavrın siyasi muhalefetle uzaktan, yakından bir ilgisi yoktur. Esasen demokrasilerde muhalefete çok büyük işler düşer. Zaten demokrasi güçlü muhalefet varsa o da güç kazanır, ama yoksa güç kaybeder.
Yıllarca muhalefet savlarında mücadele etmiş bir siyasetçi olarak bu görevlerin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhalefet demek yapılan her işe doğrusuna yanlışına bakmadan karşı çıkmak değildir. Demokrasilerde muhalefet demek, daha iyisini yapabilecek fikri, zihni ve kalbi hazırlıklarla milletin gönlünü kazanmaya çalışmak demektir. Bu sebeple muhalefetin en az iktidar kadar çalışkan olması, üretken olması, mücadeleci olması, kucaklayıcı olması lazımdır, maalesef ülkemizde böyle bir anlayış da, böyle bir gayret de görmüyoruz.
Karşımızdaki tablo şudur: Bir tarafta ülkesinin ve milletinin büyümesi, güçlenmesi, gelişmesi, refahı için gecesini gündüzüne katarak çalışanlar ve onları destekleyenler vardır, kahir ekseriyeti oluşturan bu kesim ülkesinin ve milletinin istiklali, istikbali, güvenliği, huzuru, hedefleri için gerekirse canını ortaya koyma iradesini 15 Temmuz gecesi dost-düşman herkese göstermiştir. Diğer tarafta ise ülkesi ve milletinin geleceği için en küçük bir eser üretmemiş, fiili veya fikri katkı ortaya koymamış, çaba göstermemiş olanlar vardır. Bunlar için milletimizin Ayasofya’nın asli işlevine kavuşturulması talebinin olduğu gibi, ülkemizin sınırlarının terör örgütleri tarafından kuşatılmasının da siyasi ve ekonomik tuzaklara maruz kalmamızın da bir anlamı yoktur. Bunlar için ülkemizin Doğu Akdeniz’deki, Ege’deki haklarını koruma mücadelesi de aynı hükümdedir. Terör örgütlerine göz kırpan, darbecilere arka çıkan, ülkesini her fırsatta yabancılara şikâyet eden, kendilerine millete hizmet için emanet edilen imkânları heba eden bu zihniyetin yaptığı işin adı muhalefet olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir demokrasi tanımı veya uygulaması yoktur.
İster eski, ister yeni olsun, muhalefet adına ortaya çıkan tüm aktörlere ve gruplara dikkatlice bakılarak, şu soruya cevap verilmesini istiyorum: İçlerinde ülkeyi yönetmek için eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaştırmadan tarıma, enerjiden spora, herhangi bir alanda dişe dokunur, kayda değer, ayakları yere basan çözüm odaklı somut teklifler içeren bir program ortaya koyan var mı? İşte kongre yaptılar ve bu kongrede sadece söyledikleri ne? Biz geliyoruz. Ya neyle geliyorsun? Projen var mı, neyi yapacaksın? Eğitimde neyi yapacaksın? Sağlıkta neyi yapacaksın? Adalette neyi yapacaksın? Güvenlikte neyi yapacaksın? Dış politikada neyi yapacaksın, var mı? Yok. Bu soruyu samimi olarak değerlendirip de, evet, şu var diyebilen kimseye bugüne kadar biz rastlamadık, çünkü böyle bir aktör de, böyle bir ekip de yok.
Muhalefet adına tek yaptıkları şey, bizi ve hükümetimizi çoğu defa da iftiraya varan yalanlarla kötülemektir, karalamaktır, tahkir etmektir. Tenkit ile iftira arasındaki sınırı ortadan kaldıran bu süfli anlayışı şiddetle ret ediyoruz.
Hayatımızın hiçbir döneminde mükemmel olduğumuzu, her şeyin en doğrusunu bildiğimizi, en idealini yaptığımız iddia etmedik, etmiyoruz. 40 yıllık siyasi yaşamımda hamdolsun böyle bir şey yok, hep çabaladık, hep gayret ettik, koştuk, koşturduk, ama eser ortaya koyduk.
Aziz Milletim,
Kusursuz olan sadece Yüce Yaratan’dır. İnsan kendisine bahşedilen en büyük nimet olana aklı yanında eksikleriyle, zaaflarıyla, hatalarıyla maruf bir varlıktır. Biz ülkemize ve milletimize her alanda en güzel hizmetleri vermeye çalışırken, aynı zamanda milletimizin bize işaret ettiği eksiklerimizi de tamamlamanın gayreti içindeyiz. Hizmetlerimiz yanında bu hasbi ve samimi duruşumuzla milletimizin gönlünde 18 yıldır zirvedeki yerimizi muhafaza ettik, bugün de aynı samimiyetle milletimizin huzurundayız. Cumhur İttifakı olarak şu anda büyük bir gayretle gerek Parlamentonun içinde, gerek Parlamentonun dışında bu gayretimizi sürdürüyoruz. Rabbim Cumhur İttifakı’nın bu dayanışmasını inşallah daha da güçlü bir şekilde yola devam etmesini bizlere nasip etsin.
Sürekli yeni projeler, yeni yatırımlar, yeni atılımlar, yeni açılımlar peşinde koşuyor, her yeni günü bir öncekinin ilerisine taşımaya çalışıyoruz. Arkadaşlarıma onu söylüyorum, sürekli projelerimizi hayat geçirelim, sürekli açılışlarla yolumuza devam edelim, durmak yok, yola devam. Milletimiz görev tevdi ettiği, Allah ömür ve sağlık verdiği müddetçe de tüm gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz. Hakk’ın takdirine ve milletin teveccühüne olan teslimiyetimiz bakidir.
Aziz Milletim,
Değerli Basın Mensupları,
Sözlerime son vermeden önce, Kabine Toplantımızdaki istişarelerle kesinleştirdiğimiz birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu bayramda 6. defa 12,4 milyon emeklimize biner lira bayram ikramiyelerini ödüyoruz. Bugüne kadar ödediğimiz bayram ikramiyesi tutarı, bunu muhalefetin aklında iyi tutması lazım, bakın ne kadar biliyor musunuz? 64,2 milyar liradır, küsuratı koyalım, 64 milyar lira.
Ayrıca, engelli ve yaşlı aylıklarıyla evde bakım ücretlerini de bayramı beklemeden hesaplara yatırıyoruz.
Aynı şekilde yükseköğrenim öğrencilerimizin kredi ve burs ödemelerini de bayram öncesi tamamlayacağız. Bu kapsamda 1 milyon 55 bin öğrencimize 603 milyon liranın üzerinde ödeme yapacağız.
Hey gidi günler hey, memurunun maaşını ödemeyen kişiler vardı biliyorsunuz, bunlar şimdi muhalefette. Hamdolsun, bizim böyle bir problemimiz 18 yıldır olmadı, her şey tıkır tıkır tıkır işledi.
Çiftçilerimizin alın terlerinin hakkını vermek için destekleme ödemelerini hızla sürdürürken, Toprak Mahsulleri Ofisimizin alım fiyatlarının da memnuniyet verici seviyelerde gerçekleşmesine özen gösteriyoruz. Hububat ve bakliyat ile çay alım fiyatlarını daha önce açıklamıştım. Bugün de ülkemizin önemli üretim ve ihracat kalemlerinden olan fındık alım fiyatlarını belirledik, şimdi de onu açıklıyorum;
Geçtiğimiz yıl Toprak Mahsulleri Ofisimiz 16,5-17 lira kilogram fiyatı üzerinden alıma çıkmıştı. Bu sayede düşme eğilimi gösteren fındık fiyatları sezon içinde 18-20 lira civarında seyretmiş ve böylece üretici alın terinin karşılığını alabilmişti. Fındık ihraç fiyatının kilogramda 5,8 dolardan 6,72 dolara yükselmesiyle ülkemiz ilave 300 milyon dolar gelir elde etti. Toplam fındık ihracatımız da 2,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Tabii bu rakamları bilmeyenler, bilseler de ne anlama geldiğini kavrayamayanlar, tamamı yalan ve yanlış olan bilgilerle milletimizin kafasını karıştırmak için sürekli uğraşıyor. İster cehaletten, ister art niyetten kaynaklansın, bu tür hezeyanları şiddetle bir kenara bırakıyorum. Bizim muhatabımız da, yetki ve güç kaynağımız da milletimizin ta kendisidir. Onun için bugün yeni sezonun fındık fiyatlarını açıklayarak, milletimize hizmet etmeyi sürdürüyoruz.
Yüzde 50 sağlam iç esasına göre Giresun kalite kabuklu fındık için Toprak Mahsulleri Ofisimizin kilogram alış fiyatı 22,5 liradır. Levant kalite kabuklu fındık için ise bu fiyat kilogramda 22 liradır.
Ayrıca, yüksek randımanlı fındık tesliminde ortalama kilogram başına 1 lira, alan bazlı mazot ve gübre desteği olarak da yine kilogram başına 2 lira destekleme ödemesi yapıyoruz. Böylece fındık üreticisinin kilogramdaki kazancını 25 ila 25,5 lira düzeyine yükseltmiş oluyoruz. Ey muhalefet, rakamları iyi tespit et, iftiraya yönelme.
Yeni fındık hasat döneminin üreticilerimize hayırlı olmasını diliyorum, bol bereketli hasat diliyorum.
Ayrıca, incir, kuru incir ve kuru üzüm müdahale alımlarına bu yıl kayısı da ilave ediyoruz. Her alanda üreticimizin yanında yer almaya devam edeceğiz. Bilsinler ki, AK Parti iktidarı hiçbir zaman üreticisini, çiftçisini vesairesini yalnız bırakmayacaktır, her zaman onların yanında yer almaya devam edecektir.
Bu duygularla bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.