Sizleri en kalbi duygularımla saygıyla selamlıyorum.
Amerikan-Türk Konseyi ile Amerikan Ticaret Odası’nın siz değerli yetkililerini ülkemizde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğumu özellikle ifade etmek isterim.
Ziyaretinizin ekonomik ve ticari münasebetlerimiz başta olmak üzere Türk-Amerikan işbirliğinin güçlenmesine katkı sağlamasını diliyorum.
Sizlerle son olarak 2017 yılı Ekim ayında biraraya gelmiş, oldukça verimli bir görüşme gerçekleştirmiştik. İnşallah bugünkü istişarelerimizin de ülkelerimizin önünde yeni vizyonlar açacağına inanıyorum.
Son görüşmemizden bu yana Türkiye olarak pek çok sınamayla yüz-yüze kaldık, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin test edildiği, şoklara ve krizlere karşı dayanma gücünün denendiği dönemleri yaşadık. Hamdolsun tüm sıkıntıları, sınamaları, direnç testlerini başarıyla atlattık. Bugün son dönemde yaşadığımız onca badireye rağmen Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında geleceğe çok daha umutla bakıyoruz. Müşterek noktalarımızın görüş ayrılıklarımızdan kat be kat fazla olduğuna inanıyorum. Hiç şüphesiz gerilimin yerini işbirliği ve dayanışmanın almasında en önemli faktörlerden birini değerli dostum Başkan Trump’la aramızda tesis ettiğimiz yakın diyalog ve iletişimdir.
Başkan Trump’ın özellikle Suriye bağlamında aldığı son inisiyatif Türk-Amerikan ilişkilerini baltalamaya çalışanların planlarını da boşa çıkarmıştır. Bu süreçte Amerikan Türk Konseyi ile Amerikan Ticaret Odası da ilişkilerin geliştirilmesine, aradaki pürüzlerin giderilmesine, işbirliğimizin tekrar rayına oturtulmasına ciddi katkılarda bulunmuştur. Ben başta burada bulunan siz yatırımcılar olmak üzere tüm dostlarımıza ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde sizlerin de gayretleriyle mevcut işbirliğimizin daha da güçleneceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ortak çıkarlara dayalı, güçlü, kapsamlı ve stratejik bir müttefiklik ilişkisi vardır. İlişkilerimizde zaman zaman görüş ayrılıklarına dayalı iniş-çıkışlar yaşasak da ortaklığımız pek çok zorluğun üstesinden gelmiştir. Bu aşamada ikili ilişkilerimizde önümüze bakmak ve olumlu bir gündeme odaklanmak istiyoruz. Başkan Trump da bu konuda benimle aynı kanaati paylaşıyor. Sayın Başkan da Türkiye ile işbirliğini ilerletmeyi, ortak menfaatler temelinde kuvvetlendirmeyi arzu ediyor. Dışişleri Bakanım dün Washington’da gerçekleştirilen DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Toplantısına katıldı ve ikili temaslarda bulundu. 5 Şubat’ta da Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri çalışma grubu toplantıları yine Washington’da yapıldı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’den çekilmesinin bölgede terör örgütlerinin özellikle istismar edeceği bir otorite boşluğu oluşturmaması son derece önemlidir. Bu noktada Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin çekileceği alanlarda terörle mücadele sorumluluğunu devralmaya hazırdır. Bunu zaten Sayın Başkana bizzat DEAŞ’la mücadele konusunda herhangi bir tereddüdünüz varsa, bunu terör örgütleriyle ortadan kaldırmayı hedefliyorsanız burada sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Ama biz çok ciddi, kararlı olarak bu DEAŞ’ı burada sıfırlarız, yok ederiz. Bunu El Bab’da gösterdik ve biz El Bab’da 3 bin DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Ve biz stratejik ortağımızın kalkıp da bu tür terör örgütleriyle böyle bir işe girmesini doğru bulmuyoruz, bunları kendilerine söyledik. Ama maalesef tabii bu adım malum YPG-PYD ile birlikte yürütüldü ve bunun bedelinin, faturasının herhalde yıllar sonra ortaya çıkacağını ben de tahmin ediyorum.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla binlerce teröristi biz etkisiz hale getirdik ve 300 bine yakın Suriyeli’nin ülkelerine geri dönmelerini sağladık. Bugün Türkiye’nin güvenli hale getirdiği alanlar, Suriye’nin en huzurlu, en güvenilir, en barışçıl topraklarıdır.
Cerablus’tan Afrin’e kadar ülkemizin kontrolünde bulunan bölgelerde faklı dinlere, dillere, kültürlere sahip Suriyeliler barış içinde yaşıyor. Bölgede 1 milyon Arami var ve bu Aramiler özellikle bu PYD-YPG tarafından birçokları öldürüldüğü gibi, birçokları da Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı. Ama Türkiye olarak biz hepsine gönlümüzü açtık. Nitekim Kobani hareketinde biliyorsunuz 300 bin Kobanili oradan Türkiye’ye göçtü ve şu anda bunlar hala ülkemizde. Biz bunları Türkiye’den derdest etmedik, niye? Bize sığınıyorsa, biz bunları buradan derdest edemeyiz. Bize tarih bunu öğretti, medeniyetimiz bunu öğretti, onun için derdest edemeyiz.
Bunun yanında sağlık hizmetlerinden eğitime, ticaretten güvenliğe, tarıma kadar buradaki kardeşlerimiz şu anda hiçbir sıkıntıyla karşılaşmıyor. Afrin, El Bab, Azez ve Cerablus’ta sağlanan başarının Türkiye-Suriye sınırının tamamına yayılması mümkündür. Sayın Trump’ın özellikle bize 30-32 kilometre derinliğinde bir bölgede terörle mücadele konusunda ortaya koyduğu bir plan ve bizim de buna yönelik olumlu yaklaşımımız bir şeyin ifadesidir. Çünkü o ifade edilen sınır veya bölge bir terör koridoruydu. Biz tabii ki bu terör koridorunda ülkemize yapılabilecek herhangi bir saldırıya karşı her türlü tedbirimizi almak zorundaydık ve bu tedbiri de alıyoruz. Ülkemiz bu amaç doğrultusunda bütün hazırlıklarını da tamamlamıştır. Başta DEAŞ olmak üzere ülkemize, bölgemize ve dünyaya tehdit oluşturan tüm terör örgütleriyle mücadeleye kararlıyız. Amerika’nın da bizimle aynı hassasiyetleri paylaştığını düşünüyorum, müttefiklik hukukunun da bunu gerektirdiğine inanıyorum.
Tabii burada bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum; DEAŞ terör örgütünü bir başka eli kanlı terör örgütüyle ikame etmeye çalışan eski yönetim bakiyesi bazı kesimler baştan beri ülkemiz hakkında kara propaganda yapıyor, Türkiye’nin PKK, PYD, YPG terör örgütleriyle mücadelesini Kürtlere karşı bir mücadeleymiş gibi takdim etmeye çalışıyorlar. Bizim Kürtlerle hiçbir zaman herhangi bir sıkıntımız olmadı ki bugün benim partimin bir defa bu bölgelerde ciddi sayıda milletvekilleri var. Bugüne kadar, yani yeni yönetim sistemi dışındaki dönemlerde her zaman kabinemin içerisinde benim Kürt bakan arkadaşlarım olmuştur. Şu anda bile, bu kabinemde bile yine var. Çünkü bizde bu tür bir ayrımcılık söz konusu değil. Bu bizim dinimizin de gereğidir, böyle bir ayrımcılık yapamayız, yapamazsınız. Aslolan insandır, aslolan ehliyettir, aslolan liyakattir. Biz buna bakar, adımımızı da buna göre atarız. Çünkü bizde ne Arap’ın beyaza, ne beyazın Arap’a üstünlüğü yoktur ve buradan hareketle biz çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Tabii bütün bu iftira kampanyaları maalesef Sayın Trump’ın son kararının akabinde çok daha yoğunluk kazandı. Oysa Türkiye’nin ne Irak Kürtleriyle, ne de Suriye Kürtleriyle bir sorunu yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Bilakis bölgede Kürtlere kol-kanat geren, en zor zamanlarında sahip çıkan ülke Türkiye olmuştur. Hem Saddam rejiminden ki bir anda 500 bine yakın Iraklı Kürt Türkiye’ye akın etmiştir Saddam zulmünde, biz onlara kapımızı kapamadık, kapımızı açtık ve onların hepsi ülkemize sığındılar. Bu dönemde bile yine Irak’tan yine ülkemize sığınan Kürtler var, Ezidiler var, biz bunlara da kapımızı kapamadık, yine kapımızı açtık. Çünkü bizim medeniyetimizin gereği de bu, onun için.
Şu anda DEAŞ saldırılarından, hem de PKK-PYD zulmünden kaçan Kürt kardeşlerimiz, şunu unutmayalım ki sadece ve sadece Türkiye’ye sığınıyor.
Bunun yanında PYD-YPG’nin PKK terör örgütünün bir kolu olduğu en güncel ABD istihbarat raporlarında da kayda geçmiştir. Bütün görüntülü olarak bizde bunların belgeleri, kayıtları vardır. Bu eli kanlı terör örgütü, çocukları bile silahlandırıp cepheye sürmüştür. PKK-PYD terör örgütünü yerel halkla özdeşleştirmek, Türk kardeşlerimize yapılabilecek en büyük hakarettir. Tüm bunlar dünya kamuoyunun gözleri önündeyken bu katil sürülerine arka çıkılmasını, destek olunmasını, silah ve mühimmata boğulmasını anlamak mümkün değildir.
Şurada bir acı tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum; son dönemlerde gelen silahlarla beraber 23 bin tır ve kamyon Suriye’nin kuzeyindeki bu bölgede malum terör örgütüne bunlar getirilmiştir. Bunların içerisinde mühimmat vardır, bütün bunlarla beraber araç-gereç, silah vesaire bütün bunlar vardır. Kime geliyor bunlar? YPG’ye geliyor, PKK’ya geliyor. Bütün bunlar şu anda yakalandıkları zaman bir de bakıyoruz ki Amerika’nın silahları. Kimde bu? Terör örgütlerinde. Ama bunları terör örgütü olarak şu anda hala Amerika kabullenemedi; bizim sıkıntımız burada. Bu gerçeklerin Amerikan kamuoyuna anlatılması noktasında biz siz dostlarımızın desteğini bekliyoruz.
Şunu çok açık-net söylemem lazım; dost acı söyler, ama gerçeği söyler. Ben gerçeği söylüyorum, kabul edilir veya edilmez, ama zaman haklı olduğumuzu gösterecek.
Öte yandan güvenli bölge oluşturulması fikrini de destekliyoruz. Bu benim şu anda söylediğim değil. Sayın Obama döneminde ben güvenli bölge ifadesini devamlı kullanmışımdır, gelin burada bir güvenli bölge oluşturalım demişimdir Sayın Obama’ya. Ama maalesef doğru söylüyorsun, yapalım denmiştir ama bu adım atılmamıştır. Ve o süreç böyle geçti, şimdi bakıyorum ki Sayın Trump da güvenli bölgeyi, tampon bölgesini, bunları kullanmaya başladı. Tamam, atalım adımları, bir an önce bunu sağlayalım, isabetli de olur. Hemen her toplantıda terörden arındırılmış, mültecilerin güvenle evlerine dönebilecekleri bir bölge kurulması gerektiğini ifade ettim.
Eğer insani bir yaklaşım düşünüyorsak, bu mültecilere şöyle kaplar açalım diyorsak, gelin bu güvenli bölgelerde konteyner kentler oluşturalım ve biz bütün bu konteyner kentler olsun veyahut da normal konut yapımı olsun, bu konularda adım atalım. Bu kadar silah, mühimmat, bunları yapacağımıza bunlara buralarda bu tür imkânları sağlayalım. Ve kimler buralarda destek vereceklerse desteklerini versinler. Ben Sayın Merkel’e de bunu açtığımda bana çok ciddi rakamlardan bahsetti, verebilirim dedi. Çünkü ben bunca mülteciyi ülkemde ağırlamaktansa, bu mülteciler kendi topraklarında yapılmış olan bu konutlarda yaşasınlar, isabetli olur dedi. Suudi Arabistan’ın şu andaki Veliaht Prensi de söz vermişti ama hiçbirinden 1 kuruş geldiği falan yok. Ama bizim şu ana kadar yaptığımız harcama 35 milyar doları buldu. Avrupa Birliği verdiği sözü yerine getirmedi. Avrupa Birliği’nden bizim şu ana kadar aldığımız rakam, bu da bizim bütçemize giren para değildir ha, uluslararası kuruluşlara bu para gelir, oradan AFAD, Kızılay gibi kuruluşlarımıza gelir, o da 1 milyar 750 milyon Avrodur. Tablo bu.
Müttefiklerimizden, koalisyon ortaklarından maalesef mülteci ve terör sorununa kökten çözüm sunan bu teklifimize müspet cevap alamadım.
Biz Türkiye olarak müttefiklerimizden sadece lojistik destek alarak bu güvenli bölgeyi kuracak, ortak menfaatlerimiz doğrultusunda yönetecek her türlü imkâna sahibiz. Şu anda El Bab’da olsun, Cerablus’ta olsun, Afrin’de olsun, buralarda mevcut okulları restore ettiğimiz gibi, bir taraftan hastaneler kuruyoruz, hatta hatta oradaki gençlerin, çocukların kaynaşması için her türlü sosyal etkinlikleri de hızlandırıyoruz. Ve bugüne kadar bu adımları nasıl attıysak bundan sonra da atmaya hazırız.
Öte yandan Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir diğer terör örgütü daha var, FETÖ. Bu örgüt 15 Temmuz 2016 tarihinde demokrasimize kastederek 251 vatandaşımızın şehit olmasına, 2193 insanımızın da yaralanmasına sebep olmuştur. Sadece içinde bulunduğumuz şu Külliye etrafında 29 vatandaşımız FETÖ’cüler tarafından şehit edilmiştir. Parlamentomuz bombalanmıştır, aynı şekilde güvenlik birimimiz bombalanmış ve orada da 36 polisimiz şehit olmuştur. Hal böyleyken FETÖ elebaşının Pensilvanya’da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi milletimizi ve şehit ailelerini yaralıyor.
FETÖ’ye ait kurumların ihale yolsuzlukları, para aklama, sahte evrak düzenleme ve rüşvet gibi pek çok kirli işlere bulaştıklarını biliyoruz. Ve Amerika’da charter school’lardan her yıl 700-750 milyon dolar gelir elde ettiklerini de biliyoruz. Ama bunları biz ilgililere, yetkililere defaatle söylememize rağmen en ufak bir gelişme yok. ABD makamlarının gerekli adımları bir an önce artık atmalarını bekliyoruz. Biz NATO’da ortağız, stratejik müttefikiz, o zaman birbirimize karşı atmamız gereken adımları bir an önce atmalıyız.
Son dönemde Amerikan güvenlik birimlerinin FETÖ’ya karşı harekete geçtiklerini görüyor ve bundan da doğrusu memnuniyet duyuyoruz. Siz değerli özel sektör temsilcilerinin de bu terör örgütüne karşı müteyakkız olmanızı istiyoruz. FETÖ’nün karanlık ve kanlı yüzünün ifşası konusunda da sizlerin desteğini bekliyoruz.
Kıymetli dostlar;
Türkiye tüm olumsuz şartlara rağmen bölgesinde bir istikrar odası olmaya devam ediyor. Türkiye bugün gayri safi milli hasıla bakımından dünyanın satın alma gücüne göre en büyük 13’üncü, Avrupa’nın en büyük 5’inci ekonomisidir. Gerek iş yapma kolaylığı, gerekse altyapı yatırımları olsun ülkemizi her açıdan cazip hale getiriyoruz. Dünya Bankası iş yapma kolaylığı endeksinde Türkiye’nin bir önceki yıla göre 17 basamak yükselmesi bu gayretimizin açık bir göstergesidir.
Bugün bin 800’ün üzerinde Amerikan Firması ülkemizde faaliyet gösteriyor. Son 16 yılda bu firmalar ülkemizde 10 milyar doların üzerinde doğrudan yatırım yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.
Öte yandan Türkiye ile Amerika arasındaki ticaret hacminin 20 milyar dolar seviyesinde seyretmesini tabii ki kabul edemeyiz, bu iki ülkenin potansiyelinin son derece altında bir rakamdır. Bu hususu daha önce Sayın Başkan Trump’ın da dikkatine getirmiştim. Sayın Başkan da son telefon görüşmemizde bana ticaret hacmimizi 75 milyar dolara çıkarmayı teklif etti, ben de tabii memnuniyetle dedim. Öyleyse şimdi başta sizler olmak üzere 75 milyar dolara doğru adımları atmamız lazım. Bunu başarmamamız için hiçbir sebep yok.
Hizmet sektörleri de iki ülke için önemli fırsatlar sunuyor. Türkiye, turizm açısından çok ciddi bir potansiyel barındırıyor. Nitekim iç ve dış turist almada 2018’in son rakamı 40 milyon, dışarıdan 6 milyon da bizim kendi yurt dışındaki turistlerimiz, yani vatandaşlarımız olmak üzere 46 milyon turist çektik. Amerika Birleşik Devletleri’nden Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı, 1 yıl aradan sonra yeniden 450 bine ulaştı. 40 milyonu bulan yabancı turist sayısı içinde tabii bu yakanın çok düşük kaldığını düşünüyorum, bu alanda da atılabilecek pek çok adım olduğuna inanıyorum.
Ticaret hacmimizin artırılmasının önündeki engellerden belki de en önemlisi ABD tarafından uygulanan ticaret politikası önlemleridir. Öncelikle yalnızca ülkemize yönelik uygulamaya konulan çelik ihracatımıza dair iki kat artırılmış gümrük vergisinin kaldırılmasını bekliyoruz. Genelleştirilmiş tercihler sistemi uygulamasında başlatılan inceleme sürecinin de bir an önce sonuçlandırılmasını istiyoruz. Elbette bu tür haksız uygulamalara karşı biz de mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde önlemler aldık. Aynı zamanda konuyu Dünya Ticaret Örgütü’ne taşıdık. Dünya ticaret örgütü başvurumuzu değerlendirdi ve Türkiye’yi haklı buldu. Ayrıca aldığımız tedbirlerin yatırımcılara, iş dünyasına zarar vermemesi için azami derecede dikkat ediyoruz.
İki ülke arasında meydana gelen gelişmelerin, karşılıklı ticaret ve yatırımları olumsuz etkilememesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bizim bu konudaki tavrımız her zaman nettir. Bize göre iş konuları ile siyasi meseleler birbirine karıştırılmamalıdır. İşte ihracatta yine önemli bir ivme yakaladık, 16 yıl önce göreve geldiğimizde 36 milyar dolar ihracata sahip iken, şu anda geldiğimiz nokta 168 milyar doları aşmış vaziyette. Özellikle de ülkemizde yatırım yapan, katma değer oluşturan, istihdam sağlayan yatırımcılara büyük önem veriyoruz.
Bu konularda sizlerin Amerika Birleşik Devletleri yönetimi nezdinde girişimlerde bulunmanız inanıyorum ki çok büyük faydalar sağlayacaktır. Biz daha fazla Amerikan firmasının ülkemizde yatırım yapmasını, uluslararası yatırımları teşvik bağlamında sağladığımız kolaylıklardan daha çok faydalanmasını arzu ediyoruz. Hele hele savunma sanayinde bizim Amerika ile ortak yatırımlara girişmemizi çok önemsiyorum. Birlikte yatırımlara girmemizi çok önemsiyorum. Ama Türkiye’ye pazar olarak bakmaya devam etmek anlayışı tabii bazı istisnalar dışında onu müttefiklik anlayışına doğrusu yakıştıramıyorum. Diyorum ki; gelin ortak yatırımlar yapalım, çünkü 82 milyon nüfusu aşmış bir Türkiye var. Beyin gücü güçlü bir Türkiye var. Öyleyse müşterek bazı yatırımlara girmek, özellikle de savunma sanayinde, özellikle de uzay çalışmalarına yönelik çok çok isabetli olacaktır diye düşünüyorum.
Bu vesileyle burada bulunan Amerikalı iş adamlarını ülkemizdeki yatırım imkânlarını yerinde değerlendirmeye ve olabilecek yeni fırsatları araştırmaya özellikle davet ediyorum. Bizler uluslararası doğrudan yatırımları sadece yasal düzenlemelerle desteklemiyoruz, bilfiil kurumsal olarak da destekliyoruz. Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’de daha çok yatırım yapılması için desteklerimizi hiçbir zaman esirgemedik, yeni yönetim sisteminde asla esirgemem. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimiz başta olmak üzere tüm kurumlarımız sizlere gereken desteği vermeye hazırdır. İster yatırımlarınızdan önce, isterseniz yatırımlarınız esnasında ve en önemlisi de yatırımlarınızı tamamladıktan sonra her zaman Yatırım Ofisimize başvurabilirsiniz.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken bir kez daha ziyaretiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Toplantımızın ve yapacağımız istişarelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.