Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzun Kıymetli Üyeleri, Hanımefendiler,
Beyefendiler;
Sizleri şahsım ve milletim adına en kalbi duygularla selamlıyorum. Bu yılki iftar buluşmamıza hoş geldiniz.
Ramazan-ı Şerefin tüm dünyamıza huzur, barış ve esenlik getirmesini diliyorum. Maalesef bu yıl da Ramazan’a buruk duygularla girdik. Geçtiğimiz iki ayda dünyanın dört bir yanında terör saldırıyla hep birlikte sarsıldık. Yükselen hoşgörüsüzlük, aşırıcılık, şiddet ve terör dünyanın her köşesinde kendini hissettiriyor, popülist ve aşırılık yanlısı akımlar her yerde güç kazanmaya devam ediyor. Irkçılık, ayrımcılık, yabancı karşıtçılığı ve İslam düşmanlığı gibi habis ideolojiler bireyleri ve toplumları birbirinden uzaklaştırıyor. Özellikle Yeni Zelenda ve Sri Lanka’da yaşanan saldırılar, terörün ve nefretin ulaştığı noktayı açıkça gözler önüne sermiş durumda.
Türkiye uzun yıllardır terörden büyük acılar çekmiş, terörle mücadelede önemli birikim sağlamış bir ülkedir. Bunun için terörle ve onun ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz radikalleşmeyle mücadelede dünyayı harekete geçirmek için yoğun çaba içindeyiz. Son olarak Yeni Zelenda’daki terör saldırıların ardından Müslümanlara karşı nefret ve tahammülsüzlükle mücadele konusunda Zirve Dönem Başkan olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nı dışişleri bakanları düzeyinde topladık. Toplantı sonunda açıkladığımız bildiriyle Birleşmiş Milletler ile diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere 15 Mart’ın İslamofobiye karşı uluslararası dayanışma günü olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduk. Bu çağrımızın hayata geçmesi için ülkelerinizin desteğini bekliyoruz.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu da toplantıya çağırdık ve bu konudaki kararın kabulüne öncülük ettik.
Tüm çabalarımıza rağmen terör ve yükselen aşırı akımlarla mücadeledeki çiftçe standartlı yaklaşımın devam ettiğini görüyoruz. PKK, YPG terör örgütüne Avrupa’nın dört bir yanında müsamaha gösteriliyor, hatta her türlü destek veriliyor. Diğer yandan, FETÖ terör örgütünün elebaşı ve mensupları Amerika’da bir malikanede rahatça hayatlarını sürdürebiliyor.
Terör eylemleri için terörizm, bunların failleri için de terörist ifadesini kullanmaktan dahi imtina eden, kaçınan ülkeler biliyoruz.
DEAŞ’la mücadelesinde ülkemize yeterince destek vermeyenler, sığınmacılar konusunda da tüm yükü üzerimize yıkmışlardır. Giderek yoğunlaşan ırkçı, ayrımcı, İslam karşıtı saldırılar karşısında tutarlı ve güçlü tepki gösterilmesi, tehlikeyi daha da büyütüyor. Haksız muamele, önyargılı yaklaşımlar, basmakalıp genellemeler, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük ve nefret söylemlerinin küresel düzeyde en büyük mağduru Müslümanlardır. İslam karşıtı fikirlerin önünü kesmek için öncelikle bunların destekçilerinden hesap sorulması şarttır.
Bugün Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütlerine onbinlerce tır silah, araç-gereç ücretsiz olarak verilmektedir ve şu anda biz onlarla mücadele veriyoruz. Ve sığınaklar, barınaklar, tüneller vesaire, bütün bunlar Suriye’nin kuzeyinde yeraltında açılmış durumda, bunlarla mücadele veriyoruz. Bu tür eylemler bireysel görülerek veyahut da bunlar terör örgütü değil, sıradan örgütler denilerek geçiştirilemez. Aksi takdirde yakın bir gelecekte dünyamız hiç kimsenin güvende olmadığı, huzurlu yaşamadığı bir yer haline dönüşmeye mahkumdur.
Değerli Dostlar,
Dünyanın farklı yerlerinde bölgesel ve insani krizlerin hem sayısı, hem de şiddeti artıyor. Yemen, Libya, Afganistan, Somali, Myanmar’da yaşanan acılar bir türlü dindirilemedi. Yasadışı göç, insan ticareti, sınır aşan suçlar gibi tehditler büyümeye devam ediyor. Türkiye, bu krizlerden doğrudan etkilenen ülkelerden biridir. Bunun için kriz yönetimi dış politikamızda öncelikli bir yere sahiptir.
Hemen yanı başımızdaki Suriye’de ülke nüfusunun yarısını yerinden eden ve yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal olan savaş sekizinci yılını geride bıraktı. Uzun yıllar çözüm yolunda adım atılmayan Suriye krizini sona erdirmek amacıyla hem Cenevre sürecine, hem de Astana mekanizmasına biz katkıda bulunuyoruz. Sadece bunlarla kalmayıp, sahada inisiyatif de aldık. Bugüne kadar Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarımızla toplamda 4 bin kilometrekarelik bir alanı teröristlerden temizleyerek bölge halkını zulümden kurtardık. Oluşturduğumuz güvenli bölgelere 320 binden fazla Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak döndü.
İnşallah yakında Suriye’nin sınırlarımız boyunca uzanan diğer bölgelerini de teröristlerden temizleyecek ve ülkemizde yaşayan dört milyona yakın sığınmacının huzur içinde evlerine dönebilmelerine imkân sağlayacağız.
Bölgemizin kanayan yarası Filistin sorununun nasıl daha da karmaşık bir hale getirildiğini hep birlikte takip ediyoruz değil mi? Son iki yılda Kudüs’le ilgili uluslararası hukuka aykırı ve kutsal değerleri hiçe sayan pek çok adım atıldı. Bunlar yetmediği gibi, şimdi de mübarek Ramazan ayının hemen öncesinde Gazze’ye yönelik masum insanların hayatına kasteden, ayrım gözetmeyen saldırılar gerçekleştiriliyor. İsrail’in yönetimi Gazze’de işlediği cinayetlerin gündeme gelmemesi için bizim medya kuruluşlarımızın da arasında bulunduğu basın yayın organlarını bombalamaktan çekinmiyor. Basın özgürlüğü konusunda sözüm ona hassasiyet sahibi ülkeler ve kuruluşlar ise, bu saldırılar karşısında hiçbir tepki göstermedi, göstermiyor.
Öte yandan, Filistin meselesinde iki devletli çözüm anlayışına zarar verecek tüm girişimlere karşıyız. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığımız döneminde gerçekleştirdiğimiz iki olağanüstü zirveyle bu konuda tüm dünyaya mesajlarımızı verdik. Tüm ülkeleri Filistin ve Kudüs konusunda daha duyarlı davranmaya ve etkin tavırlar ortaya koymaya davet ediyoruz.
Ortadoğu ve Avrupa’nın müşterek uzantısı olan Doğu Akdeniz’de de huzur ve güvenliğin tesisi için çalışıyoruz. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de istikrar ancak Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve çıkarlarının gözetilmesiyle mümkündür. Bu bölgede yapılmaya çalışılan oldu-bitti’lere göz yummayacağımızı ilgili tüm tarafların gördüğüne inanıyorum. Biz, tüm sorunlarımız gibi bu konuyu da karşılıklı görüşme, diyalog ve iş birliği yoluyla çözmek istiyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Ortak hedefimiz olması gereken uluslararası iş birliği kültürü giderek yerini jeopolitik, ama geleneksel jeopolitik güç mücadelelerine bırakıyor. Birçok bölge ve ülke vekalet savaşları üzerinden farklı güç odaklarının karşı karşıya gelişlerine sahne oluyor. Ortak çıkarların gözetilmesi yerine, tek taraflı dayatmaları öne çıkartan politikaların revaç bulmasından endişe duyuyoruz. Korumacı tedbirler, ticaret savaşları, kur savaşları, ekonomik yaptırımlar ve yaygın şekilde kullanılan tehdit dili devletlerarasındaki ilişkileri zehirliyor.
Su, enerji ve gıda gibi doğal kaynaklar ile ulaştırma ve haberleşme yollarının kontrolündeki rekabet giderek sertleşiyor. Artan yoksulluk, yasadışı göç ve iklim değişikliği gibi sorunlar mevcut durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Bu tür sorunların ağırlıklı olarak Müslüman coğrafyayı etkilemesi ise başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur. Sevgi, barış ve hoşgörüyü esas alan İslam dininin bugün çatışmalar ve diğer sorunlarla anılmasını üzüntüyle karşılıyoruz.
Buna karşılık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar insanlığı ilgilendiren sorunlara etkin çözüm sunamadıkları için inandırıcılıklarını da yitiriyorlar. Uluslararası kurumlar veya uluslararası kurumsal yapıların acil ve kapsamlı reform ihtiyacı her geçen gün daha önemli hale geliyor.
Türkiye olarak insanlığın ortak sorunlarına adil ve sürdürülebilir çözümler getirilmesi gerektiği anlayışımızı dünya 5’ten büyüktür diyerek her fırsatta ifade ettik, ifade ediyoruz. Maalesef bu çağrımıza henüz yeteri kadar güçlü cevaplar alamadık, çünkü birilerinin işlerine bunlar gelmiyor, yakaladıkları gücü, kuvveti ellerinden kaçırmak istemiyorlar. Zira biz, haklı olan güçlüdür diyoruz, güçlü olan haklıdır demiyoruz, farkımız burada.
Küreselleşmeyle dünyanın küçüldüğü söylenirken, toplumlar arasındaki kutuplaşma sürekli artıyor. Tüm bu tespitler Türkiye olarak izlediğimiz girişimci ve insani dış politikamızın çıkış noktasını oluşturuyor. Bu yaklaşımın ne kadar doğru ve isabetli olduğunu yaşanan her hadise bize bir kez daha gösteriyor.
Sahip olduğumuz potansiyeli tüm unsurlarıyla dostlarımızla birlikte kullanmak istiyoruz. İnsani yardımların milli gelire oranı açısından dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz. Dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundayız. Müttefiklerimizle ilişkilerimizi, müttefikliğin ruhuna yakışır şekilde ilerletmek istiyoruz.
Biz NATO üyesiyiz, öyleyse diğer NATO üyelerinin bize yanlış yapmalarını bizim kabullenmemiz mümkün değil. Zira hem NATO üyesi olacaksın, NATO’da stratejik ortak olacaksın, ondan sonra size yaptırım konuşulacak. Bu anlaşılabilir bir şey değil, böyle ortaklık olmaz. Güvenlik politikamızın en önemli dayanağı olan NATO ittifakına 60 yılı aşkın süredir son derece önemli katkılar sunuyoruz. Aidatsa bütün ödemelerini Amerika’dan sonra ikinci, bilemedin üçüncü sırada yapan biziz ve bu konularda bayağı hassasız. Ve bütün bunlarla beraber, NATO’da nerede ülkemize, askerimize, ordumuza bir görev verildiyse bunu dört dörtlük yerine getiren yine biziz.
Avrupa Birliği üyeliği bizim için başından beri stratejik bir dış politika hedefi oldu, olmayı da sürdürmekte, ama Avrupa Birliği hala bize çalım atıyor. Bunlar tabi katlanılabilir bir şey değil. Bu konuda şu anda salonumuzda bulunan bütün Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyükelçilerine de bunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Dün yaptığımız Reform Eylem Grubu Toplantısıyla bu konudaki kararlılığımızı bir kez daha ifade ettim.
Uzak veya yakın demeden tüm ülkelerle ilişkiler geliştiriyoruz. Afrika’ya, Latin Amerika’ya ve Asya’ya yönelik açılım politikalarımızda tüm dünya ile ilişkilerimizi geliştirmeyi hedefliyoruz. Düşmanı azaltma, dostu artırma politikamızdır bu. Tarihi, kültürel ve gönül bağlarımızın bulunduğu coğrafyaların hiçbirine kayıtsız değiliz. Bugün dünyada 242 dış temsilciliğe sahip bir ülke konumundayız. Bunları birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısı olarak görüyoruz.
Saygıdeğer Büyükelçiler,
Kıymetli Misafirler,
Karşılıklı anlayışı, hoşgörü ve samimiyet sorunların çözümünün temel şartıdır. Bunun bireyler arasında olduğu kadar ülkeler arasında da mümkün olduğuna yürekten inanıyorum. Bu gerçeği dış politika yaklaşımlarımızın temeline koyduğumuz oranda uluslararası alandaki sorunların çözümünde ilerleme kaydedebiliriz. Siz kıymetli dostlarımızla işte bu anlayış zemininde buluşarak birlikte çalışmaya hazırız. Ve siz büyükelçilerimiz Türkiye’de misafir olarak kalmıyorsunuz, sizler burada aslında kendi evlerinizde kalıyorsunuz ve buradaki dayanışmamız bizim çok ama çok çok önemli. Türkiye, sözüne ve dostluğuna güvenilir bir ülkedir. Bizim tek istediğimiz, dostumuz olduğunu söyleyenlerin dostluğunu, müttefikimiz olduğunu ifade edenlerin müttefikliğini görmektir. En çok üzüldüğümüz ve tahammül edemediğimiz husus, yüzümüze başka konuşulması, arkamızdan başka iş çevrilmesidir. Bir kez daha altını çizerek belirtiyorum, Türkiye sizlerin her birinin dostudur, öyle olmak ve öyle muamele görmek istemektedir.
Biz de AK Parti olarak yurt dışındaki dost ve kardeş toplumlar yanında partilerle de ilişkilerimizi geliştirecek adımlar atıyoruz, sizler de ülkenizde. Biz bir merkez partiyiz, dolayısıyla ülkelerinizin merkez partileri olabilir, bunun dışında merkez parti olmamız şart değil, biz merkez sağ veya merkez sol, eğer partimizin umdelerini, ilkelerini kabullenir, bizimle bu noktada ortak çalışma içerisine girmek isteyenler olurlarsa onlarla da müşterek çalışmaları rahatlıkla yaparız ve bütün politikalarımızı onlarla paylaşırız.
Bu çerçevede Almanya Berlin’de, evet, Meryem Göka Hanımefendi. Şöyle bir kalkabilirseniz çok mutlu oluruz. Evet, bizim Almanya Berlin’de partimizin artık temsilcisi Meryem Göka Hanımefendi bizleri orada temsil ediyor, görüşmelerimizi, her şeyi orada yürütüyor; hayırlı olsun.
İngiltere Londra’da Abdürrahim Boynukalın kardeşimiz parti temsilcimiz olarak orada görevlendirdik ve böylece Londra temsilciliğimizi de açmış bulunuyoruz.
Şimdi temsilciliklerimizin sayısını artırarak partiler arasındaki diyaloğu geliştirmek durumundayız.
Bu düşüncelerle bir kez daha Ramazan ayının İslam alemi ve tüm insanlık için daha huzurlu bir geleceğin müjdesi olmasını temenni ediyorum.
İftar soframızı şereflendirdiğiniz için her birinize şahsım, tüm partili arkadaşlarım, partim adına ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.
Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.