Saygıdeğer Hocalarım,
Sevgili Öğrenciler,
Hanımefendiler,
Beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Öncelikle Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyorum. Profesör Doktor Fuat Sezgin Yılı vesilesiyle düzenlenen toplantımızı teşrifleriniz için sizlere şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Geçtiğimiz yılın 1 Temmuz’unda dar-ül bekaya uğurladığımız Profesör Doktor Fuat Sezgin Hocamızı bir kez daha rahmetle ve saygıyla yad ediyoruz.
İlim adamlığı konusundaki kararlı duruşuna yakından şahit olduğum Hocamız, aynı zamanda ülkesine ve milletine derin bir muhabbetle bağlıydı. Bu sebeple ömrünün son yıllarında eserlerini, kitaplarını, tüm birikimini ülkemize kazandırmanın, milletimizin istifadesine sunmanın gayreti içinde olmuştur. Eserlerinin büyük bir kısmını diyeceğim, onları ülkemize kazandırdı. Bir diğer kısmı da şu anda mahkemelik. İnşallah o mahkeme de kazanılmak suretiyle onlar da ülkemize getirilir.
Gülhane Parkı içindeki eski Has Ahırlar binasında açılan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin yerini de bizzat kendisini gezdirdiğimizde belirledi ve orayı da Başbakanlığım döneminde bu müzenin hazırlıklarını Merhum Hocamızla birlikte bizzat yürütme şerefine nail oldum.
Vefatından sonra Hocamız, müzenin hemen karşısındaki ebedi istirahatgahına bildiğiniz gibi defnedilmiştir. Hocamızın eserleri yanında şahsi kütüphanesi, başlı başına bir hazine değerindedir. İnşallah bunları da vakıf ve müze bünyesinde en güzel şekilde koruyacak, değerlendirecek, gelecek nesillere aktaracağız. Hocamızın eserlerinden bir set de Cumhurbaşkanlığı Kütüphanemizin en kıymetli bölümü olarak, araştırmacılarımızın ve gençlerimizin hizmetine sunulacaktır.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yılın Eylül ayında yayınladığımız bir genelge ile 2019 yılını Profesör Doktor Fuat Sezgin Yılı olarak ilan ettik. Yıl boyunca yapılacak etkinliklerin koordinasyonuyla da Profesör Doktor Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı ile Kırıkkale Üniversitemiz görevlendirildi. Bu yıl vesilesiyle ülkemizin yanı sıra Avrupa ve Türk cumhuriyetlerini de kapsayan geniş bir coğrafyada yaklaşık 800 etkinlik gerçekleştirilecek. Halen devam eden bu etkinlikler yılsonuna kadar kesintisiz sürecektir.
Değerli Arkadaşlar,
Fuat Sezgin Hocamızın Bitlis’te başlayıp İstanbul’da süren, ardından Almanya’ya uzanan ve yeniden İstanbul’da nihayete eren 94 yıllık hayatının her safhası paha biçilmez derslerle doludur.
Dünya çapında böyle bir bilim adamının 1960 darbesinin ardından İstanbul Üniversitesi’nden uzaklaştırılması, tarihimizin en büyük ayıplarından biridir. Peki, İstanbul Üniversitesi’nden uzaklaştırılan Fuat Sezgin çalışmalarını nerede devam ettirdi? Almanya’da devam ettirdi. Önce Frankfurt Üniversitesi, ardından Goethe Üniversitesi Fuat Hocamızın ilmi çalışmalarına zemin oluşturdu, destek verdi. Bizim kıymetini bilemediğimiz Hocamıza Almanya’nın sahip çıkması boşuna değildir. Hocamız İslam bilim ve teknoloji tarihi bakımından eşi bulunmaz eserlerinin önemli bir bölümünü tabii olarak çalışmalarını yürüttüğü ülkenin diliyle, yani Almanca olarak yayınlamıştır. Bunun anlamı, bu eserlerin bilim tarihine Alman patentli olarak geçmiş olmasıdır.
Açık konuşmak gerekirse, Hocamızın ülkemizde barındırılmamasının sebebi yürüttüğü çalışmaların başındaki İslam ifadesidir. Şayet Fuat Hoca İslam değil de mesela Roma veya Bizans tarihi çalışmış olsaydı emin olun hayatının sonuna kadar İstanbul Üniversitesi’nde kalmaya devam ederdi. Sıkıntı burada, dert burada. İlim insanına sahip çıkmadığınız zaman işte ona Alman sahip çıkar ve Alman sahip çıktığı zaman da bu eserler Almanca dünyada yerini bulur. Hâlbuki İslam alimlerinin çalışmaları incelenmeden dünya bilim tarihinin incelenebilmesi de yazılabilmesi de mümkün değildir. Sadece ve sadece yürüttüğü çalışmaların başında İslam ifadesi geçiyor diye Hocamızı bir kalemde silip atanlar, ortaya çıkan dünya çapındaki eserlerin şerefini kendi elleriyle Almanya’ya bağışlamışlardır. Biz, ‘İlim Çin’de bile olsa arayınız’ diyen bir medeniyetin mensupları olarak, kendi ilim erbabımıza, ilmi birikimimize sahip çıkamamış olmamızın sebeplerini çok iyi düşünmeliyiz, çok iyi tefekkür etmeliyiz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımdan başlayarak Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım döneminde yürüttüğüm çalışmalarda bu anlayışı kendime düstur edinmeye çalıştım. İstanbul’u dünyanın en gözde ilim ve kültür merkezlerinden biri haline getirmek için her türlü gayreti gösterdim. Üniversiteleri ülkemizin 81 vilayetinin tamamına yayarak hem evlatlarımızın yükseköğrenime erişimini kolaylaştırdık hem de bilim insanlarımızın önünde geniş bir çalışma alanı oluşturduk. Yani Bitlis’teki, Hakkâri’deki, Iğdır’daki, Kars’taki bir geç okumak için İstanbul’a acaba gelebilme şansına sahip mi? Böyle bir mali imkâna sahip mi? Sahip olamadığı için bu yavrularımız bizim yıllarca ne yapamamıştır? Okuyamamıştır. Öyleyse yapmamız gereken neydi? Biz tüm ilmi müesseseleri öğrencilerimizin ayaklarına getirmekti, götürmekti. Onun için de 76 üniversiteden, 206 üniversiteye çıktık ve 81 vilayetimizin 81’nde de şu anda üniversitemiz var. Dolayısıyla, artık Iğdırlı, Iğdır Üniversitesi’nde de ne yapabiliyor? Okuyabiliyor. Karslı aynı şekilde, Ardahanlı aynı şekilde, Hakkârili aynı şekilde hiç birini bundan mahrum etmedik. Niye? Eğer ilme sahipseniz, eğer ilme sevdalıysanız ilmin önünü açacaksınız, ilim adamlarının önünü açacaksınız biz bunu yaptık.
Bütün bunları yaparken bir yandan da eski dönemin bakiyesi bağnazlıklarla kendi medeniyetine ve kültürüne husumeti çağdaşlık zanneden sömürge aydınlarıyla mücadele ettik. Bu zihniyeti tümüyle ortadan kaldıramamış olsak da, bilimsel çatışmaların yelpazesini olabildiği kadar genişlettiğimiz bir gerçektir. Ülkemizde tarih, kültür, sanat edebiyat başta olmak üzere sosyal bilimler alanları yeniden cazibe kazanmışsa işte bu çabalar sayesindedir. İnşallah önümüzdeki yıllarda bu gayretlerimizi devam ettireceğiz. Şu anda Türkiye’de bir büyük kütüphaneye sahip değildik, ama şimdi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 5 milyon ciltlik bir kütüphaneyi yaptık ve dijital ortamda da bunlar kayda girecek şekilde üç-dört ay içerisinde inşallah açılışına yapacağız.
Aynı şekilde İstanbul’da eski Rami Kışlası’nı, orayı da İstanbul’da 6 milyon ciltlik bir büyük kütüphane olarak şu anda yapıyoruz. Oradan da yine İstanbul ve Ankara olmak üzere tüm gençliğimizi, tüm ilim ehli olabilecek gençlerimizi inşallah bu dev kütüphanelere sahip kılacağız. Ha bunlar dev mi? Değil, 150 milyon ciltlik kitaba sahip olan dünyada kütüphaneler var, bizimki bu noktada daha çok gerilerde. Ama dedik ki, eğer bir şeye başlarsak biter, başlamazsak hiç bitmez. Milyonları konuştuğumuz kütüphanemiz yoktu, ama şimdi var ve bunları yakından takip ederek dünyaya inşallah açılmış olacağız.
Değerli Arkadaşlar,
Medeniyet inşa etmek her topluma nasip olan bir haslet değildir. Biz bu konuda şanslı bir milletiz, her şeyden önce dinimiz olan İslam’ın kadim ve çok zengin bir medeniyet birikimi var. İslam ilim adamlarının tıptan astronomiye, matematikten kimyaya, fizikten siyaset bilimine kadar dünyaya kazandırdıkları birikim, bugün dahi insanlığın yolunu aydınlatmayı sürdürüyor. Geniş bir coğrafyada süren bu çalışmaların kıymetini Fuat Hocamız gibi ilim erbabımızın çalışmalarıyla adeta yeniden keşfediyoruz.
Bunun yanında, millet olarak medeniyet geçmişimiz 5-6 bin yıl öncesine kadar götürülüyor. İslam öncesi dönemden başlayan bu büyük medeniyet yürüyüşü, ecdadın Müslümanlıkla şereflenmesinin ardından çok daha zengin bir şekilde günümüze kadar gelmiştir.
Bugün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde Müslüman bilim adamlarının ortaya koydukları eserleri, başarılarını iftiharla takip ediyoruz. Tabi burada üzerinde asıl uzun uzun düşünmemiz gereken husus, bu çalışmaları kendi medeniyet coğrafyamızda yürütecek iklimi niçin oluşturamadığımızdır. Türkiye olarak yavaş yavaş bu konuda kendimizi müspet yönde ayrıştırdığımıza inanıyorum. Bilim insanlarımıza birikimlerini ülkemizde değerlendirebileceklerini, böyle bir zemini hazırlamaya başladığımızı da gösteriyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde ülkemizi tüm bilim insanları için çok daha önemli bir cazibe merkezi haline getireceğiz. Bu gelişme aynı zamanda medeniyetimizin üzerindeki küllerin dağılmaya, ateşin yeniden harlanmaya başladığı anlamına geliyor.
Bilimin ve teknolojinin insanlığa sağlayacağı faydalar veya zararlar, onun gerisindeki felsefeyle, inançla, amaçla ilgilidir. İnsanı herhangi bir meta olarak gören anlayışla üretilen bilim ve teknoloji, ancak dünyadaki adaletsizliği arttırmaya, zulmü çoğaltmaya yarar. Buna karşılık, insanın yaratılmışların en şereflisi olduğu anlayışıyla yürütülen bilim ve teknoloji faaliyetleri, dünyadaki herkes için mutluluk, huzur, refah kaynağı haline dönüşür. Nasıl aynı malzemeyle sadece doz farkıyla zehir de, ilaç da yapılabilirse, bilim ve teknolojinin sonuçlarıyla da benzer neticeler elde etmek mümkündür. Atomu parçalayarak insanlık için en ucuz enerji kaynağını üreten de, insanları toplu şekilde katleden de aynı bilim, aynı teknoloji değil mi? Öyleyse biz bilimi ve teknolojiyi sadece insanlığın hayrına kullanacağız. Bıçak katilin elinde insan öldürür, ama aynı şekilde bıçak değil de neşter doktorun elinde, cerrahın elinde hayat kurtarır; fark bu. Bunun için önce dengeyi sağlamak gerekiyor.
Türkiye olarak savunma sanayine verdiğimiz önemin gerisinde işte bu anlayış vardır. Güçlerin dengesiz olduğu bir yerde idealleri hayata geçirecek imkân oluşturmak mümkün değildir. Biz milletimiz, mensubu olduğumuz ümmet ve tüm insanlık için barış, huzur, güven, refah, adalet, esenlik dolu bir gelecek inşa etmeyi hedefliyoruz.
Fuat Sezgin Hocamızın açtığı yol bize işte böyle bir gelecek için neler yapmamız gerektiğinin ipuçlarını veriyor. Onun için ben özellikle gençlerimize tavsiye ediyorum, Gülhane Parkı’na muhakkak uğrayın, müzeyi muhakkak gezin. Neler yapmışlar, Fuat Hocamız nelerin başını bu noktada çekmiş, kütüphanesini muhakkak görün. İnanıyorum ki onlar sizin ufkunuzu daha da artıracaktır, daha da geliştirecektir. Sizin geleceğe bakışınızı bu noktada çok daha teşvik edecektir. Bu bakımdan Gülhane Parkı bizim çok fakirdi, garipti. Ama bu kütüphaneyle Gülhane Parkı’nı da zenginleştirmiş olduk.
Ve bu duygularla bir kez daha Profesör Doktor Fuat Sezgin Yılı’nın ülkemiz, İslam dünyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Profesör Doktor Fuat Sezgin Yılı Programlarının düzenlenmesinde emeği geçen tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Fuat Sezgin Hocamızın izinden giden öğrenci kardeşlerime eğitim ve öğretimlerinde, ilmi çalışmalarında başarılar diliyorum. Hocamızı bir kez daha rahmetle yâd ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.