Memur-Sen Konfederasyonu’nun değerli Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri,
Çok kıymetli Memur-Sen camiası,
Buluşmamızı teşrif eden değerli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Bu güzel program münasebetiyle MEMUR-SEN’in heyecanına, gururuna ortak olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Sayın Başkana ve MEMUR-SEN yönetimine bizleri biraraya getirdiği için teşekkürlerimi sunuyorum.
Açılışını yaptığımız yeni genel merkez binasının MEMUR-SEN ailesine hayırlı olmasını diliyorum. Konumuyla, müştemilatıyla, içerisindeki imkânlarıyla MEMUR-SEN’e yakışan bu eserin kazandırılmasında emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ayrıca, 2 gün sonra yapılacak MEMUR-SEN’in 6. Genel Kurulunun da sendikamız ve ülkemizdeki tüm kamu görevlileri için hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum.
Genel kurul toplantıları, değişim, yenilenme ve muhasebe dönemleri olmalarının yanı sıra, aynı zamanda güven tazeleme vasıtalarıdır. 6. Genel Kurulda belirlenecek hedefler, MEMUR-SEN için, ülkemizdeki sendikal çalışmalar için gelecek 4 yılda yol gösterici olacaktır. MEMUR-SEN’in mevcut yönetiminin inşallah güven tazelemiş olarak önümüzdeki dönemde çalışmalarını çok daha güçlü, koordineli ve etkin bir şekilde sürdüreceğine inanıyorum. Bu vesileyle sendikamızın bugünlere gelmesinde emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum. Darı bekaya uğurladığımız sendika mensuplarımıza Rabbimden rahmet niyaz ediyorum.
Bilhassa 1995 senesinde MEMUR-SEN’in kuruluşuna liderlik eden merhum Mehmet Akif İnan’ı burada rahmetle yad ediyorum. Şair, mütefekkir, muallim Akif İnan ağabey sadece şiirleriyle, fikirleriyle değil, aynı zamanda aksiyoner bir lider olarak bizlere hep örnek olmuştur. Sadece kuru bir öğretmenlik, yazarlık, şairlik yapmamıştır. Şunu tabii unutmayalım: ‘İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır’ emrine uygun olarak son nefesine kadar ülkemizin ve milletimizin istikbali için mücadele etmiştir.
Akif İnan, sendikayı sadece memurların hak ve hukukunu savunan bir çatı olarak değil, milli bir diriliş hareketi, evrensel bir özgürlük hareketi olarak da tasavvur etmiştir. Onun nazarında MEMUR-SEN, ülkemizle beraber dünyanın dört bir yanında hakları elinden alınan, emekleri, alın terleri, kaynakları sömürülen, onca zenginliğin ortasında fakirliğe mahkum edilen yüzmilyonların da sesi, soluğu, nefesi olan bir müessesidir. Kuruluşundan itibaren MEMUR-SEN de Akif İnan’ın tayin ettiği istikamet doğrultusunda misyonunu layıkıyla yerine getirmiştir.
Türkiye’nin son yıllardaki tüm demokrasi hamlelerinde MEMUR-SEN hep kritik rol oynamıştır. Özellikle 28 Şubat’ta olduğu gibi demokrasinin askıya alındığı dönemlerde darbeleri meşrulaştırıcı görev üstlenen sendikal gelenekten ülkemizin kurtarılmasında MEMUR-SEN’in çok ciddi katkıları olmuştur. Sırtını vesayet odaklarına dayanan sendika ağalarının siyasetçilere ayar verdiği o kötü günler hamdolsun sizlerin desteğiyle artık geride kalmıştır.
Türkiye’de ideolojik sendikacılığın yerini, temel hedefi emekçilerin hak ve imkanlarını güçlendirmek olan yeni bir sendikal anlayış almıştır. Avrupa Birliği sürecimize destek veren, Kudüs’ün hakkını savunan, ihtiyaç sahiplerine el uzatan, kritik dönemlerde vesayetçiler yerine milli iradenin yanında saf tutan MEMUR-SEN, ülkemiz için önemli bir kazanımdır.
Ben tüm MEMUR-SEN ailesine, çalışanlarımızın haklarını savunmada gösterdikleri gayretin yanı sıra, Türkiye’de milli iradenin, demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin yerleşmesine verdikleri destek için de şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. MEMUR-SEN’in her türlü vesayete karşı yürüttüğü mücadeleyi takdirle karşıladığımızı özellikle belirtmek istiyorum. Sendikamızın bu özgür ve özgün tavrının inşallah önümüzdeki dönemde güçlenerek devam edeceğine inanıyorum.
Ve bu arada, yeni 31 Mart itibarıyla tamamlamış olduğumuz seçimlerden sonra bazı belediyelerdeki gelişmelerden rahatsızlık duyma gibi veyahut da o bulundukları yerde mücadelelerini kararlı bir şekilde sürdüremeyenler sebebiyle MEMUR-SEN camiasının asla rahatsızlık duymaması gerekir.
Şunu unutmayın: İnsanoğlu hem cahildir, hem zalimdir ve bir yere kadar menfaatleriyle beraber hep yürür. Ben MEMUR-SEN camiasının bu seçimler sebebiyle ortaya çıkan tabloda bulundukları yerlerde dimdik duracaklarına inanıyorum. Ha ne yapacak sana, seni makamından mı alacak? Alsın. Seni memurluktan atabilir mi? Atamaz, çünkü 657 denilen bu yasa bir defa sizi güçlü bir şekilde koruma altına almıştır. Kaldı ki, bu yollara tevessül edenler karşısında arkanızda kapı gibi bir MEMUR-SEN camiası var.
Ve yine şunu bilmeniz lazım ki; bu ülkede şu anda bir hükümet var, biz hiçbir zaman yapılacak bu zulümlere tribünden seyirci olmayız, yapılması gereken neyse onu da yaparız. Onun için de bütün yargı ve yürütme mekanizmalarını her halükarda başta MEMUR-SEN olmak üzere yürütmek durumundayız. Ben yürütmenin başıyım, yasamanın başı ise şu anda yine genel başkanı olduğum partimin bir mensubu olan arkadaşım, o da yasamanın başıdır. Bütün bu imkanlarımızla, eğer bir zulüm varsa bu zulmün karşısında durmak bizim için en önemli görevdir. Ama MEMUR-SEN camiası mensupları yerlerinde dimdik durmalı ve kendilerine, ‘hadi bakalım, sendikanı değiştir, şuraya geç’ diyenlere karşı da o dik duruşuyla diklenmeden yerini korumalıdır.
Değerli kardeşlerim, saygıdeğer misafirler;
Bugün birçok önemli etkinliği aynı anda gerçekleştirmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. Malumunuz bu sene Uluslararası Çalışma Konferansı ILO’nun 100. Kuruluş Yıldönümünü kutluyoruz. Haziran ayında Cenevre’de düzenlenecek 100. Yıl Zirvesine eğer programım elverirse inşallah ben de katılmayı arzu ediyorum. Bu zirveye hazırlık mahiyetinde gördüğüm “İşin Geleceği: Tehditler ve Fırsatlar” konferansının başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Teklif, tenkit ve tespitleriyle konferansa katkı sunacak tüm katılımcılara şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum. Konferansa iştirak etmek üzere dünyanın 107 farklı ülkesinden Türkiye’yi teşrif eden misafirlerimize hoş geldiniz demek istiyorum. Konferans vesilesiyle burada geçireceğiniz süre, fikir teatisinin yanında siz misafirlerimize ülkemizi ilk elden tanıma fırsatı da sunacaktır. İnşallah Türkiye’yi, Türk milletini, milletimizin demokrasi mücadelesini çok daha yakından görme imkanı bulacaksınız. Bu tecrübenin en az konferansta konuşulacak başlıklar kadar değerli ve önemli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü Türkiye olarak son yıllarda uluslararası boyutu da olan çok yönlü bir karalama kampanyasına maruz kalıyoruz ve şu anda ülkemdeki ekonomik durumla alakalı ne yazık ki bakıyorsunuz Batı dünyasının belli kesimleri tüm medya organlarıyla adeta ekonomimizi çökmüş, bitmiş vesaire gibi göstermenin gayreti içerisine giriyor. Ne yaparsanız yapın, hangi başlıkları atarsanız atın, Türkiye dimdik ayaktadır, güçlenerek de yoluna devam edecektir.
Bu medyaya artık biz alıştık, bu paçavralara artık alıştık, bunları biz yutmuyoruz. Her zaman bunlar bu başlıklarını atacaklardır, ama biz yolumuza dimdik durarak devam edeceğiz. ‘Financial Times böyle yazmış’; yahu sen ne yazarsan yaz, benim ülkemin durumu ortada. Alışacaklar, Türkiye’nin gücünü de kabullenecekler. Bunlar ilk defa bu başlıkları atmıyor ki, her zaman bu başlıkları attılar, bundan sonra da atacaklar, bunları da biz iyi bileceğiz. Bunlar yeri gelir bakarsanız madalya verirler, dağıtırlar, yeri gelir bu tür başlıklar atarlar. Şu anda ülkemizdeki durum ortadadır ve güçlü bir şekilde güçlenerek yoluna devam etmektedir.
Suriye, Filistin, Yemen, Mısır meselelerindeki ilkeli duruşumuz yanında, yükselen İslam düşmanlığı konusundaki duyarlılığımızın ülkemiz aleyhine yürütülen bu kampanyanın asıl sebebi olduğunun farkındayız. Küresel adaletsizlikler konusunda biz sesimizi yükselttikçe, saldırıların da dozu artıyor. Biz terörle mücadele ve mülteciler meselesindeki çifte standarda dikkat çektikçe, aleyhimizdeki haberlerin sayısı daha da katlanıyor.
Ey Financial Times, 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’yi sen tanıdın mı? Acaba senin ülkende şu anda ne kadar mülteci var? Hadi bir de onu haber yap bakalım. Ama biz 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaparken kimsenin doğru dürüst ciddi desteği olmadan şu ana kadar harcadığımız 35 milyar dolardır. Ve Avrupa Birliği’nin bize verdiği destek, -söz verdiği halde 6 milyar dolar olarak- gelen sadece 1 milyar 750 milyon avrodur, verdikleri söz 6 milyar avro. Bunlar böyle, bunlarda dürüstlük yok, ama yalan bol. Onlar öyle yapacak, biz doğrusunu yapacağız.
Ve bu ülkemizdeki 4 milyon mülteciyi de ‘acaba bir yerden bir destek gelir mi’ diye beklemeyeceğiz. Biz eğer elimizde bir tas çorbamız varsa, o bir tas çorbayı o mülteci kardeşlerimizle paylaşarak yolumuza devam edeceğiz. Her ne kadar Türkiye’nin ana muhalefetinin başındaki ‘ben Suriyelileri tekrar ülkesine göndereceğim’ demişse, Bolu’daki seçilmiş olan bir belediye başkanı oradaki Suriyelilere ‘ben bunlara bir tas çorba vermem, buradan gönderirim’ demişse de, biz onları da onların eline bırakmadan hükümet olarak valiliklerimiz kanalıyla aynen yedirmeye, içirmeye, giydirmeye devam edeceğiz, çünkü biz ensar olmaya talibiz, muhacirleri yolun ortasında asla bırakmayız.
Milletimiz iradesine, bağımsızlığına, hak ve özgürlüğüne sahip çıktıkça, eski alışkanlıklarını devam ettirmek isteyenlerin rahatsızlığı derinleşiyor. Her ikisi de azılı birer terör örgütü olan PKK’lı ve FETÖ’cü unsurların öncülük ettiği bu iftira furyasına ne yazık ki ülkemiz içindeki kimi sendikalar da lojistik destek veriyor. Uluslararası kuruluşlara mektuplar yazarak asılsız iddiaları gündeme getirerek ülkemize itibar suikastı yapıyorlar. Böylece Türkiye’nin PKK ve FETÖ gibi eli kanlı terör örgütlerine yürüttüğü meşru mücadeleyi engellemeye çalışıyorlar.
Elbette dünyanın hemen her ülkesinde ideolojik bağnazlıkla hareket eden marjinal yapılar bulunur, bunların mevcut tüm iletişim imkanlarını propagandalarına alet etmesi de gayet tabiidir. Burada asıl sorgulanması gereken, bu iftiraların uluslararası sendikal kuruluşlar nezdinde alıcı bulmasıdır, bizi bu rahatsız eder. Üzerinde asıl durulması gereken, örgütlü yalanın hakikati perdelemesine göz yumulmasıdır.
Bizi birkaç marjinalin iftirası değil; hiçbir araştırma yapılmadan, iddialar teyit edilmeden, işin aslı muhataplarına sorulmadan Türkiye karşıtı her türlü habere, her türlü propagandaya pirim verilmesi rahatsız ediyor. Bizi rencide eden, masumiyet karinesinin ülkemiz söz konusu olduğunda hemen rafa kaldırılmasıdır. Oysa biz kimseden ayrıcalık, iltimas beklemiyoruz, bizim böyle bir derdimiz yok. Muhataplarımızdan sadece ilkeli, tutarlı ve hakkaniyetli davranmalarını istiyoruz. Biz ülkemizle ilgili meselelerin ön yargılara kurban edilmek yerine, vicdan, akıl ve adalet terazisinde tartılarak karara bağlanmasını arzu ediyoruz.
Özellikle bugün aramızda bulunan uluslararası kuruluların temsilcileri olan misafirlerimizden bilgi kaynaklarını çeşitlendirerek hakkaniyeti elden bırakmamalarını özellikle rica ediyorum. Ülkemizdeki uygulamalarla ilgili gündeme gelecek her türlü konuda soru işaretlerini gidermek için elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzun bilinmesini istiyorum.
Kıymetli dostlar;
Türkiye olarak 31 Mart tarihinde bir seçim maratonunu hamdolsun başarıyla tamamladık. Demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye’de 31 Mart seçimleri demokrasi şöleni havasıyla gerçekleştirilmiştir. Elbette birtakım tartışmalar, birtakım görüş farklılıkları olmuştur; ama bu durum demokrasimizin bir kez daha başarıyla işlediği gerçeğinin teslimine engel değildir.
Bakınız, şurası çok önemli: Dünyada bizim gibi bir katılım oranına sahne olan bir başka ülke adeta yok gibidir. Yüzde 85’e varan oldukça yüksek bir katılım oranıyla yapılan bu seçimlerin bir kez daha tüm milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bugün Amerika’da bile yüzde 50’in altındadır hep katılım, ama Türkiye yüzde 85’e neredeyse sırtını dayamıştır. Seçim günü sandığa giderek iradelerini yansıtan, demokrasimize sahip çıkan tüm vatandaşlarıma buradan tekrar şükranlarımı sunuyorum.
Gerek katılım oranının yüksekliğinin, gerekse seçim sonuçlarının demokrasimizin kalitesini daha da artırdığına inanıyorum. Demokrasimize verilen bu güçlü destek, Türkiye’nin istikbali, milli iradenin perçinlenmesi adına gerçekten tarihi bir kazanımdır.
Sizlerin de bildiği gibi Türkiye’de son 6 senede Gezi olaylarıyla başlayan, 17-25 Aralık girişimi ve çukur eylemleriyle bir üst aşamaya çıkan pek çok saldırıya, provokasyona, antidemokratik girişime ülkemiz muhatap oldu. Bundan 2,5 yıl önce maruz kaldığımız 15 Temmuz askeri darbe teşebbüsü, tarihimizin en büyük ihanetlerinden biridir. 251 insanımızı şehit verdiğimiz, 2193 vatandaşımızın gazi olduğu, yaralandığı bu alçak girişimi milletimizin cesareti ve kahramanca direnişi sayesinde akamete uğrattık. Geçtiğimiz Ağustos ayında ise finans sistemimiz üzerinden ülkemizi çökertmeyi hedef alan ekonomik bir saldırıya maruz kaldık.
Son beş yılda halkoylaması, Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve belediye başkanlığı için tam yedi kez sandığa gittik. Biz her ne kadar hiçbir zaman seçim ekonomisine tevessül etmesek de seçimlerin ülke ekonomisinde ağır bir yük oluşturduğu vakadır. Seçim atmosferinde yükselen siyasi rekabet, toplumumuzun hem sosyolojisinde, hem ekonomisinde gerilimlere sebep olmaktadır. Hamdolsun milletimiz sandıkların kapanmasıyla beraber bu dönemi geride bırakmıştır. Seçim döneminde yaşanan tartışmalar artık sona ermiş, herkes günlük hayatına yönelmiş, evine, işine-gücüne yoğunlaşmıştır.
Seçim Kanunumuz çerçevesinde yapılan hak arama mücadeleleri demokrasinin bir imkanıdır, aynı zamanda bir gereğidir. Dolayısıyla kimse hak arama mücadelesine girdi diye bu hak arama mücadelesini verenleri kalkıp da burada hakaretle eleştirme yoluna gidemez. Geçmişimizden bugüne her türlü siyasi parti bu tür yollara başvurmuştur, bu tür hak arama mücadelesini vermiştir. Son nokta konulana kadar da bunun takipçisi olmuşlardır. Ama olay partime gelince niye rahatsız oluyorsunuz? Biz de sonuna kadar bu mücadelemizi vereceğiz. Ha Yüksek Seçim Kurulu noktayı koyduğu zaman bizim için de mesele bitmiştir, ondan sonra yola devam.
Seçim sürecindeki ve sonrasındaki tartışmaların milli çıkarlarımızın ve hassasiyetlerimizin önüne geçmesine asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Siyaset, milletin maslahatını kendi menfaatinin önüne koymayı gerektirir. Türkiye’nin bekası, vatandaşlarımızın birlik ve beraberliği her türlü politik hesabın üstündedir. Özellikle içinde bulunduğumuz hassas dönemde siyasetçilerin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi önem arz ediyor. İnşallah böyle bir döneme girdiğimize inanıyorum.
Değerli arkadaşlar;
Ülkemizin önünde 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi bulunuyor. 82 milyon olarak bu 4,5 yıllık dönemi en verimli şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Seçim tartışmalarını geride bırakarak ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır. Dönem, kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir. Önümüzdeki 4,5 yıllık süreçte gayemiz; milletimizin refahını artırmak, güvenlik ve özgürlük dengesini koruyarak, devletimizin bekasına yönelik tehditleri bertaraf ederek Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır.
Terörle mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken, inşallah ülkemizin ihtiyacı olan yapısal reformları da hayata geçirmeye devam edeceğiz. Savunma sanayi, ihracat ve turizmde yakaladığımız ivmeyi inşallah diğer alanlarda da gerçekleştireceğiz. Şu anda turizmde yüzde 50 bandına ulaşmakta olan bir Türkiye var. İnşallah bu yüzde 50’nin de üzerine çıkacak, bu çok çok önemli bir sıçrama. Savunma sanayinde göreve geldiğimizde yüzde 20 bandında olan yerli üretimde bir Türkiye vardı, şimdi ise yüzde 68’e ulaşmış bir Türkiye var. Hedef, çok daha ilerilere ulaşmak…
Biz kurulduğu günden beri hep gücünü milletten alan ve bu gücü de sadece millete hizmet yolunda kullanan bir kadro olduk. Daima ortak akla, ortak vicdana, milletimizi bir araya getiren ortak değerlere vurgu yaptık. Hiç kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden siyaset yelpazesindeki herkesle Türkiye ortak paydasında buluşmanın mücadelesini verdik. Şiddete bulaşmadığı, terörü kutsamadığı müddetçe her siyasi görüşün başımızın üstünde yeri oldu.
Bölgemizde yaşanan onca çatışmaya rağmen halen istikrar ve güven adası olarak yükselen bir Türkiye varsa, bu son 17 yılda atanan adımlara borçluyuz. Altını çizerek ifade etmek isterim ki; yakaladığımız başarı, hepimizin, 82 milyonun her bir ferdinin başarısıdır. 2023 Türkiye’sini inşa edecek olan da yine milletimizin bizatihi kendisidir. Nasıl İstiklal Harbimizi elbirliği içinde zafere taşımışsak, nasıl PKK’lı hainlerin tepesine yurt içinde ve yurt dışında yumruk gibi inmişsek, nasıl 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü alçaklara meydanları dar etmişsek, bugün de aynı dayanışmayı sergilemeye ihtiyacımız bulunuyor.
Gerek Suriye’nin kuzeyindeki terör bataklıklarının kurutulması, gerekse ekonomimizin tekrar büyüme trendine girmesi için toplumumuzun tüm kesimlerinin üzerine düşen görevler var. Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak 82 milyon hep birlikte ‘Türkiye ittifakı’ olarak hareket etmeliyiz. Vatandaşlarına ve kardeşlerine güven veren bir Türkiye için hep beraber elimizi taşın altına koymalıyız. Gençlerimizin, memurlarımızın, işçilerimizin, çiftçi, sanayici, esnaflarımızın sorunlarını çözmek ancak bu şekilde mümkün olacaktır.
Burada bulunan siz dostlarım başta olmak üzere herkesin bu yönde çaba göstereceğine inanıyorum. Özellikle ülkemizin medarı iftiharı MEMUR-SEN’den bu süreçte çok büyük gayretler ve fedakarlık bekliyorum. MEMUR-SEN’in bugüne kadar olduğu gibi yine Türkiye’nin demokrasi sancağını gururla yükselteceğine inanıyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken bir kez daha yeni genel merkez binasının hizmet binası olarak hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum. Bugün başlayan “İşin Geleceği: Tehditler ve Fırsatlar” konferansının verimli ve bereketli geçmesini temenni ediyorum. İki gün sonra yapılacak MEMUR-SEN’in 6. Olağan Genel Kurulunun da başarılı geçmesini diliyorum. MEMUR-SEN Yönetimine Allah’tan muvaffakiyetler niyaz ediyorum.
Yurt dışından konferansı teşrif eden misafirlerimize bir kez daha başkentimize hoş geldiniz diyor, sizlere saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun. Kalın sağlıcakla.