Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarımızın Kıymetli Mensupları,
Saygıdeğer Arkadaşlar,
Sizleri en kalbi duygularımla muhabbet ile selamlıyorum. Reform Eylem Grubu’nu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan duyduğum memnuniyeti öncelikle ifade etmek istiyorum. Sizlerin şahsında tüm mesai arkadaşlarınızın Ramazan-ı Şerifini tebrik ediyorum.
9 Mayıs Avrupa Gününe tekabül eden toplantımızın başarılı ve verimli geçmesini temenni ediyorum.
Avrupa Günü, ayın zamanda Birliğin sıkıntılarını masaya yatırma, genel fotoğrafını çekme bakımından önemli bir imkândır. Malumunuz, bundan 69 yıl önce 9 Mayıs 1950 tarihinde Schuman Deklarasyonunun kabul edilmesiyle Avrupa Birliği projesinin temelleri atıldı. Bütünleşme fikri, savaş yorgunu Avrupa’nın tekrar barış, istikrar, ekonomik kalkınma ve refaha ulaşmasında oyun değiştirici bir rol üstlendi. Ekonomik işbirliğiyle başlayan bütünleşme süreci, zaman içerisinde üyeler arasında uyumu artırarak Avrupa Birliği’ni bir siyasi bütünleşme modeline dönüştürdü. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kurucu değerlerini ekonomik ve sosyal kalkınmayla harmanlayan Avrupa Birliği, dünyadaki birçok ülke için ilham kaynağı oldu. Ülkemiz de kuruluşundan kısa süre sonra bir barış projesi olarak gördüğü Avrupa Birliği’nde, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nda yerini almak için gerekli adımları attı.
Merhum Menderes’in 31 Temmuz 1959 tarihinde Türkiye adına yaptığı ortaklık başvurusuyla başlayan süreç, inişlerle, çıkışlarla bugünlere kadar geldi. Tam 60 yıldır Avrupa Birliği’ne tam üye olmanın mücadelesini veriyoruz. 60 sene içinde maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen asla vazgeçmedik, yolumuzdan geri dönmedik. Stratejik hedefimiz olan tam üyeliğe ulaşmak için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz. Ne süreçte karşılaştığımız haksızlıklar, ne de ülkemize yönelik yıldırma taktikleri hamdolsun bizim tam üyelik kararlılığımızı etkilemedi; 60 sene önce nasıl kararlıysak, bugün de aynı noktadayız. Türkiye’yi Avrupa ailesinin dışına atmaya çalışanlara inat yolumuza ısrarlı bir şekilde devam ediyoruz.
Avrupa Birliği kurumlarını kendi hırsları, ön yargıları, küçük hesapları için istismar edenlere kesinlikle boğun eğmeyeceğiz.
Şu gerçeğin artık herkes tarafından görüldüğüne inanıyorum: Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olan ihtiyacından daha fazladır.
Ülkemiz olmadan Avrupa Birliği’nin kurucu değerlerini dinamitleyen İslam düşmanlığı, kültürel ırkçılık, ayrımcılık ve göçmen karşıtlığı gibi varoluşsal tehditlerle başarılı bir şekilde mücadele etmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği’ni içine kapatarak dar bir kalıba sokma girişimleri, ancak bizim gibi asırlardır farklı kimlikleri, farklı inanç ve kültürleri bünyesinde barış içinde yaşatan ülkelerin katılımıyla boşa çıkarılabilir.
Türkiye’nin tam üye olarak yer almadığı bir Avrupa Birliği’nin kurucu değerlerini temsil iddiası havada kalmaya mahkumdur. Avrupalı muhataplarımızın da ideolojik ön yargılarını bir tarafa bırakıp, meseleye adalet ve hakkaniyet çerçevesinde yaklaşmalarını ümit ediyoruz. Türkiye’ye yönelik ayrımcı ve dışlayıcı politikalara son vererek, uzun vadeli bir vizyonla kazan-kazan anlayışı içerisinde süreci ilerletmelerini bekliyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanı olarak ilk kez Başkanlık ettiğim bu toplantımıza büyük ehemmiyet verdiğimi bilmenizi istiyorum. İnşallah toplantımızda Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizin kapsamlı bir değerlendirmesini yaparak önümüzdeki döneme dair yol haritamızı belirleyeceğiz.
Türkiye, son birkaç yıldır terörden sokak olaylarına, düzensiz göç akınından kanlı darbe teşebbüslerine kadar birbirinden daha travmatik hadiselerle yüzleşmek zorunda kaldı. Son 2 yılda önceliğimiz demokrasimize kasteden FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadele olmuştur. Bu tehdidi bertaraf etmek için 15 Temmuz darbe girişiminin ardından olağanüstü hal ilan ettik ve önemli tedbirler aldık. Ancak, gerek birlik üyesi ülkeler, gerekse birlik kurumları ülkemiz ve milletimiz için hayati öneme haiz bu zor dönemde maalesef bizimle yeterli dayanışmayı sergilemediler.
Ülkemizden kaçan FETÖ militanlarının himayesinden darbeci askerlerin korunmasına kadar demokrasiyle, hukukla, dostlukla asla bağdaşmayan adımlar attılar. Türkiye’nin terör örgütlerine karşı verdiği amansız mücadeleyi, ya kavrayamadılar, ya görmezden geldiler ya da eleştiri oklarının hedefi yaptılar. Pankartlarla şahsıma ölüm tehditlerinin yapıldığı, teröristlerin fotoğraflarının Avrupa Parlamentosunun duvarlarını süslediği utanç verici manzaralar şahit olduk. Zaten inişli-çıkışlı bir seyir izleyen ilişkilerimiz, Avrupa’nın bu samimiyetsiz tutumu sebebiyle daha ağır yaralar aldı.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimize geçişten hemen sonra OHAL uygulamasını kaldırdık ve AİHM tarafından da etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edilen OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu kurduk. 3 Mayıs tarihi itibarıyla Komisyona yapılan 126 bin başvurudan 70 bin 500 dosyayla ilgili karar verildi, kalan 55 bin dosyanın incelemesi ise şu an devam ediyor.
Önümüzdeki dönemde bir taraftan FETÖ ve PKK başta olmak üzere terörle mücadelemizi sürdürürken, aynı zamanda ülkemizin demokrasi kalitesini yükseltecek politikalara ağırlık vereceğiz.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi karar alma ve uygulama süreçlerini hızlandırmıştır. Artık reformlarımızı daha hızlı ve etkin şekilde hayata geçirme imkanına sahibiz. Sayın bakanlarımızdan reform idaremizi somut adımlara çevirecek ve birlikte ilişkilerimize ivme kazandıracak çalışmalar bekliyorum.
Ekonomimizi atağa kaldıracak, uluslararası yatırımcılara daha fazla güven sağlayacak reformlara hız vermeliyiz. Biz Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında her adımı vatandaşlarımızın iyiliği ve refahı için attık, bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. Vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi bizim için temel önceliktir. Daha öncelerde de belirttiğim üzere, bu doğrultuda atılması gereken adımları gerekirse adına Kopenhag değil, Ankara kriterleri der ve yola devam ederiz.
Arkadaşlar,
Ekonomimizi güçlendirmek için yapısal reformlara daha fazla ağırlık vermemiz gerekiyor. Bunların en önemlisi, yargı alanında atacağımız adımlar olacaktır. Bu süreçte hakim ve savcılarımızın eğitimlerinin en üst kalitede sunulması için Adalet Akademisini yeni yapısıyla tekrar hizmete aldık. Yargı reformu stratejisini kamuoyuyla paylaşıp, buradaki reformları hızlıca hayata geçirirsek piyasalara da olumlu mesaj verir, yatırımlara ivme kazandıracak bir ortamı hazırlamış oluruz.
Önümüzdeki süreçte Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde kazanımımız olacak alanlara odaklanmalıyız. Bunların başında, vatandaşlarımıza vize serbestisinin sağlanması ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi geliyor. Birlikle olan yarım asrı aşkın geçmişimiz göz önüne alındığında, Avrupa Birliği’nin vize serbestisi sağladığı diğer ülkelerle kıyas dahi kabul edilemeyecek bir düzeyde bulunduğumuz açıktır. Vize serbestisi sürecinde 72 kriterden 66’sını tamamlamış durumdayız, kalan 6 kriterle ilgili atabileceğimiz adımları en kısa zamanda atarak, Avrupa Birliği’nin vize serbestisinde ne kadar samimi olduğunu da göreceğiz.
Ayrıca, vize serbestisinin etkisini kapsamlı analiz etmemiz gerekiyor. Ticaretimize ve ekonomimize katkısı ve özellikle iş adamlarımızın işlerini kolaylaştıracak etkisi göz ardı edilemez.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği’yle iş birliğimizi özellikle göç alanında etkin olarak sürdürüyoruz. 18 Mart mutabakatını iyi niyetli şekilde uygulamaya devam ediyoruz. Bu tavır Türkiye’nin ahde vefa ile hareket ettiğinin en önemli göstergesidir, Avrupa Birliği de bu yönde hareket etmelidir.
Avrupa’nın yük paylaşımı noktasında ülkemize verdiği sözleri tam olarak yerine getirmediği bir vakıadır. Suriye kaynaklı düzensiz göç yükünü tek başımıza sırtlamak zorunda kalıyoruz. Bugün 3,6 milyondan fazlası Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz. Ülkemize göç akınları artarak devam ederken dahi, güvenlik güçlerimiz büyük bir özveriyle düzensiz göçle mücadelesini sürdürüyor. Hem doğu, hem batı sınırlarımızın güvenliğini etkin bir şekilde korumaya devam ediyoruz. Bu durum sınır güvenliğini sadece Türkiye’nin değil, tüm Avrupa’nın güvenliği olarak ele aldığımızın işaretidir.
Bir diğer önemli konu da, Gümrük Birliği’nin güncellenmesidir. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sadece Türkiye’nin değil, Birliğin de yararınadır, yapılan etki analizi çalışmaları bunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Menfaatlerimiz doğrultusunda Avrupa Birliği ile dış politika, ulaştırma, enerji, ekonomi, güvenlik, terörle mücadele alanlarında üst düzey diyaloğu sürdürmeli ve zirveleri düzenli hale getirmeliyiz. Türkiye’nin Helsinki’de resmen aday ilan edilişinin 20’nci yılında Helsinki ruhunu tekrar canlandıracak çalışmalara ağırlık vermeliyiz.
Kıymetli Arkadaşlar,
Türkiye olarak yol haritamız ve pusulamız bellidir. Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakerelerinde ne baskılara boyun eğeceğiz, ne de birilerinin bizi minder dışına atmasına müsaade edeceğiz. Ülkemizin bekasına dair meselelerde gerekli hassasiyeti göstererek çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Avrupa Birliği üyeliği ancak her iki tarafın da kazançlı çıktığı bir denklemde anlamlıdır. Hiç kimse Türkiye’yi sonuçta kaybedeceği, zararlı çıkacağı bir denklemi kabul etmeye zorlayamaz. Böyle bir icbar karşısında tavrımız her zaman ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini gözetmek olacaktır. Bizim için hiçbir şey Türkiye’den, Türk milletinin istikbalinden, vatanımızın bekasından daha mühim, daha önemli değildir. Her birinizin çalışmalarınıza bu anlayışla yaklaşacağınıza inanıyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, bir kez daha toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyor, sizlere sevgi ve saygılarımı sunuyorum.