Göbeklitepe Ören Yeri Resmi Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

08.03.2019

Kıymetli misafirler,

Sanat ve kültür dünyamızın saygıdeğer temsilcileri,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Bu anlamlı tören münasebetiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu özellikle ifade etmek istiyorum.

Bugün Şanlıurfa’da gerçekten dolu dolu bir gün geçiyoruz. Az önce Şanlıurfa’da şehrimizin dört bir tarafından gelen Şanlıurfalı kardeşlerimizle mitingimizi yaptık, onbinler alandaydı, muhteşem bir atmosferde Urfalı kardeşlerimizle kucaklaştık, dertleştik, istişare ettik. Buradan bir kez daha bizi muhabbetle bağrına basan tüm Şanlıurfa halkına teşekkürlerimi sunuyorum.

Akşam da inşallah Şanlıurfalı hanımefendilerle, malum bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bunu kutlayacağız ve bunu bir otel salonunda yapmayacağız, kapalı spor salonunda yapacağız ve katılımın burada da çok yüksek olacağına inanıyorum. Şehrimizin en büyük kapalı spor salonunda emekleri, fedakarlıkları, cesaretleriyle daima bize sahip çıkan kadınımıza şimdiden şükranlarımı ifade ediyorum.

Burada tanıtım töreni vesilesiyle bulunduğumuz Göbeklitepe, insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek derecede önemli bir yer. İnsanlığın ortak kültür hazinesine yaptığı katkılarla Göbeklitepe, Anadolu’daki medeniyet köklerinin derinliğini göstermesi bakımından şimdiden çok önemli bir referans haline geldi. Göbeklitepe ile birlikte insanlık ailesinin adeta anavatanı konumundaki Anadolu, sahip olduğu sayısız tarihi değere bir yenisini daha ekliyor. Burada elde edilen bulgular, medeniyetimizin kadim bir kavramı olan medine, yani şehir, insanlığın toplu olarak birlikte yaşama ihtiyacının nasıl ortaya çıktığına da işaret ediyor.

İnsanların, bunca zamandır hep öne sürüldüğü gibi önce yerleşik hayata geçip ondan sonra inançlarını sembolize eden yapılar inşa etmediklerini, sürecin tersinden işlediğini buradaki kalıntılardan anlıyoruz. Gerçekten de Göbeklitepe bize insanların inançlarının peşinden giderek yerleşik hayata geçtiklerinin de ipuçlarını veriyor. Yani buradaki bulgular insanın dünyada asıl varlık gayesinin ne olduğuna dair, çok güçlü bilimsel delillerle ışık tutuyor.

Bu bilgi, insanlığın bizim inancımızla, medeniyet ve kültür çerçevemizle uyumlu bir geçmişe sahip olduğunu da gösteriyor. Dolayısıyla bu kazılardan elde edilen sonuçlar, arkeoloji ve antropoloji yanında dinler tarihi başta olmak üzere diğer pek çok bilim disiplini için de çok önemli değere sahip. İnsanlık tarihine böylesine önemli katkıda bulunan bu çalışmanın yürütülmesinde emeği geçen herkesi özellikle şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar;

Göbeklitepe’nin nasıl ortaya çıkarıldığına, nasıl keşfedildiğine dair ayrıntılı bilgiler biraz önce verildi. Buranın Şanlıurfa’ya ve ülkemize kazandırılması gerçekten uzun soluklu, her adımı sabırla örülen ince bir çalışmanın ürünüdür.

2011’de UNESCO Dünya Mirası geçici listesine giren Göbeklitepe, ilgili kurumlarımızın takibi sonucunda nihayet geçtiğimiz yıl kalıcı listeye ilave edilmiştir. Böylece biraz geç de olsa ülkemizin bir değeri, önemli bir kültür varlığı tescillenmiş oldu. Daha önce Türkiye’nin ikisi karma, 15’i kültürel olmak üzere 17 miras alanı bu listedeydi, Göbeklitepe’nin dahil edilmesiyle bu sayı 18’e yükselmiş oldu.

Dünya Kültür Mirası geçici listesindeki varlık ve alan sayımız ise 77’ye yükseldi. Elbette Türkiye gibi her karış toprağı insanlık tarihinin aynası olan bir ülkenin, UNESCO Dünya Mirasında 18 tane, geçici listede 77 tane eserinin olması bizim için yeterli değildir, kafi değildir. Bu sayıların her geçen yıl daha da artacağına inanıyorum. Üzerinde yaşadığımız bu toprakların eşi bulunmaz bir tarih, kültür ve medeniyetler beşiği olduğu zamanla çok daha iyi anlaşılacaktır.

Ben şuna inanıyorum: Bizim ülkemiz bir defa bir açık hava müzesidir, onun için de çok yoğun bir çalışmanın ortaya konulması lazım. Çünkü bizim gibi kadim yerleşim yerlerindeki tarihi eserlerin bulunması, ortaya çıkarılması biraz da nasiple oluyor. İstanbul’da, Hatay’da, Mardin’de, Şanlıurfa’da ve daha birçok ilimizde farklı amaçlarla yürütülen faaliyetler sırasında çok önemli tarihi eserlere rastlıyoruz.

Bunun en somut örneği şu an hemen yanında bulunduğumuz işte Göbeklitepe’dir. İlk kez 1963 yılında iki üniversitenin burada yaptığı araştırmalardan gerekli derinliğe inilmediği, yüzey araştırmaları düzeyinde kalındığı için sonuç alınamamıştır, 1986 yılına kadar da burada tam olarak ne olduğu meçhul kalmıştır. Bu tarihte bir çiftçimiz tarlasını sürerken bulduğu bir heykeli sergilenmek üzere müzeye teslim ediyor. Bu heykeli 5 yıl önce vefat eden Alman arkeolog olan Profesör Doktor Klaus Schmidt’in görmesiyle Göbeklitepe’nin önemi ortaya çıkıyor. Hayatını insanlığın geçmişini araştırmaya adayan bu bilim insanını da bu vesileyle saygıyla yâd ediyoruz.

Kültür Bakanlığımız bu yeni bilgiler ışığında hemen harekete geçerek Göbeklitepe’de kazı faaliyetlerini başlatmıştır. Bütün bu gayretlerin sonucunda da işte böyle bir hazine gün yüzüne çıkmıştır. Bu süreçte ülkemizin önde gelen kuruluşlarından Doğuş Grubu’nun projeye verdiği destek çok ama çok önemlidir. Doğuş Grubu’na bu vesileyle bir kez daha yine şahsım ve milletimim adına teşekkür ediyorum.

Türkiye’nin diğer firmalarından da benzer projelere destek vermelerini, sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini bekliyoruz. Ülkemizin kültür iklimini ancak kamu-özel iş birliği ile daha hızlı bir şekilde zenginleştirebiliriz. Vatandaşlarımızın sahip çıkmadığı, devletin destek vermediği, özel sektörün de inisiyatif alıp elini taşın altına koymadığı bir çalışmanın başarıya ulaşma şansı çok zayıftır. Şu anda perdede gördüğünüz gibi bu görüntüler inanıyorum ki dünya kamuoyuna çok ama çok tesir edecek şekilde yansıyacaktır.

Değerli misafirler;

Bu tarz projelerde eserleri bulmak ve gün yüzüne çıkarmak kadar, tanıtımını yapmak da çok önemlidir. Bu gerçeğe bilhassa yurt dışına gerçekleştirdiğimiz seyahatlerde yakından şahitlik ediyoruz. 100-150 senelik mazisi bile olmayan eserlerin nasıl reklamının yapıldığını, nasıl korunduğunu, nasıl her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği bir çekim merkezi haline dönüştürüldüğünü görüyoruz.

Türkiye’nin tarihi eser, ören yeri, anıt yapılar, gastronomi gibi özgün kültürel miras ürünleri bakımından kesinlikle bir eksikliği yoktur, tam aksine fazlası vardır. Ülkemizin tabii güzellikler ve insan sıcaklığı bakımından da rakiplerinden geri kalır hiçbir yanı yoktur. Bilakis Göbeklitepe gibi insanlık tarihine ait yerleşik kalıpları ve ezberleri bozan yeni kültür varlıklarıyla hazinemizi sürekli güçlendiriyoruz.

Bizim eksikliğimiz, bunların reklamını, tanımını layıkıyla yerine getiremememiz sebebiyledir. Şüphesiz terör ve güvenlik sorunu bir dönem bu çalışmaların önündeki engellerden biri olmuştur. Ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz uzun yıllar çatışmalarla, yasaklarla bölücü terör örgütünün baskılarıyla anılmıştır.

Az önce gelirken onu öğrendim, dün dediler bin kadar ziyaretçi buraya geldi. Daha bunu herkes bilmiyor, ama bakın herhalde basit bir seslendirmeyle bir günde buraya bin kişi geliyorsa, bu demektir ki, bu binler olacaktır, mevsimin de inşallah şöyle yazla birlikte, hele hele baharla çok daha farklı bir hale gelecektir.

Devletin ve müteşebbislerin şartları zorlayarak bölgede hayata geçirdiği yatırımlar ise bizzat terör örgütü tarafından bugüne kadar sabote edildi. Biz, terörün istismar ettiği ne varsa hepsini ortadan kaldırarak işte bu fasit daireyi kırdık.

Ülkemiz turizm alanında uzun bir süre sezonluk olan deniz, güneş, kum üçgenine hapsolmuştur. Halbuki bizim tarihten tabii güzelliğe, müzikten gastronomiye kadar çok geniş bir turizm potansiyelimiz bulunuyor. Bu çerçevede hükümetlerimiz döneminde ülkemizdeki 142 müzeyi yeniledik, 52 yeni müze açtık. Ülkemizin zenginliklerini yurt dışında geniş kitlelere göstermek için 68 yurt dışı kültür varlığı sergisi açtık. Sinema ve dizi sektörüne verdiğimiz desteklerle ülkemizin tanıtımında yepyeni ve gerçekten etkili bir mecrayı şu anda harekete geçirmiş bulunuyoruz.

Sağlıktan spora, yayladan burada olduğu gibi tarihi alanlara kadar pek çok yeni destinasyonla turizm yelpazemizi artık genişlettik. Böylece ülkemize gelen turist sayısını, göreve geldiğimizde 13 milyondu, şu anda 46 milyona çıkardık. Turizm gelirimiz de 12 milyar dolardan 30 milyar dolar sınırına geldi. İşletme belgeli tesis sayımız 419’dan 1506’ya, Bakanlık belgeli tesis sayımız 4888’e, turizm bölgesi sayımızı 143’ten 267’ye yükselttik. Sürdürülebilir turizm amacıyla belediyelerimize bu doğrultuda yapacakları çevre düzenlemesi ve altyapı çalışmaları için de yaklaşık 2 katrilyon liralık destek verdik.

Şimdi hedefimiz, bu yıl 50 milyon turisti geride bırakmak, 2023’te de 70 milyon turist hedefine ulaşmak, bunu başaracağız, bunda kararlıyız. Bugün için de Göbeklitepe gibi gerçekten özel ve önemli bir hazinemizi çok iyi değerlendirmeliyiz.

Esasen Şanlıurfa’nın Göbeklitepe yanında her biri diğerinden kıymetli pek çok tarihi ve kültürel varlığı mevcuttur. Akat, Sümer, Babil, Hitit, Roma, Emevi, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserleriyle Şanlıurfa tam bir tarih hazinesidir. Bunların hepsini birlikte düşündüğümüzde, Şanlıurfa’nın her yıl tek başına milyonlarca turisti ağırlaması gerekiyor, tabi bunun için de ciddi bir altyapıyı süratle bizim geliştirmemiz lazım. Bundan neyi kastediyorum? Tabi buralardaki otel hizmetlerini de artırmamız gerekecek. Daha önce hiç yokken şimdi burada gayet lüks otellerimiz de var, ama bu sayı yeterli değil. Hedef bu kadar büyük olunca, tabii ki bunun altyapısı olan otellerimizi de burada artırmamız geliştirmemiz gerekiyor, inşallah bunu da başaracağız.

Bir kez daha Göbeklitepe’deki çalışmalara katkı veren, destek sağlayan herkese teşekkür ediyorum. İnsanlık tarihinin bir dönemine ışık tutacak bu eserlerin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.