Orta Anadolu Ekonomi Forumu’nda Yaptıkları Konuşma

04.09.2019

Değerli Misafirler,

Ekonomi Dünyamızın ve Akademimizin Kıymetli Mensupları, Hanımefendiler,

Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Dün başlayan ve bugün bu toplantıyla sona eren Orta Anadolu Ekonomi Forumu’nun ülkemiz, milletimiz, bölgemiz ve Sivas’ımız için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sivas Kongresi’nin 100. Yıl Dönümü münasebetiyle bu önemli forumun düzenlenmesinde emeği ve katkısı olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Sunumları, konuşmaları ve tartışmalarıyla forumunun ülkemiz ekonomisinin mevcut durumuna ve geleceğine ışık tutulan zengin bir tartışma platformu haline dönüşmesini sağlayan herkese teşekkür ediyorum.

Bundan 100 yıl önce bugün Sivas Kongresi’nde bir araya gelen heyet, ülkemizin sadece siyasi bağımsızlığını değil, aynı zamanda ekonomik özgürlüğünü de hayal ediyordu. Nitekim savaşın kazanılmasının hemen ardından, daha Cumhuriyet kurulmadan İzmir’de hatırlayalım Birinci Türkiye İktisat Kongresi’nin toplanmış olması bunun işaretidir.

Esasen Türkiye’nin daha Osmanlı döneminde temelleri atılmış ve hedefleri belirlenmiş bir milli iktisat politikası vardır. Ancak, ardı ardına girilen savaşlar, ardından çok zor şartlarda kurduğumuz ve yaşatmak için büyük fedakarlıklarda bulunduğumuz Cumhuriyet döneminde bu politika tam manasıyla hayata geçirilemedi. Kapitülasyonların kaldırılması, devlet eliyle sanayileşme hamlesi başlatılması, ticaretin ve üretimin desteklenmesi gibi önemli adımlar gerçek bir milli iktisat hamlesi haline ne yazık ki dönüştürülemedi. Cumhuriyeti kuran kadro ekonominin en az siyasi ve askeri başarılar kadar hayati bir konu olduğunu aslında gayet iyi biliyordu. Dönemin şartlarında hem özel sektörün desteklendiği, hem de doğrudan devlet eliyle büyük yatırımların yapıldığı karma model bizi arzu ettiğimiz yerlere taşıyamadı.

İkinci Dünya Savaşı’nda fiilen savaşın dışında kalmamız, savaş sonrası yeniden yapılanma çalışmalarında da aynı muameleyi görmemize yol açtı. Hem savaşın yol açtığı ağır yıkımlar, hem de yetersiz altyapı sebebiyle neredeyse bizimle aynı şartlarda kalkınma hamlesine başlayan ülkelerin zamanla bizi fersah fersah geçmelerine seyirci kaldık. Yani bunlardan bir örnek özellikle Güney Kore’dir. Biz Güney Kore’nin çok çok önünde olmamıza rağmen Güney Kore bizi maalesef solladı geçti ve fersah fersah şimdi bizim önümüzde.

Darbeler, cuntalar, muhtarılar, koalisyonlar, siyasi ve diplomatik gerilimler gibi pek çok sebep ekonominin üzerine gerektiği kadar güçlü bir şekilde eğilmemize mani oldu. İşin doğrusu, bu süreçte yaşadığımız pek çok olumsuz hadisenin gerisinde ülkemizin siyasi ve ekonomik gelişmesini engelleme niyetinin olduğu da açık bir gerçektir. Yani iç düşmanlar adeta Türkiye’nin sıçramasına, Türkiye’nin gelişmesine engel oluyorlardı. Türkiye’yi sürekli kendi iç meseleleriyle boğuşan, enerjisini kendi içinde tüketen bir ülke olarak tutmak için her dönemde farlı araçlar devreye sokuldu. Ülkemize çok ağır siyasi, ekonomik ve insani bedelleri olan bu sürecin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hamlenin dışında 3 önemli istisnası vardır.

Birincisi; Demokrat Parti’nin ve onun şehit lideri Adnan Menderes’in başlattığı büyük siyasi ve ekonomik dönüşümdür. Türkiye bu dönemde sadece özgürlüklerle değil, aynı zamanda büyük bir kalkınma heyecanıyla da tanışmıştır. Sonu darağacında biten bu hamlenin ardından ülkemiz yıllarca yine kendi iç mücadelelerine odaklanmıştır. Tabii ki Rahmetli Menderes’in bu hamlesinin önüne geçenler dışarıdan olmaktan öte maalesef içimizdendi.

İkinci büyük çıkış Rahmetli Turgut Özal’ın Başbakanlığıyla birlikte yaşanmıştır. Dünyadaki gelişmeleri çok iyi okuyan Özal, Türkiye’yi yeni ekonomik trendlere ve kalkınma modellerine hazırlamak için gerçekten çok büyük gayret sarf etmiştir. Maalesef onun siyasi ve insani ömrü de bu hamleyi tamamlamaya yetmemiştir. Tabii çok farklı bir ölüm, üzerinde birçok şaibelerin olduğu bir ölüm, bunun içeriden, dışarıdan, soru işaretlerinin çok olduğu bir ölüm. Allah rahmet eylesin.

Türkiye üçüncü büyük demokrasi ve kalkınma hamlesini 2003 yılından itibaren AK Partiyle birlikte yaşamıştır. Yaklaşık 17 yıldır devam eden bu süreç elbette dikensiz gül bahçesi misali sorunsuz, sıkıntısız geçmemiştir. Ancak her ne olursa olsun, Türkiye’nin demokraside ve ekonomide belirlediğimiz hedeflere yürüme iradesi hamdolsun kırılamamıştır. Ve dönemde göreve başladığımızdan itibaren, yani kişi başına milli gelirin 3400 dolardan çıkıp 11 bin dolarlara kadar tırmandığı bir dönemi yakaladık. Sadece olay bu değil, bütün bunlarla beraber bizim ihracatımızın 36 milyar dolar olduğu bir dönemden 170 milyar dolara çıktık, bunlar bu dönemin sıçrayışıdır.

Bütün bunların yanında, savunma sanayinde Türkiye yerli ve milli olarak ihtiyacının yüzde 20’sini karşılarken, bugün savunma sanayinde biz yerli ve milli olarak ihtiyacımızın yüzde 70’ini karşılar hale geldik. Ve bunu karşılarken ihracatımız savunma sanayinde 2,5 milyar dolara yükselmiş vaziyette. Yani dün elini açan bir orduya sahiptik, fakat şimdi hem kendimiz üretiyoruz, yine ithalatımız yok değil, var, ama şimdi göğsümüzü gere gere bazı adımları atıyoruz. İşte en son gelişmeleri S-400 konusunda herhalde takip ediyorsunuz. Alternatifleri çoğaltan ve alternatifleri çoğaltırken de dünya ile masada oturan ve sadece tek düze değil, kimden daha uygun şartlarda alabiliyorsam bu şartlarda alabilirim anlayışını geliştiren bir ülke konumuna geldik. Biz şu anda Amerika’yla bugüne kadar masada otururken, şimdi Rusya’yla da oturuyoruz, belki yarın Çin’le de oturacağız. Derdimiz alternatifleri çoğaltmak, alternatifleri çoğaltacağız ki birbirimize yetelim.

Bir de, sadece pazar değil, ortak üretime girmek suretiyle bizim bu ülkelerle adım atmamız şart. Benim doğrusu bu dostlara ilk sürdüğüm şart her zaman, ortak üretim yapabilecek miyiz? Eğer ortak üretim yapamayacaksak o zaman kusura bakmayın. Çünkü biz yıllarca pazar olduk, onlar ise tüccar oldu, üretici oldu. Ama şimdi biz bu noktada oturup konuştuğumuzda, ne demek, tabii der noktaya geldiler.

Ve bütün bunlarla beraber, altyapıda atılan adımlar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş adımlar. Sadece bir şeyini söyleyeyim, bizim sadece kara yollarında, karma, hepsini söylüyorum, 6100 kilometreydi göreve geldiğimiz zaman. Değerli kardeşlerim, şu anda bizim 27 bin kilometreye çıktı bölünmüş yollar, otoyol, otoban vesaire. Bakın nereden nereye geldik. Yani 79 senede 6100 kilometre bölünmüş yol yapmışız, ama o günden bugüne 17 senede buna ilave edilen 20 bin kilometrenin üzerinde yol.

Yüksek hızlı tren, Türkiye’nin böyle bir durumu yoktu, ama şimdi bizim yüksek hızlı trenimiz var. İnşallah Ramazan’da Sivas’a yüksek hızlı tren geliyor. Şimdi bu adımlar atılırken, bu işte muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak lafla olmuyor, icraatla oluyor. Onun için bu Sivas Kongresi’nin ruhunu iyi okuyabilirsek, Erzurum Kongresi’nin ruhunu iyi okuyabilirsek, bu adımları atmakta ne kadar geç kaldığımızı daha iyi anlarız. Ve bunlar bize yeterli mi? Yetmez, daha ileri gideceğiz. İşte biz şu anda İtalyanlarla mesela Atak helikopterlerini yapıyoruz, Türkiye’de bunu üretiyoruz. Ve şunda Silahlı Kuvvetlerimiz Atak helikopterlerinden ne kadar gururla bahsettiğini ben biliyorum, işte Savunma Bakanım da burada, kendileri de biliyorlar. Yani dört bir yanı mahareti olan bir helikopter, her yönüyle çok çok güçlü bir helikopter, dikey inen, sağa-sola, her tarafı tarayan, yani başladığı zaman atışa her tarafı tarıyor.

Dün Çekya Başbakanı misafirimdi. Onların meşhur bir Başbakanı vardı geçmişte, o, ben barıştan yanayım diyerek bu yatırımlara falan engel olmuş. Tabii Sayın Başbakan da dedi ki, ya bu ne biçim anlayış dedi. Adam elinde bombayla saldıracak, sen de diyeceksin ki, ben barıştan yanayım, bütün savunma sanayini kapatacaksın, çünkü diyor, biz o yıllarda dünyada sayılı ülkelerden bir tanesiydik diyor.

Değerli Kardeşlerim,

Her şey iyi, güzel de, birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var, bir tane, iki tane değil, ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın; ben bunu kabul etmiyorum.

Şu anda dünyada gelişmiş ülkeler içerisinde neredeyse nükleer başlıklı füzesi olmayan ülke yok, hepsinde var. Hatta isim vermeyeceğim, bir tanesi şu anda cumhurbaşkanı değil, ziyarete gittiğimde bana dedi ki, ya bize böyle böyle diyorlar, benim elimde şu anda diyor 7500 kadar nükleer başlıklı var. Ama diyor Rusya’nın, Amerika’nın elinde 12500-15000 nükleer başlıklı füze var dedi, ben de yapacağım dedi. Şimdi hale bakın, onlar nerede neyin yarışını yapıyor. Bize de ne diyorlar? Sakın ha sen yapma. Ve yanı başımızda İsrail, var mı? Var ve bütün her şeyiyle onunla korkutuyor.

Değerli Kardeşlerim,

Biz şunda çalışmamızı yürütüyoruz. Bakın bir S-400 olayı oldu, kıyamet kopardılar, almayacaksın. Niye almayacağız? Adı üzerinde, S-400 nedir? Savunma sistemi, taarruz değil. Yani bize savunma sistemi bile almayı engelliyorlar. Aldık ve inşallah Nisan’da tamamen bitiyor.

Ve ben Sayın Trump’a şunu da söyledim: Sen de bize Patriot ver dedim, senden de Patriot alalım. “Doğru mu söylüyorsun” dedi. Evet dedim, doğru söylüyorum, ama şartlar aynı olacak dedim, yani Rusya’dan hangi şartlarda aldıysak seninle aynı şartlarda olursa alırız. Ve şimdi, yani 5 gün önceydi telefon görüşmemiz, Birleşmiş Milletler’de tekrar biraraya geleceğiz, bu konuları tekrar görüşeceğiz. Çünkü alternatifiniz olmadığı zaman belinizi kırarlar, bu işin hiç lam’ı, cim’i yok, onun için çok çalışacağız. Hem mali noktada güçlü olacağız, hem de bütün bu altyapıları oluşturacağız.

Başbakanlığımın ilk yılları, insansız hava aracı alamıyoruz. O zaman Bush Amerika’da Başkan ve Bush’a dedim ki, ben terörle mücadele ediyorum, siz hem terörle mücadele ediyorsunuz, bizi bir insansız hava aracı vermiyorsunuz, silahlı insansız hava aracını zaten hiç vermiyorsunuz. “Öyle mi” dedi. Evet, öyle dedim. Çağırdı ve sordu kendi oradaki ulusal güvenlik elemanına, dedi “vermiyoruz. O zaman” dedi “hiç olmazsa 48 saat olacak şekilde vereceksiniz” dedi, 48 saat. Bakın şimdi kötü komşular bizi ev sahibi yaptı. Şimdi biz insansız hava aracını üretiyor muyuz? Üretiyoruz. Silahlısını da üretiyor muyuz? Onu da üretiyoruz. Şimdi onun da bir üst kademesini şöyle bir-iki ay içerisinde inşallah onu da üretiyoruz. Şimdi bize 48 saatliğine filan değil, en az 27-28 saat havada kalabilen, şimdi onun daha ilerisi havada kalabilen hamdolsun bu insansız hava araçlarını benim vatandaşım üretti. Üretmekle de kalmadılar, ihracatına da başladılar: mesele bu.

 Akıllı bomba; Sayın Obama’dan akıllı bomba istiyoruz, terörle mücadele ediyoruz ya. Tendürek’te, Gabar’da, Cudi’de, Beslerderesi’nde bu mücadeleyi verirken buna ihtiyaç var, F-16’lar vesaire bunlar hep bunu kullanacak, ihtiyaç var, vermiyorlar, vermediler. Dedi “bir Kongreye soralım, ondan sonra bu işi çözmeye çalışalım” Obama’nın ömrü yetmedi, o gitti. Sayın Trump’a sordum, ondan da bir şey çıkmadı. Ama bu arada akıllı bombayı biz yaptık, şu anda bizim akıllı bombamız var, kendimiz üretiyoruz.

Kardeşlerim,

Bunlar durup dururken olmadı, azmedeceksin, kararlı olacaksın, güçlü ekonomi, güçlü devlet, bunu yakalayacağız.

Değerli arkadaşlar,

Tabii AK Parti döneminde başlayan bu büyük ekonomi hamlesinin zirve noktası küresel finans krizinin 2009 yılındaki etkilerini bir kenara bırakacak olursak, yaklaşık olarak 2013-2014 yıllarıdır. Bu dönemde büyümede yüzde 11’lere kadar varan oranlara ulaştık, milli gelirimiz 950 milyar dolarlara kadar çıktı. İnşaattan otomotive, ihracatta turizme, döviz rezervlerinden kamu borçlanma faizlerine ve enflasyona kadar her alanda gerçekten çok güzel bir tabloyla karşı karşıyaydık.

Göreve geldiğimizde IMF’e borcumuz 23,5 milyar dolardı, 2013 Mayıs IMF’e olan borcumuzu sıfırladık, IMF’e borcumuz yok, bitti o iş. 27,5 milyar dolar Merkez Bankamızın döviz rezervi vardı, hamdolsun şimdi orada 100 milyar doları yine aynı şekilde aştık. Başbakanlığım döneminde bir ara 136 milyar dolara kadar döviz rezervimizi çıkarmıştık, ama gene orayı yakalayacağız.

Ve tabii benim faize alerjim var, yüksek faize karşıyım. Ve bunda iyi bir noktaya gelmiştim, çünkü yüzde 63’te almıştık biz faizi ve 4,2’ye kadar düştük, o zaman enflasyon da 7,6’ydı. Maalesef bu Gezi olayları vesaireyle beraber dışarıdan çok ciddi bir çelme takıldı ve bir sıkıntı yaşadık. Tabii bütün bunlarla beraber şu anda yeniden faizde düşüş başladı, faizdeki düşüşle birlikte enflasyonda da düşüş biliyorsunuz son olarak 15,1’e kadar düştü. Şimdi politika faizi daha da düşecek, ben buna inanıyorum, çünkü yeni Merkez Bankası yönetimi bu konuda bu anlayışı ortaya koydu. Bununla da iş kalmayacak, faiz doğru orantılı olması hasebiyle enflasyonu da aşağıya doğru etkileyecektir. Ve bütün bunlarla beraber, tabi ki bizim güçlenme sürecimiz de artarak devam edecektir.

Değerli Kardeşlerim,

Bu konudaki adımlar Türkiye’nin 2020 yılını çok çok iyi karşıladığının alametidir. Ve bizler şu anda finans yönetiminde çok daha başarılı bir ülke konumundayız ve finans yönetimindeki bu başarı bizi ekonomide çok daha güçlü bir hale getirmektedir.

Üç şeyi çok önemserim; bunlardan birisi insan yönetimidir, birisi bilgi yönetimidir, birisi de finans yönetimidir. Bu üç şeyi başardığınız zaman başarı gelir. Ve şu anda bu adımlar üzerindeki çalışmalarımız kararlı bir şekilde devam ediyor.

Bakınız, yani olmaz böyle şey denilen birçok şeyleri yaptık. Sadece şu İstanbul’da düşünün biz üçüncü köprüyü yaptık, onu engellemeye çalıştılar. Kimlerin engellemeye çalışacağını zaten anlayın, yani benim söylememe gerek yok. Denizden geldiler, oralarda gösteriler yaptılar. Marmaray’ı yaparken gene engellemeye çalıştılar, Boğaz’ın altından Marmaray’ı yaptık. Ve Avrasya Tüneli’ni yaptık, aynı şeyleri yaptılar. Şu anda Asya-Avrupa yakasını birbirine bağlayan üçüncü boğaz köprüsü, Marmaray ve Avrasya Tüneli, bunlar İstanbul’umuzun en büyük zenginlikleri ya.

İstanbul-İzmir; İstanbul-İzmir arasını yaptık ve 426 kilometre böyle bir yolu yaptık, üzerindeki işte Osman Gazi Köprüsü gibi köprüler filan bunlarla, birçok tüneller bunlar. Şu anda ben artık hız meraklısı olanların verdiği saatleri konuşmuyorum ama, nereden bakarsanız bakın İstanbul-İzmir 3 saat, 3 saat 15 dakikaya inmiş vaziyette. Bugün bir gazetede bir marka otomobilden bahsediyordu, orada şu kadar hızla şu kadar saatte gidiyor diyor, ben öyle bir şeye yokum. Ama bizim planlarımızda 3 saat, 3 saat 15 dakika, öyle mi Cahit Bey, bunda gidebiliyor. Tabii bunun kıymetini bilenler de var, bilmeyenler de var, önemli değil. At denize, balık bilmezse Halik bilir, biz böyle bakacağız oraya.

Eğitimde, sağlıkta şehir hastanelerimiz bir devrimdir. Dünyada bizim bu şehir hastanelerimizin limitinde hastane yok. Şimdi hedefimiz oralardaki doktor kadrolarımızı daha da artırmak, sayıları daha da artırmak ve böylece şehir hastanelerimizde halkımızın oradaki tedavilerinin onlara verdiği güven devletine olan bağlılığını şüphesiz ki artırma başladı.

Güvenlikte, yargıda, enerjide, sporda… Dün akşam bir sayı farkla Amerika’ya yenildik ya baskette, bir sayı. O da, yani Amerika seyahati öncesi bizi biraz üzdü, ama belli olmaz.

Savunmada, çalışma hayatında, sosyal güvenlikte, sosyal yardımlarda, şehircilikte, çevrede, tarımda, uluslararası ilişkilerde yepyeni bir dönemin perdeleri aralanıyor.

Ülkemizi 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirme yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Tabii hiçbir akılcı ve tutarlı temeli olmayan hadiselerle bu dönemde karşılaşmaya başladık. İşte Gezi Parkı’nı az önce söyledim, 3-5 ağaç bahanesiyle ülkemizin büyük şehirlerinin ana caddelerini, meydanlarını işgal eden, kaos peşinde koşan bir kesim çıktı ortaya. Bu süreci önce belki gerçekten çevreci hassasiyetle başlatılmış bir girişim diye bakarak suhuletle karşıladık, sonra gerçek niyeti görünce devlet olmanın gereğini yerine getirip milletimizin de desteğiyle sokakları bu vandallardan temizledik.

Ardından 17-25 Aralık’ta FETÖ ihanet çetesinin emniyet ve yargı teşkilatları içindeki mensupları aracılığıyla yürüttüğü ilk darbe girişimine maruz kaldık. Bu kumpasın amacının şahsım başta olmak üzere siyasetten ekonomiye kadar bu ülkeye faydalı işler yapan kim varsa herkesin kollarına kelepçe takıp hükümete el koymak olduğunu gördük. Milletimizle birlikte gereken tedbirleri hemen alıp bu hani teşebbüsü akamete uğrattık.

Aynı şekilde son 6 yıldır her seçimi bir devri sabık, bir intikam, bir örtülü darbe, bir eskiye dönüş vesilesi haline getirme kampanyaları yürütüldü, hatta 15 Temmuz gibi tarihimizin en büyük ihanetine rağmen bu yöndeki çabalardan vazgeçilmedi. Darbecileri aklamak, darbe girişimini sıradan hale getirmek, ülkemize yapılan ihaneti örtmek, milletimizin kahramanlığını görmezden gelmek için akla hayale sığmayacak yollara başvuruldu.

Sınırlarımıza kadar dayanan terör örgütlerine karşı yürüttüğümüz mücadeleyi önemsizleştirmek için her türlü yol denedi. Bölücü terör örgütünün güdümündeki siyasi oluşumlarla kapalı kapılar ardında ittifaklar kuruldu. Ne yaşanırsa yaşansın, bu bölücü terör örgütünde bayrak var mı, ezan var mı, vatan var mı? Böyle bir şey yok. Ama bunlarla el ele, dirsek dirseğe ülkemizi bölme, parçalama gayreti içine girildi ve bunu da hukuk adına yaptılar. Hukuk devleti sınırları içinde yürüten, adalet dairesinden asla ayrılmayan Türkiye’nin bu onurlu duruşu dahi tenkit konusu yapıldı. Bu süreçte kim nereye savurulursa savrulsun, hamdolsun milletimiz darbeciler karşısında da, ekonomik tetikçiler karşısında da sapasağlam durmuştur. Milletimizin dirayetli ve kararlı duruşu sayesinde nice senaryolar yırtılıp atılmış, nice tuzaklar bozulmuş, nice hesaplar boşa çıkmıştır.

Son olarak yaklaşık bir yıl önce bu dönemde kur-faiz-enflasyon üçgeninde yeni bir saldırıya maruz kaldık. Öncelikle sistemin içinde böyle bir sorunla karşılaşmamıza sebep olan açıkları kapattık. Ardından da ekonomiyi yeniden önce dengeye getirecek, akabinde de yeniden 2023 hedeflerimize odaklayacak bir programı devreye soktuk. Döviz kurunun nispeten stabil hale gelmesi, faizlerdeki düşüş, enflasyondaki gerileme, ihracattaki ve turizmdeki; hele hele bugün malum ihracattaki açıklamalar da yapıldı, gayet iyi bir konumdayız.

Turizmde hamdolsun ciddi manada turist akışı var, bu yıl herhalde 52 değil mi bulacağız, tabi bu rakam Cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamı, 52 milyon turist ülkemize gelecek. Ve tabii artık öyle adeta eşantiyon rakamlarla turist değil, artık hakikaten parasını veren turist geliyor. Ve bu konuda da şu anda Rusya birinci sırada, Almanya ikinci sırada, böyle bir akım var, Avrupa bunun dışında sıralara girmiş vaziyette ve artık Çin’den de turist akışı başladı, bunlar önemli adımlar.

Enflasyonda 10 puanlık düşüş olurken, faizde ticari kredilerde 8 puan, konut kredilerinde 13 puan, ihtiyaç kredilerinde 10 puan gerileme yaşandı.

Bu yılın ikinci çeyreğinde ilk çeyreğine göre yüzde 1,2 oranında bir büyüme oranı yakaladık. Fakat 2020 ile ilgili ben bir büyüme oranı veriyorum, ona kilitleneceğiz, o da büyüme oranını bir defa kesinlikle inşallah yüzde 5 olarak planlayacak ve bunun üzerinde oynayacağız. İnşallah bu yıl ikinci yarısında çok daha güçlü büyüme oranları bekliyoruz ve bu 2020’nin altyapısını oluşturacak.

İhracattaki artış devam ederken, ithalattaki köpüğü azalttık ve 17 yıldır ilk defa cari fazla veren bir işlemler dengesine kavuştuk. Bu yılın ilk 8 ayındaki ihracatımız 117,2 milyar dolarla rekor kırarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı da, burası da önemli, yüzde 85,6’yı buldu, bu da çok önemli. Böylece ekonomimizin en büyük sorunu olarak gösterilen cari açık meselesini çözme yolunda önemli mesafe kat etmiş olduk.

Yaşadığımız her tecrübe Türkiye’nin önünde kurulan tuzakların karşı taraf açısından maliyetini yükseltiyor ve başarı şansını azaltıyor. Türkiye ekonomisi dinamik piyasa yapısı ve küresel sisteme entegrasyon gücüyle önümüzdeki dönemin en gözde yükselen ekonomisi haline gelmiştir. Bundan sonra ülkemize yönelik hamle niyeti taşıyanlar bir değil, 10 değil, en az 100 kez düşünmek ve ondan sonra adım atmak zorunda kalacaktır.

Değerli Kardeşlerim,

Türkiye olarak ekonomide geldiğimiz yer önemlidir, ama halâ gerçek potansiyelimize ulaşamadığımız da bir gerçektir. Uzunca bir süredir dünyanın üretim devi olan bölgeler hızla eskisi kadar cazip olmaktan çıkıyor. İşçilikten hammaddeye, siyasi ve ekonomik güvene kadar pek çok hususta Asya ile ilgili kafalar karışıktır. Bu durum Avrupa ve Ortadoğu başta olmak üzere önemli tüketim merkezlerinin hemen dibindeki Türkiye’ye dünyanın üretim üsleri arasında ön sıralara çıkma fırsatı veriyor. Hem kendi firmalarımızı, hem de küresel sermaye kuruluşlarını bu fırsatı değerlendirmeye davet ediyoruz. Özellikle ileri teknoloji noktasında Türkiye adımlarını atmıştır, atmaya devam edecektir. Yetişmiş ve genç insan gücümüz sanayi ve teknolojide hiç de küçümsenemeyecek düzeye gelmiş olan altyapımız, avantajlı lojistik ve destek hizmetlerimiz Türkiye’nin cazibesini artırıyor. Ülkemize karşı siyasi önyargıyla hareket eden kimi Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri dahi kendilerine sunacağımız ekonomik imkanlara bigane kalmayacaklardır. Nitekim son dönemde bu yönde çok önemli taleplerle ve somut adımlarla karşılaşıyoruz. Geçmişte ülkemizi sadece bölgesel irtibat noktası olarak gören ve kullanan pek çok küresel kuruluş, artık tasarımdan üretime kadar her alanda burada kök salmaya başlamıştır.

Bu süreçte ülkemiz de tabii ki boş durmuyor, Suriye ve Irak’ta yürüttüğümüz operasyonlarla sınırlarımızın güvenliğini sağlamlaştırıyoruz. Doğu Akdeniz’de milletimizin hakkını korumak için güçlü bir duruş sergiliyoruz. Sivas’ta olduğu gibi ülkemizi 81 vilayetinin tamamıyla ekonomide şaha kaldırmanın peşindeyiz. İş adamlarımızla yeni pazarlar bulmak, yeni ilişkiler kurmak için dünyanın dört bir yanını dolaşıyoruz. Hem kendi girişimcilerimize, hem de ülkemize gelen küresel yatırımcılara her türlü desteği veriyoruz. İnşallah ekonomimizin toparlanma sürecini 2019’da bitirecek, önümüzdeki yıldan itibaren kaldığımız yerden tekrar büyüme hamlemizi başlatacağız, Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Bu duygularla Orta Anadolu Ekonomi Forumu’nun düzenlenmesinde emeği geçen ve fikri katkılarıyla toplantıyı zenginleştiren herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.

Sivas Kongresi’nin 100. Yıl Dönümü vesilesiyle yapılan bu toplantının şehrimizin ve bölgemizin kalkınma hamlelerine ışık tutmasını diliyorum.

Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere Sivas Kongresi’nde ülkemizin bağımsızlığı ve milletimizin aydınlık geleceği için irade ortaya koyan herkesi tekrar şükranla yad ediyorum.

Hepinize sevgi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.