Sevgili gençler,
Aziz Diyarbakırlılar,
Değerli kardeşlerim,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Sizlerle yaklaşık 4,5 ay sonra tekrar buluşmanın memnuniyeti içindeyim. Bugün burada bizleri bir araya getiren Türkiye Gençlik Vakfı’na, Sayın Başkan ve ekibine teşekkür ediyorum. Türkiye’nin farklı yerlerinden, ülkemizin değişik üniversitelerinden programa katılan siz TÜGVA’lılara hoş geldiniz diyorum.
Kurulduğu günden beri TÜGVA’yı, sizlerin yaptığı faaliyetleri çok yakından takip ediyorum. Türkiye Gençlik Vakfımız maşallah adeta kendisiyle yarışıyor. Vakfımız ülkemizin 81 vilayetinde ve yurt dışında çok hayırlı hizmetlere imza atıyor.
Amacımız dünya üzerinde iyiye ve güzele dair ne varsa bütün bunları savunan bir gençliğin önünü açmaktır. Amacımız daima Hakk’ın ve adaletin tarafında olan bir nesli ülkemize kazandırmaktır. Elinde taşla, silahla, sopayla, faydasız şeylerle değil; kitapla, bilgisayarla gezen… Kafasını boş işlerle değil; planla, projeyle meşgul eden... Yüreği heva ve hevesle değil; inançla, şefkatle, cesaretle dolu bir nesil istiyoruz.
İstiyoruz ki bizim gençlerimiz insana sarf malzemesi gibi bakan, ölümü, öldürmeyi ve şiddeti kutsayan ideolojilere prim vermesinler. İstiyoruz ki bizim gençlerimiz kendilerini kullanılacak bir meta, araç gibi gören örgütlere, yapılara asla itibar etmesinler. Öyle bir gençlik istiyoruz ki hangi görüşe mensup olursa olsun, hangi fikri savunursa savunsun okumalı, araştırmalı, sorgulamalıdır. Kimseye zihnini kiraya vermemelidir.
Gençler, diploma avcılığı yaparak kariyer peşinde koşan değil, hakiki manada ilim ve hikmet arayışında olan bir gençlik istiyoruz. Hepsinden önemlisi, imanı ve ahlakı hayatının merkezine yerleştirmiş bir gençlik istiyoruz. Bunun için 40 yıldır gece-gündüz mücadele ediyoruz. Kendi gençlik yıllarımızdan başlayarak sivil toplumda, siyasette, kamuda üstlendiğim her görevde böyle bir gençliğin yetişmesine katkıda bulunma hayaliyle çalıştık.
Eskiden beri ülkemize saldıranların özellikle gençlerimizi hedef almasının çok bilinçli bir strateji olduğunu gördük. Yıllar boyunca bu ülkede kimi zaman sağcı-solcu dediler, kimi zaman Alevi-Sünni dediler, kimi zaman ilerici-gerici dediler, kimi zaman Türk-Kürt dediler; ama her seferinde nesilleri mahvettiler. En son FETÖ hadisesi bize bir değil, birkaç nesle mal oldu. Aynı şekilde PKK’da bu milletin birkaç neslinin heba olmasına yol açtı.
Nüfusumuz 82 milyonu bulmuş olabilir; ama bizim hala çok güçlü bir insan kaynağına ihtiyacımız var. Tek bir evladımızın dahi terör örgütleri, ihanet çeteleri, suç yapıları tarafından elimizden kopartılmasına rıza gösteremeyiz. Bu gençlerimiz içinden Peygamber Efendimiz (SAV) onun uğruna kendi hayatını hiçe sayacak Hazreti Ali’ler inşallah çıkacaktır. Bu gençlerimiz içinden Kudüs’ü haçlılara mezar eden Selahaddin-i Eyyubiler çıkacaktır. Bu gençlerimiz içinden İstanbul’u fetih eden Fatihler çıkacaktır. Bu gençlerimizin içinden Çanakkale’de bir Gazi Mustafa Kemal, Kut’ül Amare’de, İstiklal Harbinde düşmanın yüreğine korku salacak nice kahramanlar çıkacaktır. Bu gençlerimizin içinden Hasan Tahsin gibi tek kurşunla İzmir’de özgürlük ateşini yakan, Ömer Halis Demir gibi tek kurşunla darbecilerin oyunlarını bozan yiğitler çıkacaktır. Bu gençlerimizin içinden Nobel Ödülü alan Aziz Sancar’lar çıkacaktır. Bu gençlerimiz içinden dava ateşimizi körükleyen Necip Fazıl gibi, Arif Nihat Asya gibi şairlerimiz çıkacaktır. Bu gençlerimizin içinden dünya çapında edebiyatçılar, sanatçılar, müzisyenler, sporcular, matematikçiler, kimyacılar, doktorlar, mühendisler çıkacaktır.
Dolayısıyla, bizim vatan, millet düşmanlarına kaptıracak tek bir gencimiz yoktur.
Gençler; bizim vandallara, sokak çetelerine, bütün bunlara kaptıracak tek bir çocuğumuz yoktur. Bizim 34 yıldır gençlerin kanı ve gözyaşıyla beslenen vampirlerin insafına terk edilecek hiçbir evladımız yoktur. Hepsine de aynı hassasiyetle sahip çıkmak zorundayız. Ne diyor Arif Nihat Asya?
“Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek,
Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek.
Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden.
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden.
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini.
Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini.
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini.
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.”
Evet, bizim Fatih’in İstanbul’u fetih ettiği yaştaki her bir gencimize ihtiyacımız var. İşte bu gençliğin inşasını birlikte başararak önce 2023 hedeflerimize ulaşacak, ardından da 2053 ve 2071 vizyonlarımızı sizlere emanet edeceğiz. Biz o günleri göremeyeceğiz; ama siz göreceksiniz inşallah.
Sevgili gençler;
Kendinizi asla küçümsemeyin. Gençlik öyle büyük bir güç, öyle büyük bir ateştir ki onunla yeri gelir dünyayı değiştirir, yeri gelir dünyayı yakarsınız. Biz gençlerimizle ülkemizden başlayarak tüm dünyayı değiştirebileceğimize inanıyoruz, sizler de inanıyor musunuz? Onun için de vizyonumuzu geniş tutuyoruz.
Bugün Türkiye sadece bölgesinin değil, dünyanın yükselen gücü haline gelmişse bunda gençlerimizin çok büyük katkısı var. Sizler de yakın takip ediyorsunuz, şayet yeteri kadar gücünüz varsa, üzerine birde iman ve ahlak eklediğinizde bunu hayırlı hizmetlere dönüştürebiliyorsunuz. İmansız ve ahlaksız güç ise maalesef zulme, hoyratlığa, haydutluğa, pervasızlığa giden bir yola girebiliyor.
Türkiye gücün hayırlı kullanımının örneği ise İsrail tam tersi bir örnektir. Biz güçlü olanın haklı değil, haklı olanın güçlü olduğu bir dünya düzeni istiyoruz. Bunun için ne diyoruz? ‘Dünya 5’ten büyüktür’ diyoruz. Bunun için ‘Kudüs kırmızıçizgimizdir’ diyoruz. Bunun için Suriye’de güvenliğin ve huzurun sağlanması için çalışıyoruz. Biz kendi ayaklarımızın üzerinde yükselmeye başladıkça Hakk’ı ve hakikati de daha gür bir sesle, daha gür bir eda ile ifade etme imkânı buluyoruz.
Bundan rahatsız olanlar hala eski günlerdeki gibi kendi gemilerini yürütmenin gayreti içindedir. Amerika’nın S-400’lerle ilgili tavrı bunun bir örneğidir. Türkiye’nin bu hava savunma sistemini niçin aldığı, hangi şartlarda aldığı, ne şekilde kullanacağı açıkça ortadadır. Bu konunun ne NATO’yla, ne F-35 projesiyle, ne Amerika’nın güvenliğiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmadığını işin erbabı olan herkes biliyor.
Peki, buna rağmen S-400 konusunda niçin ülkemizin üzerine böylesine hoyrat bir şekilde geliniyor? Çünkü mesele başka. Mesele S-400 değil, Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere bölgesindeki gelişmeler konusunda kendi iradesiyle hareket ediyor olmasıdır. Üzüntüyle belirtmek isterim ki ülkemizdeki birtakım çevreler de kimi alenen, kimi el altından aleyhimizde estirilen rüzgarlara nefes veriyor, destek veriyor. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar beyhudedir. Türkiye istiklali ve istikbali için girdiği 15 Temmuz başta olmak üzere, pek çok bedel ödediği, şehitler verdiği bu yoldan asla geri dönmeyecektir.
Bugün bize S-400 aldığımız için böylesine yüklenenlerin dün ülkemiz topraklarına teröristlerin roketleri, bombaları yağdığında mevcut sistemleri nasıl toparlayıp götürdüklerini biz unutmadık. İnşallah geçmişteki pek çok hadise gibi bu meseleyi de aklıselimin, mantığın, ortak çıkarların gerektirdiği şekilde halledeceğiz.
Biz insansız hava aracı istedik dostlarımızdan, ama ne yazık ki vermediler. Biz silahlı insansız hava aracı istedik, ‘maalesef kongre müsaade etmiyor’ dediler. Ee ne oldu sonra? Şimdi biz insansız hava aracını yaptık mı? Yaptık. Silahlı insansız hava aracını yaptık mı? Yaptık. Şimdi daha da ileri modelini yapıyoruz.
Gençler, İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif’in o güzel dizelerinde ifade ettiği gibi;
Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak.
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Ye’s öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Meyus olanın ruhunu, vicdanın bağlar,
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Mesele bu. Sizler sahip oldukça batmayacak olan bu vatanı inşallah her geçen gün daha da yükselteceğiz.
Sevgili gençler,
Ülkemizin son 17 yılında yaşananlar, ama özellikle son 6 yılımız sizler için paha biçilmez derslerle doludur. Bakınız, 76 üniversiteyle başladık, şimdi 205 tane üniversitemiz var. 81 vilayetimizin tamamında üniversitelerimiz var nereden nereye. Ve burslarınıza bakın; 45 liracık burs veriyorlardı, şimdi 500 lira burs veriyoruz nereden nereye. Bizim nesil her şeyi el yordamıyla öğrenmek, adeta ateşten gömlek giyerek tecrübeler edinmek zorunda kalmıştı. Siz öyle bir nesilsiniz ki aynı anda hem geçmişin hatıralarını hem geleceğin ışıltılarını görme imkanına sahipsiniz. Elinizdeki bu imkanların kıymetini çok iyi bilin, ben sizlere güveniyorum.
Bugün burada karşımda kim var diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan ben varım diyen dava ahlakının sahibi bir gençlik gördüğüm için Rabbim’e hamt ediyorum.
Gençler;
Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koyuyor muyuz? Sur’da mukaddes mi mukaddes bir gedik açıyor muyuz? Rüzgara artık ne yandan esersen es diye meydan okuyor muyuz? İşte bizim gençliğimiz, işte bizim geleceğimiz, işte bizim en büyük hazinemiz...
Rabbim hepinizden razı olsun, Rabbim zihin açıklığı versin, Rabbim yolunuzu hem açık hem de gücünüzü, kuvvetinizi arttırsın. Bilgiyle, ilimle, irfanla, mücehhez güçlü bir gençlik olarak sizleri Allah’a emanet ediyorum kalın sağlıcakla diyorum.