15 Temmuz

 

10 Soruda FETÖ

 

 

 

“Milletimiz Ne Zaman Sıkıntıya Girse Esnaf ve Sanatkârımız Toplumun Birleştirici ve Bütünleştirici Gücü Olmuştur”

04.02.2015
“Milletimiz Ne Zaman Sıkıntıya Girse Esnaf ve Sanatkârımız Toplumun Birleştirici ve Bütünleştirici Gücü Olmuştur”

 

TESK Genel Başkanı Palandöken ve beraberindeki heyeti Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esnaf ve sanatkârı toplumdan tecrit etmeye kalkarsanız, o toplumu zayıf düşürürsünüz. Esnaf ve sanatkârı, toplum yapımızdan ve tarihimizden çıkardığınızda geriye anlamlı bir şeyin kalmadığını görürsünüz. Esnaf ve sanatkârımız Ahilik geleneğinde ifadesini bulan ahlaka sahip çıktığı sürece hiçbir güç sizlere, sizin şahsınızda bizlere zarar veremez” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken ve beraberindeki heyeti Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti.

Türkiye’nin birçok noktasından gelen yaklaşık 400 esnaf ve sanatkârın bulunduğu kabulde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuklarına “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne hoş geldiniz” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü, “Burasını, devletimize, milletimize, yeni Türkiye’ye yakışır, büyük Türkiye’yi temsil edecek bir yer olarak, sizlerin hizmetine sunmaktan duyduğum memnuniyeti de ifade etmek istiyorum.”

“CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI’NA VERİLEN EMEK, MİLLETİN VE DEVLETİN İTİBARINI YÜKSELTMEK İÇİNDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na harcanan her kuruşun, verilen emeğin milletin ve devletin itibarını yükseltmek için olduğuna işaret ederek, itibardan tasarruf olmayacağını vurguladı. Çeşitli vesilelerle farklı kesimden insanlarla Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir araya geldiklerini ve bu mekânın ruhunu inşa etmenin gayreti içinde olduklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Geçtiğimiz günlerde burada muhtarlarımızı ağırladık. Yeni yapacağımız çok amaçlı bir salon ve sergi salonunda da her ay bin-iki bin muhtarımızı burada ağırlayacağız, hedefimiz inşallah 50 bin muhtarımızın hepsini kendi evinde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlayacağız, onlarla hasbihal edeceğiz. Bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı’na gelememiş veya gelemeyen tüm muhtarlarımız inşallah artık buraya gelecek” dedi.

“MİLLETİMİZLE BURADAKİ BULUŞMALARIMIZ DEVAM EDECEK”

Oda ve borsa başkanlarını, öğretmenleri, bilim, kültür ve sanat camiasından, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini, pek çok hükümet ve devlet başkanı ile bakanlarını da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ağırladıkların hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün de esnaf ve sanatkârlarımızı temsilen, bir milyon 650 bin esnaf ve sanatkârımızı temsilen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni şereflendirdiğiniz için, burada sizleri ağırlayabildiğimiz için, ayrıca mutluluğumuzu, memnuniyetimizi ifade etmek isterim. Milletimizle buradaki buluşmalarımız, kucaklaşmalarımız, inşallah devam edecek” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, esnaf ve sanatkârları toplumun omurgası olarak gördüğünü belirterek, son beş ay içerisinde esnaf ve sanatkârlarla üç kez bir araya geldiğini, her fırsatta bir araya gelmeye özel önem verdiğini vurgulayarak, “Bu omurga ne kadar sağlam olursa, ülkemiz de o kadar güçlü olur. Omurgasız bir bedenin ayakta kalması nasıl mümkün değilse, esnaf ve sanatkârının güçlü olmadığı bir Türkiye’nin de tüm ihtişamıyla ayakta kalabilmesi, geleceğine umutla bakabilmesi mümkün değildir.”

“MİLLETİMİZ NE ZAMAN SIKINTIYA GİRSE ESNAF VE SANATKÂRIMIZ TOPLUMUN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ OLMUŞTUR”

Tarihimizde esnaf ve sanatkârın özel yeri olan bir kesim olduğuna da işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Esnaf ve sanatkârı toplumdan tecrit etmeye kalkarsanız, o toplumu zayıf düşürürsünüz. Esnafı, sanatkârı, toplum yapımızdan tarihimizden çıkardığınızda geriye anlamlı bir şeyin kalmadığını görürsünüz. Bu coğrafyada milletimiz ne zaman sıkıntıya girdiyse, başı ne zaman dara düştüyse, esnaf ve sanatkârımız ülkenin ve toplumun birleştirici, bütünleştirici gücü olarak devreye girmiştir. Yükselme dönemlerimizin lokomotif unsurunun da esnaf ve sanatkârımız olduğunu biliyoruz. Ahilik geleneğimiz esnafımıza işte böyle bir ahlak, böyle bir disiplin kazandırmıştır.”

“EKMEK TEKNENİZİ BESMELEYLE AÇIP HAMD EDEREK KAPATTIĞINIZ SÜRECE BU ÜLKE İLELEBET VAR OLACAKTIR”

Ahiliğin üç açık, üç kapalı şartı bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç açık şartın, ‘elini açık tut, kapını açık tut, sofranı açık tut’ olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Biz böyle bir gelenekten geliyoruz. Sizler bu geleneğin bir devamısınız. Geçen Cuma günü Kırşehir’deydim, Ahi Evran diyarındaydım. Orada hakikaten muhteşem bir açılış töreni gerçekleştirdik. Siyasi tarihimde hakikaten Kırşehir’de böyle bir buluşma olmamıştı. Üç kapalı şartı neydi? Üç kapalı şart da; dilini bağlı tut, gözünü bağlı tut, belini bağlı tut. Bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan bir esnaf teşkilatı ve onun mensupları her türlü krize, her türlü sıkıntıya karşı zırhlanmış, şerbetlenmiş demektir. Esnafımız bu hasletleri sayesinde kendisiyle beraber tüm toplumu da aydınlığa ulaştırır, feraha kavuşturur. Sizler her sabah besmeleyle ekmek teknenizi açıp akşam hamdederek, kapatmayı sürdürdükçe bu ülke de, bu millet de ilelebet var olacaktır. Esnaf ve sanatkârımız Ahilik geleneğinde ifadesini bulan ahlaka sahip çıktığı, bu geleneği yaşattığı sürece hiçbir güç sizlere, sizin şahsınızda bizlere zarar veremez. Hiçbir güç sizleri ortadan kaldıramaz.”

“AHİLİK GELENEĞİ BU ÜLKENİN VARLIĞININ VE BEKASININ TEMİNATIDIR”

Konuşmasında, “Ülkesinin, milletinin, devletinin karını-zararını kendisininkinden önce gören, böyle düşünen esnaflık anlayışı, Ahilik geleneği bu ülkenin varlığının ve bekasının teminatıdır. Devletin de esnafa, sanatkâra böyle bakması, bu gözle bakması, bu anlayışla yaklaşması gerekir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte esnafın ve sanatkârın ihmal edildiği, yok sayıldığı, görmezden gelindiği dönemlerin yaşandığını, esnafın sokakta gösteri yapmaya mecbur bırakıldığı, esnafla devletin karşı karşıya getirildiği günler olduğunu hatırlattı.

PERAKENDE TİCARETİN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN KANUN

Başbakanlığı döneminde de, Cumhurbaşkanlığı döneminde de attıkları her adımda esnafımızla birlikte hareket ettiklerine de dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kamuya olan borçların yapılandırılmasından kredi imkânlarının genişletilmesine kadar her konuda, esnafımızı güçlendirecek, esnafımızın önünü açacak düzenlemeleri birer birer hayata geçirdik. En son perakende ticaretin düzenlenmesine ilişkin kanunu da uzun istişareler, çalışmalar sonunda hep birlikte çıkardık. Bu vesileyle perakende ticaretin düzenlenmesine ilişkin kanunun tüm esnaf ve sanatkârlarımız için bir kez daha hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum. Verdiğiniz teşekkür ilanındaki iltifatınız, kadirşinaslığınız için de sizlere şükranlarımı sunuyorum.”

“YENİ TÜRKİYE’Yİ ANLAMAYANLAR BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMASINDA YANLIŞ YERDE DURUYORLAR”

“Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, imkânları ve kabiliyeti arttıkça yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Benim bir süredir tartışmaya açtığım, üzerinde konuşulmasını istediğim başkanlık sistemi, işte böyle bir ihtiyacın ürünüdür” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan,  1940’ların, 1970’lerin, 1990’ların Türkiye’si ile bugünün Türkiye’si çok farklı olduğuna işaret ederek, “Dün, toplu iğne bile üretme imkânı olmayan, asgari ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken bir Türkiye vardı. Dün, 70 sente muhtaç ekonomisiyle kendisine yön vermekte, istikamet çizmekte zorlanan bir Türkiye vardı. Bugün hamdolsun 78 milyonu bulan nüfusuyla, 800 milyar dolarlık milli geliriyle, 158 milyar dolarlık yıllık ihracatıyla, yüzde 10’un altına düşmüş işsizliği ve enflasyonuyla bölgesel ve küresel konulardaki liderlik konumuyla bambaşka bir Türkiye var. Artık Türkiye’deki bu idari yapısındaki elbise Türkiye’ye dar geliyor. Artık bunu aşmamız lazım. Türkiye’yi hala eskinin kriterleriyle, eskinin ölçüleriyle, eskinin parametreleriyle değerlendirenler bu gerçeği göremiyorlar. Bu Türkiye’yi, yeni Türkiye’yi, büyük Türkiye’yi anlamayanlar, anlayamayanlar diğer pek çok mesele gibi Başkanlık sistemi tartışmasında da yanlış yerde duruyorlar, konuya yanlış pencereden bakıyorlar, üstelik bunu açıkça da ifade ediyorlar. Çok enteresan, bir muhalefet partisinin genel başkanı çıkmış diyor ki; ‘Biz Erdoğan’ın beyaz dediğine siyah, siyah dediğine beyaz deriz.’ Bu ne demek biliyor musunuz? Tam ‘şecaat arz ederken sirkatin söyleyenler’ bunlar. Güya büyük bir laf edecek, ama bunu yaparken küçüldükçe küçülüyor. Kardeşlerim, bu ne demek? Yani sen bunun beyaz olduğunu biliyorsun, ama bunu Erdoğan söylediği için kabul etmiyorsun ve diyorsun ki hayır siyahtır. Böyle siyaset olabilir mi? Söylenen sözün, yapılan işin doğruluğuna, yanlışlığına, faydasına, zararına değil de sadece söyleyene bakarak tavır aldığını ifade edebilen bu anlayış tam eski Türkiye prototipidir” diye konuştu.

“VESAYET ODAKLARINDAN GÜÇ ALINARAK MİLLETİN İRADESİ HİÇE SAYILMASIN DİYE BAŞKANLIK SİSTEMİ İSTİYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tartışılmasını teklif ettikleri başkanlık sisteminin, o siyasi partinin yıllarca savunduğu, yıllarca dile getirdiği bir sistem olduğunu kaydederek, “Bu görüş Rahmetli Türkeş tarafından, ‘Tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz’ diye açıkça ifade edilmiş olan bir sistemdir. Şimdi sırf biz önerdik diye kendi tarihlerine, kendi törelerine ters düşmek pahasına başkanlık sistemine karşı çıkıyorlar. Neymiş efendim, bu ülkede, duçe, führer, çar çıkmazmış. Biz bu ülkede bir daha Milli Şef özentileri çıkmasın diye başkanlık sistemi diyoruz. Biz bu ülkede bir daha vesayet odaklarından güç alınarak milletin iradesini hiçe saymaya kalkışılmasın diye başkanlık sistemi istiyoruz. Bu ülkede hiç kimse millete efendilik taslamayı, mürebbi edasıyla parmağını sallayarak milleti terbiye etmeyi aklından geçiremesin diye başkanlık sistemini teklif ediyoruz. Bakıyorsunuz biri çıkıyor, Kuzey Kore’yi, Afrika’yı örnek gösteriyor, öteki kurtuluş savaşı vermekten söz ediyor. Türkiye’ye bakıp da Kuzey Kore’yi, Afrika’yı gören anlayış, her şeyden önce milli iradeye, milletin tercihlerine saygısızlık yapmaktadır. Aynı şekilde savaş kelimesini telaffuz eden kişi, bunun millete karşı bir savaşa ifade ettiğinin farkında bile değil. Milletin yüzde 52’sinin oyuyla göreve gelmiş Cumhurbaşkanı’na, ondan Cumhurbaşkanı olmaz diyebilen bir anlayış elbette Türkiye’ye bakınca Kuzey Kore’yi görür” dedi.

“DAİŞ’İN ÜRDÜNLÜ PİLOTU YAKMA EYLEMİNİ LANETLİYORUM”

Kendilerine diktatör diyenlerin kendi partilerinde, kendi camialarında yaşanan en küçük bir farklılığa nasıl tahammülsüz olduklarının görüldüğünü söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: “İhraç ediyorlar mı? Ediyorlar. Niye tahammül edemiyorlar? Hadi tahammül edin. Kendilerinin de içinde bulunduğu bir seçimle iş başına gelmiş olan bizi, bu şekilde eleştirenlerin Mısır’da, Suriye’de kendi halkını insafsızca katleden diktatörler için ağızlarını açtıklarını duydunuz mu? Bakın ben bu vesileyle DAİŞ’in Ürdünlü pilotu yakma eylemini şu anda huzurlarınızda telin ediyorum, lanetliyorum. Ve tabii pilota rahmet dilerken ailesine de başsağlığı diliyorum, Ürdün milletinin de başı sağ olsun diyorum. Böyle bir vahşet olamaz. Böyle bir şeyi kabullenmek mümkün değil, bunun bizim dinimiz İslam’la yakından uzaktan alakası yoktur. Bunların da İslam’la alakası yoktur.”

“BUNLAR ARA DÖNEMLERİN SİSLİ ORTAMLARINDA İKTİDARA GELMEYE ALIŞMIŞLAR”

Mısır’da 183 kişiye idam cezası verilmesine de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İşte buyurun Mısır’da bakın şimdi 183 kişiye idam cezası verildi. Peki, bu idam cezasını veren yargı ve onun arkasında duran darbeci yönetimi acaba Batıcı ülkeler şu anda telin ediyor mu? Avrupa’da idam yasak, yok. Peki çıkın konuşun ya, bunlara bir şeyler söyleyin. Aynı şekilde Amerika, çıkın bir şeyler söyleyin. Aynı şekilde Rusya, çıkın bir şeyler söyleyin. Nasıl oluyor da hiçbir suçu olmayan bu insanlar darbeye karşı çıktıkları için 183 kişi idam ediliyor. Diyorlar ki; ‘Sayın Cumhurbaşkanım, siz işte bu konularda biraz sakin olsanız.’ Nasıl sakin olacağız ya. İstiklal Şairimiz Akif ne diyor: “Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem, dili yok kalbimim ondan ne kadar bizarım” diyor. Peki, Rabbimiz ne diyor, Sevgili Habibi ne diyor değerli kardeşlerim, temel olarak, toplu olarak medeniyetimizin bu noktadaki yaklaşımını alıyorum; ya elimizle müdahale edeceğiz, ya dilimizle müdahale edeceğiz, buna da muktedir değilsek kalbimizden buğz edeceğiz. Bunlar darbelerle, ara dönemlerin sisli ortamlarında iktidara gelmeye alışmışlar. Millete müracaat ederek, milletin desteğini alarak, milletin teveccühüyle iktidara gelmek gibi bir düşünceleri, bir umutları, bir hayalleri yok. İstiyorlar ki Türkiye bir kitap fırlatmasıyla, bir demeçle, bir fiskeyle bir gecede yerle yeksan olan zayıf bir ülke olarak kalsın. Onlar da bu kaos ortamından kendilerine güç devşirsin ve iktidar devşirsin. Hiç kimse kusura bakmasın, o günler geçti” dedi.

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE YENİ TÜRKİYE

Konuşmasında, “Artık eski Türkiye geride kaldı, artık manşetlerle, manipülasyonlar, lobilerle yönetilen, istikameti çizilen, geleceği belirlenen bir Türkiye yok” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Türkiye’yi yönetmek mi istiyorsun, iktidar olmak mı istiyorsun, başbakan, cumhurbaşkanı olmak mı istiyorsun? Öyleyse gideceksin millete, meramını anlatacaksın, ufkunu, vizyonunu ortaya koyacaksın, eğer millet sana inanırsa, güvenirse, destek verirse, imkân sağlarsa işte o zaman gelir ne yapmak istiyorsan onu yaparsın. Şimdi diyorlar ki, ‘Cumhurbaşkanı denetim mekanizmalarını kaldırıyor, böyle bir özlemin içinde’ haşa haşa, Bakın bugün Amerika’da çift kamaralı bir sistem var, yani bir Temsilciler Meclisi denilen milletvekillerinden oluşan bir yapı, bir de onun üstünde Senato. Değerli kardeşlerim, burası çok güçlü bir denetime sahiptir. Biz de diyoruz ki, çift olmasın, tek olsun diyoruz, yani şu andaki yapımız gibi olsun ve bu Parlamento neye müsaade ederse başkan onu yapabilir ve o kadar yapabilir, müsaade etmediğini yapamaz. Bakınız biz burada sağlık reformunu yaptık, ama Sayın Obama hala sağlık reformunu yapamadı, niye? Müsaade etmedikleri için. Sen peki bunu niye istiyorsun? Ya bizim derdimiz başka, ama hiç olmazsa verdiği yetkiyi başkan sonuna kadar kullanabiliyor. Ve atananların değil, seçilmişlerin daha hâkim, daha kudretli olduğu bir yapı ortaya çıkıyor, yani gerçek demokrasi bu, ileri demokrasi bu. Seçilenlerin atananları, atananların seçilenleri, buradaki ayrımı yaptığın zaman, ha, atananlar seçilenleri değil, seçilenler atananları ne yapacak? Yönetecek, olay bu, yani bir bürokratik oligarşi burada emperyal bir anlayışla egemenlik sürdürmeyecek.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sen tercihlerinden dolayı gece-gündüz millete hareket et, seçim günü gelince de git milletten destek iste. Ya göbeğini kaşıyan adam dediğin millet, sana oy verir mi? Vermez. Millet, kendisine saygısı olmayana itibar etmez. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu hiç vermez, önce millete, milletin tercihlerine saygı göstermeyi öğreneceğiz.  Anayasa’nın, hukukun, yasaların sana vermediği bir hakkı, milletin sana teslim etmediği bir gücü hakaretle, küfürle, tehditle, terbiyesizlikle elde etmeye kalkarsan cevabını alırsın” dedi.

“HİÇ KİMSENİN ÜLKEYİ KAOSA SÜRÜKLEMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ”

Hiç kimsenin bu ülkeyi kaosa sürüklemesine, bu ülkedeki demokrasi iklimini zehirlemesine izin vermeyeceklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu, her şeyden önce Cumhurbaşkanı olarak en başta gelen görevimdir. Ayrıca nefsi müdafaa hakkı diye de bir şey var, bana saldıranlara, bana hakaret edenlere karşı gereğini yapmak öncelikle hukuk ortamında benim nefsi müdafaa hakkımdır. Aslında bunların şöyle sıkı bir Ahilik dersine ihtiyacı var. Biraz önce ifade ettik, neydi Ahiliğin 3 kapalı şartı? Bir, dilini bağlı tutacaksın. İki, gözünü bağlı tutacaksın. Üç, belini bağlı tutacaksın. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli -onun sözüne de bunlar kulak vermezler- ne diyor, eline, beline, diline sahip çıkasın, çıkmazsan sonuçlarına katlanırsın. Onun için ne demişler? Edep ya hu demişler. Edep ya hu’daki de nedir biliyor musunuz? El, dil, bel, budur. Bu ilkelere uymayanlar hak ettikleri dersi Ahilerimizden, sanatkârımızdan, milletimizden almışlardır, almaya devam edeceklerdir” diye konuştu.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN YURT İÇİ ZİYARETLERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırşehir’e gidişini yadırgayan genel başkanların, “Meydanlara çıkıyor, Cumhurbaşkanlığı yeminini unutmuş, meydanlarda konuşuyor” dediklerini belirterek, “Tabii bunlar Cumhurbaşkanlığı yeminin muhtevasını da herhalde pek iyi bilmiyorlar. Her zaman söylüyorum; ben tarafım, ama bu bir siyasi partinin tarafı olmak anlamına gelmeyecek. Nedir? Ben milletin tarafındayım, onlar bunu görmüyorlar. Şimdi Kırşehir’de bir toplu açılış töreni ve bu toplu açılış törenine Cumhurbaşkanı olarak davet ediyorum, ben oraya gitmeyecek miyim? Gittik, oraya 10 binlerce insan geldi, onlara konuşmayacak mıyım? Yapılan bu, niye rahatsız oluyorsunuz? Şimdi Cuma günü Bursa’dayım, orada da açılışlar yapacağız, orada Roman vatandaşlarımızla bir araya geleceğiz, onlara da hitap edeceğiz. Daha sonra başka illerde hem teşekkür ziyaretlerini, hem bu tür ziyaretleri de aynı şekilde yapacağız; niye bunlardan rahatsız oluyorsunuz? “diye konuştu.

“7 HAZİRAN, MİLLETİMİZİN YENİ TÜRKİYE İÇİN BİR İRADE ORTAYA KOYMA GÜNÜDÜR”

Konuşmasında, “Masada sadece gelen evrakları imzalayan bir Cumhurbaşkanı olmayacağım. Koşan, koşturan, yatırımları yerinde takip eden, izleyen bir Cumhurbaşkanı olacağım” dediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Bu benim en doğal hakkım. Niye bundan rahatsız oluyorsun? Yatırımları yerinde takip etmek de acaba bu yemine aykırı mı düşüyor, nasıl bir iştir bu? Ve bunları kontrol etmek, takip etmek en doğal hakkımdır, milletim adına bunları takip etmek benim görevimdir. Şunu da söylüyorum: Diyorum ki, ‘7 Haziran, bu ülkede milletimizin yeni Türkiye için bir irade ortaya koyma günüdür’ diyorum. ‘7 Haziran, bu ülkede maalesef başaramadığımız yeni anayasa olayını başarabilmek için iradesini ortaya koyma günüdür’ diyorum. Bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Eğer milletimiz kime bu yetkiyi verecek olursa, bu yetkiyi alan da diyorum anayasayı yapabilecek bir güçle alsın ki, gelsin hem yeni Türkiye’nin temellerini atsın, hem de yeni anayasayla birlikte isterse başkanlık sistemini getirir, isterse getirmez, karar milletindir, benim değil. Sonunda 7 Haziran’da benim de sizler gibi 1 tane oy hakkım var, ben gidip o 1 tane oy hakkımı kullanacağım. Ben ailemin de oylarına karışamam, kulübenin içerisine girdiği zaman nereye oy verdiğini bilebilir miyim? Bilemem. Yıllardır bu fikirleri ifade ediyor, gündeme getiriyoruz.”

Ne Anayasa, ne başkanlık sistemi tartışmasında ortaya koydukları bir ön şart, bir dayatmanın bulunmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin bu değişime, bu dönüşüme ihtiyacı olduğuna inandığımız için herkesin görüşünü serbestçe ortaya koymasını istiyoruz. Bunların hepsi konuşulacak, tartışılacak, bir formata kavuşturulacak, bir metne dönüştürülecek ve sonuçta nihai kararı elbette milletimiz verecek. Artık dünyada hamdolsun bütün bu idari yapıların uygulandığı ülkelerin ileri derecedeki temsilcilerini gördüm, gezdim, inceledim. Amerika en ileri demokrasi deniyor değil mi, en ileri ekonomi deniliyor. Peki, Amerika neyle idare ediliyor? Başkanlık sistemiyle. Hayır, bunun şahsım olması, bir başkası olması önemli değil. Millet kimi bu noktada, bir defa önce sistem, sonra da kimi buna layık görürse onu getirecektir, bu konuda şu veya bu meselesi değil” diye konuştu.

“SAYIN BAŞBAKAN İLE ARAMA BAZI ŞEYLERİ SOKMAK İSTEYENLER BOŞUNA UĞRAŞMASIN”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, medyada bazı konuşmacıların ileri, geri birçok şeyler konuştuklarına da işaret ederek, “Sayın Başbakanla benim arama bazı şeyleri sokmak, bu tür gayretlerin içerisine girmek istiyorlar. Boşuna uğraşmasınlar, kusura bakmasınlar, biz dertliyiz, milletimize bedel ödettirecek hiçbir kararın altında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzası olmaz, bunu bir defa bilmeleri lazım. 12 yıllık hassasiyetimiz neyse bundan sonra da aynı hassasiyetimiz devam eder ve böyle de gidecektir, çünkü Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkması lazım” dedi.

2023’te ülkemizde kişi başına millî gelirin, 25 bin dolar olması özlemini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Şu anda hamdolsun 10 bin doların üzerine çıktık, bunu oraya ulaştırmak için gayret sarf etmemiz lazım. Birileri paçalarımızdan ayağa çekmeye gayret ediyor. Neyle? Faizle. Olmaz, bu doğru bir adım değil. Şu anda benim esnafım burada, sanatkârım burada, az önce Nurettin Bey Halk Bankası’nın vermiş olduğu destekleri, kredileri filan açıkladılar, geçmiş bugünle mukayese edilmez, faiz uygulamasına baktığınız zaman hamdolsun mukayese mümkün değil. Fakat yeterli mi? Yine değil, bunu daha iyi bir noktaya getirmemiz lazım.  Ve bu konuda enflasyon şuraya inerse faizi biz de düşüreceğiz gibi bir mantık yanlış bir mantıktır, böyle bir mantık olmaz, enflasyona göre faiz ayarlanmaz.”

“YATIRIMCIYA VE GİRİŞİMCİYE DÜŞÜK FAİZLE KREDİ VERİRSEK YATIRIMLAR ARTACAKTIR”

Faizin enflasyonu oluşturduğunu, faiz yüksek tutulduğunda enflasyonun yüksek olacağını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer faizi düşürürsek, eğer biz yatırımcıya, girişimciye düşük faizle krediyi verirsek ne olacaktır? Yatırımlar olacak. Yatırım olunca ne olacaktır? İstihdam olacaktır. İstihdam olunca ne olacaktır? Üretim olacaktır. Düşük faiz olması hasebiyle uluslararası rekabette yatırımcılarımızın yeri olacaktır, o zaman ihracatımız 158 değil, belki 258’e fırlayacaktır, bunlar olacaktır: Bu adımları atmamız lazım. Ama şimdi siz bir bakıyorsunuz, hala Merkez Bankası’nın açıklamış olduğu bu faizde yüksek bantta bakınca 11.7 değil mi? 11.7, buna bir de komisyonları ilave ettiğiniz zaman 15, 16, 17 gidiyor. Şimdi kardeşim, bu faizle benim girişim, sanatkârım, esnafım ne yapacak? İşte adı bağımsız kurul, bağımsız, böyle olunca gelinen nokta maalesef bu. Bizim daha iyi noktayı yakalamamız lazım, bunu başarmamız lazım” dedi.

Kendilerinin, “Biz başkanlık sistemi konuşulsun derken, illa şöyle bir sistem olsun” demediklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan,  “Bu konuda en başta olumlu veya olumsuz görüşünü, fikrini, projesini ortaya koyması gerekenler siyasi partilerimizdir, siyasetçilerimizdir, gelin düşüncelerinizi ortaya koyun. Sokağa dökülürüz diyor. Şurada iç güvenlikle ilgili biliyorsunuz şu anda bir yasal düzenleme çalışması var, molotof suç olmayacakmış. Böyle bir mantık olabilir mi? Ve siyasetçi kalkıp şunu söyleyebilir mi ya: ‘Ben o elinde molotoflu olanların önünde giderim’ diyor; böyle bir mantık olur mu? Milletin önüne yeni bir ufukla, yeni bir fikirle, yeni bir projeyle gelemedikleri sürece milletimiz bunları hep muhalefete mahkûm edecektir. Projesi olanı da tahkir etmeyi siyaset diye sunmaya kalkarsanız, işte bu olmaz. Bu yöntemin işe yaramadığını geçtiğimiz 12 yılda 7 seçim ve 2 referandum ortaya koydu, açık, net ortada. Sürekli aynı şeyleri yaparak, her seferinde farklı bir sonuç beklemek akıl karı bir iş değildir” diye konuştu.

YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde millete ne vaat ettiyse, onu yaptığını aktararak, “Ne yeni Anayasa, ne başkanlık sistemi meselesi ilk defa konuşulmuş, ilk defa söylenmiş, ilk defa gündeme getirilmiş hususlar değildir. Belediye Başkanlığımdan bu yana, yani 1994’te İstanbul’a Belediye Başkanı oldum, o günden sonra sürekli televizyon programlarında, gazetelere verdiğim röportajlarda bu konu hep sorulmuştur, ben de bu konudaki düşüncemi hep söylemişimdir. Bu sistemi savunanların arasına şöyle baktığınızda orada TÜRKİŞ’i görürsünüz, rahmetli Turgut Özal’ı görürsünüz ve Demirel’i görürsünüz, onlar da bunu savundular. Samimi olarak Türkiye’nin bu yol, bu yöntem vasıtasıyla köklü bir değişime ihtiyacı olduğuna inandığımız için yeni anayasa ve başkanlık sistemi meselesinin takipçiyiz. Mevcut durumun, evet, birtakım zorlukları, sıkıntıları var, ama unutmayın ki, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarında kimlerin bulunduğu belli.  Şu anda Türkiye’de şöyle ilginç bir durum var: Mevcut durumdan memnun olması, bu hali muhafaza etmek için uğraşması gerekenler tam tersine, yani bizler, değişim için mücadele ediyor, değişimden yana olması gerekenler ise illa mevcut durum devam etsin diye çabalıyor. Kardeşlerim, yahu zaten mevcut durumda iktidar olamıyorsunuz, bu denendi, sistemin değişmesi sizin için de bir fırsat olabilir” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN YENİ ANAYASAYA VE BAŞKANLIK SİSTEMİNE İHTİYACI OLDUĞUNA SAMİMİYETLE İNANIYORUM”

Kendisinin samimiyetle Türkiye’nin yeni Anayasaya, başkanlık sistemine ihtiyacı olduğuna inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bu yöndeki telkinlerimi, tekliflerimi, düşüncelerimi ifade etmeye devam edeceğim. Bu mesele milletimize mal olduğunda, onun hayata geçmesinin önünde hiçbir gücün duramayacağına da inanıyorum. 7 Haziran olarak, tarihi kesinleşen önümüzdeki seçimlerin bu konuda belirleyici, yön verici bir seçim olacağına inanıyorum. Esnaf ve sanatkârlarımızdan da toplumun diğer kesimleriyle birlikte bu meseleyi konuşmalarını, müşavere etmelerini, tartışmalarını özellikle istiyorum. Hani, ‘müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar’, o güzel sözü var ya, yani fikirlerin çarpışmasından, müsademesinden hakikat güneşi doğar, budur. Ve fikirlerin, düşüncelerin, tekliflerin tartışılması inanıyorum ki bizi hakikate doğru götürecektir.”

Tüm Haberler