Atatürk Kültür Merkezi Temel Atma Töreninde Yaptıkları Konuşma

10.02.2019

Değerli misafirler,

Kültür ve sanat dünyamızın kıymetli temsilcileri,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

Bugün ülkemizin sanat ve kültür hayatında çığır açacak, gerçekten önemli bir adamı hep birlikte atıyoruz. 6 Kasım 2017 tarihinde tanıtım projesini gerçekleştirdiğimiz İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin hayata geçmesi yönünde yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.

Temelini atmakta olduğumuz İstanbul Atatürk Kültür Merkezi, 95 bin 600 metrekare kapalı alana sahip 5 ayrı bloktan oluşuyor. Bina içerisinde 2073 kişilik dünya standartlarının üzerinde bir opera salonu, 828 kişilik bir tiyatro salonu ve bunlara ait sahne, kulis odaları, fuaye alanları yer alıyor. Ayrıca, projede atölye ve depo alanları, bale çalışma salonları, solist ve orkestra çalışma odaları, kayıt stüdyosu ve prova salonları, sanat galerileri, sergi salonları, millet kıraathaneleri de yer alıyor. Bunun yanında, toplantı odaları, idari ofisler, restoranlar, kapalı otopark ile bu proje her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde hazırlandı.

Hem mimari, hem estetik, hem de kullanım bakımından göz dolduran bu eserin şehrimizin kültür ve sanat faaliyetlerini daha da zenginleştireceğine inanıyorum.

Toplam yatırım bedeli 860 milyon lira olan Atatürk Kültür Merkezi projesisin İstanbul’umuz ve tüm Türkiye için hayırlı olmasını diliyorum. Bakanlığımızdan Toplu Konut İdaremize, Belediyemizden mimarlarımıza, işçilerimize kadar bu projenin gerçekleşmesinde katkısı olan tüm kurum ve kuruluşlarımıza şimdiden teşekkür ediyorum.

İnşallah yoğun bir mesaiyle çalışacak ve İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’ni 2 yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlayarak sanatçılarımızın ve sanatseverlerin hizmetine sunacağız. Böylece tarih, medeniyet ve kültür başkenti İstanbul’umuzun şanına yakışır muhteşem bir eseri şehrimize kazandırmış olacağız.

Kıymetli dostlar;

Sizlerin de yakından takip ettiği gibi, bu projeyi temel atma aşamasına getirmek için çok büyük mücadeleler verdik. Eski binayı, kendi marjinal ideolojilerinin sembolü olarak gören kimi çevreler, daha ilk günden itibaren bütün enerjilerini projemizi engellemek için harcadılar. Türlü ithamlarla, akla, mantığa ve vicdana sığmayan iftiralarla, bunlar yeterli olmayınca da sokakları karıştırarak projeyi sabote etmeye çalıştılar. 2007’de başlayan iftira kampanyası süresince Atatürk Kültür Merkezi’nin yerine AVM yapacağımız, cami yapacağımız, ismini değiştireceğimiz gibi olmadık yalanlara başvurdular.

Aynısını Harbiye Kongre Merkezini yaparken de yaptılar, oradaki tiyatroyu ortadan kaldıracağımızı, tiyatro salonunu kaldırıp kongre merkezinin yerinde hiçbir şey yapılmayacağını, bunları söylediler. Ne oldu? Biz orada daha büyük bir tiyatro salonunu yaptık, onun yanında 3 bin kişilik yerin altında dev bir kongre merkezini inşa ettik, adeta o da bir opera, bunu inşa ettik ve o gündür, bugündür sadece ülkemize değil, tüm dünyaya orası hitap ediyor.

2007 yılından itibaren farklı kurumların yaptığı incelemeler, eski binanın artık kullanılamaz olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Hele hele depremden sonra burası dayanılmaz durumdaydı. Yine aynı raporlar eski binanın depreme dayanıklılık bakımından bir gecekondudan hiçbir farkının olmadığını da göstermişti. Daha da ötesi, eski bina bugün 15 milyonu aşan nüfusu, her yıl 13 milyonu bulan yabancı turist sayısı, sanata ve sanat eserlerine olan giderek artan talebiyle İstanbul’un beklentilerine artık cevap veremiyordu.

Eski binanın tamiri ve güçlendirilmesi amacıyla İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından hazırlanan proje de yine bu çevrelerce dava konusu yapılarak engellendi. Neler çektik, işleri güçleri hep engellemek, aynı zihniyet, yani bir dikili ağaçları yok. Yahu kenardan seyret, hiç olmazsa ne yapılıyor bir gör; yok.

Ne bilimsel veriler, ne raporlar, ne de diğer gerçekler, yegana gıdası istismar olan, provokasyon olan malum çevreleri ikna etmeye yetmedi. Çünkü eski yapının yıkılıp daha güzel, daha modern, daha ferah bir bina inşasına karşı çıkanlar, kültür-sanat hassasiyetiyle değil ideolojik bağnazlıkla hareket ediyordu. Ecdadın deyimiyle bu çevreler, üzüm yemenin değil, bağcıyı dövmenin peşindeydi, bu niyetlerini de hemen her fırsatta ifşa etmekten çekinmediler.

Bu sözde sanatseverlerinin Gezi olayları sırasında neler yaptıklarını hemen yanı başımızda, milletimizi nasıl aşağıladıklarını, terör örgütlerinin paçavralarıyla buradaki eski binayı nasıl kirlettiklerini hepimiz çok iyi biliyoruz, çok iyi hatırlıyoruz. Güya Atatürk Kültür Merkezi hassasiyetiyle hareket edenler, Gezi’de Atatürk Kültür Merkezini demokrasimize saldırmanın, esnafımızın malını, mülkünü yağlamanın, sokaklarımızı yakıp-yıkmanın aracı haline getirdiler. Burada yaşadık bunları, İstiklal Caddesi’nde yaşadık bunları, bu meydanda yaşadık, Atatürk Kültür Merkezinin tüm cephesinde yaşadık. Ne yapacaktık, seyir mi edecektik? Oraya her türlü teröristlerin resimlerini astılar. Günlerce sokaklarda terör estirirken, her köşe başında bir şehit mezarı bulunan bu kutlu şehrin duvarlarına, ‘zulüm 1453’te başladı’ diye yazarken de buradaki eski metruk binayı bahane olarak kullandılar.

Biz ne Gezi vandalığı döneminde, ne de sonrasında bunların tehditlerine boyun eğmedik. Zihnen ve ruhen bu topraklarla tüm bağlarını koparmış sokak teröristlerine rağmen, ülkemize ve İstanbul’umuza yakışan bir eser kazandırmak aşkıyla biz yolumuza devam ettik, durmadık. İşte biz de bugün hep birlikte 10 yıllık bir sabrın meyvesini topluyoruz.

Az önce ekranda izlediniz, animasyon olarak nasıl bir esere kavuşacağız, bunu izlediniz, hele bitince daha başka olacak. Şu anda işte gene ekrana geldi, gerçekten defalarca ben bunun animasyonunu izledim, projeyi arkadaşlar, sağ olsun Tabanlıoğlu, başta Murat Bey ve kardeşleri olmak üzere geldiler anlattılar dinledik ve bugünlere hazırlandık, ama kararlı hazırlandık. Ve şimdi de yüklenici firmayla beraber kararlı bir şekilde iki yılda inşallah burayı bitireceğiz.

Temelini atacağımız bina sadece bir kültür merkezi değildir, bu eser aynı zamanda son 5 yıldır milli iradeye kasteden, vatan, millet düşmanlarına verilmiş en güzel cevap olacaktır. İstanbul kendini bu projede bulacak, İstanbul kendini bu projede adeta millet kıraathanesiyle bulacak, restoranıyla bulacak, her şeyiyle bulacak.

Türkiye’yi karanlığa mahkum etmeye çalışanlara karşı, ülkemizi aydınlık yarınlara kavuşturma idealimizin sembolü bir eser inşa ediyoruz. Hepsinden önemlisi, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi milletin değerleriyle, inancıyla, insanımızın tarihi ve kültürüyle kavgalı jakoben zihniyete karşı dikilmiş bir zafer anıtı olacaktır. İnşallah iki yıl sonra tamamlandığında bu eser sadece İstanbul’umuzun değil, tüm Türkiye’nin iftihar vesilelerinden biri haline gelecektir, dünya bu eseri anacaktır.

Değerli kardeşlerim; Türkiye aslında hizmet ve yatırım düşmanı ‘istemezükçü’ anlayışıyla ilk defa bizim dönemimizde muhatap olmuyor. Ülkemiz Cumhuriyet tarihi boyunca ne zaman hamle yapmaya, prangalarını kırmaya çalışsa, karşısında daima bu zihniyeti bulmuştur. Ülkemizin sanayide, savunmada, üretimde, ulaşımda, teknolojide, hasılı hemen her alanda yaptığı hamleler dışarıda hasımlarımız, içeride de belli kesimler tarafından sürekli engellenmiştir.

Rahmetli Menderes’in ömrü, darağacında son nefesini verdiği o kara güne kadar malum zihniyetle mücadeleyle geçmiştir. Merhum Özal’ın 1983’ten itibaren ülkemizi tekrar ayağa kaldırma çabaları da yine bu çevrelerin sabotajlarına maruz kalmıştır. Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızdan merhum Alparslan Türkeş’e, yüreği milletimizin refahı için çarpan büyük ve güçlü Türkiye ideali için ter döken tüm liderlerin karşısına ilk önce bu çete dikilmiştir. İnsanımızın hayır dua ile andığı ne kadar siyasetçi, iş adamı, müteşebbis varsa, hemen hepsi bunları linç kampanyasından nasibini almıştır.

Bakınız burada ülkemizin yetiştirdiği en vizyoner insanlardan Nuri Demirağ’ın bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum. CHP zihniyetinin anlaşılması bakımından bu anekdotun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle genç nesillerin ülkemizin geçmişte neler yaşadığını, ne tür badireler atlattığını öğrenmesi için bu hadise gerçekten ibretliktir.

Merhum Nuri Demirağ, 1931 yılında İstanbul’da Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak Boğaz Köprüsü projesinin etütlerine başlar. 1934’te Amerika’nın en büyük çelik şirketiyle anlaşarak üstünden tren yolu da geçen projesini tamamlar. Proje yaveri aracılığıyla Gazi Mustafa Kemal’e sunulur ve Gazi tarafından da çok beğenilir. Gazi, gereğinin yapılması için projeyi Hükümete iletir. Dönemin CHP Hükümetinin Bayındırlık Bakanı bu projeyi ne yapar biliyor musunuz? ‘Boğaz’ın güzelliğini bozar’ bahanesiyle projeyi reddeder.

Demek ki, 3 tane köprü yapıldı şimdi Boğaz’a, Boğaz’ın hakikaten güzelliğini bozmuşuz. Yahu bunları anlamak mümkün değil. Herhalde biz de Binali Bey, bozmasın diye denizin altına soktuk bu işi. Şimdi Marmaray da, Avrasya Tüneli de denizin altından gidiyor, hangisinden istiyorsanız onu kullanın diyoruz. Aynı şekilde CHP Hükümetinin Başbakanı İnönü de projenin hayata geçirilmesine mani olur. Bütün bu sabotajlar Gazi Mustafa Kemal’in iradesine, arzusuna rağmen yapılır.

Merhum Menderes Nuri Demirağ’ın havada bırakılan projesini sahiplenir, Karayolları Genel Müdürlüğü’nden Boğaz’a 9 ayrı yerden köprü yapmanın mümkün olduğu raporunu alır. 25 Mayıs 1960’da, yani darbeden sadece 2 gün önce de uluslararası bir firmayla sözleşme imzalanır. Fakat 27 Mayıs darbesi olunca diğer pek çok hizmet gibi köprü projesi de rafa kaldırılır.

Ülkemizin ilk Boğaz köprüsü Nuri Demirağ’ın teşebbüsünden tam 40 yıl sonra 30 Ekim 1973’te ancak hizmete girer. Boğaziçi Köprüsü, yani yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü hem inşa sürecinde, hem de sonrasında CHP ve malum çevreler tarafından sürekli eleştirilir, hedef haline getirilir, engellenmeye çalışılır.

Benzer bir linç kampanyası Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün inşası sırasında merhum Özal’a yönelik de yürütülür. Biz de 40 yıla aşkın siyasi hayatımız boyunca sözde elit, özde lümpen bu çevrelerin zehirli oklarının hedefi olduk, aynısını üçüncü köprüde, Yavuz Sultan Selim Köprüsünde bize yapmadılar mı? Motorlarla 3’üncü köprünün olduğu bölgeye denizden gittiler, yürümeye fırsat bulamadılar, yine gösteri yaptılar, ‘istemezük’ dediler. Ama biz onlara rağmen yaptık, Marmaray’ı öyle yaptık, Avrasya’yı öyle yaptık ve şimdi de inşallah 3 katlısını yapacağız yine Boğaz’a. Yahu bunların dünyadan bir haberi yok, hizmet etmek diye bir dertleri de yok, ‘engelleyelim de nasıl olursa olsun’; mantık bu.

Gerek Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, gerek Başbakanlığımız, gerekse Cumhurbaşkanlığımız döneminde sürekli eleştirildik, karakter suikastlarına maruz kaldık. Sadece İstanbul Atatürk Kültür Merkezi projesinde değil, Marmaray’dan Avrasya Tüneline, İstanbul Havalimanından -onun için de aynı şeyleri yaptılar, hala yapıyorlar- Yavuz Sultan Selim Köprüsüne kadar bütün projelerimizde belli kesimlerin saldırısına muhatap olduk.

Bakın şimdi buradan bir müjde daha veriyorum, Rami Kışlası var yaa, Rami Kışlası’nı da İstanbul’un en büyük kütüphanesi yapıyoruz, devam ediyor. İnşallah hedef 6 milyon ciltlik bir kütüphaneyi İstanbul’umuza kazandırmak. Daha önce burası Rami Kışlasıydı, şimdi de inşallah İstanbul’umuzun en büyük kütüphanesi oluyor ve Türkiye’nin. İkincisi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde biliyorsunuz 5 milyon cilt, burada da 6 milyon cilt; biz çalışıyoruz, konuşmuyoruz.

Ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum; onun için 31 Mart’ı unutmayın, 31 Mart bu noktada çok önemli. Bir hizmet üretenler var, bir de laf üretenler var, bunu birbirinden iyi ayrıt edelim.

Değerli kardeşlerim, sevgili gençler;

Son asrımıza baktığımızda, bizim ve bizden öncekilerin yaşadığı benzer pek çok olumsuz örneğe, pek çok sabotaj girişimine rastlıyoruz. Bahaneler farklı olsa da, bunların hedefi her zaman ülkemizin kalkınması, gelişmesi ve güçlenmesi olmuştur. Türkiye’yi kendi malı gibi gören kimi çevreler, yatırımlarla ilgili gösterdikleri hazımsızlığı, sanat ve kültür hayatımızla ilgili meselelerle de sergilemiştir.

Kendileri dışında hiç kimsenin sanatta, edebiyatta, resimde, müzikte, kültürde söz söylemesine tahammül edemiyorlar. Kendi çizdikleri kalıplar dışında hiçbir sanat eserinin, hiçbir sanat tarzının varlığına hayat hakkı tanımak istemiyorlar. Oysa sanat, tahakküm kurmanın değil, demokrasinin, farklıklara tahammül göstermenin, hoşgörünün aracıdır. Sanat, insanın hak ve hakikat yolculuğunun, estetik ve güzellik arayışının vasıtasıdır. Sanat, insanlığın ortak medeniyet hazinesine katkı sunmak için vardır, bunun için yapılır.

Merhum Cemil Meriç, bakınız sanat ve sanatçıyı nasıl tanımlıyor; “Sanatçının tek vazifesi vardır bence, insanları birbirine sevdirmek, iki insanı veya 2 milyar insanı. Sanat, bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür” diyor rahmetli Cemil Meriç.

Evet, biz de sanatı ve sanatçıyı böyle görüyoruz. Hemen her fırsatta sanatın birleştirici, bütünleştirici, kutuplaşmaları, gerilimleri giderici rolüne dikkat çekiyoruz. Hem modern sanatların, hem de gelenekli sanat dallarımızı milletimizin maziden atiye yolculuğunun birikimleri, köşe taşları olarak değerlendiriyoruz. Bu anlayışla sanata ve sanatçılarımıza ihtiyaç duydukları her türlü desteği vermeye çalışıyoruz.

Sadece kültür merkezi ve sahne sayımızda son 17 yılda yaşanan büyük artış, bu alanda ülkemizin geldiği konumu göstermeye yeter. Göreve geldiğimizde ülkemizdeki kültür merkezi sayısı neydi biliyor musunuz? 42, biz buna 63 adet daha ilave ederek 115’e çıkardık. Devlet tiyatrolarındaki sahne sayısı neydi biliyor musunuz? 23, biz buna 42 ilave yaptık oldu 65. Desteklenen özel tiyatro sayısı 59 iken, bizim dönenimizde 229’u buldu. 2002 yılından bu yana 88 adet yurt içi, 68 adet yurt dışı kültür varlığı sergisi yaptık.

Son olarak 2 hafta önce sinema sektörümüzün en önemli sıkıntılarından birini daha çözüme kavuşturduk. Şimdi yine kültür alanında çok önemli bir müjdeyi milletimizle paylaşacağız. Bu hafta Mecliste görüşülecek bir kanunla kitapta ve süreli yayınlarda KDV oranının sıfıra düşürülmesi uygulaması hem yayıncıları, hem satıcıları kapsayacak şekilde genişletiliyor. İstiyoruz ki, kitap sevgisini daha da yayalım, aşkını genişletelim. Fiyatlar düşünce herkesin kitap alma imkanı da oluşsun, gelişsin. Daha açık bir ifadeyle, artık kitapta, dergide, gazetede KDV olmayacak. Böylece dijitalleşmeyle birlikte dezavantajlı bir duruma düşen yayıncılarımıza önemli bir destek sağlıyoruz.

Amacımız, daha çok okuyan, daha çok tefekkür eden, daha çok üreten bir toplumun, daha zengin bir kültür dünyasının inşasına katkıda bulunmaktadır. Millet kıraathaneleriyle gençlerimize okuyacakları mekanlar sunarken, bu tür uygulamalarla da onların içlerinin kaliteli şekilde doldurulabilmesini sağlamak istiyoruz, şimdiden hayırlı olsun.

Türkiye’yi diğer diğer alanlarda olduğu gibi, kültür-sanatta ileriye taşıyacak hedefleri ve hayalleriyle buluşturacak projelere öncelik vereceğiz. Artık hiç kimse, hiçbir kesim kültür-sanatta ülkemizi vasata mahkum edemeyecek. Sanat ve sanatçıyı istismarı siyasetlerinin aracı görenler, Türkiye’nin kültür ve sanat hayatını çölleştiremeyecek. İnşallah burada bulunan siz kardeşlerimizin de desteğiyle hep birlikte el ele verecek ve kültür-sanat hayatımızı zenginleştirmeyi sürdüreceğiz.

Dünyada ülkeler, şehirler devasa meydanlarıyla anılır. Maalesef biz meydanlar noktasında fakiriz. Taksim Meydanı’nın geçmişteki anılması farklıydı, ama şimdi trafiği de yerin altına almak suretiyle Taksim Meydanını gerçekten işte o arzuladığımız hüviyete inşallah kavuşturuyoruz, kavuşturacağız.

Roma’ya gittiğiniz zaman, Roma’daki meydan çok hareketlidir, Paris’te aynı şekilde çok hareketlidir, bütün turistleri orada görürsünüz ve bütün canlılık adeta oradadır. Taksim inşallah bu hale gelecek, Sultanahmet yeniden inşallah bu hale gelecek, Beyazıt Meydanını yeniden inşallah bu hale gelecek ve bunun özlemi içerisindeyiz. Bunu başarmak suretiyle de, ben şuna inanıyorum: Artık çekim alanı İstanbul gibi bir şehrimizde çok daha güçlü hale gelmesi gerekir. Ve 1 Nisan’dan itibaren inşallah AK Parti belediyeciliğiyle bu adımlar atılacak ve bu çekim alanı çok daha farklı bir şekilde zenginleşecektir.

Sözlerime son verirken, bir kez daha temelini attığımız İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin hayırlı olmasını diliyorum.