İstanbul Muhtarları İle İftar Programında Yaptıkları Konuşma

20.05.2019

Değerli Muhtarlarımız,

Kıymetli Kardeşlerim,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

Bugün burada İstanbul’umuzun 39 ilçesinin tamamından muhtarlarımızla birlikteyiz. 31 Mart seçimlerinde tekrar seçilen ve ilk defa göreve gelen tüm muhtarlarımızı tebrik ediyorum. Rabbimden her birinize mahallelerinize, ilçelerinize, şehrimize en güzel hizmetleri vermeyi nasip etmesini diliyorum.

Muhtarlar toplantımızın 50’ncisini sadece İstanbul muhtarlarımızla yapmak istedik. Çünkü milletin evinde, külliyede biliyorsunuz sürekli muhtarlarımızla buluştuk ve buluşmaya devam ettik, bundan sonra da edeceğiz.

Öncelikle artık ortasına ulaşmak üzere olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyorum. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan Ramazan-ı Şerifinizin rahmet günleri geride kaldı, şimdi mağfiret günlerindeyiz. Rabbim bizleri Ramazan-ı Şerife nasıl kavuşturduysa, aynen bayrama da kavuştursun inşallah. Bu mübarek günlerde tutulan oruçların, eda edilen ibadetlerin, yapılan hayırların Hakk katında kabul olmasını temenni ediyorum.

Bizim gözümüzde muhtar mahallesindeki her bir hanenin sevincini de, hüznünü de, eksiğini de en iyi şekilde bilmesi gereken kişidir. Muhtarlıklarımızın büyüklükleri çok farklı olduğu için büyük şehirlerimiz başta olmak üzere bazı yerlerde bir kişinin tüm mahalleyi kucaklaması mümkün olmayabiliyor. Aynı şekilde 50-10 haneden ibaret mahallelere de rastlayabiliyoruz. Esasen kırsal için ayrı, büyükşehirler için ayrı olacak şekilde mahallelerin fiziki büyüklük ve nüfus esasına göre gözden geçirilmesinde fayda görüyorum.

Etkin şekilde yönetilebilir mahalle birimleri muhtarlarımız vasıtasıyla milletimize vereceğiniz hizmetlerin hızını ve kalitesini yükseltecektir. Aynı şekilde muhtarlık seçimlerinin de belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği seçimlerinden ayrılmasında yarar var. Muhtarlık seçimlerinin belediye başkanlığı seçimlerinden önce veya sonra yapılmasının her iki seçimin de daha sağlıklı yürümesini temin edecektir.

Biliyorsunuz muhtarlıklarımızı hem yönetim sistemi içindeki yerine, hem de özlük hakları itibariyle bugünkü konumlarına biz getirdik. Özlük haklarının yanında silah dediniz, silahı da verdik, hem de geri iade edilmemek üzere. İçişleri Bakanlığımız bünyesinde bir Muhtarlar Daire Başkanlığı ve Muhtarlık Bilgi Sistemi’ni de biz kurduk, daha önce böyle bir şey yoktu. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, muhtarlık müessesesine verdiğimiz önemin bir ifadesidir. Valilerimize, kaymakamlarımıza ve belediye başkanlarımıza muhtarlarımızla yakından ilgilenmeleri konusunda kesin talimatlarımız var. İnşallah önümüzdeki dönemde sizlerle elbirliği, gönül birliği, fikir birliği içinde mahallelerimize ve ülkemize çok daha büyük hizmetlere beraberce imza atacağız.

Kardeşlerim,

Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine karar vermesi, hiç şüphesiz sizlerin de en önemli gündem maddesidir. Bu konuda kafaların hala net olmadığını görüyorum. Bunun için seçimlerin yenilenmesi kararının niçin verildiğini bir kez de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Seçim Kanunu’nda geçtiğimiz yılın Mart ayında yapılan bir değişiklikle sandık kurulu başkanı ve bir üyesinin kamu görevlisi veya memur olması şartı getirilmiştir. Dikkat edin, memur. Yani herhangi bir işçi, sözleşmeli veya fark etmez, sandık kuruluna başkan olamaz veya ikinci bir üye olamaz. Niye? Çünkü memur olması şart. Yani 657 Sayılı Kanun, bununla memur. Bu hüküm ilk olarak 24 Haziran 2018 seçimlerinde uygulandı. İlk seçim kurulları sandık kurulu memur üyelerinin listelerini partilere vermediği için 24 Haziran 2018 seçimlerinde bu kuralın ne derece uygulandığını bilmiyoruz. Biz bu konudaki sorunu 31 Mart seçimlerinde Büyükşehir seçimlerinde aradaki farkın sürekli azalması sebebiyle seçimin tüm aşamalarını mercek altına alınca tespit ettik. İnceleme ve araştırmalarımız sırasında sadece sandık kurulu üyeleriyle ilgili usulsüzlüğü belirlemekle kalmadık, kasıtlı veya sehven yapılmış daha pek çok yanlışı da ortaya çıkardık.

31 Mart seçimlerinde hem sandık kurulu üyelerinin atanması, hem de oy sayım ve döküm cetvelleri konusunda çok ciddi hatalı işlemlerin olduğunu belgeleriyle Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdik. Şu rakamlara özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. İstanbul’daki yaklaşık 62 bin sandık kurulu üyesinden 20 bine yakını kanuna aykırı atanmıştır. Oy sayım ve döküm cetvellerinden ise 5388’i mühürsüzdür. 694’ü imzasızdır, 214’ü tamamen boştur. 498’i eksik doldurulmuştur, 919’unda rakam belirtilmemiştir, 1135’inde de sayı eksikliği bulunmaktadır. Üstelik bunlar sadece bizim tespit edebildiğimiz usulsüzlüklerdir. Yüksek Seçim Kurulu partimizin yaptığı itiraz üzerine kanuna aykırı sandık kurulu üyesi atanan 22 sandıktaki oy sayım döküm cetvellerinin kaybolduğunu ve sisteme boş olarak işlendiğini tespit etmiştir.

Bir başka ifadeyle şaibeli sandık kurulu üyeleri 22 sandığın oyunu yok etmiştir. Yine Yüksek Seçim Kurulu kanuna aykırı sandık kurulu üyelerinin görev yaptığı 101 sandıktaki oy sayım döküm cetvellerinin imzasız, mühürsüz ve yazıları eksik olarak sisteme işlendiğini belirlemiştir. Böylece kanuna aykırı her iki işlemin birden gerçekleştiği, toplamda 42 bin oya tekabül eden 123 sandık ortaya çıkartılmıştır. Şimdi diyorlar ki, ne oldu? Oyları çaldılar, bu kadar açık, net. Bugün itibarıyla artık bu 123 sandıktaki 42 bin oyun akıbetinin tespiti mümkün değildir, çünkü oylar çalındı. Aradaki farkında 13 binlere düşmüş olmasını da kendileri itiraf ediyor. 29 binden başlıyor, iniyor iniyor iniyor, 13 bine kadar geliyor. Peki, 29 binden 13 bine iniyorsa burada şaibe yok mu, bir şeyler çalınmadı mı? 16 bin oy çalındı. Öyleyse yenilenmesi şartına işte buna benzer birçok oradaki usulsüzlükler sebebiyle Yüksek Seçim Kurulu gelmiştir. Yüksek Seçim Kurulu haklı olarak seçimin yenilenmesi kararını vermiştir.

Görüldüğü gibi Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı sadece sandık kurulu üyelerinin usulüne uygun atanmamış olmasına dayanmıyor, Kurul kararını verirken hem bu durumu, hem de oy sayım döküm cetvellerindeki usulsüzlükleri gözeterek her ikisinin birden çakıştığı sandıkları dikkate almıştır.

Buna karşılık, aynı kurul AK Parti olarak bizim Büyükçekmece, Milliyetçi Hareket Partisi’nin de Maltepe İlçe Belediye Başkanlığı seçimleriyle ilgili itirazlarımızı ret etmiştir. Her iki belediye başkanlığını da CHP’nin kazanmış olmasına rağmen biz bu kararı saygıyla karşıladık.

Değerli Arkadaşlar,

Seçimin yenilenmesi kararını itibarsızlaştırmak isteyenler ısrarla şunu söylüyor: Aynı zarfa 4 farklı oy konduğu halde, nasıl olur da sadece Büyükşehir seçimleri yenilenir? Aslında Yüksek Seçim Kurulu bunun da cevabını veriyor. Tabii bu cevabı sadece konuyu gerçekten anlamak isteyenler duyuyor, kendi kurdukları dünyanın dışındaki her şeye gözlerini ve gönüllerini kapatmış olanlar bu gerçekleri duymuyor.

Şimdi sizlere niçin sadece Büyükşehir seçimlerinin yenilendiğini, ilçe belediye başkanlığı seçimlerinde böyle bir karar alınmadığını söyleyeyim. Sandık kurulu üyeleri ve oy sayım döküm cetvelindeki hataların birlikte yaşandığı 123 sandık İstanbul’un 26 ayrı ilçesine aittir. Bu sandıklardaki sorunlu oyların ilçe belediye başkanlığına dağılımına bakıldığında, Büyükşehir’de olduğu gibi seçim sonucunu değiştirecek bir tablo ortaya çıkmıyor. Bir başka ifadeyle, 26 ilçenin her birinde ilçe belediye başkanlığında sonucu değiştirmeyen oylar, Büyükşehir’de toplandığında seçimin neticesini tersine çevirebiliyor, mesele bu.

AK Parti olarak biz de tüm itiraz sürecini Büyükşehir oylarındaki gördüğümüz sorunlar üzerinden devam ettirdik ve neticeye ulaştık. Benzer bir yol takip ettiğimiz Büyükçekmece’deki mücadelemiz ise maalesef olumsuz sonuçlandı. Büyükşehir’de seçimin yenilenmesini gerektirecek delillere ulaşan Yüksek Seçim Kurulu, Büyükçekmece’de böyle bir sonuç çıkarmadı. Hukuka saygının gereği olarak biz bu kararı gerekirse eleştiririz, ama sonucuna da teslim oluruz, nitekim öyle de yaptık, herkesi de bu yola davet ediyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararını ülkemizi karalamak, demokrasimizi lekelemek için bir fırsata dönüştürmeye çalışanlara cevabı hep birlikte diyorum ki 23 Haziran’da gelin beraber verelim. Muhtarlarımız sandığın ne anlama geldiğini, sandıkta tecelli eden iradeye sahip çıkmanın nedenli önemli olduğunu çok iyi bilir. Biz CHP adayının mazbatasının alınıp, AK Parti adayına verilmesini istemedik, böyle bir şeye asla rıza da göstermeyiz. Burada yapılan iş, farkı 29 binlerden 13 binlere düşen uygulamada pek çok kanunsuzluk ve usulsüzlük tespit edilen bir seçimin milli iradenin tercihlerini en doğru şekilde yansıtmak üzere tekrarlanmasından ibarettir. Sizlerden bu gerçekleri kendi mahallelerinizdeki her bir vatandaşımıza tane tane anlatmanızı istiyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

 Türkiye, tek parti baskısından terör örgütlerinin katliamlarına, siyasi ve ekonomik krizlerden toplumsal buhranlara kadar pek çok badireyi atlatarak bugünlere gelmiştir. En büyük mücadeleyi de milli iradenin üstünlüğü, yani demokrasi yolunda verdi. Hatırlayın, 1946 seçimlerine kadar zaten tek parti yönetimi olduğu için demokrasiden söz edemeyiz. Türkiye’ye demokrasi getirdiğini söyleyenlerin kafasındaki model ise 1946 seçimlerindeki açık oy, gizli tasniftir. Kim vardı o zaman işbaşında? CHP vardı. Ne demek açık oy, gizli tasnif? Yani nereye oy attığını biz göreceğiz diyordu o zamanın CHP’lileri ve sayıma da gelince onu da gizli yapacağız diyorlardı.

Yine 1960 darbesinde seçilmiş Başbakanı darağacında sallandırmak bunların demokrasi anlayışının bir tezahürüdür. Tüm darbelere, darbe teşebbüslerine, muhtıralara, cunta faaliyetlerine en büyük destek bunlardan gelir. Bu konuda 28 Şubat’tan, 27 Nisan bildirisine, hatta 15 Temmuz’a kadar sayısız sabıkaları vardır. Teröristlerle işine geldiğinde hep dirsek temasında olmak da bunların demokrasi anlayışına aykırı değildir. Kandil’dekilerle iş birliği yapanlar bunlar, yolda beraber yürüyenler bunlar, bölücü terör örgütünden aleni destek almaktan, FETÖ ihanet çetesinin taşeronluğuna soyunmaktan asla çekinmezler.

Millet olarak maruz kaldığımız tüm saldırıların üstesinden gelmeyi, birliğimize, beraberliğimize, bayrağımıza, ezanımıza, vatanımıza ve geleceğimize olan güçlü bağlılığımız sayesinde bugünlere geldik ve bunu başardık. Bugün de Türkiye için demokrasiden, hukuk devletinden, sosyal devletten 82 milyonun tamamını kucaklayan ve Türkiye ortak paydası anlayışından başka bir çözüm yolu görmüyoruz, düşünmüyoruz. Onun için ne diyoruz? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bizim başka çıkış yolumuz yok.

Onun için, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Roman’ıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla ülkemizdeki 82 milyon bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Ve yaratılanı Yaratan’dan ötürü seveceğiz, ayrımcılığa fırsat vermeyeceğiz. Kim bizi ayırmaya gayret ediyorsa, karşısında benim muhtar kardeşlerimi bulacak, ilk önce.

Kardeşlerim,

Türkiye kalkınacaksa, büyüyecek, sanayisini, teknolojisini, ticaretini, tarımını, ihracatını geliştirecekse, 2023 hedeflerine ulaşacaksa, hepsini de işte bu anlayışla başaracaktır. Dikkat ederseniz, birileri sürekli ülkemizin başına karabulutlar toplamaya, içerideki dinamiklerin moralini bozmaya, dışarıya karşı da olumsuz bir tablo çizmeye çalışıyor. Türkiye yarın demokrasisi ve ekonomisiyle yerle yeksan olsa, inanın bunlar var ya adeta zil takıp oynarlar. Bunların hepsi de ülkemizle ve milletimizle gönül bağı kopmuş, bir asır önceki mandacı zihniyet artığı, geleceklerini dünyanın başka yerlerinde gören tuzu kuru tiplerdir. Eğitimlerinden kazançlarına kadar her şeylerini bu ülkeye borçlu olan bu kompradorlar, buldukları ilk fırsatta milletimizi sırtından hançerlemekten asla çekinmezler. Halbuki ne bizim, ne bu salondaki hiçbir kardeşimin, ne de inanıyorum ki 82 milyon vatandaşımızın hiçbirinin de bu ülkeden, bu devletten başka gidecek hiçbir yeri yoktur.

Biz tıpkı ecdadımızın yaptığı gibi, ezanlarımızın dinmemesi, bayrağımızın inmemesi için tüm gücümüzle bu vatanı savunacağız. Dün Çanakkale’de ve istiklal harbinde, bugün 15 Temmuz’da, yarın tehdit her nerede karşımıza çıkarsa orada kanımızın son damlasına kadar savaşacak, ama boynumuza tasma taktırmayacağız.

Ne diyor istiklal şairimiz:

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!…

Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…”

Evet, gerekirse bu boyunlar kopar, fakat asla çekilmeye, eğilmeye, horlanmaya gelmez; kimlerle? İşte benim bu muhtarlarımla beraber.

Türkiye’yi ve Türk milletini tehditlerle yola getireceklerini sananlar, ne bizim, ne de kendi tarihlerinden haberi olmayanlardır. Bugünkü nesiller hatırlamayabilir, ama Türk milletinin kim olduğunu dedelerine sorarlarsa onlar kendilerine anlatır. Biz de kendi çocuklarımıza ve daha sonraki nesillere işte bu şanlı tarihi en güzel şekilde anlatmalıyız. Ülke olarak gücümüzün asıl kaynağı olan milletimizin asil duruşunu evlatlarımıza aktarmak her birimizin görevidir.

Değerli kardeşlerim,

Külliye’de, milletin evinde şu ana kadar 25 bine yakın değerli muhtar kardeşimi ağırladım ve devam edecek, 50 bini aşkın muhtar kardeşimizle inşallah Külliye’de buluşmaya, yemeğimizi yiyip ikramlarımızı yapmaya devam edeceğiz.

Benim sizlerden ricam, bütün mesele bir yol arkadaşımı, bir dava arkadaşımı tecrübeleriyle, deneyimiyle Ulaştırma Bakanlığı’ndan, ardından bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, onun öncesinde Başbakanlığa varıncaya kadar bu görevleri yaparak Türkiye’de çok ciddi bir deneyime, tecrübeye sahip olan Binali Yıldırım kardeşimizi biz İstanbul’umuza layık gördüysek bunun bir sebebi var. İstanbul dünyada seçilmiş bir kent, şehir, Sevgili Peygamberimizin de övgüsüne mazhar olmuş olan bir şehirdir. Bu şehre öyle bu işlerden anlamayan, belediyeciliği bilmeyen, tanımayan, bunlarla olmaz.

Bakın İstanbul’da Boğaz’ın altından iki tane, bir Marmaray, bir de Avrasya geçiyor değil mi? Binali Beyin Ulaştırma Bakanlığı, benim de Başbakanlığım döneminde bunları yaptık. Üçüncü köprüyü yaptık değil mi? Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Bu CHP bunlara karşı çıktı, denizin altından geçenlere de karşı çıktılar, Yavuz Sultan Selim Köprüsüne de. Biz İstanbul’u bunlara nasıl teslim ederiz.

Susuzluk kimin döneminde vardı İstanbul’da hatırlayın? Çöp dağları kimin döneminde vardı İstanbul’da hatırlayın? Belediyecilik bizim işimiz, bunu da sizlerle beraber İstanbul’umuzda biz başarırız biz. Ama diyorum ki, işte bu yolda beraber olalım, bizi yalnız bırakmayın. Ve inşallah Ramazan’ın ardından yapılacak olan 23 Haziran’da bu seçimlerden şöyle zaferle çıkalım ve İstanbul’umuzu da emin ellere teslim etmiş olalım.

Bir kez daha Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyorum, bu güzel iftar sofrasında biraraya gelmemize vesile olanlara teşekkür ediyorum.

23 Haziran seçimlerinin İstanbul’umuz ve tüm ilçelerimiz, mahallelerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.