Radyo Gazeteciler Derneği’nin Kıymetli Yöneticileri,
Medyamızın Saygıdeğer Mensupları,
Kıymetli Misafirler,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum. Medya Oscarları Ödül Töreni münasebetiyle bir yıl aradan sonra sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’ne, Derneğimizin kıymetli yöneticilerine bu güzel buluşmayı düzenledikleri, tertip ettikleri için özellikle teşekkür ediyorum.
Sözlerimin hemen başında, görevlerini yerine getirmeye çalışırken hayatını kaybeden medya mensuplarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Az sonra 19 farklı kategoride ödüllerimizi takdim edeceğiz. Bu seneki Medya Oscarlarına layık görülen televizyoncularımızı, radyocularımızı, muhabir ve sanatçılarımızı gönülden tebrik ediyorum. Atalarımız marifet iltifata tabidir, iltifatsız emek zayidir diyor. Hayatta başarı kadar bu başarının takdir edilmesi de önemlidir. Ödüllendirilen her başarı daha nitelikli çalışmalara ilham kaynağı olur. Türkiye Cumhurbaşkanı olarak emeğin hak ettiği ilgiyi görmesine özel önem veriyorum. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğimizin de kendi alanında gerçekten büyük bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum.
Derneğimiz spordan belgesele, ekonomiden haber programlarına, dizilerden kurumlara uzanan geniş bir yelpazede her sene titiz bir çalışma yürütüyor. Geçmişi 41 yılı bulan Derneğimiz, bu köklü birikiminin de katkısıyla radyo ve televizyon alanında başarılarıyla temayüz eden meslektaşlarını tespit ediyor. 1979’dan beri ekranların ve radyoların en iyilerini ödüllendiren Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğini şahsım, milletim adına gönülden tebrik ediyorum.
Derneğimizin bağımlılıkla mücadele ve gençlerimize sporun sevdirilmesi gibi alanlarda düzenlediği sosyal sorumluluk faaliyetlerini de memnuniyetle takip ediyorum. Siyah-beyaz yıllardan geleceğe uzanan bir çınar olarak gördüğüm Derneğimize çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bugüne kadar ülkemizin ve milletimizin faydasına olan konularda daima sizlerin yanında olduk, bundan sonra da faaliyetlerinize gereken desteği vermeyi sürdüreceğiz.
Kıymetli Dostlar,
Değerli Misafirler,
Değişim ve yenilik hayatın temel dinamiğidir. Dünyada sabit kalan yegâne unsur, bizatihi değişimin ta kendisidir. Basın-yayın sektörümüzü doğrudan ilgilendiren iletişim teknolojilerinde baş döndürücü bir ilerlemenin yaşandığını görüyoruz. Teknolojiye bağlı olarak yepyeni medya araçları ortaya çıkıyor. 10-15 sene önce hayal dahi edilemeyen birçok yenilik, bugün hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Sosyal medya gibi hala isimlerini dahi telaffuz etmekte zorlandığımız, blog’lar, vlog’lar, wattpad gibi yeni araçlarla tanıştık. Matbu gazetelerle beraber internet gazeteciliğinin, hatta vatandaş gazeteciliğinin yaygınlaştığını gördük. Her meslek dalı gibi gazetecilik de bu süreçte büyük bir dönüşüm yaşadı. İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber bilginin kitleselleşmesinin önü açıldı. Bugün dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen bir hadiseyi saniyeler içinde cep telefonumuzun ekranından takip edebiliyoruz. Farklı dillerde on binlerce yayına, kitaba, dergiye, tabletinize indireceğiniz bir uygulamayla ulaşabiliyorsunuz. Sanal ortamda insanlar mekân sınırı olmaksızın birbirleriyle rahatça iletişim kurabiliyor.
Elbette bu yeni medya araçları fırsatların yanında çok ciddi riskleri, tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı kadar dezenformasyona maruz kalıyoruz. Bugün hiçbir denetimin, hiçbir düzenlemenin olmadığı sosyal medyada yalan ve provokatif haberlerin hâkimiyeti doğrulara göre kat be kat fazladır. İnternetin kendisi medyasıyla, sosyal ağlarıyla adeta dev bir malumat çöplüğü oluşturdu. Delile dayanan doğru bilginin, haberin yerini giderek zanna, vehme, çarpıtma ve manipülasyona dayalı malumat alıyor. Bilgiye erişim kolaylaşırken insanla hakikat arasındaki perde ne yazık ki kalınlaşıyor. Siber saldırılar şirketlerden devlet kurumlarına, hatta seçimlere kadar hemen her şeyin güvenliğini tehdit eder boyuta geldi. Terör örgütlerinin propagandalarını yaymak, yeni militanlar devşirmek için en sık istismar ettikleri alanların başında yine internet bulunuyor. Bireyin mahremiyetini ihlal, gün geçtikçe ürkütücü boyutlara ulaşıyor. Linç kültürü ve itibar suikastı sosyal medya ortamında çok büyük yaygınlık kazanıyor. İşin vahim tarafı, çoğu zaman bu manipülasyonları kimlerin yaptığını, bilgi kirliliğine kimlerin neden olduğunu bilemiyoruz. Provokatörler ve itibar suikastçıları internetin dehlizlerinde izlerini rahatça kaybettiriyor. Hayatı bir anda alt-üst olan mağdurlar çoğu zaman hesap soracak muhatap dahi bulamıyor.
Yalan haber, sadece insanı değil günümüz demokrasilerini de tehdit eden unsurlardan biridir. Dünyanın birçok ülkesi gibi Türkiye ve Türk demokrasisi de bu tehditten azade değildir. Son 6 yılda meydana gelen hadiseler bize bu acı gerçeği maalesef pek çok kez göstermiştir.
Kıymetli Dostlar,
Sizlerden son yıllarda yaşadıklarımızı şöyle bir gözünüzün önünden geçirmenizi istiyorum. Türkiye’nin ekonomide rekorlar kırdığı, faizlerin en düşük seviyelere ulaştığı, IMF’e borcumuzun sıfırlandığı bir dönemde önce ağaç bahanesiyle Gezi olaylarının fitili ateşlendi. Kimi sözde sanatçıların da merkezinde olduğu bu olaylarla ülkemizin sokakları karıştırılmak istendi. Bilhassa sosyal medya Gezi olaylarında adeta bir provokasyon üssü olarak kullanıldı. Ülkemizle hiçbir alakası olmayan nice yalan haberlerle milletimiz, özellikle de gençlerimiz galeyana getirilmeye çalışıldı. Sokaklarımız ateşe verildi, esnafımızın malı yağmalandı, içinde yolcuların olduğu belediye otobüsleri yakıldı, insanımız huzursuz edildi.
Bundan başarı elde edemeyince 17-25 Aralık’ta bu sefer farklı bir yol denediler. Yargı ve Emniyet içindeki FETÖ’cüler eliyle Hükümete yönelik bir darbe teşebbüsünde bulundular. Bu süreçte FETÖ hem kontrolü altında tuttuğu basın-yayın organlarından, hem de sosyal medyadan demokrasimizi hedef alan yoğun bir iftira kampanyası yürüttü. Maalesef dönemin Ana Muhalefet Partisi de FETÖ’nün bu yalan furyasına arka çıktı. Biz tüm gücümüzle milli iradeye sahip çıkarken muhalefet grup toplantıları ve miting meydanlarını FETÖ’nün propaganda kürsüsüne çevirdi. Türk demokrasisinin en çetin mücadelelerinden birinde Ana Muhalefet-muhalefet demokrasiyi korumak, milli iradeyi savunmak yerine ne yazık ki FETÖ’nün siyasi uzantısı gibi davranmayı tercih etti. MİT tırları ihanetinde olduğu gibi kimi medya mensupları da bu dönemde örgütün ajanlığını yapmakta hiçbir beis görmedi. On binlerce Suriyeliyi katleden PKK’lı teröristler özgürlük savaşçısı olarak sunulurken, milyonlarca Suriyeli sığınmacıya kapısını açan Türkiye terörle ilişkili hale getirilmeye çalışıldı. FETÖ’cüler eliyle kotarılan DEAŞ’a yardım yalanının en büyük alıcısı, ne yazık ki uluslararası basın olmuştur. Uluslararası medya organlarının Türkiye’ye yönelik tavırları objektiflikten uzaktır. Bunun arka planında da ülkemizin bölgesel konularda aldığı tutum vardır. Filistin davası başta olmak üzere Suriye, Mısır, Libya, Yemen meselelerinde sergilediğimiz ilkeli duruş, belli güçleri rahatsız etmektedir.
Kendilerini özgür ve tarafsız diye tanımlayan yabancı medya organlarının mesele Türkiye olunca gazetecilik yapmak yerine nasıl birer propaganda makinesine dönüştüğünü hep birlikte gördük. Özellikle 15 Temmuz gecesi yapılan haberleri bir utanç belgesi olarak halen hatırlıyoruz. Darbenin başarısız olmasının getirdiği hayal kırıklığına ertesi gün atılan manşetlerde bizzat şahitlik ettik. Türk Hükümeti aleyhine konuşacak insan bulamamaktan şikâyet eden uluslararası basın kuruluşları bile oldu, bunları da gördük. Birçok medya kuruluşu darbecileri aklamaya çalışırken Türk milletinin dünya demokrasi tarihine geçecek şanlı direnişi ısrarla görmezden gelindi. Bu tarafgirliğin varlığını güçlü bir şekilde devam ettirdiği de bir hakikattir. Ekonomide, demokraside, terörle mücadelede bölgesel barış ve istikrarı koruma yönünde attığımız adımlar, uluslararası medyada bugün de hak ettiği karşılığı bulmuyor. Dünyanın hemen her ülkesinde yaşanabilecek sıkıntılar abartılarak manşetlere taşınırken, Türkiye’nin başarıları kasıtlı bir şekilde görülmüyor. Söz konusu milletimiz olunca bağımsızlığın yerini yandaşlık, doğrunun yerini çarpıtma, tarafsızlığın yerini ise önyargılar alıyor. Ülkemizdeki kimi medya kuruluşları da manşetleriyle bu değirmene su taşıyor.
Kıymetli Dostlarım,
Buradan şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum: Gerçeği bilmek, doğru bilgiye ulaşmak her insanın en tabii hakkıdır. Gazetecilik, hakikati ortaya çıkarma mücadelesi ise, siyasetçinin görevi de gerçekleri söylemektir. Siz gazeteciler gibi siyasetçinin de en büyük sermayesi doğruluk ve dürüstlüktür. İtibarını ve inandırıcılığını yitirmiş bir medyanın ne topluma, ne takipçilerine, ne de insanlığa bir katkısı olabiliyor. Aynı şekilde milletiyle samimi bağ kuramayan bir siyasetçinin de millete ve memlekete hayrı dokunmaz.
Radyo ve televizyon camiamızın mensuplarıyla neredeyse 40 yıldır iç içeyiz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından başlayarak Pınarhisar’a, Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına kadar siyasi hayatımıza damga vuran olayların çoğunu beraber yaşadık. Türkiye’nin son 25 yılda yüzleştiği krizlere, vesayet girişimlerine, ekonomik sıkıntılara ve elbette 3 Kasım 2002’den itibaren başlayan o büyük dönüşüme hep birlikte şahitlik ettik. 40 seneyi aşan siyasi hayatımız boyunca şartlar ne olursa olsun milletimize daima doğruları konuştuk, doğruları anlattık. Dervişin fikri neyse, zikri de odur, inancıyla kalbimizde ne varsa, zihnimizden ne geçiyorsa dilimizle onu söyledik. Bugün de aynı hassasiyeti muhafaza etmeye çalışıyoruz.
2023 hedeflerimiz, 2053 ve 2071 vizyonlarımız sadece ekonomik büyümeyi kapsamıyor. Bu hedef ve vizyonlar medya dahil hayatımızın her alanında yeni bir inşa sürecini ifade ediyor. Biz sadece ekonomisi, savunması, ticareti, altyapısı, diplomasisi sağlam bir Türkiye istemiyoruz, aynı zamanda demokrasisi çok daha güçlü bir ülke de istiyoruz. Biz basını daha özgür, daha çoğulcu bir Türkiye arzuluyoruz. Biz şiddete bulaşmadığı, hakarete varmadığı sürece ne kadar aykırı olursa olsun tüm fikirlerin temsil edildiği bir basın arzu ediyoruz. Biz kendi halkına tepeden bakan değil halk adına gözcülük yapan bir medya düzenini savunuyoruz. Şüphesiz bunun yolu da; medyanın demokrasilerdeki rolünü layıkıyla oynamasından geçiyor. İnsanı, ahlakı, basın etik ilkelerini merkeze alan bir bakış açısıyla bu süreci yönetmek zorundayız.
Türkiye ne basın hürriyetinden, ne de milli güvenliğinden taviz verebilir. Bunun için özgürlük-güvenlik dengesini sağlamak suretiyle yolumuza devam etmek mecburiyetindeyiz. Uzun yıllar medyamıza hakim olan vesayetçi tonun artık değişmesi gerekiyor. Türk medyasının milletiyle daha barışık bir düzlemi yakalaması önemlidir. İnşallah kendi bakış açısını genişlettikçe, dilini düzelttikçe, seviyesini yükselttikçe toplumdaki itibarını da güçlendirecektir.
Biz de bu amaçla yeni medya düzeninin ihtiyaçlarına uygun kamu politikalarını İletişim Başkanlığımız ve diğer ilgili kurumlarımız vasıtasıyla hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye olarak gerçekten köklü bir basın-yayın geleneğine sahibiz. Ülkemizin gazeteyle ilk tanışması 1831 yılına kadar uzanıyor. 1927 senesinden beri radyo, 1952’den beri de televizyon yayını var. Şu an radyosu, televizyonu, internet medyasıyla dünyanın en dinamik basın-yayın sektörlerinden birisi ülkemizde bulunuyor. Keza geniş bant abone sayımız 75 milyona ulaşmış durumda.
Ancak iki asra yaklaşan bu tecrübemizde meslek adına pek çok gurur tablolarının yanı sıra medyamız açısından sorunlu sahneler de yaşandı. Demokrasiye sahip çıkmak yerine darbeleri alkışlayan, gerçeğin peşinde koşmak yerine hakikati katleden gazetelere de şahit olduk. Terör örgütlerine tetikçilik yapan, kalemini ve klavyesini şiddeti övmek için kullanan gazeteci kılıklı şahıslar da var. Ama aynı zamanda foto muhabiri şehit Mustafa Cambaz gibi gerektiğinde vatanımızın istiklal ve istikbali uğruna canını feda eden cesaret abilerini de gördük. Bu ülkede bir yerel radyoyu veya televizyonu yaşatmak için malını-mülkünü feda eden pek çok kardeşimiz var. Anadolu’nun ücra bir köşesinde yayınlarıyla insanımızın gönlünde taht kuran meslektaşlarınız var. Kimi zaman bir haber için ölüm dahil her türlü riski göze alan mesleğine aşık gazetecilerimiz var. Haber peşinde koşarken uçurumdan yuvarlanan bir gazeteci kardeşimizin ardından sosyal medyada dolaşıma sokulan utanç verici yazıları da unutmadık. Vefat eden meslektaşlarını linç edecek kadar gözünü nefret bürümüş karakter fukaralarının olduğunu da biliyoruz.
Türk medyasının temsilcileri, darbe ve terör şakşakçıları, çıkarcı düzenbazlar, cahil fırsatçılar, asla unutmayalım, yok değildir. Bizim medyamızın gerçek temsilcileri Mustafa Cambaz gibi gözünü kırpmadan şehadete yürüyen kahramanlardır. Bizim medyamızın sembolleri kışın soğuğuna, yazın sıcağına aldırmadan hakikat peşinde koşanlardır. Hakikatin hatırını yere düşürmeyen tüm gazetecilerimize, muhabirlerimize de buradan şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
İnşallah sizlerin gayretleri ve çabalarıyla Türkiye’yi diğer alanlarda olduğu gibi basın-yayın sektöründe de çok daha yukarılara taşıyacağız.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken başta Mustafa Cambaz kardeşim olmak üzere tüm şehitlerimizi hürmetle yad ediyorum.
Bayburt’ta görev sırasında uçurumdan düşerek hayatını kaybeden Anadolu Ajansı muhabiri Abdulkadir Nişancı’ya Allah’tan rahmet, ailesine sabırlar diliyorum.
Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğinin 2018 yılı Medya Oscarlarına layık görülen medya mensuplarımızı ve kuruluşlarımızı tekrar tebrik ediyorum. Programın icrasına destek veren kurumlarımızı kutluyor, her birinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.