Şizofreni konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlenen “Elimi Tutar mısın?” Sempozyumu’na katılan Emine Erdoğan, ruhi hastalıkları tecrit yoluyla değil, hastaları hayatın içine dâhil ederek tedavi etmenin çok daha insani olduğunu belirterek, “Medeniyetimiz hiçbir zaman ruhi hastalıkları sadece bireysel bir mesele olarak görmemiştir. Bu hastalıklara yakalanmış kişileri toplumdan tecrit etmemiş, bugün yeniden hayata geçirmeye çalıştığımız gibi onları toplum içinde rehabilite etme yoluna gitmiştir. Çünkü bu, her şeyden önce bir insan hakkıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Kadın Sağlıkçıları Dayanışma Derneği’nin, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu İstanbul Anadolu Kuzey Hastaneler Birliği iş birliğiyle şizofreni konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlediği “Elimi Tutar mısın?” sempozyumuna katıldı.
“ŞİZOFRENİ GİBİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE TOPLUM TEMELLİ BİR YAKLAŞIMI BENİMSEMEK DAHA DOĞRU”
Onursal başkanlığını Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu'nun yaptığı ve Cemal Reşit Rey Salonu'nda düzenlenen sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada Emine Erdoğan, toplumda şizofreninin insani boyutları ile ele alınmasının önemine işaret ederek, “Şizofreni gibi hastalıklara yakalanan kişiler, sadece hastalığın yükünü taşımıyorlar. Aynı zamanda, sosyal ve mesleki yaşamlarında başka zorluklarla karşılaşıyor, ailenin diğer bireylerinin yaşamını da etkiliyorlar. En önemlisi de toplum tarafından damgalanarak, sosyal hayattan tecrit ediliyorlar. Ailenin hastalık hakkındaki bilgisizliği ve çaresizliği ise sorunu daha da büyütüyor. Bu nedenle hastalığı bireysel bir durum olarak etiketleyip, hastayı tek başına bir ruh hastalıkları hastanesine yatırmakla sorun çözülmüyor. Hastane yerine toplum temelli bir yaklaşım benimsemek daha doğru görünüyor” dedi.
“MEDENİYETİMİZ RUHİ HASTALIKLARA YAKALANMIŞ KİŞİLERİ TOPLUM İÇİNDE REHABİLİTE ETME YOLUNA GİTMİŞTİR”
Emine Erdoğan, ruhi hastalıkları, tecrit yoluyla değil, hastaları hayatın içine dâhil ederek tedavi etmenin çok daha insani olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Nitekim sağlık bakanlığımızın da bakışı bu yönde. Şizofreni gibi hastalıkları, ‘Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’ adı altında bir kurumsal yapılanma ile rehabilite etme çabası içinde olduğuna şahit oluyoruz. Bakanlığımızın, 2011'de kabul edilen 'Ruh Sağlığı Eylem Planı' çerçevesinde bu merkezler hem hastalara hem de ailelerine destek veriyor. Batıda 60 yıldır uygulanan toplum temelli ruh sağlığı psikiyatri sisteminin, aslında bizde çok daha derin kökleri bulunuyor. Zira medeniyetimiz hiçbir zaman ruhi hastalıkları sadece bireysel bir mesele olarak görmemiştir. Bu hastalıklara yakalanmış kişileri toplumdan tecrit etmemiş, bugün yeniden hayata geçirmeye çalıştığımız gibi onları toplum içinde rehabilite etme yoluna gitmiştir. Çünkü bu, her şeyden önce bir insan hakkıdır.”
RUHSAL HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE MUSİKİNİN YERİ VE ÖNEMİ
Konuşmasında Emine Erdoğan, “Ecdadımızın bu konuda oldukça duyarlı olduğunu görüyoruz. Bu kişiler, Ortaçağ Avrupası’nda şeytanlaştırılırken ve hasta olarak bile kabul edilmezken bizim medeniyetimiz erken dönemlerden itibaren ruhi sıkıntıları bir hastalık olarak tanımlamıştır. Tedavisine önem vererek, hastanelerde insani ortamlar oluşturmuş, türlü tedavi metotları geliştirmiştir. Müziğin insan psikolojisi üzerindeki etkisi çok erken dönemlerde fark edilmiş ve ruhi hastalıkların tedavisinde etkin şekilde kullanılmıştır. İbni Sina'nın Kitab-üş Şifa adlı eserinde ifade edildiği gibi tedavinin en iyi ve etkili yollarından biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir” diye konuştu.
Toplum merkezli bu bakışın, musikinin önemini daha 11. yüzyılda anladığını ve Selçuklu ile Osmanlı dönemlerinde de musikinin ruhi hastalıkların tedavisinde kullanılmaya devam ettiğini anlatan Emine Erdoğan, insan nabzının, musikide bir makam ve usul ile ilgisi olduğunun düşünüldüğünü ve nabzın düşmesi ya da yükselmesine göre hastaya en uygun makamın dinletildiğini anlatan Erdoğan, Evliya Çelebi'nin, Sultan İkinci Beyazıt tarafından yaptırılan Edirne Darüşşifası'nda neva, rast, segah gibi makamların ruhsal hastalıkların tedavisinde iyi sonuçları verdiğini anlattığını belirtti.
Ayrıca, Evliya Çelebi'nin, bahçede yetiştirilen çiçeklerin güzelliği ve kokusuyla hastalıkların tedavi edildiğinden de bahsettiğine de dikkati çeken Emine Erdoğan şöyle söyledi: “Lale, karanfil, reyhan ve yasemin gibi çiçeklerin hastalar üzerinde olumlu etkiler bıraktığını söylemektedir. Avrupa tıbbının gelişmeye başladığı 17. asırda dahi Türk hastanelerini gezen Avrupalı seyyahların bu hastane manzaralarından çok etkilendiği bilinmektedir.”
“TÜRK MEDENİYETİ, MERKEZİNE İNSANI ALAN DEĞERLERE SAHİP”
Emine Erdoğan, Türk medeniyetinin, merkezine insanı alan değerlere sahip olduğunu anlatarak; “Şimdi bunları yeniden hatırlamak ve bilimsel yaklaşımlarla harmanlayarak hayata taşımalıyız. Bugün uzmanlar da şizofreni tedavisinin çok yönlü bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini söylüyorlar. İlaç tedavisinin yanında psikoterapi ve psikososyal yaklaşımların önemi üzerinde duruyorlar. Bu nedenle şizofreni hastalarını etiketlemeden, empati yaparak, insansı bir yaklaşımla hayata dahil etme bilinci oluşturmak gerekiyor. Birçok hastalıkta tedavi kadar hastalığa neden olan faktörleri de ortadan kaldırmak önem taşıyor. Sağlığın beslenme ve doğal yaşamla ilişkisi de var. Hipokrat'ın meşhur bir sözü var, 'Bütün hastalıklar bağırsakta başlar' diye. Hazır gıdalar içinde kullanılan rafine gıdaların ve katkı maddelerinin bağırsak florasına zarar verdiğini ve bunun da pek çok hastalığa neden olduğunu sizlerin çalışmalarından biliyoruz” diye konuştu.
“BEDENİMİZE İYİ BAKMAK, SAĞLIKLI BİR RUH, BEDEN DENGESİNİ KURMAK EN BÜYÜK SORUMLULUĞUMUZ”
Pek çok hastalığı önlemek için yiyecek ve içeceklere dikkat edilmesi gerektiğine işaret eden Emine Erdoğan: “Günlük aktivitelerimiz içinde toprağa dokunmak, ürün yetiştirmek, kokusunu hissetmek bizleri atalarımızın o doğal dünyasına belki yeniden yaklaştırabilir. Bedenimiz mükemmel bir düzen içinde işliyor ve hepimize emanet. Ona iyi bakmak, sağlıklı bir ruh, beden dengesini kurmak en büyük sorumluluğumuz” dedi.
Emine Erdoğan konuşmasını, “Allah bizleri gönül gözü kapalı olanlardan eylemesin, çevresindeki insanlarını derdini fark edebilen, empati yapabilenlerden eylesin” dileğini ifade ederek tamamladı.
Konuşmaların ardından Emine Erdoğan ve Sare Davutoğlu, “Sesleniş, Su, Ateş ve Toprak” sergisinin açtı. Sergide, hastaların yaptığı resim ve ebrulardan oluşan eserler yer alıyor.